Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, 2000 öncesi işçi ve Bağ-Kur emeklileri için yapılan intibakın 2000 sonrasındakilere de uygulanmasına yönelik davada yerel mahkemenin verdiği ret kararını onadı. Yüz binlerce emekli bu kararla adeta şoke oldu.
Oysa dosyadaki bilirkişi raporu ve ombudsmanın görüşü emeklinin lehineydi. Ne var ki her iki karar da yerel mahkeme ve Yargıtay tarafından dikkate alınmadı.
Bu aşamadan sonra 2000 sonrası emekliler bireysel başvuru yolu ile haklarını Anayasa Mahkemesi’nde arayacak. Yüksek Mahkeme alacağı kararla emekliyi ya sevindirecek ya da beklentilerini tamamen boşa çıkaracak.
Hükümetin birkaç yıl önce gerçekleştirdiği intibak düzenlemesi ile 2000 yılı öncesinde emekli olan işçi ve Bağ-Kur’luların aylıklarında 50 ile 335 lira arasında artış olmuştu.
Adana Aladağ öğrenci yurdu yangınındaki ihmalleri sıralıyor. Seyir halindeyken her hafta sonu yangın ve gemiyi terk talimi yaptık diyen Anaral’ın bu konudaki uyarısı şöyle: Yeni binalardaki yangın yönetmeliği gerçekte mükemmel. İnsan faktörünün olduğu yerde yangın yönetmelikleri ne kadar mükemmel olursa olsun yangına engel olamazsın. Sistemler olabilecek yangının büyümeden önlenmesi içindir, engel olamadıysan kaçmayı sağlamalısın. Eski binalarda tadilat yapılarak dışarıdan yangın çıkış merdivenleri ve sulu söndürme sistemler için katlara yangın dolapları yaptırılır. Bunlara ilaveten katların büyüklüğüne göre kimyasal yangın söndürücüler konur. Eski binalardaki bu yetersiz önlemlerle bile, çalışır durumda olması ve doğru kullanımla insan kaybı olmadan atlatılabilir. Bu tip yurtlarda öğrenciler yurttan kaçmasın, buradan hırsız girmesin diye tedbir alınır, yangın için tedbir alınmaz.
Kimyasal yangın söndürücü yok veya yangın tüpleri kullanılamaz konumdadır genelde. Bunların kullanılabilir olması da yeterli değildir. Her ay olmasa dahi yeni öğrenci geldiğinde yangın talimi yaparak bu kimyasallar ve yangın hortumlarıyla söndürmeyi öğretmeliler.
KONTROL, TUVALET TEMİZLİĞİ DEĞİLDİR
Aladağ’da 11 çocuğumuz ve bir görevli maalesef ihmal sonucu resmen öldürüldü, bu ihmaller ilk de değil. Her katliamdan sonra olduğu gibi bakanlar dizilip, söylenmesi gerekeni hep bir ağızdan söyledi. Bugün apartmanlar dahil, bu tip yatılı yurtların % 90’ı bu durumdadır. Kapıların açık olduğunu söyleyen bakan da yurdun her yıl kontrol edildiğini söyleyen bakan da bana inandırıcı gelmedi. Kontrol, binanın boyası ve tuvalet temizliği değildir. Özellikle bu eski binalarda yangın tüpleri 6 ayda bir kontrol edilmeli ve kartına işlenmeli. Su söndürme sistemleri çalışır durumda olmalı, yangın kaçışları engellenmemiş durumda ve açık konumda olmalı. Bu basit önlemler dahi çocuklarımızı kurtarırdı. Bütün Meclis’i oraya toplayacağınıza bu basit tedbirleri alsaydınız daha kolay ve daha doğruydu.
Sektör kurumları ve meslek örgütlerinin, birbirinden bağımsız, kopuk halkalar gibi düzenlediği birkaç toplantı, hükümetten çare bekleme dışında sonuç veren, etkileyici, krizi kısmen de olsa hafifletici hiçbir girişim geliştiremedi.
Türk turizmi, ağır bir travma geçirmiş bir kişinin yoğun bakıma alınarak uzun bir tedaviden geçmesi gibi ele alınmalıdır.
Bu noktada sektör kuruluşlarına çağrım şudur; cesur olun, sesiniz gür çıksın, size verilenler lütuf değildir, tam tersine siz bu sektörü geliştirip döviz kazandırıp, yüksek istihdam sağlayıp, ülkemizin ve milletimizin dünya kamuoyunda tanıtılmasını sağladığınız için esas siz bu devlete lütufta bulunuyorsunuz.
Sürekli karşılaştığımız haksızlıklara karşı direnin, mücadele edin ve bu mücadeleyi kazanmak için bir an önce güçlü-teşkilatlı-etkili bir çatı örgüt kurun.
Bir gün önce düzenlenen Türk-Alman Forumu’na katılanların Bakan Avcı ile yaptıkları toplantıda da dile getirilen bir konu bu kez interaktif katılımlı anket ile gerçekleşti.
Katılımcılara turizme ilişkin durumu ve 2017’den beklentilerin de olduğu 10 soru yöneltildi. Katılımcılar her soruyla ilgili 6-7 değişik seçenekli yanıtlardan birini belirterek düğmeye basma yöntemiyle gerçekleşen keypad denilen bu sistem ile katılımcılara “2017 yılını etkileyen en önemli sorun neydi” sorusuna % 74.7’si “dış politika” yanıtını verdi.
Bu, turizmcilerin 2015 yılı 24 Kasım’ında Rus uçağının düşürülmesinden bu yana sektörün yaşadığı kriz ile ilgili olarak dile getirdiği ‘Turizmde sorun ekonomik ya da sektörel değil’ tezinin en somut kanıtıdır.
Örneğin “2016’da işletmelerin ne kadar ciro kaybına uğradığı” sorusuna katılımcıların verdiği yanıta göre % 34. 2017’nin, “nasıl geçmesi beklendiği” sorusuna verilen yanıtta da %41.6 ile “daha kötü” deniyor. “Ekonomik durum ile ilgili” soruya yanıt ise % 70.3 ile “2016’dan daha kötü geçeceği” yönünde.
Alman tur operatörleri kongre kapsamında bir gün önce de Adalya Elite Otel’de düzenlenen ‘Türk-Alman Turizm Forumu’nda Türkiye’deki partnerleri ile bir araya gelmişti. Bu forum da kongre kadar önemliydi. Çünkü, ekim ayında Kuşadası’nda genel kurulunu yapacakken sonra bunu iptal eden Alman Turizm Birliği (DRV) başkan ve yöneticileri ile tur operatörleri ve seyahat acentelerinin sahip ve yöneticileri ile yapılmıştı.
Bu ülke ile son dönemde yaşanan siyasi sıkıntılar dikkate alındığında Almanya turizm sektörü için daha da önemli hale geldi.
Turizmciler akıllılık edip kendi yöntemleriyle partnerleri ile bir araya geliyor.
Öyle ki 15 Temmuz’daki FETÖ’cü darbe girişiminin hemen ertesinde esen Türkiye aleyhtarı havayı dağıtmak için, Almanya’nın en büyük ilk beş tur operatörünün tepe yöneticilerini Antalya’ya davet etti. Hepsi geldi ve Antalya’da Alman basınına yansıyan olumlu mesajlar verdi.
Rumlarla anlaşacağına emin olarak masaya oturan ılımlı KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı bile sonunda şunu dedi: “İsviçre’de Kıbrıs Rum tarafı, haksız ve adil olmayan tavır sergiledi. Kıbrıs Rum tarafı, Kıbrıslı Türkler için çok önemli olan konuları elinde koz olarak tutmak istedi.”
Akıncı, sürdürdükleri müzakerelerde Türk tarafının iyi niyetlerinin karşılığında beklediği adımları göremediğini belirtti!
KKTC sözcüsü dedi ki:
“Rum tarafının aşırı toprak talebi dolayısıyla görüşmeler sonuçsuz kaldı.”
Davayı açan Av. Azim Çiğil “Almanların yaptığı hukuksuzluğu yargımız ve devlet de tespit etti. Almanya’nın bunun izahını vermesi gerekir” dedi.
Alman-Türk Sanayi ve Ticaret Odası Bakanlar Kurulu kararı ile 1994’de İstanbul’da kuruldu. Ancak Almanlar, Dernekler Masası’na hiç kayıt yaptırmadı.
Türkiye’nin de bundan hiç haberi olmadı; denetim de yapılamadı. Çiğil “Bu durumun, Türkiye’nin egemenlik ve hukuk devleti haklarını çiğnenmesine yol açtığını savundu.
Dava dosyasındaki belgelere göre, Almanya-Türkiye sınırları içerisinde, üyelerinden izinsiz ve vergisiz para topladığı ve bunu da Almanya’ya göndererek hazinesine dahil ettiği ortaya çıktı.
Tarım alanlarında kuraklıkla ilgili ciddi sorunlar yaşanıyor. Bize göre, Türkiye son 70 yılda böyle bir kuraklık görmedi.
Barajların su seviyesi geçen yıla göre yarıya yakın düşük... Yeraltı sularının seviyesi de tehlikeli biçimde; bazı bölgelerde 200-300 metreye kadar düştü.
Biz zeytinin de kuraklıktan nasibini aldığını vurgulamak istiyoruz.
Türkiye’