Yargıtay kökenli üye, yargı denetimindeki zafiyetin Anayasa ihlali olduğuna işaret ederek, iptal talebi yönünde oy kullandı. Yurt sathındaki sonuçlara yapılan itirazlar henüz sonuçlanmadı. Kanuna aykırı oy pusulaları hakkında sayısal bir tespit de açıklanmadı. Belirsizliğin boyutları belli değil.
YSK, ağırlıklı olarak, sandık kurulu mühürü bulunmayan oy pusulası ve zarfları hakkında yapılan itirazları reddederken ‘seçmen iradesi’ ve ‘seçme hakkı’nın zayi olmaması hususlarını gerekçesine dayanak yaptı.
Kanuna aykırı oy kullanılınca, niteliksiz oy pusulası kullananların mı, yoksa, hakiki oy pusulası kulananların mı, ‘seçme hakkı’ (seçmen iradesi) zedeleniyor, tartışmalı..
Referandum, seçme eyleminden daha farklı bir oylama, kendine göre gerekleri var, uluslararası standartlarda, ‘iyi referandum’ örneğinde, anayasanın 70 civarında maddesini etkileyecek bir anayasa değişikliğinin, 18 madde içinde, ‘adeta’ gizlenerek ve toptan oylanması, tartışmalı bir sonucu ortaya çıkarıyor.
Yıkılan Troia’nın ardından onun kadar güçlü bir devlet kurmak üzere yola çıkan Aeneas, gemilerini İda dağından elde ettiği kerestelerle Antandros’ta yapar, uzun ve maceralı bir yolculuk sonunda Roma yakınlarında karaya çıkar, Roma İmparatorluğu’nun temelini atar.
“Antik yazar Vergilius’un yazdığı ve tüm dünyada bilinen Aeneas Efsanesi’nin 4 ülkeden 21 limanı kapsayan rotasını iki antik gemiyle yeniden yapmayı düşünüyoruz” diyor Antandros Derneği Başkanı Gülçin Cömert...
Bu rota aynı zamanda zeytini de içermektedir.
Gerisini Cömert’ten dinliyoruz:
“YSK Başkanı Sadi Güven, pazar günü halkoylaması devam ederken mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılacağını açıklamış ve AKP temsilcisinin müracaatı üzerine bu açıklamayı yaptığını da belirtmiştir. Aslında, AKP’nin böyle bir müracaatı olmuşsa bunu YSK yönetimi kararı haline getirmesi gerekirdi.
Türk Ceza Kanunu’nun 250’nci maddesi (irtikap; ikna veya icbar yoluyla kamu görevlisini zorlamak) şöyle: ‘Görevin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine ve başkasına yarar sağlamasına ve bu yolda vaatte bulunmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisi beş yıldan on yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.’
YSK Başkanı Sadi Güven mühürsüz oy kullanılmasına olur vererek görevlileri buna icbar etmiştir.
Demokratik kitle örgütleri ve muhalefetteki siyasal partiler, yakınmakla yetinmemeli, YSK Başkanı’nın görevini kötüye kullanmasını kanıtlarıyla cumhuriyet başsavcılığına başvurarak YSK Başkanı’nın yargılanmasını sağlamalıdır.
“2010 referandumuyla tasfiye edilen “Anayasa Mahkemesi ve Demokratik düzen”den, 2017 referandumuyla ‘başkanlık sistemi’ sürecine geçildi.
2010’dan 2017’ye kadar ki süreçte Anayasa Mahkemesi’nin eli kolu bağlı olduğundan, ne bir görüş ne de bir yorum dahi duyulmamıştır.
Böylelikle, 2010’da Anayasa Mahkemesi’ne (tarafsız yargı) ve demokratik düzene son verilmiş, 2017’de başkanlık sistemine geçiş sürecinde, balkon konuşmasına ‘aile mensupları’ dışında (ne Başbakan, ne bakan, ne de milletvekilleri) kimsenin dahil edilmemiş olması bile, geçilen sistemin gerçekte ne olduğu hakkında bir fikir veriyor.
Hâlâ örnek gerekirse: “Her istediğini yapabilmesinin önü açılmıştır.”
Atı alan Üsküdar’ı geçti.
GÜNÜN SÖZÜ
“Dinlenmemek üzere yola çıkanlar asla yorulmaz.” Nâzım HİKMET
HOŞGÖRÜYLE... SABIRLA...
Uygar milletler 18. yy’dan itibaren tarih eğitimine önem vermişlerdir. Ülkemizin bu anlamda tarih bilgisi ve bilgi edinme toplumu olması, toplumun tarih bilincine ulaşma çabaları Cumhuriyetimizin ürünüdür.
Türkiye 1923’te kurulan Cumhuriyet’in ürünüdür. Bunu hiçbir güç değiştiremez. Türk ulusu yeni bir devlet yeni bir vatan kurmuştur. Bu bizim tarihimizin olsa olsa son sahifesidir.
Türk ulusunun tarihi gerçekten çok uzun, acı, tatlı, gururlu ve bazen utandırıcı olaylardan oluşan büyük bir tarih kitabıdır. Ülkemizi hiçbir güç yeni bir utandırıcı devreye sokamaz, sokmamalıdır.
Tarih nostalji demek değildir.
Tarihi tanımama, çarpıtma bugünün önemli bir sorunudur.
Dolayısıyla bilgisizlikten ileri gelen bir itme var; bilgisizliği meşrulaştırma çabası var.
Tarih, aslında değişmeyi gösteren fakat değişmeye çok da fazla müdahale edemeyeceğini ifade eden bir bilimdir.
Atatürk
Peki, ne oldu da Sayın Cumhurbaşkanı aşırı güçlenmesine rağmen kimin yazdığı bile belli olmayan bir referandum içinde kendini buldu? Bu olayı tek başına Devlet Bahçeli’ye bağlamak mümkün değildir. Devlet Bahçeli’nin öyle bir gücü de yoktur! Anayasa tartışmaları içerisinde evet-hayır dalgalanmaları hiç şüphe yoktur ki Sayın Cumhurbaşkanı’nı çok zor durumda bırakacaktır.
Referandumun 51-49, 52-48 veya 53-47 sonuçları Sayın Cumhurbaşkanı’nın hanesine artı yazdırmaz! Çünkü Sayın Cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı sıfatıyla referanduma gitmektedir. Eğer sıfatı başbakan olsaydı durum çok daha farklı olurdu.
Bir ülkenin ortak mutabakatı olması gereken anayasa % 70’lerin üzerinde oy oranını içerir.
Kaldı ki 1982 Anayasa referandumunda o dönemde yapılan anayasa halktan % 92 kabul görmüş, en az 60 maddesi de değiştirilmiştir!
Sayın Cumhurbaşkanı’nın kendisini rizikoya atarak bu referandum kararını desteklemesi doğal olarak AK Parti’yi devre dışı bırakmış, iş Sayın Cumhurbaşkanı’nı halk karşısında tartışılır hale getirmiştir.
Bu işin tabii ki perde arkasında bilmediğimiz, bilemediğimiz, çözemediğimiz olguları vardır! Evet çıkması bile tartışılan referandumda hayır sonucunun çıkması ister istemez Sayın Cumhurbaşkanı’nı çok daha fazla tartışılır konuma getirecektir.
Referandum çalışmalarının sonu yaklaşırken AK Parti kurmaylarından değişik ve tehlikeli açıklamalar gelmeye başladı. Güneydoğu’daki yaşayan Kürt kardeşlerimize çok açık olmasa da eyaletler konusu empoze edilmeye başlandı! Bunlar gerçek anlamda çok tehlikeli söylemler.
Hiç kimse şunu unutmasın ki
Tesisler çok temiz olacakmış! Ortalığı kirletmeyeceklermiş! Havamız daha temiz olacakmış! 20 bin kişiye iş bulunacakmış! 7.8 milyar dolar para kazanılacakmış! 30 yıl sonra da her yanı güllük gülistanlık olarak bırakıp, gideceklermiş! Sevinmemek elde değil. Epeyce düşünüp, değerlendirdim.
Trakya’nın ürettiği enerji yetmiyormuş! Trakya’daki elektrik enerjisi santralları boşuna doğalgaz yakıyorlar herhalde. Oysa; Hamitabat termik santralı Trakya’nın ve İstanbul’un ihtiyacını karşılıyor. Fazlasını da ihraç ediyor. Kömür ocakları açılınca her yer güllük gülistanlık olacakmış! Bulgaristan’daki kömür ocaklarının tarım alanlarını nasıl yok ettiklerini bütün dünya görüyor da biz görmüyoruz.
Vize, Saray, Çerkezköy ile tüm İç Trakya’da da soğuyan hava alçak araziye çökelir. Kırcılık yapmadığınız için bilemezsiniz beyler. Yaz aylarında bile İç Trakya’da çiğ düşer. Hani şu Frenkçe ‘inversion’ dediğiniz, Türkçesi ‘soğuk hava çökelmesi’ olayı. Bu olayı bilmiyorsanız, Trakya’yı ve insanını tanımıyorsanız, ‘bağa destursuz girmeyin’. Trakyalılar kibar insanlardır. Bir şey demezler. Gülümserler.
Yatağan termik santralının baca gazları Bencik Dağı’ndaki kızılçam ormanını kuruttu. Orman alanı yeniden ağaçlandırıldı. Kül yığınındaki ağır metaller sulama, yağış ve sızıntı suları ile çevreye karışıyor.
1919’da yenilmiş, çökmüş bir imparatorluktan yepyeni bir devlet kurmak için Mustafa Kemal’in arkasına düşenler, ona verilmeyen yönetim gücünün bir başkasına teslim edilmesini kabul edemeyenler...
Dünyada örneği görülmeyen bir başarı öyküsü olan 94 yıllık Cumhuriyet’in kazanımlarını göremeyen ve 200 yıldır yanlış yoldayız diyerek, ucu görülmeyen bir maceraya bizi sürükleyenlere...
Değişik siyasi görüşlere sahip anayasa uzmanlarının, kuvvetler ayrılığına uyulmadığı, yasama, yürütme ve yargının bir kişinin keyfine bırakıldığı endişesi ile sakıncalı gördükleri ve bu görüşlerini açıkladıkları için engellendikleri hatta işlerinden oldukları bir ortamda, anayasa gibi temel bir belgenin kamuoyunun bilgisine sunulmadan referanduma gidilmesine... 14 yıldır tek başına, mutlak hâkim bir şekilde iktidarda olanların, bunca yıl biriktirdikleri hatalarını temizleme yolu olarak rejim değişikliğine sarılmalarına...
Tarihi çarpıtmak isteyenlere belgeleriyle, tanıklarıyla karşı çıkacağız, gerçekleri paylaşacağız, 1950’de başlayan demokrasi mücadelemizin kesilmesine ve bir zamanlar örnek olduğumuz Ortadoğu ülkelerinin makus kaderini paylaşmaya... Hayır diyeceğiz.
Türkiye’yi çok par-
tili demokratik parlamenter sisteme geçiren, 1947’den itibaren Milli Şef sıfatını bırakan, 12 Temmuz beyannamesi ile ilk serbest seçimlere tarafsız cumhurbaşkanı olarak giren ve 1950 seçimlerini kaybettiğinde, “Bu bir yenilgi değil, benim en büyük zaferimdir” diyerek koltuğunu bırakan ve “Önemli olan iktidarda değil, itibarda kalmaktır” diyen büyük Atatürk’ün silah ve dava arkadaşı İsmet İnönü’nün sözlerini unutmayacağız.
5 Mayıs 1950, İnönü’nün Balıkesir konuşması: “Demokratik rejim, vatandaşları tamamıyla birbirinden ayırmış olan bir mücadele zehri değildir. Bu, bir hürriyet rejimidir ki, kabiliyetleri her gün birbirinden ileri götürmeye çalışarak, vatanın meselelerini daha isabetli bir şekilde hal için yarış etmek rejimidir.”
İstibdattan demokrasiye geçmiş Türk halkı, geriye gitmeyecektir.