Yalçın Bayer

19 Mayıs Türkiye için direnişin bayramıdır

19 Mayıs 2017
19 MAYIS, yayılmacıya ve kendini yok sayan saltanata karşı onurlu bir direnişin başladığı gündür.

Bu onurlu direnişin önderi Mustafa Kemal’dir!

Bizler dilimizle yakın tarihin akışını birbirinden ayrı düşünemeyiz. Çünkü laik Cumhuriyetimizin özgürlük ve bağımsızlık savaşımı, aynı zamanda Türkçenin özgürleşme savaşımıdır. Bu savaşım, görkemli bir Kurtuluş Savaşı’yla sonuçlanmıştır. Bu Kurtuluş Savaşı’nı, umutsuz ve umarsız sanılan bir ulus canını dişine takarak, elinde avucunda ne varsa Kuvayımilliyecilerle paylaşarak kazanmıştır.

Bağımsızlık savaşını kazanan Kuvayımilliye ruhu, birbiri ardına devrimler yaparak ulusu çağdaş dünyayla yarışa hazırlamıştır. Ölçüsü tartısı, kılık kıyafeti, yazısı dili, hukuk düzeni yenileşen, kadınları toplumsal yaşama katan, çocukların geleceğini aklın, bilimin ve sanatın aydınlatacağına inanan bu ulus Mustafa Kemal’lere savaşırken de savaş sonrasında da inanmıştır. Yüzyıllarca ‘ümmi ümmet kul’ olan ve acımasızca inancı kullanılan halka, laik Cumhuriyetimiz ‘aklı ve vicdanı özgür yurttaş’ kimliği vermiştir.

Bugün aynı ülkede yaşıyor; aynı havayı soluyor ama ortak çıkarlar için ortak akıl üretmeyi beceremiyoruz. Yönetenlerle yönetilenler aynı dili konuşuyor gibi yapıyor, anlaşamıyoruz. Çünkü laik Cumhuriyetimizin varlık nedeni olan ilke ve devrimlerle hesaplaşan anlayış, Kurtuluş Savaşı’nın niçin yapıldığını, işgal altında yıllarca inim inim inleyen halkın neler çektiğini, örneğin Antep’teki direnişi, bu kente niçin ‘gazi’ sanı verildiğini, padişahın niçin İngiliz gemisiyle kaçıp gittiğini, Kuvacıların yalnız yayılmacıyla değil, yobazla ve çetecilerle de savaştığını yok saymakta, kurtuluş için savaşanları sırtından vurmaya çalışanları, kahramanlaştırmayı yeğlemektedir.

Yazının Devamını Oku

Termik santral toprağın sağlığını bozar

18 Mayıs 2017
TÜRKİYE’nin gıdasını üreten önemli tarım alanlarına kömür ocakları ve kömürlü termik santrallar kurulması planlanıyor.

TEMA Vakfı, bu durumun gıda güvencesine ve tarımsal üretime vereceği zararlara dikkat çekmek üzere Türkiye çapında ‘Kömür Üzer’ sloganıyla bir kampanya başlattı. Kampanya boyunca TEMA gönüllülerinin katılımıyla düzenlenen etkinliklerle Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na, tarım alanlarındaki kömür yatırımlarına izin vermemesi için çağrılar yapılıyor.

Ankara’nın Nallıhan ilçesinde de Çayırhan B adıyla Nallıhan Kuş Cenneti’nin yanı başında yeni bir kömürlü santral projesi planlandığına dikkat çeken TEMA bölgeye bir gezi düzenledi. Ankara Temsilcisi Nevzat Özer, mevcut ÇED raporuna göre termik santral alanı ve kül deposunun 740.3 hektarlık bir alanı kapladığını, bu alanın % 65’inin verimli tarım alanı olduğunu ifade etti ve “Projeden tarım ve toprak ciddi bir şekilde etkilenecek. Sadece yatırım alanı değil, santral yılda 1 milyon ton kül üretecek. Külün savrulmasıyla çok daha geniş alanda toprak, su ve bütün canlılar etkilenecek. Kömür sahası susuzlaştırılacağından su dengesi bozulacak; suyun sahadan uzaklaştırılmasıyla sulu tarım yapma imkânı kalmayacak. Kömürün suyu asitleştireceğini de bilelim. Santral günde 40 bin ton su harcayacaktır. Santral toprağın sağlığını bozacak, üretimi ve verimi de azaltacaktır.

Nallıhan neden önemlidir? Türkiye’nin en çok anıt ağacının olduğu yerdir, 200’den fazla kuş türüne ev sahipliği yapar, İstanbul ve Çanakkale boğazlarından gelen kuş göç yolu üzerindedir, ilkbahar ve sonbaharda göç eden kuşların beslenmeleri, dinlenmeleri, barınmaları ve bazı türlerin de üremeleri için uğrak yeridir. İç Anadolu’nun en önemli sulak alanıdır. Jeolojik yapısı ile açık laboratuvar niteliği sunan saha, çökelme ortamının özelliklerini yansıtan sarı, kahve ve kırmızımsı tabakaların üst üste tekrarlanması ile görsel açıdan da üstün bir peyzaj güzelliğine sahiptir.

Nallıhan’ı kıymaya hâlâ niyetli misiniz?

Yazının Devamını Oku

Kocamaz kriptoları açıkladı

17 Mayıs 2017
MERSİN’de Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz, meyve bahçelerinde gezerken, “Üzerimize FETÖ’cüler nasıl geldi, nasıl kumpas kurdu? Siz bunları yazdınız... Hepsi doğru çıktı” dedi...

Ve ekledi:

“Birdenbire üzerimize projektörler yönelttiler; biz apaçık ortada kaldık, onlar da karanlıkta kalıp dalavereler çevirdiler. Tam bir kumpastı...”

Kocamaz, 11 Mayıs’ta Mersin’deki FETÖ davasının 3. celsesinde tanık olarak dinlenmiş ve sözleri kentte büyük yankı uyandırmış.

15 Temmuz’daki darbe girişimi sonrasında ilk FETÖ/PDY operasyonu Mersin Büyükşehir Belediyesi’ne yapılmış... Birçok belediye çalışanı gözaltına alınmış, bazıları tutuklanmış...

Burhanettin Kocamaz tanık olarak dinlenirken, olayı özetle şöyle anlatmış:

“Belediyeye ve şahsıma düşmanlık besleyen bir internet sitesinin yöneticileri Mustafa Göktaş ve Abdulvahap Şehitoğlu isimli kişiler ile birlikte hareket ettikleri emniyette görevli eski istihbarat şube müdürü Ufuk Faruk Solmaz ile eski Terörle Mücadele Şube Müdürü Yaşar Gidiş hayali olaylar yarattı. Gözaltı ve sorgu döneminde yaşananlar, olayların hepsi düzmece idi. Bize görev bakımından yakın olan kişilere sürekli sorular sordular; ‘Başkanı ver, sen git’ telkinlerinde bulunarak üzerinde çalışma yürüttüler. İfadeler sırasında bize zarf attılar ancak ‘Bizim korkumuz da yok, verilmeyecek hesabımız da yok’ diyerek teklifleri geri çevirdik. Bazı kişilere nasıl korku saldıklarını biz biliyoruz.”

Kocamaz ifadesinde, gözler onların üzerine çevrilip gerçek FETÖ’cülerin karanlıkta bırakılmaya çalışıldığını yinelerken, ‘belediye dışındaki kurumlara sorgulama yapılmamasına, böcek denilen cihazların kuruma nasıl yerleştirildiğine’ dikkat çekti.

Kocamaz,

Yazının Devamını Oku

Kooperatifleşmeden ‘lider’ olunmuyor

16 Mayıs 2017
HAFTA sonu Mersin-Tarsus’ta ‘Meyve ve Hasat Günleri’ etkinliğini izledik. Turfanda bol bol şeftali, nektarin, kiraz ve üzüm (sera) yedik...

İyi ki gitmişiz. Tarım deyince sadece buğday-ayçiçeği değil elbette. Katma değeri yüksek meyve ve sebze üretiminde yetmez ama epey bir mesafe alınmış. İki köyün ‘turfandacı’ üreticileriyle bir gün geçirdik. Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz ve Mersin Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Kemal Karaoğlu’nun konuşmalarından çok şey öğrendik. Mersin, açıkta ve serada turfanda meyve üretiminde Türkiye’nin tek istisna bölgesi; hatta kuzey yarımküresinde böyle bir coğrafya yok. Karaooğlu, ürünlerin tarifini şöyle yaptı; Mersin’in tropikal ve subtropikal ikliminde sert çekirdekli ve yumuk çekirdekli meyveler olmak üzere, üzüm, zeytin, çilek, keçiboynuzu ve yeni dünya gibi 65 ürün yetiştiriliyor. Anamur muzu, Silifke çileği, Tarsus beyaz üzümü, Tarsus Sarı Ulak zeytini, Mut kayısısı, Erdemli limonu diye özetleyelim bunları. Mersin, Türkiye’nin meyve ihtiyacının % 12-15’ini karşılıyor. Bunlar sert ve yumuşak çekirdekli, örtü altı ve açık diye sınıflandırılıyor.

Ziraat Mühendisi Karaoğlu, üretimde değil ama pazarlamada sorun yaşadıklarının altını çizdi. “Tarımsal sanayiyi güçlendirmeliyiz” dedi. MBB Başkanı Kocamaz da “Gerçekten, niye kooperatifçiliği gerçekleştiremiyoruz?” diye sordu. Geçmişle üretim örneklerini verirken, “Küçüklüğümde 20 dönüm portakal bahçesi olan zengindi; evi, arabası, traktörü vardı. Şimdi ise 200 dönüm portakal bahçesi olanların çocukları asgari ücretle belediyeden iş istiyor. Seyyar satıcılar, üç kilo portakalı 1 liraya satıyordu; girdiler o kadar arttı ki, şimdi de üç kilo 1 lira...”

İtalya ve İspanya kooperatif eliyle Avrupa pazarlarını ele geçirmişken, biz niye yapamıyoruz?

Ürünün kalitesini artırmak için, özen ve özel bahçe vurgusu yaparken, Türkiye’de ilk kez MBB olarak üreticiye ve köylüye destek olmak üzere Tarımsal Daire Başkanlığı kurduklarını açıklayan Burhanettin Kocamaz, örneğin köylüye kıl keçisi dağıtarak katkı sağladıklarını anlattı. Bu arada yanımıza gelen genç ziraat mühendislerinin “Toprak Koruma Kurulu, özerk bir yapıya kavuşmalı, siyasetçilerin müdahalesinden bıktık” diye şikâyet ettiklerini Ankara’ya iletelim. Bu gençlerin üretimde çok emekleri var, biliniz. Bize, büyüklerine atfen “Bir meyveye kurt düşmüşse, yeme zamanı gelmiştir” dediler. Nektarin toplayan Suriyeli bir kız işçi “50 lira günlük alıyorum, 7 kardeş çalışıyoruz” deyiverdi bu arada. Zam mı istedi, yoksa çok para aldıklarını mı göstermek istedi? Siz karar verin.

TARIM ALANLARINI KORUYAMIYORUZ

TÜRKİYE Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Özden Güngör de Tarsus’un Çakırlı köyündeki etkinliğe gelmişti. “Tarım nasıl” dedik, bakın neler söyledi:

“Tarım bitti. Tarım arazilerini koruyamıyoruz. Son 15 yılda 26.5 milyon hektar alanımız 23 milyon hektara düştü. Bu bir Belçika büyüklüğündedir. Bu alanları betonlaştırdık; sanayi fabrikaları, yollar yaptık üzerine... Çok acıdır bu; Avrupa’da böyle bir şey göremezsiniz. İktidarın ve siyasetçilerin bu tür yağma girişimlerine karşı iki yılda 144 dava açtık. Nüfus arttıkça biz lastik mi, cam mı yiyeceğiz? Ne yazık ki, bizim örgütümüz hak aramak için hukuk bürosu haline geldi. Bunları takipten başımız dönüyor.”

 

Yazının Devamını Oku

Kartal ‘Pekiyi’yi hak ediyor

12 Mayıs 2017
KARTAL’ı birkaç yıldır görmemiştik. Ne gibi değişiklikler oluyor ve imar hareketleri nereye gidiyor? Görünce gerçekten şaşırdık. Kartal’ın geleceği ne olacak diye sormamalı, çünkü ‘yıldız’ olmuş, gideceği yere kadar gider. 30 yıl sonra bir daha dönüşüm geçirir. Deniz ile yeşil bir araya gelmiş. Doğu-batı ve kuzey-güney yönlü ulaşım akslarının ortasında kalmış. Ulaşım sorunu yok. Kentsel dönüşümü başarılı bir şekilde gerçekleştiriyor. 41 bin kişi kentsel dönüşüme uğramış. Nüfusu son 7 yılda yaklaşık 30 bin artarak 460 bine yaklaşmış. Yeşil alan ve sosyal donatı alanlarına her yıl yenileri ekleniyor. Yatırımcıların yoğun ilgisi nedeniyle emlak fiyatları son 5 yılda üçe katlanmış.

Emlakçılar, Kartal’ın bugün hem yurtdışından hem Anadolu’dan hem de İstanbul’un diğer ilçelerinden yoğun talep gören bir bölge konumuna geldiğini söylüyor. Dragos’ta, önceki gün arkeolojik kazı alanında yapılan ‘Kartal Zirvesi’nde İstanbul’un geleceği konusunda ilginç konuşmalar yapıldı.

Müteahhitler gibi kendilerinin ‘övgüyü’ hak ettiğini söyleyen Belediye Başkanı Opt. Dr. Altınok Öz Kartal’da sosyal yaşam, kültür ve ekolojiye büyük önem verdiklerini” yeşil alanların 2014’ten beri ikiye katlandığını söylüyor (306 bin 366 m2). Göreve geldiğinde bir olan kreş sayısı 11’e çıkmış, bir yıl sonra 14’e yükselecekmiş. Hedef her 5 dakika mesafede bir kreş... Park sayısı 157 olmuş. Ceviz Meydanı sosyal ve kültürel aktivite merkezi, Havuz Sokak’ta park ve Uğur Mumcu kent meydanının yapımları da sürüyormuş. Kartal’a opera binası da geliyor. Dr. Öz “Hong Kong veya Sidney Operası gibi olsun istiyoruz” dedi.

 

YATIRIMCI MI, OTURUMCU MU

Dr. Öz, “Yüksek bina kötüdür algısının değişmesi gerekir” dedi... Buna bazı müteahhitler yüksekliğin bir sınırının olması gerektiğini belirtirken, “15 kat azdır, 30 kat normaldir. Çünkü daha çok yeşil alan olur” diye konuştu.

Son yıllarda kamuoyunda yüksek binalarla ilgili olumsuz bir algı yaratılmaya çalışıldığına dikkat çeken Başkan Öz, “Önemli olan yüksek ya da alçak değil, depreme dayanıklı bina yapmak. ‘Yüksek bina kötüdür’ algısını değiştirmemiz gerekiyor. Japonya da bir deprem ülkesi ama çok sayıda yüksek binası var” diye konuştu.

Kartal’da AND, DAP Yapı, DKY, İş-GYO, Maya, Metsan, AC, Teknik Yapı gibi büyüklerin de olduğu 40’e yakın yatırımcı bulunuyor. Kentsel dönüşümle ilgili olarak 1949’da kurulmaya başlanan ‘sanayi çöküntü alanı (terk edilen) ’ yeniden dönüşüme geçerek 41.244 kişi dönüşümle birlikte deprem riskinden kurtarılmış.

Kartal

Yazının Devamını Oku

Aeneas’ın rotası...

11 Mayıs 2017
ANTİKÇAĞIN en büyük şairlerinden biri olan Vergilius’un yazdığı ‘Aeneas Destanı’, Troya Savaşı’nın ardından Anadolu’yu terk ederek efsanevi bir deniz yolculuğunun ardından İtalya kıyılarına ulaşan ve Roma İmparatorluğu’nun temellerini atan Anadolulu kahraman Aeneas’ın hikâyesini anlatır.

Aeneas Troya’yı terk ettikten sonra bugün Edremit’in Altınoluk Mahallesi sınırları içerisinde olan ve tarihte gemi yapımcılığıyla ün salmış Antandros Antik Kenti’ne gelir. Efsaneye göre burada 20 gemi inşa eder ve klanıyla birlikte tanrıların kendisine verdiği ‘yeni bir Troya kurma’ görevine başlar.

Aeneas’ın yaşadığı tarihten 3200 yıl, destanın kaleme alındığı tarihten 2000 yıl sonra bu destansı yolculuk yeniden gündemimize geldi. Antandros Antik Kenti kazılarını gerçekleştiren Ege Üniversitesi Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı profesörlerinden Gürcan Polat, Antandros Derneği ve Edremit Belediye Başkanı Kamil Saka öncülüğünde gerçekleştirilen projede amaç antikçağ gemileri inşa ederek bu yolculuğa 21. yüzyılda yeniden çıkmak.

Aeneas yolculuğu sırasında Türkiye’den yola çıktıktan sonra Yunanistan, Arnavutluk, Tunus ve İtalya’ya uğrar.

Bu projeyi tanıtmak ve detaylarını tartışmak amacıyla Edremit Belediyesi ev sahipliğinde 4-6 Mayıs tarihlerinde bir çalıştay gerçekleştirildi.

Çalıştaya konuyla ilgili akademisyenler, sivil toplum örgütleri, yabancı konuklar, büyükelçiler katıldı.

Katılan yabancı konuklardan biri, ünlü İtalyan Borghese ailesinin üyesi ve Borghese Vakfı Başkanı Tara Francesco Borghese idi. Kendisinin büyük ilgisi ve konuya yaklaşımı çalıştaya katılan herkesi heyecanlandırdı.

Çalıştayın önemli bir ayağı da bir kültür nesnesi olan zeytindi. Dünya zeytin birliği başkanı Abdellatif Ghedira’nın katılımları ve anlatımları önemliydi. Projeye katılan ülkelerin birbirlerine dostluk ve barış simgesi olarak zeytin fideleri hediye etmeleri projenin bir kültür ve barış projesi olduğunu en güzel şekilde vurguladı.

 

Yazının Devamını Oku

Türkiye gibi İstanbul’un da turizmdeki sorunu siyasidir

10 Mayıs 2017
İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi, İstanbul’un turizmdeki durumu, sorunları ve çözüm önerileri ile ilgili arama konferansı düzenledi. İstanbul ile ilgili bu toplantı neden Bursa’da yapıldı, tuhaf. Neyse, neler konuşulduğuna bakalım.

Toplantıyı katılanlardan Fehmi Köfteoğlu’na sorduk. Dedi ki, “Türkiye’de olduğu gibi İstanbul’da da turizmde durum ve sorunların kaynağı ekonomik, sosyal ya de sektörel değil, siyasidirİstanbul’un; Boğaz’ı, Ayasofya, Sultanahmet, Kapalıçarşı, Mısır Çarşısı, Balat, Eyüp,  İstiklal Caddesi, Nevizade Sokağı, Galata Kulesi ve Meydanı, Kumkapı’sı.... Adalar, Topkapı Sarayı, Surları, Haliç’i ve diğer bütün turistik özellikleri yerinde duruyor, ama dün bunları görmek, buralardan keyif  almak için gelenler bir süreden beri artık gelmiyorsa o zaman bunun nedenini anlamak gerekir. Bunda dünyanın başında olan terörün elbette etkisi var. İstanbul gibi Paris, Brüksel, Londra ve başka şehirlerde de terör olayları yaşandı, ama bu şehirlerin hiçbirisi ile ilgili algı değişmedi.

İstanbul’un ise algısı değişti. Bir otelci ‘Partnerlerinin onlara artık İran ile karşılaştırmalı sorular sorduğunu belirterek ‘İstanbul eskiden Paris, Amsterdam, Roma ile karşılaştırılıyordu, şimdi İran ile karşılaştırılıyor” dedi. Toplantıda konuşanlardan birkaç kişi casino’ların (Kumarhanelerin) açılmasını istedi. Ama moderatör Babüroğlu ustaca bir yaklaşımla, konunun öncelikler listesinde yer almasını baypas ettirdi.

Köfteoğlu’na göre arama konferansında İstanbul’un turizmdeki durumu ve yapılması gerekenler ile ilgili epey şey konuşuldu, durum tespiti ve talepler doğruydu, ama bunlar 5 yıl önce için de geçerli. Oysa bugün farklı bir durum var. Bugün bu durum konuşulmalı. Köfteoğlu, İstanbul’un turizmdeki durumu ile ilgili iki şey söylüyor.

1) Rahmet ve saygıyla andığım İstanbul âşığı, Türk Turing’in efsane başkanı Çelik Gülersoy’un deyimiyle, “İstanbul için turizmde diktatörce bir yönetime ihtiyaç var”.

2) “Dünya tek bir ülke olsaydı başkenti İstanbul olurdu” tarihi saptamasından yola çıkarak İstanbul havayolundan tarifeli seferler yanında charter ile denizyolu ve demiryolu ile dünyanın her yerinden ulaşılabilir hale getirilmeli.

Bunlar krizin neden olduğu sorunlar ve İstanbul’un günümüz ortamında turizmde yaşadığı sıkıntılara neden olan siyasi anlayış ve günübirlik yaklaşımdan bağımsız, esasa ilişkindir.

 

EKONOMİYE UYARILAR!

Yazının Devamını Oku

Üsküdar’a ‘içki bölgesi’

9 Mayıs 2017
'ÜSKÜDAR, alkol ruhsatı ve AKP’ başlıklı bir yazı yazmıştım. Konuyu irdelemiş ve gelişimini anlatmıştım. Üsküdar meclis komisyonunda bekleyen bu konunun neden beklediği geçen hafta açığa çıktı.

Referandum bitmişti. Artık Üsküdar halkına bir ‘İçki bölgesi’ hediye edilebilirdi. Atı alan Üsküdar’ı geçmişti.

AKP , CHP’nin tüm uyarılarına rağmen Soyak Camisi’nin burnunun dibinde olan Dubai sermayeli ‘Emaar Square’ adlı AVM’yi ve ‘Akasya’ adlı AVM’yi içki bölgesi ilan ederek, aynı durumdaki ‘Capitol’ adlı AVM’yi dışlamıştı. Halbuki, bu AVM’lerde turistik yer olan restoranlarda içki ruhsatı zaten vardı. Bu arada konu meclise Belediye Başkanı Hilmi Türkmen tarafından getirildi. Kanunun ilgili maddesi “Komisyondan karar çıkmaması halinde meclis başkanı tarafından konu meclise getirilebilir” dese de belediye başkanının aynı zamanda meclis başkanı olduğunu unutmamak lazım. Esas önemli soru şu olmalı: “Neden komisyonda bu konu görüşülmedi?” Sebebini anlamak zor değil. Çünkü AKP’li komisyon üyeleri imza atmak istemediler. Söz uçar yazı kalır çünkü. Ancak AKP’li Üsküdar belediye meclis üyeleri, meclis kararına ‘İçki ruhsatına’ izin imzasını topyekûn atmış oldular. Kısaca tarihte ilklerden birisi Üsküdar’da yaşandı. Böylece Dubai sermayesi alkol müsaadesini aldı. Halbuki yıllarca içki ruhsatı vermemeyi ilke haline getirdik falan diyerek direnmenin ne anlamı vardı? Nerede kaldı o dik duruşunuz?

Türkiye, AKP’nin de zaman zaman sığındığı laiklik üzerine kurulmuştur. Özü, devlet İşleri ile din işlerini karıştırmamaktır.

Dini siyasete alet edenlere duyurulur. Sözlerim, AKP içindeki muhafazakâr, dinini kendisi ve Allah için yaşayan, başkalarının özgürlüklerine karışmayan arkadaşlarıma değil elbet.

Ercan ERDEM/ÜSKÜDAR

 

GÜNÜN SÖZÜ

 ‘Bazı insanlar makamlarını yüceltir, bazı insanları ise makamlar yüceltir’

Yazının Devamını Oku