Yalçın Bayer

Birçok ülkenin ‘kenevir gemisi’ demir almış gidiyor: Keneviri bilmeyen ve tanımayan kalmasın

3 Mayıs 2018
SAMSUN (Çarşamba) Havalimanı’na inerken Yeşilırmak Nehri’nin (Kızılırmak da farklı değilmiş) su seviyesinin ne kadar düşük olduğunu gördük.

Nehir yatağının bu hali deltadaki kuraklığın işareti sayılıyor. Eğer iklim şartları böyle devam ederse ülkemizin bu yaz şiddetli kuraklığa maruz kalacağı anlaşılıyor.  Şimdilik tek çare ‘tasarruf’ için vatandaşların ciddi şekilde uyarılması gerekiyor. İstanbul’un önemli bir kaynağı olan Istranca Dağı’ndaki köylere tanker ile su taşınması gerçeği durumun vahametini de ortaya koyuyor.

Biz ‘Endüstriyel Kenevir Gerçeği’ başlıklı iki günlük paneli izlemeye geldik. Samsun Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Ondokuz Mayıs Üniversitesi ve Samsun Büyükşehir Belediyesi işbirliği ile düzenlenen bu etkinlikte kenevirin farklı kullanım alanları ile ilgili, konunun birbirinden değerli uzmanlarını dinledik. Panelin en önemli tarafı kamu, özel sektör ve sanayicinin bir arada bulunması oldu. Paneli hedefine ulaştırır mı, iktidarın bakış açısına bakmak lazım. Dünyada önce Fransa, sonra Çin, İsrail, Kanada ve yeni bir hamle başlatan Avustralya’nın kenevir yetiştirilmesi ve değerlendirilmesi ile ilgili hamlelerini öğrendikten sonra ülkemizin bu gelişmelerin gerisinde kalmaması gerektiğini düşünüyoruz.

TEK ARAŞTIRMA KURUMU

Samsun-Ordu çıkışında 1049 dekar alan üzerine kurulu Tarımsal Araştırma Enstitüsü’nün; Türkiye’nin tek yenilenebilir enerji merkezine sahip olması, kenevirden biyodizel, pellet ve briket elde etmesi, enerji değerlerini tespit etmesi, aynı zamanda ülke genelinde ihtiyaç duyulan kenevir tohumluluğunun karşılanması amacıyla adaptasyon çalışması yürütmesi Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın kenevir araştırmalarına verdiği önemi gösteriyor. Aydın Üniversitesi’nde, sonra Kastamonu ve şimdi de 19 Mayıs Üniversitesi’nde yapılan çalışmaları yerinde izlediğimizden, yapılan araştırma ve çalışmalarda herhangi bir sıkıntının olmadığı, geçmişten gelen mevzuat dolayısıyla çalışmaların uygulamaya aktarılmasında ve sanayici ile buluşturulmasında sıkıntılar olduğu ortaya çıkıyor. 1933’de çıkarılan uyuşturucu ile murakabe kanunu, yönetmelik ve tebliğlerin acilen revize edilerek çalışma sonuçlarının uygulamaya aktarılması gerekiyor. Çıkarılması gereken kanunda, kenevirin suistimal edilmemesi ve terör örgütlerine bu yolla sağlanan finansal kaynağın da önlenmesi için titiz davranılması kenevirin masumiyetini ortaya koyacaktır. Ülkemiz tarım topraklarının yüzde 15’ine kenevir ekmemiz durumunda petrole ödediğimiz paranın yarısını tasarruf edebileceğimizin bilim adamları tarafından ileri sürülmesi dikkat çekiciydi.

ESRARSIZ KENEVİR OLDU ENDÜSTRİYEL KENEVİR...

En önemlisi endüstriyel kenevirin anlamı... Kenevirden ‘esrar yapılır’ diye biliyorduk, meğerse endüstriyel kenevir esrar üretmeyecek şekilde ıslah edilmiş. Gelecekte kenevir tarımını mısır tarımı gibi yapmak mümkün olacak. Dişi kenevir ile erkek kenevirin üretilmesi eken kişinin elinde değil, tohumdan çıkacak olan erkek ve dişi bitkilerin oranları ile ilgilidir. (Normalde ekilen tohumların %30-35’i erkek, gerisi dişidir.)

Geçmişte ülkemizde kenevir tohumu yem ve çerez ‘çedene’ amaçlı, lifleri urgan yapımında, sapları ise yakacak olan kullanılmıştır. Son 10 yıldan beri kenevirin ilaç, inşaat-izolasyon ve biyopolimer-biyoplastik sektörlerinde daha çok kullanıldığı ve daha çok katma değer kazandığı, bu nedenle kenevirin bu farklı alanda kullanımının bu bitkinin yıldızını ‘yeniden parlatacağı’ anlaşılıyor.

KENEVİR TOHUMU YEMEYEN BÜLBÜLLER ŞAKIMIYOR!

Yazının Devamını Oku

Sultanahmet’e imam olmanın şartı var vekilliğin yok

2 Mayıs 2018
HAYDİ pehlivanlar meydana, 24 Haziran’da büyük seçim var! Ülkesi için heyecan duyan, milleti için genişlik ve de umut sağlayacak projeleri olanlar gelsin beri, dağarcıklarındakileri dinleyelim can ve güven tazeleyelim.

İpini koparan aday olursa, aday adayı aynaya bakmadan fotoğraf çektirirse, iki satır ‘tercüme-i hâli’ni yazamayıp, pür melalini görmekten aciz ise demokrasinin alanında bürokrat olmamalı derken, 1946’nın Demokrat Parti tüzüğünden okuduk; (genel başkanın değil G.İ.K.’nın yalnızca 6 müsteşar düzeyinde kişiyi aday yapma yetkisi vardı) şimdi becerikli, maharetli danışmanlar, daire başkanları, belediye başkanları, genel müdür ve valiler geçmişlerini temizlemeden adaylık yarışındalar, seçilirlerse ne alâ, seçilemezlerse bir üste kadro garanti nasılsa.

Bakınız Sultanahmet Camisi şerifine imam olabilmek için 12 şart koymuş ecdadımız, milletvekili olmak için tespit ettiği asgari şartlar; her aday kendisini önce bu eleklerde elesinler de bir ederini görelim.

İşte dedemin devletinde mebus olma kriterleri:

1- Milletvekili adayı, aday olacağı şehirde uzun süreli oturmuş, yaşamış olmalı, halkın mizacını iyi bilmeli. Bir şehirde oturmamış veya çıkıp gideli uzun zaman olmuş adamların adamlığını bozup bozmadığı bilinemez.

2- Şehre yarayacak her türlü kanunu ve o şehir halkının saadetini icap edecek şeyleri düşünüp, halkın isteklerinin önünde fikir üretmeye, bilgi toplamaya muktedir olmalıdır.

3- Devletin şan ve şerefini düşünmeyecek kadar cahil olmamalı, sefih de olmamalı. Kendi malı kendine teslim edilemeyen sefih bir adama bu gibi vazife verilmemeli.

4- Hükümetin kanunsuz ve haksız işlerini yapanın yüzüne söylemek hususunda kimseden korkup çekinmemeli, bu uğurda ölmekten bile kaçınmamalı, dünya için kimseye müdana etmemelidir.

5-

Yazının Devamını Oku

İki turlu seçimde taktikler

27 Nisan 2018
İKİ turlu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ilk turda güçlü adaya karşı 4-5 adayın çıkması onun birinci turu geçmesini zora sokar.

Güçlü adayın ilk turda oyların yüzde 40’ını aldığını farz edelim. Kalan yüzde 60’lık oy, 4 aday arasında dağılacak yani birincisi yüzde 25, ikincisi yüzde 15, üçüncüsü yüzde 12, dördüncüsü de yüzde 8 alsın.

Bu durumda ikinci tura yüzde 40 alan güçlü adayın karşısına yüzde 25’le en fazla oy alan aday çıkacak. Böylece güçlünün karşısındaki tüm partiler onun karşısında kalan adaya oy verecekleri için kaybedecek. Bunun örneğini Paris’te görmüştüm. Şöyle ki...

Fransa’da 2002’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ulusal Parti adayı Jean Marie Le Pen, Jacques Chirac’la ikinci tura kalmıştı. İlk turu 21 Nisan 2002’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Le Pen yüzde 17.4’lük oyla Sosyalist Başbakan Lionel Jospin’i saf dışı bırakmış, Chirac ise yüzde 19.8 oy almıştı. Ancak Fransız halkı ırkçı Le Pen’e geçit vermemek ve demokrasi, cumhuriyet ile laikliğin korunması için harekete geçti. Dev gösteriler düzenlendi, sosyalistler, komünistler, yeşiller, aşırı sol partilerin hepsi merkez sağın lideri Chirac’ın arkasında durdu ve halkın yüzde 82.2’si oyunu Chirac’a vererek ikinci kez cumhurbaşkanı seçti. Seçimde sürpriz bir çıkışla ikinci tura kalan ırkçı Le Pen ise birinci turdaki zaferiyle yetinmek zorunda kaldı ve oyların yüzde 17.8’ini alarak elendi.


CHP'NİN İBB'DEKİ YÜZ AKI SAĞ, VEKİLLİĞE SOYUNUYOR

AKP

Yazının Devamını Oku

Vekillerin yüzde 60'ı değişecek

26 Nisan 2018
AKP’de üç dönemi doldurmamış çok sayıda milletvekilinin 24 Haziran seçimleri için aday gösterilmeyeceği yönünde kuvvetli duyumlar geliyor.

Bunlardan bazıları İBB seçim kampanyası döneminde Erdoğan’ın fahri şoförlüğünü yapan İstanbul milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı, gençlik yıllarından tanıdığı ve kamuoyunda ‘agresif’ çıkışlarıyla bilinen Metin Külünk, Seçim İşleri Başkan Yardımcılığı’ndan sorumluyken bir varlık göstermediği için görevden alınan Mehmet Doğan Kubat, Ahmet Davutoğlu, döneminin ‘prensi’ Dursun Ali Sarıkaya, Mardin milletvekili, yazar Orhan Miroğlu, çalışmalarında yetersiz bulunan Siirt milletvekili Yasin Aktay’ın da isimlerinin çizildiği konuşuluyor. Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun önce Konya Büyükşehir Belediyesi adaylığı için düşünüldüğü, ancak genel merkezden habersiz bir şekilde Gül ile gece görüşmesi yapmasının bu ihtimali ortadan kaldırdığı öğrenildi.

İsimleri daha önce basında yer alan, 4’üncü dönemleri biten Cemil Çiçek, Feyzullah Kıyıklık, Prof. Dr. Burhan Kuzu, Ali Babacan, Ekrem Erdem, Prof. Dr. Beşir Atalay ve Zeyd Aslan gibi milletvekillerinin listelere koyulmayacağı kulislere yayılırken, Tayyip Erdoğan’ın yeni sistemdeki kabinede yanında görmek istediği Berat Albayrak, Süleyman Soylu, Bekir Bozdağ ve son başbakan olacak Binali Yıldırım’ın adaylık başvurusunda bulunmama yönünde talimatlandırıldığı, bu arada halen Kültür ve Turizm Bakanı olan Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’un durumunun belirsiz olduğu, kendisine henüz bir işaret gelmediği ve ‘vekil mi’, ‘müstakbel bakan mı’ olacağı beklentisinin sürdüğü genel merkez koridorlarında konuşuluyor.

Meclis’te bulunan AKP’li milletvekillerinin en az yüzde 60’ının değişeceği genel merkeze yakın kaynaklarca belirtiliyor.


Yazının Devamını Oku

Gazi'nin bölünmesi öğrenciye mi hastaya mı yararlı olacaktır

25 Nisan 2018
GAZİ, İstanbul ve İnönü üniversitelerinin adının değiştirilmesini bir sene önce köşemizden duyurduğunu hatırlatan Prof. Dr. Münci Yağcı, “YÖK seçim kargaşasında bu tasarıyı TBMM’ye gönderdi. Neden ‘bölünme’ ve ‘isim değiştirme’” diye soruyor.

Yağcı “İlla bölmek gerekiyorsa, Gazi Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Gazi Teknik Üniversitesi gibi, ‘Gazi’ adı korunarak bölmenin mümkün olduğu söylenebilir. Demek ki bölmek amaç değil araçtır” diyor.

1- G.Ü.’nün yandaş rektörleri seçimlerde yüzde 10’dan az oy almıştır. AKP’nin üniversite anlayışı ile bağdaşmayan, yandaş olmayan akademik personeli barındıran tıp, diş hekimliği, eczacılık, sağlık bilimleri fakülteleri Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nde yalnızlaştırılacak, desteklenmeyerek yok edilecektir.

2- G.Ü., yeni doçentlik yönetmeliğinden sağlanacak ve Hacı Bayram Veli’den naklen atanacak yandaş öğretim üyeleri ile tıp, diş hekimliği, eczacılık fakültelerini yeniden kuracaktır.

3- Bölünme ve ad değişikliğinin ekonomik maliyeti yüksektir. Üretime yansımayan yeni logo, tanıtım, yazılım ve basılı doküman için milyonlarca lira ‘israf’ edilecektir.

Yazının Devamını Oku

AKP seçim hazırlığını çoktan bitirmiş...

20 Nisan 2018
AKPli bir dostumuzla konuşurken, bu seçim kararı nasıl çıktı, dedik.

“İlk önce şunu bilmeniz gerekiyor” diyerek anlattı: “Sorarım AKP dışında seçim hazırlığı yapan parti var mı? Tam anlamıyla yok... Türkiye’de bütün il, ilçe ve beldelerde Genel Başkanımızın ve Cumhurbaşkanımızın talimatıyla örgütler altı aydan beri seçim hazırlıklarını yürütüyor. İstanbul başta olmak üzere illerde iki ay önce de Seçim Koordinasyon Merkezleri oluşturuldu.”

Ve ardından şu ilginç tarihi verdi:

“17 Nisan’dan itibaren de bu merkezler faaliyete geçti. Yani geçen salı günü grup toplantısından sonra... Öğleye doğru da Devlet Bahçeli, erken seçim önerisinde bulundu.”

Aday adayları belli midir?

“Reisimiz kim çalışıyor, kim kaytarıyor, hepsini takip ediyor; niteliklerini de... Tabii ki, şu anda bu merkezlerde çalışanlar biliniz ki emeklerinin karşılığını alacaklardır, çalışmayanlar ise tasfiye edilecektir. AKP bu seçimi ‘bastıra bastıra’ alacaktır sonuçta. ‘Pekiyilik’ öğrenci gibi.”

 

KEPEZ’DE ‘UMUT’ ARANIYOR... BU ‘SEÇİM’ MİDİR?

KEPEZ

Yazının Devamını Oku

Akciğer kanserinde alarm

19 Nisan 2018
ÖNCEKİ gün Türk Toraks Derneği Türkiye’deki akciğer hastalıklarının artışı konusunda bir açıklama yaptı.

Hava kirliliği vb genel geçer sebepler sayıldı ve her zamanki gibi suya sabuna pek dokunulmadı. Halbuki benzer iklim, sanayi ve coğrafyaya sahip komşumuz Yunanistan’da bile kişi başına bizden beş kat fazla tütün tüketilmesine karşın bizim akciğer kanseri yıllık insidansımız Avrupa’nın en yüksek değerinde.

Peki asıl bundaki ana etken ne?

Artan küresel ısınma ve buna bağlı çevresel değişiklikler hava kirliliğini daha da arttırıyor. Uzmanlara göre, iki süreç kısır döngü halinde birbirini besliyor. Sıcaklık dalgalarına bağlı ölüm oranlarında giderek artış gözleniyor.

Sizin 28.9.2007’de yazdığınız bir yazı var... Kaçak motor yağı ile ilgili... Akaryakıttaki büyük oyunda kullanılan ve milyonlarca ton ithal edilen ’white spirit’in bu konuda en önemli neden olduğunu belirtiyorsunuz.

Yazının Devamını Oku

Türk-İş’te değişim rüzgârları

18 Nisan 2018
1952 yılında kurulan Türk-İş, Amerikan sendikacılığının etkisinde kalarak uzun yıllar ücret sendikacılığını savunmuş ve sendikaların siyasal gücünü dışlamıştır.

Bu tutumunu ‘partiler üstü politika’ adı altında yürüterek siyasetten uzak bir sendikacılık anlayışının uygulayıcısı ve savunucusu olmuştur. Bu davranış çalışma yaşamını düzenleyen ortamı tamamen egemenlerin tekelinde bırakmış ve çalışma yaşamı sürekli olarak çalışanlar aleyhine düzenlenmiştir. Bu konu sendika özgürlüğünden, toplu sözleşme özerkliğine, grevlerin ertelenmesine, iş  güvencesine kadar uzanan birçok başlık altında somut olumsuz düzenlemelerle kanıtlanabilir. Bu olumsuzluğun tek sorumlusu işçileri ve sendikaları ısrarla politika çizgisinin dışında tutan ve sadece ücret sendikacılığında yoğunlaşmayı sağlayan Türk-İş’tir. Hele 2002’den sonra biat sendikacılığının gündeme gelmesi ile bu ülkede özgür sendikacılık ve sendika özerkliği tamamen yok edilmiştir.

İktidarın özelleştirmeler yolu ile binlerce işçiyi aşsız bırakması Türk-İş’i zorlamaya başlamış, sonunda şeker fabrikalarının özelleştirilmesi girişimi Türk-İş’in bardağını taşıran damla olmuştur. Bu ekonomik ve hukuki gerekçeden yoksun girişimi ‘şeker mitinglerinde’ kınamak zorunda kalan Türk-İş ilk defa, “Şeker fabrikalarını satanlardan sandıkta hesap soracağız” diyerek sendikacılık anlayışında çok ciddi bir değişikliğin işaret fişeğini ateşlemiştir.

Türk-İş son Başkanlar Kurulu toplantısı sonrasında yayınladığı bildiride bir adım daha ileri gitmiş ve kamu kuruluşlarında boy gösteren Hak-İş ve Memur-Sen temsilcilerinin “Biz hükümetin sendikalarıyız. Sendikalarınızdan istifa edin ve hükümetin sendikalarına üye olun” çağrısı karşısında tavır almak zorunda kalmış ve hükümet sendikacılığını şiddetle kınamıştır. Bu davranışı ile Anayasa’nın 51. maddesinde yerini bulan, işçilerin sendikalara özgürce üye olma ve çekilme hakkına sahip çıkmıştır.

Türk-İş’in işçilerin çıkarlarına yönelik son çağrısı çok önemlidir. Bu tavır sürdürülürse bundan ancak demokrasi yararlanacak ve güçlenecektir. Seçimlere bir yıl kala Türk-İş’teki değişimi izlemekte demokrasi adına yarar olacağı kanısındayız.

Yrd. Doç. Dr. Engin ÜNSAL Girne Amerikan Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi

ZEHİRLİ AĞACIN MEYVELERİ...

AVRUPA Konseyi, Budapeşte Savcılar Konferansı’nda, savcılar için etik davranış esasları belirlenmiş ve 31 Mayıs 2005 tarihinde ‘Budapeşte ilkeleri’ olarak uygulamaya girmiştir. HSYK 10.10.2006 günü 424 sayılı kararı ile bu ilkelerin benimsenmesini hükme bağlamıştır. Temel ilke 1. maddede her zaman ve her koşulda tarafsız olarak görevin icrasını öngörmekte olup; savcılık makamı tarafından tarafsızlık dışı her işlem, yargılama ve nihai hükmü öncelikle meslek etiği bakımından ‘sakatlanmış’ hale getirir.

Ergenekon

Yazının Devamını Oku