Yalçın Bayer

Antalya turizmde ve seracılıkta eriyor

26 Mart 2020
ANTALYALILAR yaşadıkları büyük ‘afet’i anlatamıyorlar; otellerin yüzde 90’ı kapalı, haklı olarak turist yok.

Seracılık bitiyor; domates, biber, salata gibi turfanda sebzeler toplanamıyor çünkü alacak müşteri yok, ihracat kapalı. Rus federasyonu üyesi ülkeler de alım yapmıyor artık. Sibirya’da dev seralar kurup sebze üretiyorlar. Doğalgazı bizim gibi almıyorlar, çünkü kendileri için çıkartıyorlar. Türkiye’den sadece narenciye; portakal, limon ve mandalina ithal ediyorlar.

Kıştan yaza geçişte yenileme yapan oteller de bin pişman. Ama nereden bilsinler böyle bir virüsün ortaya çıkacağını.

Onarım yapmayı düşünen durmuş! Bazı otellerin bahçelerinde henüz çiçek ekimi yapan yok, sahil temizlemesi yapan da... Resepsiyonlarda kimseler yok. Konuşmak için bir ‘personel’ dahi bulamıyorsunuz. Zaten işletmeciler, çalışanlarına ikinci bir emre kadar çıkış vermiş, hem de ‘ücretsiz’ olarak.

Turizm çevreleriyle konuşurken, şu anda personelden işsiz kalanların sayısını 150 bin olarak ifade ediyorlar. Başta Antalya; Alanya, Serik, Manavgat, Beldibi, Belek; öbür yakada da Kaş, Kalkan, Fenike.

En önemlisi, ‘otel’ sözleşmeleri ne olacak, uzlaşmalar nasıl sağlanacak?

Bu kadar mı? Değil tabii. İkinci darbe de seracılara vurmuş. Turfandanın tadı da kalmamış.

Bu kadar sebze kime satılır, kim alır? Domates, salatalık, patlıcan, biber ve bu mevsimde aklınıza gelen diğer sebzeleri kim alır, kim satar?

En iyisi toplamamak galiba. Bir sera sahibi

Yazının Devamını Oku

Kulaklar aşı haberinde: Dünyada 49 kurum, firma, laboratuvar veya bilim insanı büyük bir yarış içinde

25 Mart 2020
DÜNYA dehşet bir virüs salgını yaşıyor.

“Allah beterinden saklasın” diyoruz ama durum ciddi; ne aşı ne de ilaç var. Bunun için zamana ihtiyaç var ama zaman penceresi giderek daralıyor. Daha fazla yayılmaması gerekiyor bu ‘bela’nın. Bunun için istenilen önlemler ‘ama’sız, harfiyen yerine getirilmeli. Bu kendimize, ailemize, topluma ve nihayet insanlığa karşı bir görev.

Bu musibete karşı aşı için bilim insanları hummalı bir çaba içinde harıl harıl çalışıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamasına göre önceki gün itibarıyla değişik ülkelerde toplam 49 kurum, firma, laboratuvar veya bilim insanı gecesini gündüzüne katmış araştırıyor. Bir aşı altı etaptan geçiyor. Sırayla: ‘virüsü tanıma’, ‘aşının dizaynı’, ‘hayvanlar üzerinde deney’, ‘gönüllü insanlarda deney’, ‘ruhsat başvurusu’ ve ‘üretim’... Araştırmaların hiçbiri henüz beşinci aşamada değil. Biraz daha dişimizi sıkacağız anlamına geliyor bu. Aman tedbiri elden bırakmayalım.

UĞUR ŞAHİN VE ÖZLEM TÜRECİ

Ancak önceki gün itibarıyla 8-9 firma veya grubun önde gittiği söyleniyor. Almanya’da Tübingen kentindeki CureVac ile Mainz kentindeki BioNTech... Bunlardan BioNTech firmasını Almanya’dan bir dostumuzun tanıdığı Prof. Dr. Uğur Şahin 2008’de kurmuş. Bini aşkın çalışanıyla biyoteknoloji sektöründe Avrupa’nın en büyük özel araştırma firması. Prof. Şahin, kanser araştırmaları ve bağışıklık alanında dünya çapında bir otorite; 50’yi aşkın patent sahibi. Mainz Üniversitesi III. Kliniği’nde deneysel onkoloji profesörü. 55 yaşındaki Prof. Şahin İskenderun doğumlu, üç yaşında ailesiyle Almanya’ya gelmiş ve Köln’de okumuş.

Prof. Dr. Şahin’in eşi Doç. Dr. Özlem Türeci de kanser konusunda saygın bir otorite. İstanbul ve Almanya’nın Aşağı Saksonya eyaletinde yetişmiş. Babası eyaletteki bir hastanede doktormuş. Saarland Üniversitesi’nde tıp eğitimi almış. Eğitimden sonra biyoteknoloji alanında araştırma çalışmalarına başlamış. Mainz Üniversitesi’nde öğretim üyesi. “Araştırma için ekonomik yönden güçlü olunması gerekir” diyen Prof. Dr. Şahin, 2008’de BioNTech’e finansman ararken yatırımcılardan 325 milyon dolar toplamış. BioNTech, geçen yıl da finansman turunda 270 milyon dolar toplamış; Alman Bilim ve Araştırma Bakanlığı da 40 milyon Euro ile destek vermiş.

İLACA YATIRIM NEDİR?

Prof. Dr. Şahin, aşı için klinik denemelerinin nisan başında başlayacağını açıklamış. “Hayırlısı” diyoruz. Çalışmalarını Çinli ilaç üreticisi Fosun Pharma 120 milyon Euro ile destekliyormuş. Fosun Pharma 44 milyon Euro ile de BioNtech’in sermayesinin yüzde 0.7’sine katılmış. BionTech ayrıca Alman Pfizer ile beraber hareket ediyormuş. Aşı başarıya ulaşırsa Çin hariç hakları BioNTech’e ait olacak.

Diğer Alman firması CureVac, Tübingen Üniversitesi’nde görevli iki bilim insanı tarafından 2000’de kurulmuş. 18 araştırmacıyla başlamışlar. Daha kurulduğu ilk yıl kanser tedavisi için bir ilaç geliştirmişler. Şimdi de koronaya karşı aşı için çalışıyorlar. İlk klinik deneylerinin yaz başlarında olacağını açıklamışlar.

Yazının Devamını Oku

İktidara muhalefetten kaynak önerileri

24 Mart 2020
ADETTEN değildir; muhalefet iktidara ‘akıl’ vermez, öneri getirmez.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Aykut Erdoğdu önceki akşam Halk TV’deydi. Partisinin hazırladığı raporu iktidarla paylaşabileceklerini açıkladı, kaynak temini için önerilerde bulundu ve “Kendileriyle her türlü işbirliğine hazırız” dedi.

Kılıçdaroğlu’nun talimatıyla 1 Mart itibarıyla COVID-19 salgınına dair gelişmeleri takip etmek ve konunun bütün detaylarını çalışmak üzere harekete geçerek kapsamlı bir rapor hazırladıklarını, zihin olarak da salgınla mücadele konusunda hazır olduklarını belirterek şöyle konuştu:

*“Önlemlerin çoğunu millet aldı. Milletin baskısıyla yaptırımları uygulamaya başladılar. Eğer millet umreye gidenlerin dönüşlerine dair panik yapmasaydı, o uçağı indirmeyip umreden dönenleri de karantina altına almayacaklardı. Kamuoyu baskısı neticesinde gece yer aradılar, sabaha karşı yurtları boşalttılar. Eğer millet doğru bir şekilde ve yerinde müdahale etmeseydi, yine cuma namazlarını da kaldırmayacaklardı, bütün cami cemaatine koronayı bulaştıracaklardı. Eğer bu millet yine doğru zamanda müdahale etmeseydi, sınırda olanlar devam edecekti.

*Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, milleti ve Bilim Kurulu’nu gecikmeli dinleyerek işi götürüyor. Ama şunu da biliyorum ki iki baskı var üzerinde. Bir takım siyasal sebeplerden ötürü Bakan’a iş yaptırmıyorlar. Mesela sırf yayıncı kuruluşu, bahis şirketlerini düşündükleri için futbol maçlarını oynattılar. İnsanlar statlarda değil ama gidip topluca kahvehanelerde seyretti, halkın sağlığı hiçe sayıldı.

EMLAK RANTI VAR

*Hükümete açık çek verdik, ‘Borçlanın’ diyoruz. GErekirse para bassın... Ana muhalefetin vekili olarak bunları söylüyorum. Çünkü 5 kuruş bütçede yok. Şimdi hükümette ‘Kaynak yok’ diyorlar ya, onlara kaynak söyleyeceğim. Birinci kaynak: 10 ile 50 milyon TL arasında ihale alanlardan yüzde 2-3 alın. 50-100 milyon ihale alan müteahhitlerden yüzde 4; 100 milyon TL üzerinden alandan ise yüzde 5 pay alın. Bu işlerin hangi ‘payla’ döndüğü biliniyor. Çıkarsınlar bakalım bu sözünü ettiğim payları. Bu kaynak en az 20-25 milyar TL canlı para paradır. İkinci olarak, 10 senedir imar izni veriyorsunuz. 5 katlı binayı 25 kat yaptınız. Yapılmasına göz yumuldu. O adamlar nasıl zengin oldu? Şimdi halk zorda, millet aç. İmar rantlarından hesap yapılsın. İmar rantlarının yüzde 5’ini, 10’ununu bunlardan alsanız, neresinden baksanız, bütçeye 5-10 milyar dolar kaynak gelecek. En az yüzde 5 olarak imar rantından payı alsanız, son 10 yılda 10 milyar kaynak yapar. Sadece üç büyük şehirde yapılan imar rantları saymakla bitmez. Alın size ikinci kaynak. 1 milyonun altında ihale almışsa tamam, o kişiden almayın. Kamu İhale Kurumu’nda kaynaklar belli. Bir gecede herkesin isimlerini çıkarırsın.

*Son olarak, şu garantili ödemeleri (köprü, otoyol) 1 yıl yapma. Bu sene ödeme ne olur!

*İşbirliğine hazırız, hükümet samimiyetle gelsin bana, onlara 100 milyar TL kaynak bile çıkaracağım.

Yazının Devamını Oku

Cezaevlerinden ses çıkmıyor

20 Mart 2020
Cezaevlerinden ses yok. Ne yaparlar, ne ederler, ne yerler...

Kendilerine nasıl bir ‘tedavi’ uygulanır?

Hassasiyet gösteren kesimler insani duyurular yapıyorlar.

DW Türkçe servisi diyor ki:

“Mahpusların immün direncinin, bağışıklık sistemlerinin zayıflamış olduğunu da çok iyi biliyoruz. Çünkü gayri insanî bir ortam var.”

300 bin tutuklu-hükümlü ve 150 bin cezaevi çalışanının koronavirüs tehdidi altında olduğu biliniyor.

Cezaevinde yatanlar derin hayal kırıklığı yaşıyorlar, büyük endişe içindeler.

Kendilerine kim yardımcı oluyor?

‘Cesur, adil, akılcı ve bilimsel’ yardımı kim yapar?

Yazının Devamını Oku

Koronanın hatırlattığı önemli ihtiyaç: Teletıp

19 Mart 2020
HEPİMİZİN gözünün kulağının ülkemizde ve dünyada gelişen sağlık olaylarında olduğu bu günlerde, hem ABD Başkanı Trump, hem de Başkan Yardımcısı Pence tarafından yapılan açıklamalar dikkat çekiyor.

Teletıp teknolojilerine uygulanacak ekonomik teşvikler ve yapılacak yasal düzenlemelerle bu servislerinin hızlı bir şekilde sigorta kapsamına alınmasına ilişkin kararları ile teletıp Amerika ve dünya gündemine oturmuş... Hasta ile doktor arasındaki iletişimin dijitalleştiği, mümkün olan durumlarda hasta ile doktorun sanal ortamlarda bir araya gelmesinin ismi teletıp. İçinde bulunduğumuz bu olağanüstü günlerde bütün ülkeler sağlık sistemlerini tekrar gözden geçiriyor. Farklı sağlık hizmetleri almak için sağlık kuruluşlarına giden insanların enfeksiyondan etkilenmemesi için çok gerekli olmayan hastane ziyaretlerinin yapılmaması konusunda uyarılar dikkat çekiyor. Etkin teletıp kullanımının bu salgının yayılımını önlemede kritik rol oynayacağını öngörmek hiç de zor değil.

HASTA İLE DOKTOR SANAL ORTAMDA

Bu konuda biraz araştırma yapınca, yolumuz önceki gün İsenbike Gönen Ordu ile kesişti. Kendisi uzun yıllardır global olarak tıpta online ‘ikinci görüş’ veren, New York merkezli bir teletıp kuruluşu olan ‘Medicopin’ firmasının kurucularından. 2001’de eğitim için New York’a gittiğinin dördüncü günü Dünya Ticaret Merkezi’nde 11 Eylül saldırısı olmuş, canını zor kurtarmış. Sonra eşi ile birlikte bu modern tıbbın öncü yatırımına girişmiş; İstanbul’da da yatırım yapmış. İsenbike Gönen Ordu ile teletıbbın önemi ve gelecekteki yeri üzerine konuştuk.

Ülkemizde 90’ın üzerinde büyük kuruluş ile işbirliği yaparak kurum içi sağlık hizmetlerinin dijitalleştirilmesi konusunda hizmet verdiklerini, pek çok önemli kurumun çalışanlarına daha kaliteli ve hızlı sağlık hizmetleri sunmak, koruyucu hekimlik ve erken teşhis konularında çalışanlarında farkındalık yaratmak için kendileriyle çalışmalar sürdürdüğünü öğrenmekten büyük mutluluk duyduk.

Hasta ile doktoru sanal ortamda bir araya getiren bu iletişim sistemlerinin taşıması gereken teknik özellikler oldukça fazla. Hasta ile doktor arasındaki lokasyon farklarını ortadan kaldırarak uzman bilgiye ulaşımı kolaylaştırması, zorunlu olmayan hastane ziyaretlerinin hastanelerde yarattığı operasyonel yoğunluğun önlenmesi, doktorların zamanlarının daha verimli değerlendirilmesine imkân tanımasının bunlardan sadece birkaç tanesi olduğunu söylüyor. Kendi tecrübelerimizden de yola çıkarak takip randevularının pek çoğu için doktorumuzla sanal buluşmanın çok pratik bir yol olduğunu düşünmemek elde değil. Bu zorlu dönemde işyeri hekimleri ile çalışanlarının bağını güçlendiren, çalışanının yanında olan kuruluşların varlığı da önem taşıyor.
Biz izlemeye devam edeceğiz.

GÜNÜN SÖZÜ

“BİLGİSİZLİK

Yazının Devamını Oku

Ulusal ilaç sanayimiz nerede? Yeni Özdemirler gerekli

18 Mart 2020
KORONAVİRÜS dünyayı kasıp kavuruyor.

Merak ve ilgi ile okuyoruz. Haberler değil günlük, saat başı değişiyor. Uzman görüşleri her yerde... Bu salgın dolayısıyla biz de bir başka konuya dikkat çekmek istiyoruz. Kısa vadede geleceğe yönelik bir konu: Ulusal ilaç sanayisi... Yaşadığımız salgının şimdilik bir aşısı veya ilacı bulunmasa da Batı basını da bir süredir bu konuya dikkat çekiyor. Devletin bu alana müdahale etmesi isteniyor. Düşük maliyet açısından üretimin Çin ve Hindistan’a aktarılmasının mahzurları tartışmaya açıldı. İlaç sanayisi halk sağlığının korunması açısından stratejik olarak büyük öneme haiz...

Her yönüyle yerli üretime sahip olmak bırakın istihdam, katma değer vesaire faydaları bir yana, olası bir ambargo, harp veya şimdi yaşadığımız pandemik hastalık gibi olağan dışı durumlarda daha da büyük öneme haiz... 2023 yılında dünyanın en büyük 10’uncu ilaç tüketim pazarı olacağı tahmin edilen ülkemizde ilaç ihtiyacının maalesef büyük bir kısmının ithalatla karşılanması hem düşündürücü hem de bu konunun ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

KİŞİ BAŞI 28 KUTU İLAÇ

Türkiye’de 2018 yılında 2.3 milyar kutu ilaç satılmış. İlaç sektörünün cirosu 2018 yılında 30.9 milyar liraya ulaşmış. Kişi başına 28 kutu ilaç alınmış. 2023 yılında 2.4 milyar, 2040’ta ise 2.8 milyar kutu ilaç satılması bekleniyor. Yaşlanan nüfus göz önüne alındığında ilaç kullanımının daha da artacağı öngörülüyor. Dünya ilaç pazarının büyüklüğü ise 1.1 trilyon dolar civarında. ABD, Çin, Japonya, Almanya ve Fransa en büyük beş pazar... Türkiye ise 16. sırada yer alıyor ve 25 binden fazla eczane var.

Bilgi, teknoloji ve sermaye birikimi yetersizliği nedeniyle ülkemizde ilaç sektörü hep yabancı sermaye ve hammaddeye bağımlı olmuş. Dünyanın en büyük 10 ilaç firması Türkiye’de aktif. Yerli ilaç şirketi sayısı 364, yabancı firma sayısı ise 118. Yerli üretici firmalar da yeni bir ilaç geliştirmekten daha çok, mevcut ilaçların eşdeğerlerinin üretilmesine odaklanmış durumda. Kullanılan hammaddenin yüzde 80’i de ithal ediliyor. Sektörün dış ticaret açığı yüksek seviyelerde. İlaç sanayisi diğer sektörlerden farklı. Sağlığımız söz konusu olunca ilaç kullanımını reddetme gibi bir lüksümüz yok!

İlaç sektörünün küresel önemi, her geçen gün biraz daha artıyor. Doğum öncesinden başlayıp tüm yaşam boyunca ilaç, insanın yaşamında önemli bir yer tutuyor. Bu yüzden ARGE’ye daha ağırlık veren bir ilaç sektörüne ihtiyaç var. Bu sektörde dışa bağımlılığı asgari seviyeye indirmenin, hatta sıfırlamanın yolunu aramak şart. Nasıl ki insansız hava araçlarında Türkiye’nin üstünlüğünü birinci sıraya yerleştiren makine mühendisi dostumuz Özdemir Bayraktar, oğulları Haluk, Selçuk ve Ahmet aracılığıyla çığır açtıysak, ilaç sektöründe de yeni Özdemirlere ihtiyacımız var... Bu kaçınılmaz...

HIFZISSIHHA’NIN DEĞERİ ANLAŞILDI MI?

ATATÜRK

Yazının Devamını Oku

‘Barış, özgürlük, demokrasi projesi’ Kürt sorunu ve CHP

17 Mart 2020
GEÇMİŞ dönem CHP’de MYK üyeliği ve İzmir milletvekilliği görevlerinde bulunmuş insan hakları savunucusu avukat Sabri Ergül, bir süreden beri bir grup arkadaşıyla birlikte ‘Kürt sorunu’ konusunda yaptıkları çalışmayı CHP’nin 37. kurultayının gündemine taşıyarak, ‘Türkiye’nin en önemli sorunu’ olarak nitelendirdikleri bu sorunun çözümü konusunda CHP’nin inisiyatif almasını, bir ‘barış, özgürlük, demokrasi projesi’ geliştirmesini sağlamaya çalışacaklarını ifade ediyor.

Ergül bu konudaki tespit ve görüşlerini şöyle özetliyor:

*Türkiyenin en önemli ve acil çözülmesi gereken sorunu Kürt sorunudur, Kürt hareketinin demokratik hale gelmesidir.

*Silahların susması ve barış içinde birlikte yaşanabilmesi için AK Parti hükümetince 2014 yılında uygulamaya konulan ‘Demokratik Açılım’ projeleri amacı doğru ama yöntemi yanlış olduğu için akamete uğramış, amaca ulaşılamamıştır.

TÜRKİYE İÇİN YAŞAMSAL ÖNEM

*2019 yerel seçimlerinde batıdakiler dahil büyük şehirlerde seçim sonuçlarını belirleyici en önemli faktörlerden biriside Kürt kökenli seçmenlerin oylarıdır.

*Kürt seçmenlerin 2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin sonuçlarını da aynı şekilde etkileyeceği açıktır.

*Bunca acı ve deneyimi ve de emperyalist devletlerin Ortadoğu coğrafyasında ‘böl ve yönet’ politikalarının yol açtığı sıcak çatışma ve yıkımları yaşadıktan sonra, barış içinde birlikte yaşamanın koşullarının sağlanması Türkiye için yaşamsal önemdedir.

*AKP, Kürt sorununun çözümü konusunda destekçisi MHP’nin de etkisiyle

Yazının Devamını Oku

CHP kurultayının ilk ateşi

13 Mart 2020
CHP kurultayı yaklaştıkça telefonumuz susmuyor.

“İl kongresinden rahatsız olan ne kadar çok CHP’li siyasetçi varmış” demek gerekiyor. Kurultayda bunun etkileri ortaya çıkacak. Önceki akşam Yeşilyurt Polat Renaissence otelinde İstanbul il başkanlığı ve büyük kurultay değerlendirme toplantısı yapıldı. Toplantıya 29 ilçe, 7 belediye başkanı katıldı. Bakırköy Belediye Başkanı Dr. Bülent Kerimoğlu’nun davetine Ali Kılıç (Maltepe), Battal İlgezdi (Ataşehir), Erdem Gül (Adalar), Turan Hançerli (Avcılar), Ali Rıza Akpolat (Beşiktaş), Kemal Deniz Bozkurt (Esenyurt) katıldılar. Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı yoktu.

39 ilçe başkanından Kadıköy, Beylikdüzü, Küçükçekmece, Sarıyer, Beykoz, Şişli ve Üsküdar katılmadılar; Kartal, Büyükçekmece ve Sultanbeyli ‘mazeret’ bildirdiler.

Katılmayan isimlerin Oğuz Kaan Salıcı’nın başını çektiği ‘10 Aralık Hareketi’ne yakın isimler olduğu dikkat çekiyor.

Ev sahibi olarak bir konuşma yapan Dr. Kerimoğlu, bu toplantının yapılacağını duyan ve rahatsız olan il başkanı Dr. Canan Kaftancıoğlu’nun telefon ettiğini, “Büyük kurultay öncesi il başkanının bilgisi olmadan böyle bir toplantının yapılmasını doğru bulmuyorum” dediğini ve kızdığını söylüyor.

Kerimoğlu buna gerekçe olarak “Biz büyük bir aileyiz. Bu tür toplantılar bizim daha çok kenetlenmemize sebep oluyor, partimizi nasıl büyütürüz, bunu sağlamaya çalışıyoruz” diyor.

Bize gelen bilgiler bu yönde... Bu gelişmeler karşısında Kaftancıoğlu bugün kurultay delegelerini toplamaya karar veriyor.

Anlaşılıyor ki, 28-29 Mart tarihindeki kurultay öncesinde, ‘kazan’ın ilk ateşi İstanbul’dan yakılıyor.

Bakırköy’deki toplantıda en çok eleştirilen isim

Yazının Devamını Oku