Yalçın Bayer

İasos’a yazık

9 Haziran 2020
Milas’a ve havalimanına yaklaşık 30 kilometre uzaklıkta İasos antik kenti vardır. Cumhuriyet dönemindeki ismi Kıyıkışlacık’tır. Aydın bir köydür, namı yurtdışına kadar uzanan ‘Ceyar’ adlı ünlü bir balıkçı lokantası vardır. İtalyanlar 50 yıl süreyle burada kazı yapmışlar, koyun güzelliklerinin tadını da İtalyanlar çıkarmıştır. Rahmi Koç olmasaydı bölge bu kadar üne kavuşamazdı. Çünkü kalesini restore ettiren ve buradaki parçaları bir müzede toplatan Koç’a bölge çok şey borçludur.

Zeytinyağı ve balık ‘cennetidir’, balık çiftlikleri ile Türkiye’ye döviz getirmektedir.

Şimdi Milasın mahallesi durumundaki Kıyıkışlacık’ta ‘yükleme boşaltma limanı/iskelesi projesi’ gerçekleştirilmek istenmesi herkesi ayaklandırdı. Bununla yaşam alanlarında huzur ve sükun bozulacak, ekolojik dengeler altüst olacak. Seramik madeni taşıyan yüzlerce TIR’ların yaratacağı gürültü kirliliğini ve tozu ise hiç sormayın, ağlarsınız. Vesselam Kıyıkışlacık, Zeytinlikuyu, Boğaziçi, Güllük’te balıkçılığa, turizme, çevreye, doğaya, ayrıca arkeolojik sit alanı olduğundan kültür varlıklarına verilecek zarardan dolayı, bu projeye onay ve ruhsat verilmesine karşı çıkan köylüler diyor ki:

“Bu mesele sadece körfezin değil, ülkenin meselesidir.”

Doğa ve tarih katliamına karşı ‘Mandalya Çevre Platformu’ imza kampanyası açtı, buna yazlıkçılardan da büyük katılım oldu.

GÜLLÜK’E TAM İHANET

Güllük Körfezinin (Mandalya) doğa ve tarih katliamından kurtulması için başta Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Muğla Valisi Esengül Civelek, Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Osman Gürün, Milas Kaymakamı Eren Arslan ve Milas Belediye Başkanı Muhammet Tokat ve Milaslı İl Tarım Müdürü Barış Saylak’a ‘kurtarma’ için çok görev düşüyor diyelim.

Bu konuda daha yazacaklarımız var.

GÜNÜN SÖZÜ

Yazının Devamını Oku

Enginar piyasasını tanımak ister misiniz?

5 Haziran 2020
Önce kenevirle başladık, hemen ardından yeni tropikal meyveler ortaya çıktı. İstanbul kültürüne göre enginar daha eski olmakla birlikte, kuşkonmaz da tezgâhlarda görünmeye başladı artık. Bunların üretimine başlanması tabii ki bir anda olmuyor.

İstanbul kültürüne göre enginar en eskisi denilirken, bir baktık kuşkonmaz Türkiye coğrafyasının bitkisi. Atatürk’ün 1930’da Ankara’da konuk ettiği büyükelçilere AOÇ’de ektirdiği kuşkonmazdan çorbalar yaptığını tarihçiler biliyor.

Enginarı kim sevmez ki... ‘Zengin’ mahallelerin sebzesidir. En aşağı 40 yıldır biliriz... Bizim oturduğumuz siteye gelen Nevşehirli Cengiz Demir’i ‘65’li’ olarak izin günümüzde Etiler-Ulus’ta gördük yıllar sonra. Nevşehirliler artık patatesi bıraktılar, bir bölümü ‘enginarcı’ oldu. Enginar eskiden herkesin yiyeceği bir ürün değildi, pahalıydı yani. Üretimi arttı, herkes yeme imkânına kavuştu. Ama halde enginar piyasasını ‘ayarlayan’ bazı toptancılardan çok şikâyetçi olunuyor. Ne yazık ki bu engellenemiyor. Aynı akıbete kuşkonmaz da uğrayacak.

Cengiz Demir, Türkiye’de belki en hızlı enginar soyucudur. Yarım dakika bile sürmüyor, enginar başını ortaya çıkartıyor. Bize şunları anlattı: “Yıllar önce Beşiktaş, Levent, Etiler ve Bebek’te patates ve soğan satardık. Hiç unutmam, Bebek’te bir doktor abimiz vardı, ‘Yılda 52 enginar yenirse ciğeriniz bebek ciğeri gibi olur’ diyordu. Bana ‘Bırak bu işi, enginar sat’ dedi. Ben de başladım satmaya, o zaman mayıs-haziran gibi çıkardı. Bayrampaşa enginarı denilirdi, Urla’dakine de ‘sakız enginarı’ denir. Şimdi farklı, bölgelere göre üretim ayları var: İspanya enginarı, enginarlar içinde kabuklarıyla emilerek yenilir. Hibrit enginar var; gövdesi yassı, sapı kalın, içi küçük... Baby enginar da var.”

Nisan deyince Aydın ve İzmir’den düşer ilk ürün. Mayısta Bursa enginarı gelir, haziranda Adapazarı (Taraklı’nın köyleri), daha sonra Kıbrıs enginarı besler İstanbul’u ta aralığa kadar.

Son yıllarda İzmir’in Urla ilçesinde artan üretimi ile Enginar Festivali yapılmaya başlandı ama salgın nedeniyle bu yıl gerçekleşmedi. Enginarın tanesi toptan 4-5 liraya satılıyor.

GÜNÜN SÖZÜ

“KUŞLAR

Yazının Devamını Oku

Gıdada ciddi dengesizlik

5 Haziran 2020
SALGIN ülkelere çok şey gösterdi.

Sorunun küresel olmasına karşın, her ülkenin kendi başının çaresine bakması gerektiğini gördük. Ülkeler hep birlikte bir trene binmiş; yardımlaşmanın, paylaşmanın, dayanışmanın, küreselliğin olmadığı bir düzensizliğe gidiyor sanki. Daha önce defalarca yazdık. Türkiye gelecekte özellikle gıda, su ve ilaç konusunda kendine yeterli olmalı. Kriz anında kimsenin kimseye basit bir maske, bir kutu ilaç bile vermediğini gördük. Örneğin en temel ihtiyaç gıda. Gıda stokları yeterli ülkeler bile, krizde stoklarını arttırmanın yolunu aradılar. Hububat ihracatçısı ülkeler, buğday, pirinç, mısır gibi ürünleri kendilerine sakladı. Ette de durum aynıydı. Dünyada gıda ticareti önemli derecede ulaşıma dayalı. Kriz anında etkilenmeyecek hiçbir ülke yok. Bir de dünya nüfusunun 2050’de 9.1 milyara ulaşacağı tahminlerine bakılırsa, gelecekte gıda üretiminin en az yüzde 70 arttırılması demek. Aksi takdirde enerji, su gibi gıda savaşına kadar gidebilir.

 

VAHAMET ORTADA

Son açıklamalara bakılırsa, çiftçi sayısı son 12 yılda yüzde 48 azalmış. SGK verilerine göre, 2008’de 1 milyon 127 bin olan bu sayı 2019’de 600 bine kadar düşmüş. Tarım alanları da son 18 yılda yüzde 12.3 düşmüş. Sebze bahçeleri yaklaşık yüzde 15 küçülmüş. Rakamları uzatmaya gerek yok, durum ciddi. Bu bugünden yarına çözülmez tabii. Ama bu gerçekleri gözeterek oluşturulacak bir milli tarım politikasına ve bu politikanın hızlı bir şekilde uygulanmasına müthiş ihtiyaç var. Pakistan Devlet Başkanı mı demişti, “COVID-19 ile ölmezsek açlıktan öleceğiz” diye... Durumu bundan daha iyi yansıtan söz var mı?

 

GÜNÜN SÖZÜ

“PARA insanı kendisine esir, başkalarına göre özgür, işe karşı kuvvetli yapar”

Samuel SMILES 

Yazının Devamını Oku

Doğa ile barışık olacağız

3 Haziran 2020
2020 yılında 5 Haziran Dünya Çevre Gününü, koronavirüsün küresel ölçekteki salgın tehdidi altında kutluyoruz. Ve diyoruz ki:

Temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarının (Güneş, rüzgâr, jeotermal, biyoenerji vb.) kullanımı ile enerjinin etkin kullanımı ve %100 yenilenebilir enerjiye geçilmelidir.

Binlerce HES yapılanmalarından vazgeçilmelidir.                                                     

Termik santrallerin çalışması durdurulmalı yenilerinin yapımlarından vazgeçilmelidir.                                                        

Kıyıların doldurulması ve işgaline son verilmelidir.

Orman alanları ile tarım alanları mutlaka korunmalıdır.

Tarımda ciddi teşvik ve destek programlarıyla çiftçilerimiz, tarım işçileri desteklenmelidir. Tarımda kullanılan kimyasalların sulama ve yeraltı su kaynaklarına karışarak çevre sorunları yaratması önlenmeli, kimyasal madde kullanılmadan yerel tohumların kullanımı özendirilmelidir.                                                       

Türkiye’nin plastik atık çöplüne dönüşmesinin önüne geçilmelidir.

Elektrikli taşıtların kullanımı için altyapı çalışmaları hızlandırılmalıdır.

Yazının Devamını Oku

Elon’un hayalinden bize de pay çıkaralım

2 Haziran 2020
Cumartesi akşamı uzay çalışmaları konusunda tarihi bir olaya tanık olduk. 55 yıl önce ABD’nin ‘Gemini’ projesiyle başlayan uzay macerasında yeni bir çığır açıldı. ABD’nin 9 yıl önce uzay mekiği projesine son vermesinden sonra tekrar ABD topraklarından iki astronot, ABD yapımı bir roket ve kapsül ile Uluslararası Uzay Üssü’ne (ISS) gitti. Cumartesi akşamı 21.22’de roket ateşlendi.

İki astronot 19 saatlik bir yolculuktan sonra ISS’e vardılar. Orada bir ay kalacaklar. Roketten kapsüle, astronot kıyafetine kadar her şeyi Elon Musk’a ait SpaceX isimli özel firma planlayıp yaptı. Sadece roketin ateşlendiği Cape Canaveral üssündeki 39 No’lu rampa NASA’ya aitti... Space Exploration Technologies (SpaceX) firması Elon Musk’a ait. SpaceX, Elon Musk’un PayPal ve Tesla’dan sonra 2012’de kurduğu üçüncü şirket... 1971 Güney Afrika doğumlu ABD ve Kanada vatandaşı Musk, 8 Kasım 2017’de Ankara’ya gelmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile 1 saat 10 dakika kadar görüşmüştü. Ardından Anıtkabir’i ziyaret etmiş, fotoğrafı da kendi sosyal medya hesabından yayınlamıştı.

NASA, 2014’te yaklaşık 3 milyar dolarlık anlaşma ile astronotların uzay istasyonuna taşıma operasyonunu SpaceX firmasına vermişti. 1958 yılında kurulan Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi’nde yıllardan beri çalışan pek çok Türk var. Bunların isimlerini tek tek yazmak sayfalar alır. Birçoğunu tanıyoruz. Haberler, röportajlar yapılıyor. Hepsi de uzay araştırmalarında görev yapan pırıl pırıl insanlar.

Cumartesi akşamı roketin fırlatışını izlerken bir dostumuz hatırlattı. Onlardan biri de mesela NASA’nın Kaliforniya Eyaleti’ndeki Jet İtiş Laboratuvarı’ndan (JPL) yıllarca görev yaptıktan sonra emekli olan Erdin Erginsoy... Eskişehir Koleji’nde okumuş. Birçok uzay çalışmasında önemli görevler almış. Halen Amerika’da Uzay ve Havacılık firmalarına danışmanlık yapıyormuş. Şimdi eşiyle birlikte Nevada eyaleti Reno şehrinde yaşıyormuş.

Bize bu bilgiyi ‘Kırım Türkleri’ kitabını yazan Talay Giray iletti. Hepsi Eskişehir’in ünlü Maarif Koleji’ni bitirmişler. Okul idaresi Erginsoy’un bu başarısını bir mesajla mezunlarına duyurmuş.

ELON MUSK SELÇUK BAYRAKTAR

Çağımız artık uzay çağı. Elon Musk, Mars’a gidip yerleşmekten söz ediyor. Hayallerinin peşinden koşuyor. Bu yüzden NASA’lı Türklere de büyük görev düşüyor. Yılın belli bir ayında gelip liselerde, üniversitelerde konferanslar verip çocuklara, gençlere uzay merakı aşılamalılar. Rol modeli olmalılar. Bu yolla çocuklarımız, gençlerimiz arasında gelecekte bu alana mutlaka ilgi duyan mutlaka çıkar. Bu yarışa Türkiye de katılır gelecekte... Dileğimiz bu.

Türkiye’yi insansız hava aracı alanında dünyanın üç ülkesi arasına sokan Baykar Makina’nın teknik müdürü

Yazının Devamını Oku

Kuşkonmazı tanıyalım

30 Mayıs 2020
Son dönemlerde tropikal meyveler öne çıkarken, bir sebzeye dikkatimiz çekildi. Yeraltında yetişip sanırım üzerine kuş konamadığı için ‘kuşkonmaz’ dedikleri kök sebzeye... Ülkemizde geniş kesimlerde pek bilinmez. Aşırı nazik bir kök sebzedir. Avrupa’da, özellikle Almanya’da nisan-haziran arası sofraların kralıdır. Çorbası, salatası yapılır. Hafif haşlanıp özel sosuyla yenir. Restoranların kapılarına büyük tahtalara özel “Kuşkonmaz menüsü bulunur” diye yazılır. Pişirilmesi maharet ister. Parçalamadan hassasça soyup dikkatli şekilde kıvamında haşlamak gerekir. Hatta bunun için özel yüksek tencereler var.

Hem ekimi hem de hasadı müşkülatlıdır. Bu yıl salgının etkisiyle işçi getirilememesi nedeniyle Almanya ve İspanya’da kuşkonmaz çiftçileri zorda kalmış. Çiftçilerin isyanı üzerine az sayıda işçiye izin verilmiş, hasat için öğrenciler, işsizler seferber edilmiş. Zaten pahalı bir sebze. Fiyatları da ona göre artmış. Birkaç yıl önceydi. Mayıs ayında Almanya’da idik. Dostlarla Frankfurt’ta bir restoranda ‘kuşkonmaz çorbası’ içip, üzeri soslu kuşkonmaz yemiştik. Yan masada da bir grup Japon vardı. Sorduk. Sırf kuşkonmaz için Almanya’ya düzenlenen turlarla gelmişler.

Gayet lezzetli olan bu bitkinin ‘sevdalıları’ giderek artıyor. Geçenlerde bir gazeteci büyüğümüzün yakını Osman Dağlı ile tanıştık. Çok merak ettiğimiz bu bitki ile ilgili ayrıntılı bilgi edinme olanağına kavuştuk tesadüfen. Sevdalı olduğumuz kenevirin ekimi ve hasadını yakından görmüştük. Eskişehir-Sarıcakaya başta olmak üzere Muğla Ula ve Antalya Aksu ve Serik’te ekim alanı 40 hektara ulaşmış, Dağlı üretimi ‘sözleşmeli üreticilerle’ yaptıklarını söyledi. Trakya toprakları da ekime müsaitmiş. Taleplere yetişemiyorlarmış. Büyük bir market grubuna veriyorlar ve ihracat yapıyorlarmış. Mineral ve vitaminleri çok zengin, sindirime yardımcı, kalp dostu, velhasıl sağlıklı bu sebze, hem de çok lezzetli. Umarız bu çok değerli kök sebze daha çok yetiştirilip hem Türkiye’de sofralar zenginleşir hem de tarım ürünleri ihracatında önemli pay sahibi olur. Bu arada şunu da hatırlatalım: Bu sebzenin beyaz, yeşil ve ‘violet’ rengi olmak üzere üç çeşidi var. Ama Türkiye’de nedense yeşil renklisi tanınıyor. Avrupa’da ise daha çok beyazı makbul.

ATATÜRK VE KUŞKONMAZ

Kuşkonmazda ismi öne çıkan Osman Dağlı bir şey hatırlattı. “Atatürk’ün Ankara’daki çiftliğine Avrupa’dan kuşkonmaz getirtip diktiğini ve bunları Ankara’daki diplomatik misyona verdiği yemeklerde ikram ettiğini biliyor musunuz?” dedi.

Gelecek yazı: Kuşkonmaz üretimi nasıl yapılıyor ve maliyeti nedir?

GÜNÜN SÖZÜ

“YASSIADA işkence adasıdır, keyif adası olamaz. Yassıada ile ilgili düşüncelerimi mektupla anlatacağım.” Hüsamettin CİNDORUK

ALPER TAŞDELEN GENEL MERKEZE NİYE TAŞ ATTI?

Yazının Devamını Oku

27 Mayıs’a iki gözle bakmak

28 Mayıs 2020
Dün 27 Mayıs 2020 idi... 27 Mayıs 1960 darbesinin 60. yıldönümü. Türkiye’nin yakın tarihinde önemli bir dönemeç. 60 yıl sonra geriye bakarak, soğukkanlı bir değerlendirme yapmak gerekiyor. Geriye bakarken kullanacağımız iki gözlük var. Tarihçiler bunları prospektif ve retrospektif olarak adlandırıyorlar. Prospektif gözlük, dünün olaylarına o günün koşullarıyla bakıyor. Retrospektif görüş ise düne, bugünün algıları ve yargılarıyla bakıyor. Bence tehlikeli olan ikincisi. Çok çarpıcı örnekler verilebilir.

1. Dünya Savaşı’nın ülkeleri saran ateş çemberini ve İnönü’nün Türkiye’yi savaştan uzak tutmak için çırpındığını unutmayalım. 18 milyon nüfusuyla nasıl fakir bir ülke olduğumuzu, Amerika, Sovyetler Birliği, Kore’yi; doğru olanı, dün olan biteni, art niyetten uzak, o zamanın koşulları içinde objektif bir bakışla değerlendirmek...

‘Tahkikat Komisyonu’nun yaptıklarını, CHP’nin kapatılma noktasına geldiğini unutmak mümkün mü? Anayasacı Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’in uyarılarını... Öğrenciler, aydınlar ve demokrasiden vazgeçmek istemeyenler neler haykırıyorlardı...

CHP’li eski milletvekili Kemal Anadol, “27 Mayıs bir devrimdir ama o kadar da darbedir. Demokrat Parti’yi devirmiştir. 27 Mayıs’ın yanlışlarını ortaya koymak zorundayız” diyor haklı olarak...

27 Mayıs 1960 darbesini 12 Mart ve 12 Eylül’le eş tutabilirsiniz.

İktidarı komitenin elinden alan “Silahlı Kuvvetler Birliği” büyük baskı yaparak üç idam cezasının infazını sağlamıştır. Yassıada mahkemeleri hukuk tarihimizin yüzkarası olmuştur.

Bu konunun özeti budur!

GÜNÜN SÖZÜ

Yazının Devamını Oku

Anneler babalar dikkat!...

27 Mayıs 2020
Arkadaşlarından görerek, çocuklar piyano çalmak isterler.

Piyasada kendini piyano öğretmeni diye tanıtan pek çok sahtekâr vardır.

Genelde, piyano çalmak kolay sanılır... Tuşlar hazır, biraz nota öğrenmek, parmakları tuşlara yerleştirmek... İşte!.. Piyano çalmak başarılmıştır.

Aslında piyano gerektiği gibi ondan güzel tınılı, bazen kadife gibi, bazen trompet, bazen viyolonsel gibi göğüsten, derinlerden gelen bir ses elde etmek yılların çilesi sonunda elde edilir.

Konservatuarlarda genelde bir saz çalabilmek için 6 yıla ihtiyaç varken, sokaktan toplama piyano hocasıyla anne baba belki çok kabiliyetli olan çocuklarının yeteneğinin törpülendiğinin farkında bile olamayacaklardır...

Pek çok ana baba, çocuklarının piyanodan tanıdıkları bir melodinin birkaç notasını duymakla mutlu olabilirler; çocukları artık piyano çalmaktadır.

Onlara sorarsanız “zaten çocuklarının virtüöz olmasını düşünmediklerini” ileri sürerler, Biraz bir şeyler çalmaları yeterlidir.

“Biraz çalmak” biraz piyanist, ya da piyano çalıcı olmak diye kavram, meslek olamaz. Bu, biraz doktor olmak, biraz avukat olmak, biraz general olmak gibi bir şeydir.

Bu konuda sokaktan toplama piyano hocası çocuğa biraz

Yazının Devamını Oku