Kutuplaştırmanın bu sorunları çözmeyeceğini belirten Oran, “Türk milletinin krizden çıkması ve yeni bir kalkınma hamlesi başlatabilmesi için sandıkların kurularak, millet iradesinin tecelli etmesine imkân verilmesi demokrasinin gereğidir” dedi. ‘Hodri meydan’la seçime hazır olunmadığının altını çizen Oran, “Son genel seçimin üzerinden 2 yıl geçtiğine göre referans alınacak tarih 24 Haziran 2018 genel seçimleridir. O halde son 2 yıl içinde, daha önceki yıllarda yapılmamış, denenmemiş ya da yeterli sonuç alınmamış çeşitli söylemlerin, yöntemlerin, kadroların ve kurulların değiştirilmiş, yenilenmiş olması gerekir. Örneğin, dünyanın değişim yönü de dikkate alındığında 1250 delegenin genel başkan seçtiği, ancak milyonlarca seçmenin hiçbir karara etki edemediği bir düzenden sonuç alınamadığının tespit edilerek katılımcı, demokratik yeni yöntemlerin/yapıların oluşturulması erken seçime hazırlığı olabilir” dedi.
DİJİTAL KURULTAY
Oran, CHP’nin erken seçime gitmeden önce mutlaka yapması gerekenleri şöyle özetledi:
Makamdan ayrılma yöntemi de belirlenmelidir. Her kademede 3 dönem kuralı koymak hem siyasete hareket getirecek hem de ‘sonsuza kadar koltukta’ oturma hevesini bitirip otomatik değişim sağlayacaktır.
Parti programı ‘sipariş usulü’ birkaç akademisyene havale edilip kapalı kapılar ardında yazdırılamaz. Teknoloji kullanılarak tüm ilçe, il yönetimleri ve tüm partililerle yeni program yazılmalı. Aynı yöntemle ‘dijital kurultay’ toplamanın yolları da aranmalıdır.
Muhalefet partileri erken seçime her anlamda hazırsa müstakbel Cumhurbaşkanı adayı da belirlenmiş demektir. Oysa doğru olan şey ‘birkaç kişinin Cumhurbaşkanı adayının kim olacağını tespit etmesi’ değil, mümkün olan en geniş katılımla Cumhurbaşkanı adayımızı belirlemektir.
Adaylar, birkaç ekibin güç mücadelesi içinde dışa kapalı olarak belirlenemez. Gençlik ve kadın kolları başta olmak üzere parti emekçileri de aday gösterebilmeli. “Sen beni seç, ben seni seçeyim” anlayışına son verilmelidir.
Onlarca mesleğin yok olacağı bir dönemdeyiz. İşsizlikle nasıl mücadele edileceği, eğitimin ve sağlığın tamamen ücretsiz olacağı bir adil düzenin nasıl kurulacağı ortaya konularak, iktidarla farkın altı çizilmeli.
BİR: Aşılar halk sağlığının ‘en önemli’ koruyucu uygulamalarından biridir.
İKİ: Aşılar, bunları sadece kazanç sağlamak için üreten ‘şirketlerin’ ve onlarla işbirliği içinde olan bazı ‘vakıfların’ inisiyatif ve insaflarına bırakılmaması gereken, bazıları ‘stratejik’ öneme sahip ürünlerdir. Bunlar sermayeye teslim edilerek tatlı kârlar için yatırım aracına dönüştürülemez.
ÜÇ: Bazı ortak hususiyetleri olsa bile hiçbir aşı diğeri ile kıyaslanamaz, tümü aynı kategoride değerlendirilemez. Her birinin ayrı endikasyonu vardır, bazıları toplumun tamamına, bazıları özel risk gruplarına, bazıları özel durumlarda uygulanır. Tek bir şirketin bile 41+14 aşısı olduğunu, bunların hepsini herkese yaptırmak isteyebileceklerini unutmayalım.
DÖRT: Aşıların üretimi hükümetin denetimindeki ‘resmi’ bir kuruluş (Hıfzıssıhha gibi) tarafından yapılmalı ve herkes için ücretsiz olmalıdır. İnsanlar, aşıların ticari ürün olmadığından emin olmalıdır.
BEŞ: Hangi aşıların ‘stratejik önemi’ olduğu ve aşıların endikasyonları, her bir aşı için ayrı ayrı ‘bağımsız bilim kurulları tarafından’ belirlenmelidir.
Dr. Ahmet Rasim KÜÇÜKUSTA
GÜNÜN SÖZÜ
Ama aşı bulunmakla bitmiyor. Büyük yatırım gerekiyor. Üretimi ve ülkelere satışı/dağıtımı kolay değil. Dolayısıyla bir yandan aşı haberi beklerken, bir taraftan ikinci ve üçüncü safhalar için kavga başladı bile.
Avrupa’nın en büyük ilaç şirketi Sanofi, ABD ile bir ön anlaşma yaparak, aşının ilk olarak Amerikalılara yapılmasının önünü açtı. ABD hükümeti riskleri paylaşma konusunda yatırım yaptığı için ön siparişte de en büyük hakka sahip. Bu da gösteriyor ki üstü örtülü bir kavga sürüyor. Merkel’in bir süre önce aşı için Avrupa’da 7.5 milyar Euro toplaması boşuna değil. Buna ilaveten de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier art arda verdikleri demeçlerde‚ aşının bir insanlık malı olduğunu işaret ettiler. Umarız bu çağrıya diğer ülkeler katılır da aşıya ulaşılabilirliğin önündeki engeller kalkar.
GÜNÜN SÖZÜ
“180 defa olsa da tekrar etmek çok güzeldir.” (Osmanlı atasözü)
VATANDAŞ AKLINI BAŞINA TOPLAMALI
AVCILAR’dan bir dostumuz telefon etti ve “Bu insanlar ne zaman akıllı olacak” diye yakındı... Gördüğü vahim durumu yazmamızı istedi.
Bir polis kontrolünde, durdurulan bir aracın içinden dört kişi çıkmış. Her şey kural dışıymış. Yani sosyal mesafe kuralı yokmuş. Dördü de alkollü, ikisi de ayrıca uyuşturucu çekmiş. Maske var mı yok mu diye sormaya da gerek yok. Karakola götürülmüşler. Yolda denetime çıkan görevli polisler kendi şubelerinin amirlerine bilgi vermişler. Onlardan aldıkları talimat uyarınca, önce sosyal mesafeyi bozmaktan üç, sokağa çıkma yasağına uymamaktan da bin olmak üzere toplam dört bin lira ceza yazılmış hepsine. Ayrıca sürücüye ayrı işlem yapılmış, ehliyeti alınmış, araba da karakola çekilmiş.
Dostumuz diyor ki
“PEN Türkiye olarak, 19 Mayıs 2020 101 pare top atışıyla, âdet yerini bulsun diye kutlanacağına, keşke 101 pare özgürlükle, demokrasiyle, tam bağımsızlık anlayışıyla, sosyal hukuk devletiyle ve asla vazgeçmeyeceğimiz, varlığımızın en temel güvencesi olan laiklik içinde kutlansaydı diyoruz!”
İKKB koordinatörü Nazan Moroğlu diyor ki: “İçinden geçmekte olduğumuz bu zor günlerde el ele verdiğimizde Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi mirası olarak bıraktığı ‘aklın’ ve ‘bilimin’ yol göstericiliğinde, Cumhuriyetimizin kuruluş değerlerine kararlılıkla sahip çıkacağız.”
ATATÜRK’Ü ANMA GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI KUTLU OLSUN
“19 Mayıs 1919, yenilmiş, zedelenmiş, yorgun ve fakir düşmüş bir halkın vatanını sahiplenerek geleceğini yeniden kurmaya giriştiği gündür.”
‘BANDIRMA’ SAMSUN’DA
İBB’nin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı için hazırlatmış olduğu ‘Yüzyılın Rotası’ isimli sanal Bandırma Vapuru, önceki gün İstanbul’dan hareketinden sonra dün Samsun’a vardı. Projede baştan Cide olmasına karşın İnebolu yer almamıştı. Bu durumun köşemizde yer almasından sonra CHP harekete geçti. Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı, rotada İnebolu’nun da yer alması için AKP’li İnebolu Belediyesi’nden yeterli bilgi sağlayamayınca kendisi İnebolu’ya giderek video çekimi yaptı ve İnebolu’nun tarihi ve Kurtuluş Savaşı’ndaki önemi projede yer aldı.
Kuleli Lisesi öğrencilerinin 1963 yılında Dolmabahçe statındaki (Vodafone) gösterilerinden bir an. Dursun Gürler
BU HOCANIN TORPİLİ KİMDİR
Tarım, Türkiye’de toplam işgücünün üçte birinin geçim kaynağı olan ve toplumun her kesimini ilgilendiren stratejik bir sektör. COVID-19 ile birlikte dünya genelinde yaşanan iklim krizi, biyoçeşitlilik kaybı, açlık ve yoksulluk, gıda güvenliği ve olağanüstü sağlık problemleri gibi pek çok küresel sorunla karşı karşıya olacağımız döneme giriyoruz.
Burada konumuz kenevir olmalı. Ne yazık ki, pek başarılı bir durumumuz yok.
Kenevir üzerinde yıllardır çalışan ASAM Kendir Enstitüsü Başkanı Dr. Erdem Ulaş’a ‘Çiftçiler Günü’nde kenevirin dünyadaki üretimini sorduk. Rakamlar bizi korkuttu!
“Aylardır uyarılarımızı yapıp tarımın önemine dikkat çekiyor ve projeler geliştiriyoruz” dedi ve şöyle devam etti: “Dünya, Tarım 1.0’dan bugün Tarım 4.0’a geldi. Teknolojik tarım, dikine tarım, indoor tarım, seracılık, roboti tarım derken dünya yeni bir hal alıyor. 2020 yılı ile birlikte ‘mucize bitki’ kenevir, tarımın en önde gelen bitkisi olacaktır. Dünyada 255 bin hektar kenevir ekiliyor, tohum üretimi de 600 bin ton civarındadır. Kenevir lobileri çığ gibi büyüyor. Başta ABD olmak üzere, Kanada, Almanya, Avustralya, İsrail, Hollanda ve Fransa’da üretim sahaları süratle oluşturulup, her geçen gün üretim alanları aktarılıyor. ABD ekim alanlarını yüzde 150 arttırdı, biyodizel, biyokütle ile elektrik üretimi, biyopolimer, yemek ürünleri, CBD yağı, kenevir kozmetik ürünleri, kanvas-kenevir tekstil ürünleri üzerine yeni çalışmalar yapıyor. Tarım alanlarının yüzde 6’sına kenevir ekerek ülkenin tüm elektrik ihtiyacını karşılayacak ve tüm taşıtların petrol giderlerini kenevirden biyodizel üretme yöntemiyle çözecek araştırmalar yapmaktadır.
İsrail de tıbbi kenevir üretimi için yaptığı Ar-Ge’ler neticesinde büyük mesafe aldı, Türkiye’de 2030 yılında köye dönüş projesi kapsamı içerisinde kenevir ile ölçek ekonomisi 100 milyar dolarlık bir pazara sahip olacak bir potansiyeli var.
Kanada’da kenevir ekimi 100 bin hektara ulaştı. CBD ve tıbbi alanda kullanımları ile alakalı yasal düzenlemeleri yapıldı, yemek ürünlerinde kullanımı için (hamburger-pizza-ekmek vs) 2.5 milyar dolarlık bir pazarın öngörüldüğü bildirildi. Avustralya’da ‘hemp food’ üretimini yaygınlaştırıyor. Hollanda’da ekim ve üretim yüzde 200 arttırıldı. Romanya’ya 1 laboratuvar ve 1 işleme tesisi kurdu. Tarımsal ürünler de Avrupa lideri olan Hollanda yeni Ar-Ge üsleri kurmak kaydıyla kenevir türlerinin gen kodlarını araştırmaya başladı. Almanya’da tıbbi kenevir talebine yetişilemiyor. Almanya AB’yi komşu (Yunanistan İskeçe ve Bulgaristan’da) ülkelerde ekim yaptırmak üzere fonluyor. İlaç kodeksinde değişiklik yaparak CBD’li ilaçların önünü açtı.
Almanya yeni nesil otomobillerinde özellikle kaporta ve koruma barlarında kenevir bazlı ürünleri kullanmaya karar verdi. Tıbbı kenevir ürünlerinden 2025 yılında 71 milyar dolarlık bir pazar bekleniyor. Avusturya ekim alanlarını arttırdı, Almanya’ya 22 ton kenevir çiçeği satışı yaptı. Fransa’da 60 bin dönüm kenevir ekimi yapılıyor. Pazar için ekim sahalarını arttırıp, yemek endüstrisi, inşaat malzemeleri ve selülozu yüksek sak ve lifler üzerinde araştırmalarını devam ediyor.”
Projeye göre Atatürk’ün İstanbul’dan Samsun’a yolculuğu, tarihi gerçekliğine uyularak sanal ortamda vatandaşlara sunulacak.
Seyit Torun’un yürüttüğü proje 16-19 Mayıs arasında ‘yüzyilinrotasi.com’ adresinden gerçekleştirilecek.
Ekrem İmamoğlu’nun 16 Mayıs’ta saat 12.00’de siteden yapacağı konuşmayla sanal Bandırma Vapuru İstanbul’dan uğurlanacak. Vapur daha sonra tarihi gerçekliğine uygun olarak Kastamonu Cide ve Sinop’ta mola verecek. Cide’den Samsun’a gidecek vapur. Burada “İnebolu nerede?” diye sormak gerekiyor. İnebolu’suz böyle bir etkinlik yapılabilir mi?
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Gözüm Sakarya’da, Dumlupınar’da, kulağım İnebolu’da” dediği, Milli Mücadele’nin kalbi olan, 11 Şubat 1924’te ‘beyaz şeritli’ İstiklal Madalyası alan bu tarihi ilçe nasıl göz ardı ediliyor? Onun adı ‘Yiğit İnebolu’dur. Bu konuyu hatırlatmak isteriz:
Kurtuluş Savaşı mücadelesi sırasında işgal ordularının el koyduğu Osmanlı’nın silah ve cephanesi, İstanbul Boğazı’ndan (Akmerkez’in bulunduğu bölgeden) Arnavutköy sahilinden bin bir güçlükle tekne ve takalara yüklenerek İnebolu’ya getirilmiş ve kayıklarla sahile boşaltılmıştır. Bu ‘kutsal emanetler’ elden ele, yaşlı-genç, çocuk-kadın demeden, omuzlarda ve kağnılarla, İnebolu-Kür–Seydiler–Kastamonu yolu ile bağımsızlık savaşı veren Kuva-yı Milliye güçlerine, Ankara’ya ulaştırılmıştır.
İNEBOLU ÜZERİNDEN SAMSUN
Mustafa Kemal, 16 Mayıs 1919 tarihinde İstanbul 17 Mayıs 1919 tarihinde İnebolu’ya 19 Mayıs 1919 tarihinde de Samsun’a ulaşmıştır. İnebolu’nun Milli Mücadele’deki tarihi önemi nedeniyle İnebolu’da 26 Nisan 2019 tarihinde Amiral Cem Gürdeniz, CHP İzmir Milletvekili Kemal Anadol, Dr. Orhan Çekiç, Dr. Mehmet Perinçek ve Rusya Federasyonu Başkatibi Alexander Sotniçenko’nun katılımıyla gerçekleştirilen, yurtiçi ve yurtdışında çok ses getiren panelde, ‘Atatürk’ün Lenin’e yazdığı tarih mektup’ ve Sovyet Rusya’sından İnebolu’ya getirilen cephane, mühimmat ve diğer yardımlar konusunda İnebolu’nun Milli Mücadele’deki rolünü anlatılmıştı. (Mustafa Kemal, Lenin’e Milli Mücadele desteği için 26 Nisan 1920 tarihinde o tarihi mektubu yazmıştır.)
Üç günlük
Salgının yol açtığı durumun tıbbi olduğu kadar sosyolojik, psikolojik, ekonomik yönleri de var. Örneğin ekonomik açıdan virüsle mücadelenin yan etkileri her geçen gün ağırlaşıyor. Salgının son yüzyılda küresel ekonomideki en yüksek tahribatı olan kriz olduğu söyleniyor. Ocakta yapılan tüm ekonomik tahminler artık geçersiz. Küresel ekonominin 1929 buhranından sonra en kötü yılı olacağına işaret ediliyor. Tüm ülkelerin resesyona gireceği tahmin ediliyor.
YENİ GLOBAL TEDARİKÇİ
Şu konuda da herkes hemfikir: COVID-19 sonrası dönülecek normal ile virüs hayatımıza girmeden önceki normal aynı olmayacak. Virüs sonrası dönem, ‘yeni normal’, oldukça farklı olacak; özellikle de ekonomide. En iyimser tahmin ile küresel ekonominin 2020’nin ikinci yarısında toparlamaya başlaması, 2021’de kayıplarını telafi etmesi düşünülüyor.
Dünyanın yeni normalde artık ana tedarikçi olarak Çin’e eskisi kadar bağımlı olmayacağı da işaret ediliyor. Bu en basitinden maske üretiminde görüldü. Çin’de başlayan salgınla birlikte mal tedariki aksayan ülkeler için bu ders oldu. Ülkeler, Çin gibi tek bir ülkeye bağlanmak yerine üretim alternatiflerini çoğaltmak üzere harekete geçiyorlar. Örneğin, Almanya maske üretimini kendi ülkesinde yapmak istiyor. Hedef yılda 2.5 milyar maske üretimi. Alman Ekonomi Bakanı, maske üretimi için yatırım yapacaklara yatırım bedelinin yüzde 30’una kadar destek verileceğini açıkladı.
Çin’in küresel üretim, tedarik hegemonyası çökünce Türkiye birçok sektörde yeni global tedarikçi olabilir. Ulaşım, telekomünikasyon, sağlık altyapısı yatırımlarıyla Türkiye’nin tedarikçi konumunda önemli bir fırsatı eline geçireceği muhakkak.
Türkiye’nin yeni normali avantaja dönüştürme imkânı yüksek, bunu yapabilecek noktada ve potansiyele sahip. Vakit geçirmeden ‘yeni gerçeğe’ kendisini konumlandırması gerekir. Bu yüzden panik yapmanın, lüzumsuz tartışmalarla gündemi işgal etmenin, yapıcı yerine yıkıcı eleştirilerin kimseye faydası olmaz. Türkiye’nin morale en fazla ihtiyacı olduğu bir dönem bu...
AÇILIMLAR BAYRAMDAN SONRA PEYDERPEY YAPILMALIYDI
Gazi
Koronavirüsten kaynaklanan ölümlerde mutlaka otopsi yapılması gerekiyor. Şu anda bulgu açısından hiçbir şey yok. Eğer yapmadan defnediliyorsa çok büyük bir hata, çünkü ancak bu şekilde iç organların histopatolojisi ile mikrobun yaptığı harabiyeti çok daha iyi anlayabileceğiz ve hangi organları tuttuğunu ve ne şekilde tuttuğunu anlayacağız.
MİLLİ DEDEKTÖR ÜRETELİM
Virüsleri önceden tespit edilebilecek dedektörlerin geliştirilmesi gerektiğini kaydeden Prof. Atasoy, “Bunun hayatımızda her zaman olacağını bilmek, bunu süratle tespit edebilecek yerli ve milli dedektörler imal etmek, eşzamanlı olarak bitkilere, hayvana ya da insana yönelik herhangi bir biyolojik saldırıyı saniyeler içinde tespit edebilecek dedektör yapabilmemiz lazım. Bunun teknolojisi olabilir çünkü çalışanlar var. O nedenle çabuk fark edebilmek, herkese çabuk haber verebilmek, herkesin kendini koruyacak ne gerekiyorsa, maske, gözlük, eldiven ve kıyafet yanında bulunmasını sağlayabilmek lazım. Nasıl bir deprem çantası varsa, aynı şekilde bunlara karşı kendimizi o anda koruyacak bir şey lazım” diyor.
İLMİYE ÇIĞ’DAN TARİHE MAL OLAN BİR KONUŞMA
SÜMEROLOG Muazzez İlmiye Çığ (107), gazeteci Esra Aysan’ın YouTube kanalında sorularını yanıtladı. Çığ umutlu bir kadın. Bayrağı elinden bırakmadığını söylüyor. “Asla kin tutmam” diyor.
Çanakkale Savaşı’nda 2 yaşında imiş... Dünya savaşına tanıklık etmiş, Atatürk öldüğünde 24 yaşındaymış. “Bu devrimi kadınlar tamamlayacak” diye ekliyor.
Gazeteci Aysan yaptığı bu konuşma için “107 yaşında ama yaşamı bilgi dolu. Sağlık sorunları var ama ‘yaş’ arkadaşı olmadığı için tabii ki sıkıntılı. 25 dakikalık bu konuşmanın her cümlesini yazdım. Okunmalıdır. Ayrıca reflekslerinin gayet güçlü olduğunu söylemek isterim” diyor.
Çığ