Dünya Sağlık Teşkilatı’na göre, Sars-CoV-2 virüsüne karşı 170’i aşkın aşı geliştirme çalışması var. Türkiye de bu yarışa dahil. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıklamasına göre, çalışmalar Rusya ile ortaklaşa yürütülüyor. Dünyada 170’i aşkın çalışma var ama bunların 10-15 kadarı önde gidiyor. Nefes nefese bir yarış var bu alanda. Bu belki de bugüne kadar görülmemiş bir yarış. Çünkü aşının bulunmasıyla sadece insanlığa hizmet edilmiş olunmayacak, milyarlarca dolarların döndüğü bir sektörde en önde olunacak. Salı günü bu konuda umut verici yeni bir haber yayıldı dünyaya. ABD’de biyoteknoloji firması Moderna, geliştirdiği aşının bir ve ikinci adımlarda etkin sonuçlar alındığını duyurdu. Temmuz sonunda 30 bin gönüllü ile üçüncü adıma geçileceğini açıkladı. Moderna test sonuçlarını dünyanın en önemli ve saygın tıp dergilerinden ‘New England Journal of Medicine’de yayınladı. İngilizce bilenler, doktorlar, meraklılar ‘An mRNA Vaccine against SARS-CoV-2—Preliminary Report’ başlığıyla 14 Temmuz’daki araştırmayı tüm detaylarıyla okuyabilirler.
Moderna’nın geliştirdiği ‘mRNA-1273’ isimli aşı adayı, önce 18-55 yaş arası sağlıklı 45 kişide 25, 100 ve 250 mikrogram dozlarda denenmiş. 2’nci fazda 600 kişi üzerinde 50 ve 100 mikrogram dozda deneniyor. Temmuz sonundan itibaren ise 30 bin kişi üzerinde denenmeye başlanacak. Almanya’da Prof. Dr. Uğur Şahin ile eşinin kurucusu olduğu BionTech ile Amerikan Pfizer’de ‘BNT162b1’ adını verdikleri aşı adayını ABD’de deniyorlar. 1 ve 2’nci adımda umut verici sonuçlar almışlar. MedRxiv.org isimli sitede yayınladılar aldıkları sonuçları. Onlar da temmuz sonundan itibaren 3’üncü adıma geçecekler. Türkiye’nin de ortaklaşa çalıştığı Rusya’daki aşı çalışmalarının olumlu sonuçlar verdiği belirtiliyor. Oxford Üniversitesi’nin ilaç firması AstraZeneca ile ayrıca Çinli Sinovac firmasının çalışmalarının da olumlu yönde ilerlediğini, kısa süre içinde 3’ncü adıma geçecekleri duyuruldu. Tüm bu gelişmeler en azından koronavirüsünün insanların hayatını altüst günlerde yüreklere su serpiyor sanırız.
GÜNÜN SÖZÜ
“DÜNYANIN en meşhur iki cümlesi: ‘I love you’ ve ‘Made in China’. İkisinin de garantisi yok!” H. KARAMAN
CHP, hukuk, demokrasi ama...İNATLAŞMA KURULTAYI SAKATLAR
25-26 Temmuz’da yapılacak CHP kurultayı ile ilgili medyada da yer bulan tartışmalı konuları ve hukuki durumu siyasi partiler ve seçim hukuku uzmanı olan ve CHP milletvekilliği de yapmış Sabri Ergül’e sormak gerekiyor. Kılıçdaroğlu’nun tavrını nasıl değerlendiriyor? İlginç tespitler yapıyor Ergül:
“Millet ittifakının kurulması ve güçlendirilerek sürdürülmesi Türkiye için, iç barışımız, huzurumuz ve demokrasimiz için yaşamsal önemdedir. Bu konuda katkısı olan başta Kılıçdaroğlu olmak üzere genel başkanları, partilerin yöneticilerini kutlamak gerekir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun nötr lisan-ı hali, ketumiyeti, dar kadroculuğu bu olayda işe yaramıştır denilebilir. Kabulde zorlansak da Türkiye’de siyasi partiler ‘tek adam’ partileri olmuştur ve maalesef CHP’de bu klasmandadır!”
- Peki, hukuki durum nedir?
Ünlü deniz araştırmacısı Kaptan Cousteau’nun “Bugüne kadar gördüğüm en güzel deniz” dediği, Marmara Bölgesi’nde Trakya’nın güneybatı kıyısında bir girinti olan ve Ege Denizi’nin kuzeydoğu kesiminde yer alan Saros Körfezi, ülkemizin Patara ve Side’den sonraki en büyük ve geniş kumsalına sahiptir. Keşan-Enez sınırları içerisindedir.
Trakya kıyıları genelde kumul olup körfez dönemeci tarafları taşlık ve ormanlıktır. Bu ormanlar Milli Parklar Müdürlüğü’nün kontrolü altındadır. Enez’den körfezin içlerine doğru girildikçe de kumsal alanlar yerini, ormanlık ve taşlık sahillere bırakır. Gökçetepe buna güzel bir örnektir.
Kaş göz arasında BOTAŞ’ın boru hattı döşeme girişimine başlaması doğaya ihanettir. Hilmi DİNÇER Öğretmen, yazar (Keşan)
SANDIKSIZ, ADAYSIZ DEMOKRASİ OLUR MU?
CHP İstanbul İl Başkanlığı’nda geçen pazar günü İBB CHP grup başkanvekilliği, yönetimi ve ihtisas komisyonu için ‘sözde’ seçim yapıldı. Kurultay öncesinde, demokrasi adına ‘seçim’ yöntemi çoğu üyeyi endişelendirdi. Peki ‘seçim’ nasıl oldu? Ekrem İmamoğlu ve Canan Kaftancıoğlu birlikte içeri girdiler! Kaftancıoğlu “Doğan Subaşı (Beylikdüzü) grup başkanvekili olarak 2. dönem adayımızdır” diyerek grup yönetim listesini açıkladı. Sivaslı Genel Sekreter Can Akın Çağlar geldikten sonra 4 Sivaslı üyenin (Mesut Kösedağı, İnan Güney, Gülsüm Polat ve Gencay Özcan) yönetime alınması ilginç karşılandı.
Kaftancıoğlu, ardından komisyon üyeliklerinin listesini de okudu ve sözde seçim böylece bitti! Demek ki CHP’de demokrasi böyle olacak artık. Kurultayda da benzer tabloyu göreceğiz. ‘Güç’ ele geçirilince demokrasi hak getire oluyor.
Ne denir, yok aslında birbirimizden farkımız!
CHP tüzüğünde seçimin nasıl yapılacağı açık! Kapalı oylama, açık tasnif. Seçim öncesi ya da sonrası lehte ve aleyhte konuşma ne yazık ki olmadı. Buna ne denir:
CHP’de önemli görevler yapmış duayenler ile genel merkeze muhalefet edenlerin eleştirileri, talepleri şöyle özetlenebilir:
“Salonun sahibi Bilkent Üniversitesi Rektörü’nün açıkladığı resmi belge ve projelerde salonun kullanım alanı 2 bin metrekaredir, Bilim Kurulu’nun belirlediği pandemi koşullarına göre salonda 900 kişi bulunabilecektir.
- Kurultayda oy kullanma hakkına sahip kurultay üyesi sayısı 1362’dir. Onur üyeleri, medya mensupları, idari, teknik görevliler, güvenlik elemanları ile içecek-yiyecek servisi çalışanları dahil salonda en az 2 bin kişi bulunacaktır. Pandeminin resmen belirlenen kurallarına uymamanın yaratacağı sonuçların sorumluluğunu kim üstlenir? Kurultay ilerdeki bir zamanda, uygun yer ve koşullarda yapılmalıdır.
- Yerel seçimlerde ‘millet ittifakı’nın kurulmuş olması başarıdır ve bu ittifak yeni bileşenleriyle güçlendirilmeli ve sürdürülmelidir. ‘Cumhur ittifakı’nın kaybetmesini, ‘millet ittifakı’nın ve CHP’nin kazanmasını sağlayan başlıca faktörlerin a) milletin kamplara bölünmesi, b) işsizlik ve pahalılık, c) huzur ve güven yokluğu, d) Kürt kökenli seçmenlerin özellikle CHP adaylarına oy vermeleri olduğu kabul edilerek birçok bileşeni olan yerel seçimler başarısı sadece genel merkez yöneticilerine indirgenmemeli ve de kendi makamlarının korunmasına tahvil edilmeye çalışılmamalı, tek adamlığa heveslenilmemelidir.
ONUR ÜYELERİNE SAYGISIZLIK
CHP tüzüğünün ‘kurultay üyeleri’ni sayan 46. maddesi: ‘a) Genel başkan, PM üyeleri ve milletvekilleri doğal üye, b) il kongrelerinde milletvekilli sayısının iki katı olarak belirlenen seçilmiş üye, c) geçmişte genel başkanlık, bakanlık, milletvekilliği, PM üyeliği yapanlar, onur üyesidir’ hükmünü getirmiştir.
Devşirilmeden önce ‘CHP kapatılmalı, vakıf yapılmalı’ diyen şimdinin CHP Genel Başkan Yardımcısı ‘Salon küçük, onur üyelerini bu kurultaya almayacağız’ diyerek daha başta hukuka, tüzüğe, demokratik kurallara uymayacaklarını ilan ile vakıf yapmayı beceremedikleri ‘CHP’yi tek adam CHP’si yapacağız’ demiş oluyor!
CHP’de siyaset yapmış, önemli hizmetlerde bulunmuş, halen de her şeyi ile CHP’ye hizmet eden kurultay onur üyeleri olan
TBMM’de hazır kıta ‘cumhur ittifakı’ kararı alkışlarla(!) karşılıyor ve bu koraya CHP de katılıyor...
Kararname konusu önemli değil; cami olur, havra olur, kilise olur. Cumhurbaşkanı’nın takdiridir.
Ama CHP üyesi sıfatı taşıyan vekiller, kurucu genel başkanlarının devlet başkanı olarak imzaladığı kararnamenin ayarlanmış bir yargı kararı ile iptalinin alkışlandığı bir oturumda bulunamazlar.
Siyaset ve parti mensubiyeti etiği, haysiyetli tavır gerektirir.
Genel Kurul sembolik olarak terk edilmeli, Atatürk’ün imzası kurda kuşa yem edilmemeli ve ‘sürü ruhiyatı’ ile davranılmamalıydı. Artık Atatürk’ü CHP’nin de korumaktan tırstığı bir döneme girilmiştir.
Bu tuhaf Danıştay kararı ve ona istinat ettirilen Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, gerçeği ortaya çıkarmakla hayırlı bir iş yapmıştır. Bu CHP artık Atatürk karşıtı bloğun değirmenine su taşıyan ‘mahcup sakaların’ partisi durumunda olma sınırındadır. Hukukçu Sühan ÖZKAN
GÜNÜN SÖZÜ
“SİYASETE
CHP örgütleri belediye başkanlarının atamalarına tepkili. En çok tepkiyi toplayan ise Ekrem İmamoğlu.
Bugüne kadar daha çok liberal ve piyasacı özel sektör bürokratlarını atayan Ekrem İmamoğlu’na tepki beklenenden büyük oldu. Denilen de “Hiç mi liyakat sahibi CHP kökenli bürokrat yok” mantığına odaklanıyor.
Bu atama yalnızca CHP İstanbul örgütünü değil, bütün Türkiye’deki CHP’lileri ayağa kaldırdı.
İşin ilginci, atanan genel sekreter hakkında daha önce CHP milletvekilleri, il örgütü ve MYK üyelerinin ‘yolsuzluk’ dolayısıyla suç duyurusunda bulunması.
‘Siyasi intihar’ gibi atamanın perde gerisindeki İmamoğlu’nun danışmanları Murat Ongun, Ertan Yıldız, Yiğit Oğuz Duman ve kampanya sorumlusu Necati Özkan’ın olduğu iddia ediliyor. Konuşmalarda, Ali Babacan, Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu gölgesi veya himayesinde bu atamanın olduğu iddia ediliyor.
CHP’li kaynakların kimisi, bu atamadan Kemal Kılıçdaroğlu’nun da haberdar olduğunu söylerken, bazıları da “Bu atamadan haberi yoktu” diyor.
İmamoğlu’nun danışmanlarının ise çevrelerinde ‘bu atamanın yeni ittifak ruhuna uygun atama olduğu’ iddia ediliyor. Amacın muhafazakâr-dindar çevrelerle birlikte olduğunu göstermek olduğunu söyleyenlere ne demeli!
Bazı kaynaklarsa bu atamanın daha çok AKP ile
Başta Almanya olmak üzere AB ülkelerine “Artık bizi risk bölgeleri listesinden çıkarın. Biz kapıları açtık. Siz de kapılarınızı açın bize” diyoruz. Bütün bunlar yaşanırken Almanya’dan ülkemize gelen bir dostumuzun başına gelenler bizim de dikkatimizi çekti. Almanya’ya dönerken gerekli koronavirüs testini yaptırmak için harekete geçmiş. Aksi takdirde Almanya 14 gün karantinaya alıyormuş. Sağlık Bakanlığı’na ait Alo 184 hattını aramış dün öğle saatlerinde. “Test sonucunu Almanca veya İngilizce alabilir miyim acaba” diye sormuş. Çünkü Almanya bu iki dilde istiyormuş. Bir-iki dakika sonra Alo 184 hattından aramışlar dostumuzu. O da önce sevinmiş, sonra hayal kırıklığına uğramış. Cevap şöyle olmuş: “Testinizin sonucunu Almanca veya İngilizce olup olamayacağını sormuşsunuz. Bunu hastaneleri arayıp sorun.” Kendisiyle dün buluşacaktık. “Olmaz. Vaktim yok. Hastaneleri tek tek arayacağım. Her hastane için en az 10 dakika harcasam, en az 400 dakika eder, yani en az 6 saat...” dedi.
Dostumuz “Ben turist olsam, her şeyi göze alıp gelmek istesem ve bunları duysam, gelmek için tereddüde düşerim” diyor ve ekliyor: “Bu test standart. Test sonucunun da Almanca, İngilizce standart hale getirilmesi çok mu zor? Milenyum çağındayız.”
Sonra duyduk ki bir turizmci tanıdığımız da acilen Almanya’ya gitmek için test yaptırmış. Sonucu Türkçe vermişler. Bir de bunu 200 TL verip tercüme ettirmiş. Bu detay gibi görünüyor ama bazen detaylar esasın özü olur. Bizden duyurması.
GÜNÜN SÖZÜ
“İKİ köpeğin dostluğu, aralarına bir kemik düşene kadardır.” Halk deyişi
TÜRKİYE TURUNA BEDAVA COVID-19 TESTİ KONULDU
YUKARIDAKİ yazıya bağlı olarak bir de Avrupa tarafına bakalım. İsviçre merkezli Bentour Reisen, misafirlerini desteklemek için 6 Temmuz’dan itibaren Türkiye’ye yeni yapılacak olan tüm paket turları için dönüş günü havalimanında uçuştan önce ücretsiz SARS-CoV-2 PCR koronavirüs testi sunmaya başladı. Bentour Reisen CEO’su Deniz Uğur, testin Robert Koch Enstitüsü (RKI) tarafından tanınan bir laboratuvar tarafından uygulandığını, testin temiz çıkması ile birlikte karantinaya alınma zorunluluğu bulunmadığını bildirdi. “Türkiye için sorunsuz bir sağlık paketi sunan tek tur operatörüyüz” dedi.
SİYASETTE ‘ACULCULUK’ ZARAR VERİR
Milas Belediyesi bu konuda şu açıklamayı yaptı:
“Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekansal Planlama Genel Müdürlüğü, bir süre önce Milas Belediyesi ve Muğla Büyükşehir Belediyesi’ne yazdığı yazıyla, Kıyıkışlacık bölgesinde arkeolojik ve turistik bölgede bir yeni yükleme iskelesinin yapımının planlandığını bildirerek görüş istemişti. Ancak cevap için verilen 1 aylık sürede meclis toplanamadığı için, Milas Belediyesi buna olumsuz yanıt vermiş ve ilk mecliste de konunun gündeme alınacağını ve meclis kararının da gönderileceğini belirtmişti. Temmuz ayı meclisinde konu ele alındı ve Bakanlığın yazısına, Kıyıkışlacık’a yükleme iskelesi yapılmasıyla ilgili, arkeolojik, turistik, çevresel, körfezdeki trafik yoğunluğu ve iskeleye mal taşıyacak ağır kamyonların yaratacağı sıkıntılar gibi nedenlerle olumsuz görüş bildirdi. Komisyonun bu görüşü tüm meclis üyelerinin oybirliği ile kabul edildi. Alınan bu karar meclisi izleyen Kıyıkışlacıklılar tarafından memnuniyetle karşılandı ve alkışlarla teşekkür ettiler.
Belediye Başkanı Muhammet Tokat ‘Komisyon üyelerimiz yeni yapılacak iskelenin getireceği olumsuzlukları birçok yönden ele alarak değerlendirdi. Kendilerine hassas çalışmaları için teşekkür ediyorum. Kıyıkışlacık’ın karşısı Güllük’te zaten mevcut bir liman var. İkinci liman Güllük Körfezi’ne büyük zarar verir’ dedi.”
GÜNÜN SÖZÜ
SOKAĞA çıkan barolara ve CHP’ye sesleniyorum: Amacınız ‘çoklu baro’yu önlemek mi, yoksa Feyzioğlu’ndan kurtulmak mı?
Adil HACIÖMEROĞLU
BEŞİKTAŞ-ZİNCİRLİKUYU YARIŞ PİSTİ MİDİR
HAFTA
Papa, Ankara’ya AB (eski adı Avrupa Ekonomik Topluluğu) görüşmeleri nedeniyle tayin edilmişti. İktidarda Ecevit vardı. 1975-80 çalışma döneminde Ecevit’le yakın dost olmuştu. Candanlığı nedeniyle birçok Türk gazeteciyle de dost olmuştu. Hep vericiydi, her konuda anlatır ve öğretirdi. Türkiye’nin de bir AB ülkesi olmasını isterdi.
Papa’yı İstanbullu yapmıştı
Bu arada yeni gazeteciliğe başlayan Nilgün Cerrahoğlu ile evlenmişti. İstanbullu olan Cerrahoğlu, Papa’yı da İstanbullu yapmıştı. Papa da onu önce Madridli, sonra da Romalı... Cerrahoğlu uzun yıllar Cumhuriyet’in bu iki kentte muhabirliğini de yürüttü. Onlardan çok şey öğrenmiştik. 1980’lerde Madrid’e yeni bilgisayar teknolojisi ile yayınlanmaya başlayan El Pais gazetesini mutlaka görmemiz gerektiğini belirterek Nilgün’le bizi gazeteye götürmüştü.
Madrid’de AB’nin tahsis ettiği tarihi bir evde oturuyorlardı. Avrupa’nın her yöresinden siyasetçilerin ziyaretine geldiklerine tanık olmuştuk. Orada da beş yıl kaldılar ve İspanya bu temasların sonucunda AB’ye girdi.
AB’YE ÜYELİK İÇİN ÇABALADI
Papa’nın Türkiye’deyken Türkiye’nin AB’ye alınması konusunda ne kadar çaba gösterdiğini biliriz. Milliyetçi Cephe iktidarının buna engel olduğunu düşünürüz hâlâ... Ecevit iktidardan düşürüldü ve Demirel’li, Türkeş’li ve Erbakan’lı MC ikinci kez iktidara geldi ve süregelen kavgalar Evren’in darbesine yol açtı.
GAZETECİLİĞİ DE VARDI
Üzüntü ile Ankara’dan ayrıldığını, ancak yeni görevinin İspanya olduğunu öğrenince ne kadar sevindiğini biliriz. Vizyon ve yön sahibi bir diplomat olarak AB’nin