Yalçın Bayer

Rehavet buraya kadar!

1 Aralık 2020
Türkiye’de gündem her zaman yüklü. Bazen sabahtan akşama değişiyor. Ama Türkiye’de gündemin hiç değişmeyen ilk üç maddesinden biri “Ne zaman normale döneceğiz”dir. Yani SARS-COV-19 virüsünün yol açtığı COVID-19 salgınının ne zaman biteceğidir. Bu zor bir sorudur.

Salgının ne zaman biteceğinden ziyade, yeni normale ne zaman döneceğimizdir soru. Salgının ikinci dalgası, sadece Türkiye’yi değil tüm dünyayı daha şiddetli vuruyor. Sayılar ortada. Bir kısmı asemptomatik, hafif atlatan olsa bile 30 binlere dayandı. Etrafa bakıyoruz. Herkesin gözünde bir endişe, korku. Çorlu’daki bir aile dostumuza da bulaştı, yüreğimiz ağzımıza geldi, neyse ki atlattı... Ama asıl sorun sağlık sisteminin kapasitesi. Bunu unutmayalım.

Almanya’dan bir dostumuzla dün telefonla konuştuk. Vaka sayısı orada 20 bin civarında. Ama ölüm oranı bize göre çok yüksek. Yaşlı nüfusun etkisi var. Her ölüm bir can. Çok Türk de vefat etmiş oralarda. Almanya yarım karantina uyguluyor bizim gibi salgını yavaşlatmak için. Tam kapanma mümkün değil. Dostumuz Almanya’daki Sueddeutsche Zeitung gazetesindeki başmakaleyi okudu bize. Makale “Siyaset sınıra dayandı” diyor. “İlk dalgada halkta belirsizlik, korku hâkim olduğu için iktidardaki siyasetin taleplerine herkes uydu. Ama şimdi insanların yılgınlık, bıkkınlık, ekonomik kayıpları yüzünden siyasetin işi zor” diyormuş. Bizdeki gibi. Kurallara uyan azaldığı için vaka artıyor.

MERKEL: AKLINIZI BAŞINIZA ALIN

Dünyanın en güçlü ekonomilerinden birine sahip Almanya’da Şansölye Angela Merkel, perşembe günü halka yaptığı çağrıda, korona yüzünden hükümetin aşırı borçlandığını söylemiş ve salgından etkilenenlere verilen desteğin de bir sonu olduğunu hatırlatmış, bu yardımların ilelebet sürmeyeceğini söylemiş. Yani “Nicht bis ultimo” terimini kullanılmış. Bir yerde “Aklınızı başınıza alın” demiş... Biz de artık “rehaveti”, “Bana bir şey olmaz” fikrini bırakalım. Bu salgının yayılmasını durdurmak için maske, mesafe ve hijyen kuralından taviz vermeyelim. Rehavet buraya kadar. 

GÜNÜN SÖZÜ
“‘FETÖ’nün Üvey Çocukları-Fethullah Gülen Öldü’ kitabını yazan ben, tehdit altındayım. Vali beye duyuruyorum: Ben Ankara’da oturuyorum, eski milletvekili, araştırmacı ve yazarım.” Tevfik DİKER.

‘Antalya’yı Silikon Vadisi yapacağız’

Yazının Devamını Oku

Yerli korona aşısında umut verici adımlar

27 Kasım 2020
Almanya’daki dostumuz anlatıyor: “Merkel, dün sabah halka seslendi: ‘Enfeksiyon sayısında acil olarak eğilimin tersine çevrilmesinde henüz başarı sağlanamadı. Bu bizim elimizde, güçsüz değiliz’ dedi. Türkiye’de Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da her akşam yineliyor aynı çağrıyı. Maske, mesafe, hijyen kuralını sürekli hatırlatıyor.

Bu salgına karşı tek çare, aşı. Prof. Dr. Uğur Şahin ve Prof. Dr. Özlem Turacı’nın sahibi oldukları BionTech ile ABD’li ilaç şirketi Pfizer’ın ortaklaşa geliştirdikleri aşı yarışta ipi ilk göğüsledi. Ardından Çin, İngiliz ve ABD’li şirketlerin geliştirdiği aşılar da peyderpey geliyor. Bunlar umut verdi insanlığa.

Aşı tamam da, başta herkese yetecek kadar yok. Her ülke kendisi kurtaracak miktarda doz aşı tedarik etmeye bakıyor. Savaş gibi. Herkes kendi cephesini tahkim ediyor. Türkiye de aynı çabayı gösteriyor. Bunun için aşı tedarik kavgası da çok büyük.

Aşı, ilaç, dünyada hep stratejik ürünler olmuştur. 30 yıldır aşı ithal eden Türkiye’de şimdi beşeri aşı geliştirme çalışmaları sürüyor. Önce meslektaşımız Muharrem Sarıkaya 23 Ekim 2010 günü Habertürk’teki köşesine şöyle yazıyor:

‘O günlerde tartıştığım dönemin Sağlık Bakanı merhum Halil İbrahim Özsoy, dışardan 25-50 Cent’e satın almak varken, neden 2 dolar harcama yaparak aşı üreteceklerini sorgularken, ‘Stratejik de onun için’ yanıtını vermiştim. Bakan Özsoy da ‘dünyada aşı üretenlerin çoğaldığını, dolayısıyla stratejik ürün olmaktan çıktığını’ söylemişti. Merhum Özsoy üç dönem ANAP’dan Afyon milletvekilliği, 1997–1999 arası Sağlık Bakanlığı yapmış. Yorumu size ait.’ Türkiye’de 15 civarında yerli aşı projesinin devam ettiği açıklandı. Bunlardan Erciyes Üniversitesi’nde Aşı Araştırma ve Geliştirme Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde geliştirilen ‘ERUCOV-VAC’ aşı adayı sanırız öne gidiyor. Birkaç gün önce ilk fazda 44 gönüllüye uygulandığı bildirildi. Koçak Farma’da GMP şartlarında üretimi yapılan inaktif aşı adayını başarıya ulaşacağını umuyoruz. Teknoloji tüketicisi olduğumuz aşikâr. Ama üreticisi olmalıyız. Bu aşı da umarız tıp alanında örnek olur. Almanya’da yaşıyorum. Almanca bir deyiş var: ‘Not macht erfinderisch’, yani ‘Zor durumlar insanı yaratıcı yapar’. Bu da böyle bir şey oldu galiba. Dünyanın salgın ile birlikte bilginin çok değerli olduğu bir türbülanstan geçtiğini unutmayalım.”

GÜNÜN MESAJI
“‘REFORM’ adı altında ne yapıldıysa bizi geri götürdü. Ben hukuk reformu değil, devrimi bekliyorum. İktidardan reform konusunda hiç umudum yoktur.”
Avukat Celal ÜLGEN

‘KEŞKE HAKLI ÇIKMASAYDIM’

Yazının Devamını Oku

Memurluk azalıyor, geçici işçilik artıyor

26 Kasım 2020
GENEL-İş Sendikası’nın COVID-19 Sürecinde Kamuda İstihdam Raporu’nun 5’ncisinde Türkiye’de her 100 kişiye 4 kamu personelinin düştüğü ortaya çıktı. 

Ülkemizde, GSYH içerisinde kamu harcamalarının oranı oldukça düşüktür. OECD ülke ortalamasına göre GSYH içinde genel kamu harcamalarının oranı yüzde 42.12 iken, Türkiye’de bu oran yüzde 35’tir. Türkiye’de kamu harcamalarının oranı birçok Avrupa ülkesine göre de düşüktür. Ayrıca kamu istihdamının toplam istihdam içindeki payı OECD ülke ortalamasının altındadır. Türkiye’de bu oran yüzde 10.77 iken OECD üye ülkeler ortalamasında yüzde 17.69’dır.

2017 yılında OECD ülkelerinde yıllık büyümenin kamu istihdamındaki artışa oranlarını incelediğimizde, ekonomik büyümenin Türkiye, İtalya ve Macaristan’da kamuda istihdamını arttırmadığı görülmektedir. 2015-2020 yılları arasında kamuda istihdamın yüzde 35.7 arttığını söyleyebiliriz. 2015 yılında 3 milyon 520 bin 530 kişi olan kamu sektörü istihdamı, 2020 yılında 1 milyon 258 bin 822 kişi artarak 4 milyon 779 bin 352’ye çıkmıştır.

OECD üye ülkelerin ortalamasında kadınların kamu sektöründe istihdam oranı yüzde 60, erkeklerin yüzde 40’dır. Türkiye’de kadınların kamu sektöründe istihdam oranı yüzde 25.31, erkeklerin ise istihdam oranı yüzde 74.69’dur.

Türkiye’de her 100 kişiye 4 kamu personeli düşüyor. İstihdamı en fazla artan bakanlık Milli Eğitim, en fazla azalan bakanlık ise Milli Savunma Bakanlığı; kamuda en güvenceli istihdam biçimi olan ‘memurluk’ yerini ‘sürekli işçiliğe’ bırakıyor. Belediye şirket işçilerinin sayısı 494 bin 510 kişiye ulaştı.

NE İSTENİYOR?

Türkiye işçi sınıfı güvencesiz, esnek ve kuralsız çalışma koşullarının giderek arttığı, sendikalaşma olanaklarının giderek azaldığı, çalışma yaşamının emekçiler açısından kötüleştiği bir süreci yaşamaktadır. Bu sorunların çözümü ancak sendikal hak ve özgürlüklerin tam olarak sağlandığı eşitlik ve adalet temelli bir sosyal devlet ile sağlanabilir.

İŞTE GERÇEK SAYILAR: ÜÇ BÜYÜK İLDE 315 ÖLÜM

CHP

Yazının Devamını Oku

Bir tuhaf Bodrum kışı!

25 Kasım 2020
Bodrum’da yaşayan Can Pulak bir ‘Bodrum fotoğrafı’ çekmiş, okuyunca üzülmemek elde değil. Diyor ki:

“Çok kurak bir yıl geçiriyoruz. Bodrum, Türkiye’nin her bölgesi doğru dürüst yağış görmedi. Zeytinler ve narlar bir tuhaf. Zeytinde yok yılı yaşıyoruz. Uzmanlar mevsimlerin kaydığını, bazı sebze, meyve ve bitkilerdeki tuhaflığın bundan kaynaklandığını söylüyorlar.

Millet korona ile uğraşırken, Bodrum’da hâlâ denize girenler var. Yazlık evlerini kapatmayıp İstanbul ve Ankara’ya dönmeyenler, düşman çatlatıyorlar sanki. Şehir çok kalabalık, trafik yazdan beter, kentin anayollarının bir kısmı kilitleniyor adeta. Ne kadar çok kepçe-dozer oldu Bodrum’da; yatırım aracıymış, inşaatçılara kiralanıyor. Çağırıp gösterdiğin yeri sorgusuz sualsiz kazıyorlar, yeşili biçip ortalığı dümdüz ediyorlar. Kimseden izin aldıkları filan yok. İnşaat yasağı bitti ya, yarımadanın her tarafı şantiye halinde. Dağları deviriyorlar. İnşaat iznini kim veriyor? Yol, su, elektrik gibi altyapıyı nasıl getiriyorlar?

Büyükşehir Belediyesi Yasası’yla köyleri mahalle haline getirdiler. O güzelim köyleri gidin görün nasıl bitirdiğimizi. Köyde apartmanlar olur mu, ben söylemeyeyim de siz görün nasıl olduğunu. Kenti de köyü de mahvettik. Bodrum’un altyapısı 100 bin nüfusa yetmiyordu. Şimdi nüfus 400 bini aştı, inşaatlar tüm hızıyla sürüyor, altyapı ise yerinde sayıyor. Kanal projesi İstanbul’u mahvedecek, doğru. Peki İstanbul’un dışındaki kentler ve köyler ne durumda, farklı mı sanki? Hele Ege ve Akdeniz bölgesi, akıl alır gibi değil. –Yalçın Bayer, Marmara kıyıları ve Trakya’da da benzer tabloyu anlatıyordu- İnanılmaz bir göç var buralara. Nüfus şiştikçe şişiyor sahil köy ve kentlerimizde. Ama hepsinin altyapısı perişan ve yetersiz. Bu göç aynı hızla devam ederse ve yetkililer de sorumsuzluk ve duyarsızlıklarını sürdürürlerse, İstanbul’da yaşanan rezaleti yakında çok yerde yaşarız.”

YANDAŞA HAVALİMANI İHALESİ YENİ BİR VAHAMETİN HABERCİSİ

İHALESİ 15.12.2011’de, yer teslimi 15.03.2013’te gerçekleştirilen Çukurova Bölgesel Havalimanı temeli 28.05.2013’te atılmış, sözleşmeye göre 2016 yılı Mart ayında bitirileceği belirtilmesine rağmen 2020 yılının sonlarına geldiğimiz şu günlerde havalimanındaki keşmekeş ve kaos hali devam ediyor, dedikten sonra şunu belirtmek isteriz. Böyle büyük boyutta bir ihalenin AKP’li de olsa Trakya doğumlu bir işinsanına verilmesi ilk kez oluyor. Muhalefetin Adana milletvekilleri bu havalimanı inşaatı için çok uğraştılar; önergeler verdiler, sorular sordular. İktidarın umurunda bile olmadı. Bu süreç önemli; sorunu yakından takip eden CHP Adana Milletvekili Dr. Müzeyyen Şevkin ile konu üzerinde görüştük. Özetle şu bilgiyi verdi:

“Son olarak 20 Kasım 2020 Cuma günü gerçekleşen üstyapı ihalesinde en uygun teklifi 297 milyon 100 bin Euro+KDV karşılığında yerel seçimlerde AKP’nin Çerkezköy belediye başkan adayı olan, halen Kapaklı OSB Yönetim Kurulu Başkanlığı yapan Süleyman Kozuva’nın sahibi olduğu grup şirketleri Favori İşletmecilik AŞ/YAKO Tekstil Sanayi ve Dış Ticaret AŞ ortak girişiminin alması dikkat çekicidir. İhalenin yandaşa verilmesi yeni bir vehametin habercisidir.

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu son olarak 1 Temmuz 2020’de soru önergemize verdiği yanıtta ‘Çukurova Bölgesel Havalimanı Altyapı Tesisleri Yapımı’ işinin yüzde 73’ünün tamamlandığını söylemiş ancak son açıklamasında yapım işinin yüzde 85’inin tamamlandığını belirtmiştir. Burada da bir çelişki hâkimdir. İlk ihalesi 2011’de gerçekleşen, temeli 2013’te atılan havalimanı inşaatının şimdiye kadar altyapısı için 3, üstyapısı için 5 ihale tarihi ilan edildi. Havalimanı yapılamadı ama 7 bakan eskidi. Havaalanı her iki kente de uzaktır. (Mersin merkezden 44.5 km, Adana merkezden 36 km) Bilirkişi raporları 1. sınıf topraklarının tarım alanı dışına çıkarılmasının kamunun yararına olmadığını, ekolojik dengenin bozulacağını belirtmiştir. Çukurova Havalimanı ile 8 milyon 700 bin metrekarelik mutlak, sulu tarım alanları yeni yapılaşmalara kurban edilmektedir.

Halbuki konumu nedeniyle dünyanın en stratejik öneme sahip ve kâr eden sayılı havalimanlarından biri olan Adana Şakirpaşa Havalimanı’nın genişletilmesiyle gerek Adana gerekse Mersinliler için önemli bir kazanım olacaktır. Tüm bu gelişmelere karşın Çukurova Havalimanı için 12 milyon yolcu garantisi verilmesi, gerek Adana ve Mersin, gerekse Hatay ve Osmaniye’ye hizmet veren ve geçtiğimiz yılı 5 milyon yolcu kapasitesi ile kapatan Adana Şakirpaşa Havalimanı için büyük bir handikaptır. Çukurova’nın yıllık 12 milyon yolcu kapasitesine ulaşamayacağı gün gibi ortadadır ve devletin köprülerden, şehir hastanelerinden, havalimanlarından dolayı uğradığı zarara bir yenisi daha eklenecektir. Yazıktır, günahtır.”

Yazının Devamını Oku

Türkiye aşıda ne yapıyor?

24 Kasım 2020
Türkiye’de COVID-19 aşı araştırmaları ve Prof. Dr. Ercüment Ovalı konusuna değinmek istiyoruz. Acıbadem’de görev yapıyor Ovalı, aşı konusundaki çalışmalarını ısrarla sürdürdüğünü öğreniyoruz. Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden arkadaşı Prof. Dr. Kemal Üçüncü, “Yalçın Bey, Sayın Ovalı vatansever ve mümtaz bir bilim adamıdır. Onu haksız ithamlarla çalışmalarını gölgelemeyelim” dedi. “COVID salgını sürecinde kamuoyunu ikaz etmek adına yaptığı açıklamalar bir iletişim yönetimi editörlüğüne tabi tutulmadığı için yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermiş olabilir. Ercüment Ovalı rüştünü ispat etmiş ülkemizin dünyada bilim çevrelerinde tanınan yüz akı bilim adamıdır.”

Ovalı ne gibi çalışmalar yürütüyor, Prof. Üçüncü bize aktarıyor.

“2017 yılında ‘kan ve kök hücreden yapay deri üretimi’ ile dünyanın prestijli tıp ödüllerinden, ABD Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Derneği’nin ‘en iyi deneysel araştırma ödülü’ne layık görüldü. Kendisiyle KTÜ’den arkadaşız. Kendisiyle sohbetimiz esnasında verdiği bilgilerin kamuoyunca yeterince anlaşılmadığını düşündüm ve bu bilgilerin karar alma mekanizmaları, bilim adamları ve kamuoyu tarafından bilinmesi gerektiğini düşündüğüm için sizlerle paylaşıyorum, bilim camiasında bu görüşlerin tartışılması gerekir.”

Anlaşıldığı kadarıyla Ercüment Ovalı ayrıntıya girmiyor ve “Aşı çeşitlerinin daha kolay anlaşılabilmesi için iki büyük gruba ayırmalıyız. 1. grup yeni platform aşılar, 2. grup eski platform aşılar” dedikten sonra şu bilgiyi aktarıyor:

“Türkiye’ye gelince, TÜBİTAK bünyesinde 13, TUSEB bünyesinde 2 aşının üretilmeye çalışıldığını duyuyoruz. Hatta Erciyes Üniversitesi-Koçak Farma ikilisi ülkemizdeki ilk klinik çalışması Kayseri Erciyes Üniversitesi’nde başladı (Faz 1); diğeri Acıbadem Üniversitesi’nde. Bu aşı ile ilgili yakın tarihte klinik Faz 1 çalışmasının başlaması bekleniyor.”

Türkiye insanlarını COVID’den kurtarmaya çalışan ve bunun için gece gündüz uğraşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, bu değişik yöntemli Türk aşı çalışmasına da gereken ilgiyi gösterir diye umuyoruz.

GÜNÜN SÖZÜ

“BİR araya gelmek bir başlangıçtır, beraberliği sürdürmek bir ilerleme. Birlikte çalışmaksa gerçek başarıdır.”Henry Ford

‘AKP DEPRESYONDA’

Yazının Devamını Oku

Ahlaklı olmak

20 Kasım 2020
Bildiğiniz gibi yaklaşık 40–50 yıl önce, ODTÜ öğrencileri üniversitede herkesten bir şeyler öğrendiklerini vurgulamak amacıyla ‘hocam’ hitap tarzını yaygın olarak kullanmaya başladılar. Ben de sizin yazılarınızdan öğreniyor, zaman zaman katkıda bulunmak istiyorum.

‘Ya hep, ya hiç’, ilkel bir toptancılık ifadesidir. Bunun yerine, hükümlerimizin geçerlilik sınırlarını kısaca belirtmeliyiz. 18 Kasım tarihli köşenizin ‘Sıra orman yağmalanmasında’ başlıklı kutusunda Buğday Derneği alıntısı olarak “Maden yok eder, HES kurutur, jeotermal eritir, kimyasal atık kirletir; yangın kül eder, termik öldürür, kömür zehirler yabanı savun yaşamı kurtar” denilmektedir.

Pek çok ekolojik tehditleri modern teknikler engelleyebilmektedir, yeter ki uygulayıcılar ahlaklı olsun ve devlet denetim görevini yerine getirsin.

Hedefimiz söz konusu teknolojik faaliyetleri toptan durdurmak değil, bunlardan ekolojik zararları engellemeyen ve gidermeyen ahlaksızları durdurmak olmalıdır.

Nur içinde yatsın, Timur Selçuk’un dediği gibi “Ahlaklılar ülkemizin tüm ahlaksızlarıyla bıkmaksızın mücadele etmeliyiz; her birey uygun gördüğü bir sivil toplum örgütü içinde bu mücadeleye katılmalı.”

Buğday Derneği ekolojik yaşam ve organik tarım konularında halkımızın bilinçlenmesine ve uygulamalara çok değerli katkılar yapıyor, tebrikler ve teşekkürler.”

Yalçın Abdullah GÖĞÜŞ- Emekli profesör (ODTÜ)

GÜNÜN SÖZÜ

“KİMSEYE

Yazının Devamını Oku

10 milyona yakın emekçi yaşanabilir ücret bekliyor

19 Kasım 2020
Çalışma yaşamının uzmanlarından Şükrü Karaman, asgari ücretin yeni yılda ne olması gerektiğini sorguluyor.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu 2021 yılında uygulanacak ücreti belirleme çalışmalarına aralık ayının ilk günlerinde başlayacak. Dört toplantının ardından yeni asgari ücretin kamuoyuna açıklanması bekleniyor.

Hükümet, işçi ve işveren temsilcilerinden oluşan 15 kişilik komisyonun saptayacağı yeni rakam, salgından ötürü büyük yoksunluk çeken 10 milyona yakın emekçi tarafından merakla bekleniyor.

Halen brüt 2 bin 943, net 2 bin 324 lira olarak uygulanan ücrete, 2021 yılı için öngörülen enflasyon oranında, yani yüzde 12-13 arasında artış yapılacağı belirtiliyor. Çarşı pazardaki fiyatlardan çok uzak olan öngörülen enflasyon oranında zam yapılırsa, asgari ücretli yine mağdur olur.

Dizginlenemeyen enflasyondan ötürü, asgari ücret uygulanmaya başlandığı ocaktan 4 ay sonra satın alma gücünü yitirmeye başlıyor, eylül ayından itibaren de vergi kesintisi nedeniyle iyiden iyiye kuşa dönüyor. Emekçilerin yıllardır ısrarla istemde bulunduğu gibi, asgari ücret nedense vergi dışı bırakılmıyor. En az ücretin vergi dışı bırakılmasıyla çalışanın eline daha fazla para geçeceği ve derin nefes alacağı aşikâr. Yeniden eve kapanacağımız şu günlerde, özveriyle, kelle koltukta oradan oraya koşuşturan kurye, kargo çalışanı, komi ve garsonlar, apartman görevlisi, belediye temizlik emekçileri önümüzdeki günlerde toplanacak komisyondan, İsviçre’deki gibi 34 bin lira (4 bin 100 frank) değil, zor koşullarda yaşanabilir ücreti oybirliğiyle bekliyor.

Varsılların lüks restoranlarda bir gecede bahşiş olarak bıraktığı, emekçinin bir aylığı olan para, milyonlarca dar gelirliden esirgenmemeli. Açlık sınırının 2 bin 500 lirayı aştığı ortamda yüksek ücret beklemek emekçinin hakkı değil mi?

GÜNÜN SÖZÜ
“DİN seçim, Türklük kaderdir.” Pir-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevi

SİGORTALANMAYAN YATIRIMLAR

Yazının Devamını Oku

Trakya’yı yağmalatmayın

18 Kasım 2020
Bakan Bekir Pakdemirli demiş ki:

“Hiç yağış olmaması durumunda bile İstanbul’un yaklaşık 3 ay, Ankara’nın da 5 aylık suyu var. İstanbul’a su sağlayan barajların doluluk oranı ortalaması yüzde 27, Ankara’nın ise yüzde 13...”

20 milyon nüfuslu bir bölgenin (Trakya) 3 aylık suyu kalması vahim bir durumdur. ‘Kanal İstanbul’dan ‘yaşam’ bakımından çok daha önemlidir. Araplara rezidans satılacaksa onun su ihtiyacı Trakya-Melen suları ile karşılanamaz. Ancak Karadeniz’den tuzlu su ile mümkün olabilir. Araplar da tuzlu suyu sevmez!

Bize göre bu veriler çok düşüktür. Son yıllarda böyle düşük bir oran görmediğimizi söylemek isteriz. Kuraklık tehlikesinin hangi boyutlarda olduğu fark edilmemektedir. Aslında ciddi tasarrufların yapılması gerekmektedir, yani alarm verilmelidir.

Çünkü bir ay önce yağmur yağdı, tarlalar ekilebildi. Bu yağışın yeterli olduğu sanılıyor. Hayır, öyle değil...

Trakya’da toprağın 10 santim altı kupkurak, göl ve dereler de aynı şekilde.

Istranca’nın sularından beslenen göletler çamur deryası içinde; İstanbul’a, Terkos’a su aktarılamıyor.

‘Büyüğünden’ ‘beldesine’ kadar belediyelerimiz suyun ucuzlatılmasını hizmet olduğunu düşünüyorlar.

Su ucuzlatılmaz.

Yazının Devamını Oku