Yalçın Bayer

Erdoğan kendisine istediği hukuku başkaları için de tanıyacak mı bakalım

7 Mayıs 2003
<B>GÖREVİNİ </B>gereği gibi yerine getiriyor. Bilgi birikimi ve tecrübesi nedeniyle amirlerinden takdirler alıyor. Tedavi ettiği hastalar kendisine minnet borçlu; o hiçbirinden bir menfaat sağlamamış... Öğrenciler, öğretmenlerini çok seviyorlar; ondan çok şey öğrenmişler.

Çalışmalarına engel sağlık sorunları yok.

Ama istekleri dışında görevleri ile ilgileri kesilip emekli ediliyor.

Hem de zorunlu şekilde...

Emekli olduğu kendilerine ders saatinde bildiriliyor öğretmenin...

Gözyaşlarını saklamak istiyor ama bu kez öğrencilerin hıçkırıkları başlıyor.

Halbuki okulların tatil olmasına daha iki ay var...

'O' doktor ise ameliyatta; bir saat sonra ameliyathaneden ayrılırken acı haberi amirinden öğreniyor:

‘‘Emekli oldun! Artık görevi bırakabilirsin.’’

Ama o, programlanmış bir ameliyata daha giriyor. Yaşı genç arkadaşı, ‘‘Ben olsaydım çekip giderdim’’ diyor; o an gözyaşları dökülüyor.

Oysa değişiklikten önceki yasal düzenlemeye göre, 65 yaşına kadar çalışma hakkına sahip örnek verdiğimiz kişiler... Konuştuğumuz kişilerin hepsi Erdoğan'a müthiş kızgınlar...

Yaşam planlarını 65 yaşına göre yaptıklarından; 'rotasyon' sözcüğünün arkasına sığınan AKP iktidarının takıyye yaptığını düşünüyorlar; çünkü AKP'ye yeni kadrolar açılacak!

Memurların kazanılmış hakları zorla ellerinden alınıp; maddi ve manevi olarak zor duruma düşürülüyorlar.

Ayrıca çalıştıkları kurumda da işler altüst oluyor.

Tecrübe ve kariyer hiçe sayılıyor.

Tayyip Erdoğan 1954 doğumlu; bakalım 12 yıl sonra kendisini emekli etmeyi düşünür mü acaba?

AKP iktidarınca kazanılmış haklar geri alınırken, getirilmek istenen uygulama hukuk devleti niteliğine aykırı ve hukuk istikrarını sarsıcı değil mi?

Emekli Sandığı'na gereksiz yük getirilmiyor mu?

ANAYASA MAHKEMESİ GÖRÜŞÜYOR

CHP'
nin istediği yürütmeyi durdurma kararı ve iptal başvurusu bugün Anayasa Mahkemesi'nde görüşülecek.

Bu arada haksız şekilde emekli edildiklerini savunan birçok bürokrat İdare Mahkemeleri'ne gidiyor.

Anayasa Mahkemesi'nden yürütmeyi durdurma kararı çıkarsa memurların hepsi geri dönebilir mi? Yoksa, işlem idari bir konu olduğu için İdare Mahkemesi'ne mi gitmek gerekiyor?

Bazı hukukçular, ‘‘Dava açanlar görevlerine dönebilir’’ diyorlar.

Memurlar bugünü heyecanla bekleyerek şunu diyorlar:

‘‘Erdoğan hep hak hukuk istemişti. Kendi istediği hukuku da başkalarına tanısın bakalım!’’

Arınç'a yakışmadı


Tayyibe Gülek: Türkçe tercüme ile ilgili karar geri alınmalıdır

BÜTÇE endişelerinden dolayı Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nde (AKPM) bundan böyle Türkçe tercüme yapılmayacağı haberlerini üzüntüyle karşıladım. Her ne kadar bu tür dış delegasyonlarda görev yapan milletvekili arkadaşlarımızın çok iyi derecede yabancı dil (hatta yabancı diller) bilmesini arzu etsek de, gerçekçi olmamız gerekir. Ne yazık ki çoğu zaman durum böyle değil. Milletvekillerimiz yabancı dil bildiklerini beyan ediyorlar ama gerçekte çok az sayıda vekil rahatça konuşabilecek düzeyde yabancı dil biliyor. AKPM'de dört yıla yakın tecrübemde bazı milletvekili arkadaşlarımızın tercüme aracılığıyla çok etkileyici konuşma yapabildiklerine şahit oldum. Mükemmel bir şekilde yapılan bu tercümeler sayesinde, ellerindeki önceden hazırlanmış İngilizce metinlerle sınırlı kalmaktansa bu arkadaşlarımız kendilerinden evvel yapılan konuşmaları dinleyip, anında Türkçe olarak çok yerinde cevaplar verebiliyorlardı. Türkiye'nin üyesi olduğu en etkin Avrupa kuruluşunda başarıyla yapılan mücadelelerin ve konuşmaların TBMM Başkanı Sn. Arınç tarafından 'sembolik' olarak nitelendirilmesini bir Meclis başkanına yakıştıramadım.

Sn. Arınç'ın Dışişleri'nin bile görüşünü almadan böyle önemli bir kararı vermesi beni üzdü. Eminim eski bir AKPM üyesi olan Dışişleri Bakanı Sn. Abdullah Gül'ün konu hakkında önceden bilgisi olsaydı böyle bir karara karşı çıkardı. Türkiye Cumhuriyeti ilk üyelerinden olduğu Avrupa Konseyi'ndeki prestij için 100 bin Euro ödeyemeyecek durumda değildir. Çok geç kalınmadan bu kararın geri alınmasını ümit ederim.

Tayyibe GÜLEK- 21. Dönem Milletvekili, Devlet Eski Bakanı, AKPM Türk delegasyonu eski üyesi; AKPM İnsan Hakları Komisyonu Eski Başkan V.

DSİ lokallerinde içki yasaklandı


ARTVİN'den bir telefon notu: Bir süre önce bir yazınızda DSİ lokallerinde içki yasağı yakında başlar demiştiniz. Evet haklı çıktınız. Çünkü 22 yıllık DSİ işçisiyim. Artvin 26. Bölge Müdürlüğü'nde çalışmaktayım. Biz tüm işçilere lokalimizde içki yasağı başladı; ailesiz gelen tüm işçi arkadaşlara içki yasağı konuldu. Mühendisler ve amirler hariç, bu haksız uygulamaya eğilmenizi tüm arkadaşlar adına rica ediyoruz. Çünkü bizler buraya yaklaşık 125 kişi tayin edildik, en az 111 kişi evini getirmedi, bekár kalıyor. Biz kendi tesislerimizden yararlanmayacağız da kim yararlanacak?

Bizden; bunun gibi birçok şikáyet alıyoruz.

Biliyor musunuz?


TURİZM Bakanlığı'nda, İstanbul İl Turizm Müdürü ve Müsteşar Yardımcısı olarak tam 36 yıllık görev yapan Yalçın Manav'ın 33 bakan ve 24 müsteşarla çalıştığını, emekli olması nedeniyle İstanbul bürokrasisinin üzüntüye kapıldığını...

DSİ bölge müdürlükleri lokallerine, ailesiz gelen çalışanlara içki yasağının konulduğunu...

Biliyor musunuz?

MESAJ


ŞİLE'deki tutuklamalarla ilgili yazımızda adı geçen tiyatro sanatçısı İsmet Ay, Belediye Başkanı ANAP'lı İhsan Çayıroğlu'nun akrabası olduğunu belirterek, ‘‘Ancak ben neler olduğunu ve kimin ne yaptığını bilemem. Kendilerine karşı bir nefretim de yok’’ dedi. Bu arada Şile'den arayan okurlarımız, GP Genel Başkan Yardımcısı, Sapancalı Ufuk İlkiz'in ‘‘Şile'de ilçe binamız var ancak başkanımız yok’’ demesini kınayarak, ‘‘ANAP'tan GP'ye geçip ilçe başkanlığına getirilen Rahmi Çakar parti binasının kurdelesini kesmedi mi? Görüntüleri merak ediyorsa bulabilir’’ dediler.

'AB ve Türkiye-İtalya İlişkileri' konulu uluslararası konferans 8-9 tarihinde Marmara Üniversitesi Göztepe Kampusunda.

ERMENİ Müziğinin modern, klasik ve anonim parçalarını yorumlayan 'Saylort' (Kızakçı) grubu bugün ve yarın akşam Harbiye Yıldız Kenter Tiyatrosu'nda. (0533- 654 64 20)
Yazının Devamını Oku

Şile’yi acınacak hale düşürdüler

6 Mayıs 2003
<B>ŞİLE </B>eşrafından saygın bir isim; ‘‘<B>Şile'</B>de meydana gelen tutuklamaların arkası gazetelerde pek yer almadı. Çünkü burada gazeteci yok. Tiyatrocu İsmet Ay Beyefendinin, cumartesi günü Şile Çarşısı'nda yüksek sesle neler söylediğini bildiğimizden bazı şeylerin çözülmesi gerekiyor.’’ Ayrıntıları almak üzere kendisini dinliyoruz: ‘‘Turistik Şile'yi geniş kitlelere ilk kez Zeki Müren tanıtmıştı. Şimdi rant, orman işgalleri ve beton üretme kavgaları var Şile'de... Yani yeşil, betona yenik düşürüldü. Ahmetli Köyü vardır; orada Hazine'den 10 yıllığına yer kiralayan bir şahıs beton santralı kurmuş. Fakat iflas edince belediye devreye girip Hazine'den satın almış... Hiç parası bulunmayan belediyenin bunu nasıl aldığını bilemem. Ve kalktılar, kontratla başkasının kirasında olan yeri ihalesiz-mihalesiz Fransız Lafarge'nin bayisi olan birine verdiler. Duyduğumuza göre ortada 1 trilyonluk bir menfaat varmış.’’

Sözü rant pazarına getiriyor: ‘‘Bir söz vardır; çekirge bir sıçrar, iki sıçrar üçüncüsünde ele geçer. Fakat buradaki ekip, neredeyse 20'nci sıçramada ele geçirildi. ANAP'lı Belediye'nin maceraları 1999'dan beri herkesçe biliniyor, fakat burası küçük bir yer olduğu için insanlar korkuyor. Beton santralı üzerindeki oyunlar ayaklarına dolaştı ve jandarmanın operasyonuyla içeri atıldılar.

Şile'deki olayları açar mısınız?

-
Sahillerin peşkeş çekilmesi, imar planı tadilatları; iskan verilmesi ve bunların arkasında turnike durumları... İki Mal Müdürü'nün arka arkaya sürülmesi; hatta bir Emniyet Müdürü'nün tayininin çıkartılması...

Turnike ile ne diyorsunuz.

- Canım turnike işte... Adam turnikeye girip parasını ödeyip çıkıyor. Merak eden varsa Şile'ye gelip kahvelerde konuşulanları dinler. Şile'nin nasıl acınacak hale düşürüldüğü, çirkinleştirildiği, son Maşatlık'ta yapılan restoran...

Belediyenin mali durumu...

-
Borç içinde yüzdüklerini söylüyorlardı. Ama belediyeyi yönetenlerin durumu hiç öyle değil. Belediye Başkanı İhsan Çayıroğlu 4 yıllık başkanlık sürecinde bir yıl Şile'de kalmıştır; çünkü bir gün Avusturalya'da, bir gün Paris'te, bir gün de Antalya'da 'dinlenme ve tetkik gezileri'nde idi; zaten ikinci kez seçildiğinde 'ben gezmeye geldim' demişti.

ANAP’tan kaçtı GP’ye sığındı


Sekiz kişinin tutuklanmasıyla belediyede adam kalmamış...

- Evet, belediye boşalmış... Şile Belediye Başkanı İhsan Çayıroğlu hakkında gıyabi tutuklama kararı var... Başkan Vekili Meliha Özen, Meclis üyesi Kamil Tan, Yazı İşleri Müdürü Abdullah Güllüce, Belediye Fen İşleri Müdürü Soner Berksan, Kontrol Mühendisi Ahmet Yerişenoğlu ve GP İlçe Başkanı Rahmi Kaçar...

Bunlar ANAP'lı, GP nereden çıktı?

-
Doğrudur... Rahmi Kaçar, 15 yıldır ANAP İlçe Başkanıydı. Özellikle 3 Kasım'a kadar ANAP'ın nimetlerinden istifade etmesini çok iyi bildi. Ama ANAP'ın battığını anlayınca, batan geminin malları olarak 20 gün önce tepeden inme yapılan tayinle GP İlçe Başkanı oldu. Gazetelerde tutuklamaları okuyunca yüzümüz kızardı. Cem Uzan nedense ANAP ve DYP'nin şaibeli isimlerini toplamakla neyi amaçlıyor, bilmiyoruz. Bu isimlerle mi Türkiye'yi kurtaracak?

Bayındırlık’ı yağmaladılar


BEN bir ilin (adı bizde) Bayındırlık Müdürü'yüm. Bingöl depremi dolayısıyla söyleyeceklerimin dikkate alınmasını diliyorum. Bu okulun inşaatı üç yıl önce Milli Eğitim'ce yapılmış; o okulu kim denetlemiş acaba? İşte vahim durum burada başlıyor.

NTV'de eski Bayındırlık Bakanı, avukat Yaşar Topçu da söyledi; 8 yıllık eğitime geçince okul yapımları bir protokolle MEB'e devrildi. Maalesef bu koalisyonlar döneminde oldu. Bayındırlık Bakanlığı, inşaat yetkilerini Milli Eğitim, Sağlık, Adalet vs. gibi bakanlıklara devretti. Kökten yanlış bir uygulamaydı; Türkiye'ye faturası ağır oldu.

BAYINDIRLIK'I MAHVETTİLER

Size bir örnek vermek istiyorum:

17 Ağustos depreminde Kocaeli'nde hiçbir okulun sıvası bile çatlamadı. Ancak kimse de Bayındırlık Müdürlüğü'nde çalışanları kutlamadı. Yıkılsaydı çoktan sürülürlerdi oradan.

Öğrendiğim bir şey var; Bayındırlık'ın yaptırdığı Kocaeli Adliye Sarayı inşaatının temelleri o kadar sağlam atılmış ki, arkasındaki rektörlük binası yıkılması gerekirken orta derecede hasar görmüş... Çünkü sağlıklı atılan temeller, deprem dalgasını kesmiş, bina yıkılmaktan kurtulmuş.

Bizler bakanlığın tecrübeli bürokratıyız. Bakanlık bize sormadan inşaat yetkilerini Milli Eğitim'e devretti örneğin... O ne yaptı, iki mimar ve bir inşaat mühendisiyle inşaat şubesini kurdu; başına da şube müdürü olarak bir öğretmeni getirdi. Teknik kadro, kontrol mühendisi nerede; yok! Bayındırlık Bakanlığı, genelge yayınlar; haberleri olmaz.

SİYASETTE AL GÜLÜM-VER GÜLÜM

Öbür yanda, o ilin Bayındırlık Müdürlüğü'nde kadrolu 40 inşaat mühendisi, mimar, elektrik, makine, harita, jeoloji, feofizik vs. mühendisi var... Ama işsizler. Garipliğe bakın öğretmen inşaat yaptırıyor! İnşaatı, mühendis yaptırır; öğretmen ders verir; doktor hastasına bakar... Hákim ve savcı inşaattan ne anlar? İçişleri Bakanlığı'nın İnşaat Daire Başkanlığı olur mu? Ne yazık ki bunlar ihale yapıyorlar.

Bizim siyasetçiler, ‘‘al gülüm-ver gülüm’’ pazarlıklarıyla bu işleri batırdılar; sistemi bozdular.

Şimdi Bayındırlık Bakanlığı, illere son beş yıl içinde yaptığınız ihalelerin sayısını bildirin diye genelge göndermiş... Ben diyeceğim ki; bizim ilde Bayındırlık 14-15 ihale yaptı, Milli Eğitim ise 50 ihale yaptı. Milli Eğitim'in yaptığı Bingöl'deki o okulu yaparken kim denetlemiş, sorun öğrenin bakalım. Belki Milli Eğitim'in orada mühendisi bile yoktur; sadece teknikeri vardır. Bunlar acı gerçeklerdir.’’

Ve çözüm; Bayındırlık Bakanlığı; Milli Eğitim, Sağlık ve Adalet gibi bakanlıklara verdiği ihale yapma yetkilerini acilen geri almalı, sorumluluğu eskisi gibi kendisinde toplamalıdır.

Tanrı’nın selamını bile esirgemiş


IRAK'a zafer gösterisi, minik bölge ülkelerine de teşekkür ziyareti yapan ABD Savunma Bakanı Rumsfeld, İncirlik'te uçak değiştirmiş ve bir saat kadar dinlendikten sonra Londra'ya doğru yoluna devam etmiş. Ve de topraklarında kaldığı ülkenin hükümetine yalancıktan da olsa Tanrı selamı göndermeyi, Bingöl depreminin acısından yürekleri parçalanan yurttaşlarımıza ‘Geçmiş olsun, başınız sağolsun’ demeyi aklının köşesine dahi getirmeden...

Bizim basınımız ‘Ah tezkere, vah tezkere’ deyip dursun bakalım. Savaş sonrası oluşacak yeni Irak yapılanmasında 200 kişilik göstermelik asker katılımıyla Polonya'nın baştacı edilmesinin gerçek nedeni üzerinde bir türlü durmayalım bakalım. Takvim yapraklarını geriye çevirelim ve 12 Eylül 1683 tarihinde duralım. Başvezir Merzifonlu Karamustafa Paşa komutasındaki Yeniçeri ordusu Viyana'yı ikinci kez kuşatmıştı. Kuşatma başarılı olsaydı, dünya tarihi kuşkusuz tersyüz olacaktı. Başarılı olmadı, Polonya Kralı Jan Sobieski'nin komutasındaki 15-20 bin kişilik Polonya ordusunun Alman, Bavyera, Avusturya, Fransız koalisyon güçleriyle birleşerek Osmanlı'yı arkadan kuşatmasıyla her şey bitmiş oldu. O günden bu güne değin Katolik alemi Polonya hayranıdır. Üstüne üstlük Vatikan'daki Papa da Polonyalıdır. Anlaşıldı değil mi ABD, İngiltere ile birlikte niye bir de Polonya var. Ve yine anlaşıldı değil mi, niye Türkiye hava ve deniz sahalarını ardına kadar ABD'ye açtığı halde, Türkiye'ye neden bir selamın dahi çok görüldüğü.

Başkan Bush ve adamlarının bilinçlerinin ardında tek bir düşünce yatıyor: ‘Crusade’ (Haçlı Seferi)... Gerisi hikáye!..

Dr. Hüseyin PEKİN-ZÜRİH (Tel/faks: 00411-362 09 12)

Afet bilinci


TÜRKİYE'de ilk ve orta öğretim dersleri ve kitaplarında afetlere verilen önem, toplumu oluşturan tüm bireylerde güçlü bir afet bilinci oluşturmak için yeterli değildir. Benzer şekilde, yüksek öğretimde mühendislik, fen, sosyal ve sağlık bilimleri programlarında da afetlerle ilgili konulara ve derslere yeterince yer verilmemektedir. İlk ve orta öğretimde afet bilincini vermeye ve doğru davranış şeklini öğretmeye yönelik konular yaşama dönük bir şekilde ders programlarına entegre edilmeli, yüksek öğretim programlarında ise afet tehlikesi ve riski ile afet zararlarının azaltılması konularında temel bilgileri içeren zorunlu dersler açılmalıdır. Sertifikalı mühendis uygulamasına da bir an önce geçilmelidir.

(İTÜ'nün, Kocaeli'99 Acil Durum Yönetimi Konferansı sonuç bildirisinden.)

Raffi Portakal’da müzayede günleri


ÜLKEMİZDE iyi şeyler de oluyor demek zorundayız. Bu gerçeğe Türk kültür ve sanatına üç kuşaktır hizmet eden Portakal Ailesi'nin günümüzdeki temsilcisi Raffi Portakal ile görüşürken tanık olmamak mümkün değil. Raffi Portakal geleneksel müzayedelerinin bir yenisi önümüzdeki pazar günü Beşiktaş'taki Conrad Otel'de yapacak... Müzayedede sadece sanat ürünlerinin açık arttırma ile satışları yapılmıyor! Uzunca bir zamanı alan süreçte uzmanların titiz ve yorucu ekspertiz çalışmaları sonucu, Osmanlı'dan günümüze hepsi de medeniyetimizin birer yüzakı olan sanat eserleri bir araya getiriliyor. Olağanüstü güzellikteki bir katalog ve tanıtım günleriyle sanatseverlere sunularak müzayede günü satışları yapılıyor. Eserlerin tanıtıldığı Portakal Sanat ve Kültür Evi'nden içeri girer girmez ‘Saksıdaki Kırmızı Zambaklar’ sizi karşılıyor. Ünlü ressam Feyhaman'ın başyapıtlarından biri... Salonun başköşesinde yer alan tombakların ihtişamlı görünümleri karşısında elinizde olmadan etkileniyorsunuz. Bunları alanın parasından öte zevki olmalı değil mi?

Hepsi birbirinden değerli tabloların, hatların, gümüşlerin olduğu müzayedede çok önemli bir el yazması kitaptan da söz etmek gerekiyor. ‘Yedikule’nin yazdığı ve Türk hat sanatının en ünlü müzehhiblerinden Ali Üsküdari'nin tezhiplediği Kuran-ı Kerim müzayedenin önemini bir kat daha artırıyor. Müzayede için hazırlanan ve başlı başına bir değer olan kataloğun kapağını tombak bir şerbetlik süslüyor. Kataloğun sayfalarını çevirirken Nazmi Ziya, Fikret Mualla, İbrahim Çallı, Halil Paşa, Hikmet Onat, Hoca Ali Rıza gibi ünlü ressamların tablolarının yanı sıra Türk hat sanatının usta hattatlarından Ahmet Karahisari, Hafız Osman, Kazasker Mustafa İzzet ve Mahmut Celaleddin'e ait levhalar ile de karşılaşıyorsunuz.

Bu çarpıcı eserlerin yer aldığı galeriden, kültür ve sanat adına son derece güzel duygularla ayrılıyorsunuz.
Yazının Devamını Oku

‘Ödüllü’ Vali H. Avni Coş görevden alınamaz çünkü...

4 Mayıs 2003
<B>‘TAYYİP, Bingöl Emniyet Müdürü'nü neden anında görevden aldı?’</B> sorusunun yanıtını Star'da<B> Saygı Öztürk </B>çok güzel bir şekilde açıklamış. Tayyip Erdoğan'ın Siirt'te yaptığı ‘‘süngülü, minareli’’ konuşmayı kayda aldırıp savcılığa göndererek mahkûmiyetine yol açan Siirt Emniyet Müdürü Osman Nuri Özdemir'di.

Özdemir görevini yapmış; her zamanki gibi banda aldırdıkları siyasetçilerin konuşmalarını savcılığa göndermişti.

Diyarbakır Emniyet Müdür Yardımcısı'yken, PKK'ya ve Hizbullah örgütüne karşı gösterdiği başarı nedeniyle Siirt Emniyet Müdürlüğü'ne atanmıştı.

Türkiye gariplikler ülkesidir; Erdoğan bugün Siirt'ten milletvekili seçilip Başbakan oldu. Özdemir, Öztürk'ün dediği gibi ‘‘Siirt'in rövanşı alındı’’ ve önceki gün merkeze çekiliverdi.

Emniyet Müdürü Özdemir'i şikáyet eden kim? Bingöl Valisi Hüseyin Avni Coş... İddiaya göre, 'Halkı tahrik etmemesi' için uyardığı Emniyet Müdürü'nü, talimatlarını dinlemeyince Ankara'ya şikáyet etti.

'SUÇA RASTLAYAMIYOR!'

Emniyet Müdürlüğü'nden sorumlu olan ve yerinde tutulan Vali Coş kimdir?

AKP hükümeti tarafından üç ay önce Mülkiye Müfettişliği'nden Valiliğe atanan Coş'un ismi Erdoğan'ın Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde sık sık gündeme geldi. KİPTAŞ ve AKP'li -eski FP'li- Adapazarı Belediyesi arasında bir arsa alışverişi yolsuzluğu iddiasını soruşturdu. Bu konuda hazırladığı teftiş raporunda; daha önce Tayyip Erdoğan hakkında hazırladığı raporlar gibi 'herhangi bir suça rastlayamadı'.

Mehmet Bölük,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin 'BİT'ler'i sorgulayan Ocak 2001'de çıkardığı kitabında bu konuda şunları yazıyor:

‘‘Coş tek başına tüm delilleri takdir etti; kimilerini gizledi ve İçişleri Bakanlığı ile Danıştay'ı yönlendirdi. Adapazarı rezaleti böylece yargıdan kaçırıldı. İnsanın aklına ister istemez, 'bölücü ve irticai faaliyetleri iki müfettiş raporu ile tespit edilecek devlet memurlarının ihracı' ile ilgili yasa önerisi geliyor. Eğer İçişleri Bakanlığı'nda Hüseyin Avni Coş gibi müfettişler çoğunluktaysa bu yasanın uygulanmasının tersine sonuçlar doğuracağı görülüyor.’’

ÇİLLER'İN TABANCASI

Adapazarı Belediye Başkanı, eski FP'li şimdi AKP'li Aziz Duran'ın, bu konularda Mehmet Bölük aleyhine açtığı davaya takipsizlik kararı verildi, ayrıca Duran tazminat davasını da kaybetti.

Büyükşehir Belediyesi'nde teftiş yapan ve vali yapılarak ödüllendirilen -diğeri Rize Valisi Enver Salihoğlu- Coş'un başka faaliyetleri de unutulmuş değil... Coş, Eminönü Belediyesi'ni teftiş ederken, ANAP'lı eski Belediye Başkanı Ahmet Çetinsaya'nın 1995-97 dönemini ve Ordu'dan atılan irticacı subayları belediyelere alan RP/FP'li belediye başkanlarını da aklamıştı.

Fethullahçı olarak bilinen Coş'un, belediyelerde denetim yaptığı sırada, laik ve Atatürkçü kişilere baskı unsuru yaratmak üzere silah teşhir ettiği biliniyor.

Polisin, daha birkaç gün önce çatışmadan çıkması, yaşanan deprem ve halkın 'çadır' bahanesiyle gösterdiği tepki karşısında psikolojik durumunu değerlendirmediği öne sürülen Vali Coş'un, eski Başbakan Tansu Çiller tarafından neden tabancayla ödüllendirdiğini de kendi ağzından öğrenmek istemez misiniz?

Buyurun Coş...

Acil öneri


17 AĞUSTOS depreminden sonra Gölcük, Adapazarı, Bolu ve Düzce'de yapılan baraka evler ne oldu? Bunlardan bazılarının boşaltıldığını gazetelerde okuduk. Bunları TIR'larla Bingöl'e götürmek kimsenin aklına gelmez mi?

Bakan Zeki Ergezen'e duyuyurum.

M.M.-KARTAL

Çevre Bakanlığı’nda tehlikeli fişleme


YURTDIŞINDA uzun yıllar kalan bir okurumuz telefon ederek ‘‘Nasıl birleştiriliyor bilmiyorum ama Çevre Bakanlığı, Orman Bakanlığı'nın içine dahil edilmemelidir. Hemen hemen tüm ülkelerde Çevre Bakanlığı vardır, Orman Bakanlığı yoktur. Çevre Bakanlığı kaldırılırsa, hiçbir fondan, ödenekten yararlanamayacağız bilinmelidir. AB'nin, çevre ile ilgili projelerde kullanılmak üzere milyonlarca Euro verdiğini unutmayın’’ dedi.

Bu notu yazarken Ankara'dan bir telefon daha geldi:

‘‘Biz Çevre Bakanlığı bürokratlarıyız. Odacımızdan müdürlerimize kadar herkes tedirginlik içinde. Bakanlığımız birleştirilirken bize birtakım sorular yöneltiliyor. Bunların içinde en ilginçi ‘‘Annenizin, babanızın bitirdiği okul nedir? Şu anda ne iş yapıyorlar?’’ sorusu... Ailemizden kime ne; neyi araştırmak istiyorlar acaba? İmam hatipli var mı diye arıyorlar?

Böyle bir bilgiyi bizim bildiğimiz MİT ve polis gibi istihbarat birimleri ister ve bunlar gizlilik içinde yapılır.

En garibi bu bilgilerin elektronik ortamda istenmesi ve AKP Genel Merkezi'nde oluşturulan 'Atama Komisyonu'nda değerlendirilecek olması.

Bakanlık eski AKP Daire Başkanı olup şimdi Çevre Genel Müdürlüğü'ne getirilen Musa Demirbaş'a çalışmalarından ötürü başarılar diliyoruz!

Bakalım bizleri nerelere layık (!) görecekler; yeni kadrolara kimleri getirecekler?

Allah'ın sizlerden öbür dünyada hesap soracağını da unutmayın!

Anayasa’yı asıl fırlatma günü bugün değil mi


CUMHURBAŞKANI'nın MGK toplantılarında hükümet üyelerine doğru Anayasa'yı fırlatması pek ádetten değildir; şık kaçmaz.

Ancak Cumhurbaşkanı, karşı tarafı uyarmak için çok hayati gördüğü konularda son çare olarak Anayasa'yı fırlatmak zorunda kalabilir.

Anayasa'yı fırlatma hakkını da çok yerinde ve anlamlı bir şekilde kullanmak durumundadır, ki Anayasa'yı fırlattığına değsin...

Eski bir DSP milletvekili hatırlattı...

Cumhurbaşkanı, 18 Şubat 2001'deki MGK'da Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasal temel ilkelerine dönük bir tehdit yokken bazı müfettiş raporları nedeniyle Anayasa kitabını fırlatma yoluna gitmişti.

Galiba tercih hakkını yanlış kullanmış!..

Anayasa'yı fırlatma günü laik Cumhuriyet'in içi sincise boşaltıldığı bugünlerde olmalı idi...

Cumhurbaşkanı hoşgörü ve anlayışını, laik cumhuriyete bağlılığı tartışılamayacak olan dönemin Başbakanı Ecevit'ten esirgemişti.

Sayın Cumhurbaşkanı, Ecevit'i daha çok arar.

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Birini aldatan ötekini de aldatır.’’

(Stefan Zweig)
Yazının Devamını Oku

Yahu bunlar mı barbar Türkler!

3 Mayıs 2003
<B>ERSİN Tatar'</B>la; <B>İstanbul'</B>dan tanışırız. Şimdi <B>Lefkoşa'</B>da mali müşavirlik yapıyor ve aynı zamanda <B>Kanal T'</B>nin sahibi... Bize bir konuyu soracak iken biz onu sorguladık. <B>‘‘Türk-Rum dostluğuna ne kadar susadığımızı gördük’’</B> dedi. İki taraf açısından umutlu yanıtlar verdi: ‘‘Dün akşam Girne'deydim, limanda binlerce Rum vardı. Emin olun bir grubun aralarında ‘Bizi kandırmışlar, Girne küçük İsviçre'ymiş' sözünü duydum. Üç arabadan biri Rum plakalıydı... Motosikletli gençler, arkalarında sevgilileri ile tur atıyorlardı limanda... Kimsede düşmanlık hissi yok; herkes birbirine saygılı ve sevecen...’’

Kapıların açılması tansiyonu düşürmüş...

Rumlar çok rahat; Türk tarafına geçince bazılarının kendi politikacılarına karşı husumeti artmış görünüyor... Papadopulos'u da dinlemiyorlar artık. İnanmayacaksınız bazı Rumlar merak edip bizim bir askeri yasak bölgeye gitmişler. Komutan onlara çay ikram etmiş, sorularını yanıtlamış... Sonra da bu Rumlar kendi kendilerine 'Yahu bunlar mı barbar Türkler; bunlar mı Attila' demişler...

PAPADOPULOS’A TEPKİ

Rum hükümeti tabii bunlara tepkili... Rumlar ise sınırın yıkılmasından mutlu...

- Hükümet, Türk tarafına geçmeyin, onları ekonomik olarak güçlendirmeyin diyor. Rumlar ise dinlemiyor, akın akın geliyorlar. Artık düşmanlık yok; Denktaş'ın şokunu konuşuyorlar.

Peki Annan Planı onaylansaydı gelişmeler nereye varabilirdi?

- Belki teorik olarak olumlu bir plan ama uygulama imkánının olamayacağı görülecekti. Eğer imzalansaydı, Türk toplumu için büyük bir tehlike doğacaktı; yerleşim ve konut meselesi yüzünden emin olun taraflar arasında kan akacaktı. Askerin varlığı her zaman için bizim güvencemizdir.

Mal mülk olayını zaman gösterecek. Rumların en çok merak ettikleri Girne ve casinolar...

RUMLAR DAHA STATÜKOCU

‘‘Bu Rum milletinin kanında da kumar hastalığı varmış...
Rumların, vatandaşların casinolara gitmesine çok kızdıklarını duyuyoruz. 'Benim kumar oynamama Papadopulos ne karışır' diyorlar. Çoğu hükümetler tarafından kandırıldığını düşünüyor. Türk tarafının bu kadar kalkındığına şaşırıyorlar; gidiş-gelişli ışıl ışıl karayollarını görünce çoğu Rum'un şaşırdığını söyleyebilirim. KKTC için ne derse denilsin, milli gelir 3-4 bin dolar gösterilsin... Ama kayıt dışı ekonomiyle KKTC'nin durumu öyle kötü değildir. Bizler çadırda otururken bugün otel sahibi, mal-mülk sahibi olduk, işimiz, arabalarımız var. Bugün Rumlardan şunu duyabilirsiniz; 'Yahu Türkler öyle fakir ve çökmüş değillermiş. Bizim hükümetler bize yalan uyduruyormuş... Türklere göre Rumlar daha statükocu imiş...' Açıkçası artık bizlerin de bu coğrafyada kökleşmiş olduğumuzu iyice anladılar.’’

- Maraş...

-
Bana göre versinler. Bu olursa göreceksiniz bütün Maraşlıların evlerine ve otellerine gelecek onarımlarla ekonomi canlanacak; Türklere iş çıkacaktır.

Belediyenin ya pilotu olsaydı


THY Genel Müdürlüğü'nde iki kişi konuşuyor. Yaşça büyük olan küçüğüne şöyle diyor:

- İdari ve teknik kadroların dağıtılması talimatı bizzat Tayyip Erdoğan tarafından veriliyormuş... Emekli edileceklerin 300'ü bulacağı konuşuluyor. Beni de yollayabilirler. Hakkımı aramak istersem, soruşturma açıyorlar; o zaman tazminatımızı da alamayız. Dilerim bugünlerde THY ile ilgili kötü bir gelişme olmaz; yoksa bu ağır fatura Sayın Erdoğan'a çıkar.

- Peki neden hiç pilotu görevden almıyorlar ya da emekli etmiyorlar.

- Belediyeden getirebilecekleri pilot yok ki...

Rant geçidi


BAĞCILAR'dan N.D. diyor ki: ‘‘İstanbul'daki geçitleri yazıyorsunuz... Bağcılar, Kirazlı Kavşağı'ndaki üst geçit inşaatı yolsuzluğunu niye gündeme getirmiyorsunuz? Oraya 3 trilyonluk inşaat yapılacak, 11 trilyonluk mu? Neden? Bu işle ilgili Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna, Genel Sekreter Yardımcısı Ahmet Önal, Fen İşleri Daire Başkanı Yunus Balta, Fen İşleri Müdürü Ahmet Şahin, İmar ve Altyapıdan Sorumlu Başkanlık Başdanışmanı Ali Yılmaz Örnek, Ulaşım Daire Başkanı Rafet Bozdoğan, Ulaşım Koordinasyon Müdürü Mehmet Öcalan ve de Bağcılar Belediye Başkanı Feyzullah Kıyıklık... vebal altındasınız. Son üç isim niye öndeki isimlere karşı direnemiyor?

Biliniz, bu ihale ile vatandaşın parası betona gömülecek; yoksa başka hesap mı var?

MESAJ


‘‘YTP, sosyal demokrasiyi doğru temeller üzerine yükseltmek ve doğru yönde geliştirmek, Türkiye'nin toplumun ve sosyal demokrasinin önüne bembeyaz bir sayfa açabilmek için bir dizi çalışma çerçevesinde bir parti okulu da oluşturdu’’ diyor Genel Başkan İsmail Cem... 'Sosyal Demokrasinin Yeniden Doğuşu' konulu toplantı Grant Cevahir Hotel'de bugün 10.30'da başlıyor. (yt.istanbul@superonline.com)

TÜRK halk müziği sanatçısı Sabahat Aslan'ın 'Her Türkünün bir öyküsü vardır' gecesinde, türkülerin öykülerini çağdaş bir stand-up gösterisiyle sunuyor: Bakırköy Jammine Türkü Bar'da..
Yazının Devamını Oku

Hiçbirimizin can güvenliği maalesef yok

2 Mayıs 2003
<b>PROF. Ahmet Ercan,</B> İTÜ Maden Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği bölümü öğretim üyesi ve Jeofizik Kurumu Başkanı... 17 Ağustos 1999 depreminden sonra ilginç ve derin değerlendirmeleriyle öne çıkan bir bilim adamı <B>Ercan... Hükümetlere hesap soruyor:

‘‘Gölcük depreminin Türkiye'ye maliyeti 25 milyar dolar oldu. Depremde 25 bin kişinin öldüğü hesaba katılırsa, ortalama insan başına 1 milyon dolar bir maliyet ortaya çıkıyor. Ben 1 milyar dolarla her yıl 50 bin adet depreme dayanıklı konut yaparım. Ama kim yapacak, asıl sorun bu.’’

Bu afetleri 'deprem savaşı' olarak niteleyen Ercan deprem felaketiyle ilgili şu hesaplamaları yapıyor:

‘‘Türkiye bu deprem savaşından galip çıkamıyor. Her yıl bin kişiyi kaybediyor. ABD-Irak savaşında bile bu kadar insan ölmedi; ama Türkiye kaybetti. Amerika'dan 1 milyar dilenen bir ülke olarak halimiz ortada.

- Deprem vergileri alınıyor, ancak bu parayla ne yapılıyor?

- Cep telefonlarından özel işlem vergisi adı altında deprem vergileri iki yıl alınacak denildi; ama kalıcı hale getirildi. Bu insanların dolandırılmasıdır, insafsızlıktır. Bu paralarla insanlara yatırım yapacağız dediler, yapmadılar.

- Deprem vergisi diye anılan Doğal Afet Sigorta Kloz'un (DASK) ne olduğunu da bilmiyoruz.

- Soruyorum, nereye gitti bu paralar? Açık bir şey söylemek istiyorum. Siyasetçiler deprem bölgesine sokulmazsa Türkiye deprem afetinden o zaman kurtulacaktır. Hepsi deprem olduğu zaman kara gözlükleri ve fötr şapkalarıyla sıraya giriyorlar. Halkın onlara siyasi yatırım için gelme, yeter artık demesi lazım.

- Depreme karşı neler yapılması gerekir?

- İnsanlarımız zıkkım olan bu sigaraya bir yıl içinde 5 milyar veriyorlar. Bu paranın çoğu da Amerika'ya gidiyor. İnsanlarımız bir yıl sigara içmeyip bir fonda toplanacak bu parayla konutlarımız depreme dayanıklı hale getirilebilir.

- Hocam yaşam güvencemiz var mı?

- Ben İstanbul'da yaşıyorum. Şahsen benim yok. Türkiye'de en az 20-25 deprem profesörü var; enkaz altına adam sokmayalım diye bağırıyoruz. Ne yazık ki hiçbir siyasi iktidar dinlemiyor.

Depremi bırak alt-üst geçit yap!

BELEDİYELERDE en önemli yatırım eskiden kaldırım ve refüj yapmaktı. Ama son yıllarda bir geçit modası var.

Ankara'dan bir müteahhit şöyle dedi:

‘‘Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyeleri'nin yaptığı alt-üst geçitlerin maliyeti bir ortaya çıkarılsa... Meclis'teki yolsuzluk komisyonu hadi bunları araştırsın bakalım; trilyon değil, kaç katrilyonluk geçit yapılmış, baksın... Bunların gerekli olup olmadığı da trafik akımlarına göre ortaya çıkarılsın. Belediye başkanlarından ve müteahhitlerden korkmuyorlarsa çıksınlar ortaya.’’

Hayli dikkat çeken bir iddia...

İstanbul'da geçit inşaatlarının sayısı gün geçtikçe artıyormuş.

Ankara'da yapılanların dışında 25'e yakın 19 alt ve üst geçitin inşaatı sürüyormuş.

Müteahhitler, keşif artışlarıyla büyük paralar kazanıyorlarmış bu inşaatlardan... 3 trilyon keşif bedelli bir geçit 11 trilyona bitiyormuş; rant kapısıymış...

Depreme karşı harcanacak paralar, bu çirkin alt ve üst geçitlere yatırılan paraların yanında çok düşük kalıyormuş.

Bu konu araştırmaya değer...

Cumhuriyet Parkı'nın adını ‘700. Yıl Parkı' yaptılar

Kafaya bak!

ZEYTİNBURNU'
nda 29 Mayıs'larda Belgratkapı'da (A.İpekçi Spor Salonu'nun az yukarısında) İstanbul'un fetih törenleri yapılır.

Belgratkapı'da geçen dönem belediye meclisinin kararıyla bir park yapılması ve adının da '75. Yıl Cumhuriyet Parkı' olması kararlaştırıldı. O zaman parkın inşaatı bitirilemedi.

Ancak şimdiki AKP'li Zeytinburnu Belediyesi bu parkı yenilerken ismini ne yaptı biliyor musunuz?

700. Yıl Parkı.

Cumhuriyet'
in kuruluşu, Osmanlı'nın kuruluşu ile ayaklar altına alınıyor.

Söyleyin Osmanlı'yı mı istersiniz, Cumhuriyet yönetimini mi?

Yaşar Okuyan bildiğini okuyor

BEN Yaşar Okuyan...
Merhaba Yalçın Bayer... Kimin kaşıntısı varsa ortaya çıksın. Kimin ayağına basmışım! Sen de kalkıp 'SSK'yı kim soydurdu' diyorsun. Bu ben miyim? Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kendini ihbar eden ilk bakanım... Başbakanlık Teftiş Kurulu soruşturdu. Ne oldu diye merak ediyorsan, kurula sorabilirsin. Neşter Operasyonu'nda tutuklananların çoğunu ben getirdim, ben görevden aldım. Bu böyle biline... Size bu konuda daha çok şey anlatacağım.

TNT Ekspres Türkiye, dört yıldır Türkiye'de geleneksel olarak düzenlediği kitap toplama kampanyasına başladı. ÇYDD ile birlikte düzenlenen 'TNT Ekspres Bilgi ve Kültür Taşıyor' kampanyasına kitap bağışlayıp Anadolu'nun aydınlanmasını isteyenler TNT Ekspres'ten bilgi alabilirler.

SORU

IĞDIR'dan bir not:

ALLAH korusun, Iğdır İli ve çevresinde 6.5 şiddetinde bir deprem olursa Iğdır yerle bir olur. Çünkü apartmanların yüzde 100'ünün üst 2-3 katı kaçak ve ruhsatsızdır.

Sayın yetkililer biliyor mu?

Biliyor musunuz?

BİNGÖL'
de Çeltiksuyu YİBO inşaatını yapan Bozkuş İnşaat, Ticaret, Sanayi Ltd. Şti'nin, Başbakanlık Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından bir yıl süre ile inşaattan yasaklandığını ve bunun 21.5.2002 tarihli Resmi Gazete'de yayınlandığını...

(KTTC'den) KTHY'nin başına getirilen Zafer Yıldırım'ın; Yönetim Kurulu Başkanlığı'ndan 300 milyon TL + ortalama 2000 dolar harcırah; genel müdürlüğe vekáletten 2 bin dolar; kaptan pilotluktan 5.500 dolar alacağını; öğretmen pilotluk karşılığında da evinin kirasının şirket tarafından karşılanacağını, böylece eline ayda ortalama 10 bin dolardan fazla maaş geçeceğini...

Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

SSK’yı kim soydurdu

1 Mayıs 2003
<B>‘YALÇIN </B>Bey, <B>Yaşar Okuyan'</B>ı geçmişte Çalışma Bakanı olduğu zaman o kadar çok yazdınız; çok kişi suskun kaldı. Biliyoruz o sizi hep etrafına şikáyet ediyordu. Şimdi bazı kişilerin gözaltına alındığını duyunca bunları hatırladım. Tıbbi sarf malzemeleriyle ilgili yolsuzluk ve usulsüzlükleri içeren <B>'Neşter Operasyonu' </B>ile geçmişte yapılan hırsızlıklar bir bir ortaya çıkıyor.’’ Bunları anlatan Ankara'dan bir bürokrat...

Polis operasyonunun üç ayağının bulunduğunu söylüyor:

Bürokratlar... Medikal firmalar ve kardiyog ağırlıklı doktorlar...

ANAP'lı olan bu bürokratın şimdi AKP'ye göz kırptığını biliyoruz.

Geçmişle ilgili hesap sorulması gerektiğini anlatıyor bize:

‘‘SSK içinde geçmişte nelerin döndüğünü siz zaman zaman yazdınız. Yaşar Okuyan Bey de bu yazılanlara karşılık, SSK'da savurganlık var, hırsızlık var diye bağırıyordu.’’

Ortaya çıkan manzara vahimdir; işçilerin parasının nerelere savrulduğu ortada... SSK için Sıhhiye'de dövizle kiralanan binalar, trilyonluk inşaatlar, partizanca atamalar, ballı geziler... Ve en sonunda sıra bürokratlara, doktorlara geldi ama siyasetçilerden kimse hesap sormayacak mı?

O tutuklanan ve gözaltına alınanları kimin atağını öğrenirseniz adresi bulursunuz.

İki görüş


TÜRKİYE başkanlık sistemine mutlaka geçmelidir. Okurunuz Cem Toker diyor ki (24.4.2003), başkanlık sisteminde toplumun çok az bir kesimi temsil edilecek. Şu anda zaten toplumun çok az bir kesimi temsil edilmiyor mu? Türkiye aslında yarı demokrasiyle yönetiliyor. Bunu size ispatlayabilirim. Bu sistemde tıkanıklığa yol açmaktadır. Artık Türkiye bir rejimi uygulayacaksa en kötüsü de olsa şu şartlardaki bir yönetimden iyidir.

Ama aynı günkü vergi affıyla ilgili ‘‘Devlet 6.6 katrilyon alabilmek için 72 katrilyon vergiden vazgeçti’’ başlıklı yazınıza tamamen katılıyorum. Sizi takdir etmeliyim ki, Prof. Osman Altuğ çok iyi bir tespit yapmış... Yine de gözden kaçan bir konu var. Bana göre hükümet, dediğiniz gibi bunu bir zafer havasına çevireceğine 'Çok zarar ettik ama nakite ihtiyaç vardı, bunu yapmak zorunda kaldık' gibi ifadelerle gerekçeyi açıklasaydı daha doğru yapardı.

Biliyorsunuz Türkiye'de hapishaneler konusunda ortak bir görüş var; nasılsa yakında af çıkar, ben de çıkarım gibi... Evet şimdi de 'Nasılsa yakında vergi affı çıkar, o zaman öderim' mantığı mükelleflerde yerleşirse, bu devlet ayakta nasıl kalabilir.

Eğer yazımın içinde sizi rencide edecek bir kelime olduysa özür dilerim. Yazılarınızın devamı dileğiyle...

Tarık ERTEKİN

Et-Balık Kurumu da sizlere ömür Memurlar havuza, işçiler evine


G.A. ‘‘Uyarım e-mail'imi okur, dilimize tercüman olursunuz’’ diyerek şunları yazıyor:

Özelleştirme kapsamında bulunan Et ve Balık Kurumu'nda çalışıyorum, Türkiye'nin gündeminde daha önemli konular olduğu için fırsattan istifade gizli hazırlıklar tamamlanıp kapanma kararı çıktı. Gerçekten oldu bittiye getirip bu işi son noktaya getirdiler. Tamam özelleşsin ama bizleri kapanmayan diğer kombinalarımıza tayin edebilirler. Bu arada tabii haksızlıklar oluyor. 2002 Eylülü'nde 3 kişi geçici işçi olarak Haydarpaşa deposuna alındı, ama geçici görevle memleketlerine gönderildi, simdi bu 3 kisinin tayinleri Diyarbakır'a alınıyor. Ve iş hakkı feshedilmiyor.

Ben 15 senelik elemanım, benim tayinim olmuyor. 7 aylık adamın tayini yapılıyor. Bu hak mıdır. Daha bunun gibi yazılacak o kadar çok torpil, peşkeş olayı var ki, hangi birini yazayım. Bilsem ki bu konuda bizimle ilgilenilecek, bütün duyumları anlatırım. El altından kapatılıyor. Memurlar 'havuza', işçiler 'evine'; bana da 15 milyar tazminat ödüyor, 'git' diyor. Lütfen bizimle ilgilenin. Ben bunu yazarken bireysel düşünerek yazmadım; bütün arkadaşlarım adına yazıyorum.

İşsizler ordusuna yenileri ekleniyor ve bizi dinleyen yok, sesimizi duyuramıyoruz.

‘Sivil’ ne demektir


MGK'da görevli sorumlu ve saygıdeğer generallerimize...

SİVİL kavramı, medeni, demokrat ve uygar anlamını içerir.

Her 'sivilim' diyene sivil denemez. Sivilin iki anlamı vardır; birincisi yukarıda arz ettiğim gibi uygar ve demokrat olmak. İkincisi de, argoda söylendiği gibi çıplak ve ayıplı yeri gözüken anlamındadır.

1960 yılından beri bu uyduruk sivilleri hep izledim. Bunların bir özelliği de askerlerimize yalakalık yapmaktır.

Atatürk'ü evvela öğretmen ve uygar anlamında sivil sayanları saygıyla anıyorum.

Mehmet FEYYAT-İSTANBUL

O hoca Bahçeli


‘HAYATIMIZDA 1 ve O'ın önemi’ (19.4.2003) başlıklı yazıda geçen 1982'de Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu'nda 'Türkiye Ekonomisi' dersinde kişilik dersi veren hocanın kim olduğunu Milliyet yazarı Can Dündar'dan öğrendik.

‘‘Belki tahtadaki Türkiye Ekonomisi hocasının adını bilmek isterseniz diye düşündüm. O yüzden ‘Duvardaki bakan posteri' (4.9.2001) başlıklı yazımı gönderiyorum. Ah bu internet azizlikleri... Bana da oluyor bazen.’’

Evet bu dersi veren Devlet Bahçeli imiş.

Can Dündar’a teşekkürler.

Biliyor musunuz?


'TEK kuruşu olmadığını' çevresine sık sık söyleyen ve geçen hafta THY'nin businnes class sınıfında İstanbul'dan New York'a giden, adı bir dönem Emlakbank'taki yolsuzluklarla özdeşleşen green kartlı Selim Edes ve eşinin gümrükten hemen geçtiklerini, diğer Türklerin ise en az 45 dakika süreyle sorgulandıktan sonra içeri alındıklarını...

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda düzenlenen kampanyada Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı'na (TEGV) 1.8 trilyon lira bağış yapıldığını; Aria, Aycell ve Turkcell'in 3353 kısa mesaj servisine 97.845 bağış mesajı atıldığını; toplanan bu bağış sayesinde 44.750 çocuğun daha yarına umutla bakabileceğini...

SANDIKLI İlçesi'nde ‘‘Ağaçları söküp beton havuz yapılıyor’’ haberi nedeniyle Sandıklı Postası Gazetesi'nin Yazı İşleri İsmail Akar'ın, MHP'li Belediye Başkanı Mustafa Baştuğ'un sözlü saldırısına uğradığını...

TELEKOM'un merkezinin İstanbul'a nakledilmesi için Ulaştırma Bakanlığı'nda görüşmeler yapıldığını; Telekom, Posta İşletmeleri Yönetim Kurulu'na atılan isimlerin mesleklerinin henüz öğrenilemediğini...

Biliyor musunuz?

MESAJ


TÜRK-İş, DİSK, HAK-İş ve KESK Konfederasyonlarının 1 Mayıs mitingi Abide-i Hürriyet Meydanı'nda... Toplanma; 11.00, miting 13.30'da... Mitinge iki koldan yürünecek. Perpa: KESK, 'Blok', DİSK, ÖDP, DSİP, Sosyalist Emek Hareketi, Şişli. Hak-İş, meslek odaları, CHP, TKP, Hak-Par, Türk-İş, bağımsız sendikalar, İP, SHP.

35 üniversite ve 32 ilden 150 genç TEMA'cı üniversite öğrencisi, 2,3,4 Mayıs tarihleri arasında İstanbul'da yapılacak olan II. Üniversitelerarası Koordinasyon Toplantısında, TEMA Vakfı Mütevelliler Heyeti Başkanı Hayrettin Karaca ve Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Gökyiğit'le bir araya geliyorlar. (0212-283 78 16)

SÜTLÜCE'de, kültür ve uygarlık mirasımıza tanıklık eden Miniaturk'un açılışı Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna tarafından bugün 19.00'da yapılıyor.

BEN Işıl Bengi; 5 yıldır Brüksel Kraliyet Konservatuvarı piyano bölümü öğrencisiyim. Yarın akşam 20.30'da Ataköy İspirtohane Sanat Merkezi'nde Lions Club ve Bakırköy Belediyesi'nin katkılarıyla Yugoslav kemancı Javan Bogosavlijevic ile oda müziği resitalı vereceğiz. Bekleriz.

RAMAZAN Öztürk'ün objektifinden 'Fotograflar Savaşı Anlatıyor' sergisi, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ün katkılarıyla Profilo Alışveriş Merkezi'nde 5 Mayıs pazartesi günü 19.00'da açılıyor.
Yazının Devamını Oku

Yargıtay seçiminde 1. aday ne dedi

30 Nisan 2003
<B>YARGITAY </B>Cumhuriyet Başsavcılığı'na seçilen beş üye arasında yer alan Yargıtay 3. Ceza Dairesi üyesi <B>Ergül Güryel</B> ile dün telefonla konuştuk. Güryel, 5.5. ay öncesine kadar Yüksek Hakim ve Savcılar Kurulu Başkan Vekiliydi. Önceki günkü seçimde 250 Yargıtay üyesinden 136'sının oyunu almıştı.

Dünkü ‘‘Bu zor seçim olacak’’ yazımız üzerine söyleyecekleri vardı.

- Üç yıl önce İşletme okuyan 24 yaşındaki oğlumla bir arkadaşı ortak olarak Ankara Büyükşehir Belediyesi'nden 120 milyarlık bir tretuvar işi almışlar, benim haberim yoktu.

Belediyeyi nereden tanıyorlar.

- Arkadaşı olan ortağının belediye meclis üyesi bir akrabası varmış... Bu işi %24 tenzilat ile almışlar, kazandığı para da 20 milyar lira. Bunu da bir yıl içinde aldı belediyeden. Emin olun bütün mesele bu. Artık işi bıraktılar.

Şimdi ne yapıyor?

- İş olarak bir şey yapmıyor; Başkent Üniversitesi'nde master'ını yapıyor.

PROF. MEHMET HABERAL

Ankara'da bazı yüksek yargı mensuplarının genellikle Prof.
Mehmet Haberal'ın Başkent Hastanesi'nde (Ecevitler'in baştan tedavi olup, sonra vazgeçtikleri hastane) tedavi ve ameliyat edildikleri; çocuklarının da yine Haberal'ın vakfına bağlı lise ve üniversitesinde okudukları konuşulur hep.

-
Emin olun ben hastaneye adımımı atmamışımdır. Bu söylentilere üzülüyorum. Böyle bir şey olsa Mehmet Haberal'ın davaları lehine çıkar; ama hep aleyhine çıkıyor.

Melih Gökçek'le tanışıklığınız.

-
Üzülüyorum bunlara... Fikrim uymaz, nereden adamım olsun... Protokol davetlerinde rastlaştığımızda beraber oluyoruz. Eskiden özel yemek diye yazıldı... Belediye misafirhanesinin açılışında, 5-6 daire başkanı ile birlikte yemek yemiştik. Yalçın Bey, her şeyim açıktır; ufak bir şey olsa ortaya çıkar.

MAL BEYANIM ORTADA

Gökçek'in kooperatiflerine üyelik var mı?

- Kesin olarak böyle bir şey yok.

Sizin mal varlığınız da tartışılıyor.

- Mal beyanım meydanda; kayınpederimden iki ev ve bir arabam; bankada da 5 milyarım var. Her şeyim açıkça ortada.

Neden hedefsiniz?

- Anlayamıyorum; beni tanıyanlara sorun lütfen, ben de öğreneyim. Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkan Vekili'ydim 5.5. ay öncesine kadar. Yargıtay Başsavcılık seçimine girdim, en fazla oy aldım; buna ne denilecek?

Hakim ve Savcılar Kurulu Başkan Vekili'yken seçiminde etkili olduğu üyelerden karşılığı aldı diye yazılıyor.

-
Bakın kurul üyeliği artısı bir ise eksisi beştir. Çok yapratıcıdır; kimseyi memnun edemezsiniz. O, oraya tayin istiyor, etmezsen güceniyor. Ben herkesi memnun etmeye çalışırım, dost ve arkadaşlarımın tayinlerine yardım ederim. Ne yazık ki, herkesi memnun edemiyorsunuz. 7 üyeli kurulda bir tayin için 4 oy gerekir; bazen bulamazsınız tabii. Daha önce kuruldan gelip aday olanlar en az oyu almışlardır, ben ise çok yüksek oy aldım sayılır.

Yargıtay'ın eksikleri yok mu?

-
Var, onlar ayrı konu.

Gene 2. seçildi


ERGÜL Güryel'e, şansının ne olduğunu sorduk, ‘‘Nasip işi, takdir Sayın Cumhurbaşkanımızın’’ dedi. 113 oy olan 11. Ceza Dairesi Başkanı Nuri Ok'un tercih edilebileceği sorusuna da iyi arkadaşı olduğunu söylemekle yetindi. S. Demirel de, Vural Savaş'ı ikinci sıradan atamıştı. Yenileme seçiminde ise Savaş ilk sırada yer almış, ancak Demirel bu kez Sabih Kanadoğlu'nu seçmişti.

Av. Nurettin Kaptan, Ok'un Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı seçilmesi üzerine aradı ve 1995'te Atatürk'e bir hakaret davasında müdahil olmak istediğini ancak 11. Ceza Dairesinin -Başkan Ok- müdahil olma isteğini reddettiğini hatırlatma gereği duyduğunu anlattı.

Atam emanetinize sahip çıkamadık


SAYIN Yasin Hatipoğlu'na.Basınımızda çıkan sizlerle ilgili haberleri okurken, sizleri esefle kınamak geldi içimden.

Aslında sizi o mevkiye getiren kişilerin ne kadar akıllı olduğunun tartışılmasını isterim. Hakaret dolu sözleriniz eminim 70 milyon insanımızın büyük bir bölümüne hitap ediyor. Sizlerin oralarda olmanız sizler gibi akıl yüklü insanlarımızla bağdaşıyor. Evet bizler de böyle düşünüyoruz ve aptalız.

Sizleri Ata'mın Türkiyesi'ni terk etmeye davet etsem tepki göstermez misiniz?

Yüce Ata'm senden özür diliyorum, bıraktığın emanete sahip çıkamadık.

Ömer TİRYAKİ-Kemer-ANTALYA

Al sana turizm!


TURİZM mevsimi başladı; belediye sınırlarındaki sahillerimiz pislik içinde; çöp toplama diye bir adetimiz yok.

Datça'nın uç noktasında Yazıköyü var; buraya bağlı Knidos Ören yeri dünyada bizim dışımızda herkesin bildiği ve hayran kaldığı tarihi bir yöre... Dün Knidos açıklarına çoğunlukla İngiliz ve Amerikalıların bulunduğu 650 kişilik bir turist gemisi yanaştı. Sahil pislik içinde; bir tuvalet yok; su satacak yer yok. Bu iğrençlik karşısında geldikleri gibi teknelerle gemiye döndüler.

Datça'dan arayan okurumuz ‘‘Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Erkan Mumcu'ya lütfen haber verin, bu turistleri nefretle geri döndüremeyiz. O gemiler bir daha o sahile gelmezler’’ diye uyardı.

Kavak poleni


KADIKÖY Belediyesi'ne... Caddebostan Gülistan, Kadirağa ve Mehtap sokaktaki hemşehrilerinizden...

Mevsim gereği kavak ağaçlarının polenleri çevrede tehlike yaratmaya başlayacak... Akciğer hastalarının ölüm ile burun buruna geldiğini, hasta olmayanlar bilmezler. Ama uzman hekimler bugünlerde ilgilileri uyarıyor.

Şişli Belediye Başkanı'nın kavak ağaçlarını sökerek yerlerine ardıç diktiğini okuyoruz. Sizden de aynı ilgiyi bekliyoruz.

MESAJ


TÜNEL'deki Prof. Tarık Zafer Tunaya Salonu'nda bugün 17.30'da Dr. Rıdvan Akın'ın (Boğaziçi) sunuşu ile Prof. Rona Aybay (Bilgi) 'Savaş ve Sonrası Irak ve BM'in rolü' konusunda konuşması var.
Yazının Devamını Oku

Bu seçim zor seçim olacak

29 Nisan 2003
<B>YARGITAY </B>Genel Kurulu, <B>Sabih Kanadoğlu'</B>ndan boşalacak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı görevi için beş aday belirledi. Ergül Güryel, Nuri Ok, Ahmet Uğur Turan, Şener Güngör ve Erol Öcal.

Cumhurbaşkanı Sezer, bu beş adaydan birini dört yıllığına Başsavcılığa atayacak.

Peki, seçimde en yüksek oyu alan eski Hakim ve Savcılar Yüksel Kurulu Başkan Vekili Ergül Güryel (şimdi 3. Ceza Dairesi üyesi) kimdir?

Dönemin Adalet Bakanı Prof. Hikmet Sami Türk'e hitaben ‘‘Gel de yargıya isyan etme hocam’’ (23.11.2001) başlıklı yazımızda, Emin Çölaşan'ın Melih Gökçek'le ilgili inanılmaz iddiaları gündeme getirdiğini; Gökçek'in sayısız soruşturma geçirmesine karşın hiçbir iktidarın kendisini yargı önüne götüremediğini; teftiş kurullarının sayısız soruşturmalarından bir şey çıkmadığını; DGM Savcılığı'nca gözaltına alındığında dönemin Cumhurbaşkanı Demirel tarafından 'kurtardığını'; Belediye'nin İller Bankası'na ve Hazine'ye olan borçlarının ödenmediğini; avukatı M.Ali Alan'ın, Ankara Adliyesi'ndeki hakim ve savcılarla özel ilişkileri bulunduğunun öne sürüldüğünü anlattıktan sonra, Çölaşan'ın da dile getirdiği konu şuydu:

‘‘
(Avukat) Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanvekili Ergül Güryer'i ve üyelerden Hüseyin Demirörs'ü sık sık ziyaret ediyor, bir yerde birlikte olup yemek yiyorlar. (Güryel, bu ziyaretleri itiraf etmek zorunda kaldı.)’’

Ahbap çavuş ilişkileri...

GÜRYEL'İN OĞLUNA İHALE

Ankara Adliyesi'nde yüzlerce dosyası bulunan Melih Gökçek'in, Güryel'in oğluna ihaleler verdiği de ortaya çıkıyor o sırada...

Güryel, hakim ve savcıları ilgili adliyelere atayan 7 kişilik kurulun başkanvekili.

Biz şöyle diyoruz:

‘‘Çölaşan bu kadar ciddi idialar ortaya koyup belgelediğine göre, Güryel hakkında neden soruşturma açılmıyor. Hatta mal bildiriminde bulunup istifa etmeyi düşünmüyor?’’

O zaman Yavuz Donat, Prof. Türk'e, Emin Çölaşan'ın yazısını hatırlatıyor. Türk, ‘‘Fevkalade üzgünüm. Kuruldan, kamuoyunu aydınlatmalarını, iddialara açıklık getirmelerini, toplumu bilgilendirmelerini istedim.’’

Ve hiçbir şey olmuyor; Ergül Güryel sorulara yanıt veremiyor. Bir dönem havayolcu-filmci olan Ümit Utku'nun ağabeyi Yargıtay Başkanı Müfit Utku'nun genel sekreterliğini de yapan Ergül Güryel bugün meslektaşları tarafından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na aday seçiliyor.

Adaletin bu mu dünya!

Atananların hangisi işinin ehli acaba


‘‘MEB Talim Terbiye'de temizlik’’ (26.4.2003) yazınız dikkatimi çekti. Talim ve Terbiye Kurulu'nda görevden alınan sadece Nuray Senemoğlu Hanım değil. Diğer görevden alınan kurul üyeleri de aynı derecede görevlerinin ehli insanlardı. Talim ve Terbiye'den başka Yayımlar Dairesi Başkanlığı'na da kendi atadıkları daire başkanını bir hafta içinde geri alıp başka bir daire başkanı atadılar. Neden?

Diğer bakanlıklarda da durum aynı hatta daha da uygunsuz, yani görevinin ehli olmayanlar göreve atanıyorlar.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ndeki kadroların Türkiye'yi yönetmesi kadar garip bir durum olamaz. Yıllardır görevlerini başarıyla yürüten insanlara yazık değil mi?

Önceki hükümetler de bu tip atamalar yapardı ama en azından aynı bakanlık bünyesinde olurdu bunlar.

Ama AKP iktidarı gerçekten inanılamayacak atamalar yapıyorlar.

MEB'de göreve getirenlerin araştırılıp ne kadar uzman oldukları neden kamuoyuna açıklanamıyor! Resmi Gazete'de neden yayınlanmıyor bu atamalar?

Bizler sesimizi duyuramıyoruz; Milli Eğitim'de olan kıyımları lütfen araştırın. Hangi görevdekilerin yerlerine kimler getirilmiş; bunları kamuoyunun öğrenme hakkı var.

TRT'de aday figüranlığı


TRT Türkiye'nin en önemli kurumlarından biri... Medya gücü, insan gücü, teknik altyapısı vs. ne sayarsanız var. Böyle bir kuruma Genel Müdür atanacak kişinin, doğal olarak eğitimi, tecrübesi, kurumu temsil kabiliyeti gibi hususların incelenmesi gerekirken, bir mülakat dahi yapmadan, CV'ler üzerinden karar verilmiş izlenimi yaratarak, basında adı geçen adayların hükümete bildirilmesi, kamuoyunu hiçe saymak olduğu kadar, adaylara da figüran rolünü oynatmaktan başka bir şey değildir. Buna da kimsenin hakkı yoktur. En küçük şirketlerde bile personel alınırken, ilk önce insan kaynakları görevlileri, daha sonra da ilgili müdür mülakat yaparak personel işe alınmaktadır. Kaldı ki TRT gibi bir kuruma genel müdür atanacak...

Tamer ÇAPİN-Eski TRT Genel Müdür aday adayı- KOCAELİ

Biz sınavlarla uyutulan nesiliz


AŞAĞIDAKİ öğrencilerin duyguları; hükümet üyelerinin kulaklarına küpe olmalıdır:

Bizler Sağlık Bakanlığı Sağlık Meslek Lisesi mezunlarıyız. Bizler geçmiş siyasetin kurbanlarıyız. Yıllar önce büyük umutlarla bu liselere gidip zor şartlar altında öğrenimi tamamladık ve atama bekledik.

Bekledik de ne oldu; hükümetler ne sınav açmaktan, ne bizler sınava girmekten usandı.

Örneğin ben şu anda Zonguldak Karaelmas Üniversitesi'nde öğrenciyim ama malum ekonomik nedenlerden dolayı okulumu dondurmak zorunda kaldım. Geçmiş dönemlerde düzenlenen DMS, DİS, KPSS-SB gibi sınavlara girdim. Hepsinden de yüksek puanlar aldım ama bir türlü atamam olmadı.

En son 23.10.2002'de düzenlenen KPSS-SB sınavına 42.800 kişi girdi. Kazananların ilk atamaları yapıldı. 1800 kişi alındı ama daha sonrasında ne yeni bir atama yapıldı, ne de bir açıklama...

Bugünlerde bir söylenti var; temmuzda yeni bir sınav düzenlenecekmiş. Artık sadece bakanlık için ekonomik bir kaynak olduğumuzu düşünüyor ve gururumuzla oynandığına inanıyorum.

Ayrıca bu kadar mezun beklerken hükümet neden hálá Sağlık Meslek Liselerine öğrenci alınmasına göz yumuyor?

İnsanların geleceğini karartmak bu kadar basit mi? Pardon unutmuşum burası Türkiye, insan hayatının da, gururunun da hiçbir önemi yok.

Günahkár değiliz


DİYORLAR Kİ: ‘‘Tamamen bir aldatmacadır. Yahu bu memlekette ne kadar vergi günahkárı varmış; tam iki milyon kişi dilekçe vermiş.’’

Ama biz ‘‘vergi günahkárı’’ değiliz. Maliye elindeki her türlü yolla buna katılınması için gerekli çalışmayı yaptı. Telefon etti, inceleme evrakı gönderdi. Yeminli Mali Müşavirimiz bile katılmamız yönünde görüş belirtti. Oysa tüm hesaplarımız YMM denetiminden geçmekteydi.

Günahk'ar değiliz.

Erol ŞENGÜL

Beyoğlu’na yazık


BEYOĞLU Belediyesinin otoparkları saat 20.00'den sonra ortaya çıkan ve köşebaşlarında iki gruplar halinde bekleyen mafya elemanları tarafından parsellenmiş... Park etmeye çalıştığınızda hemen belirip kendilerini belediye görevlisi gibi tanıtıyor ve para istiyorlar. Kimlik sorunca göstermiyor ve arabaya zarar vermekle tehdit ediyorlar. Cepçiler, kapkaççılar, travesti ve hayat kadınları da ortalıkta cirit atıyor. Tam bir noktaya geldi derken, Beyoğlu'na yazık oluyor.

Hasan UYANIKSOY-İSTANBUL

MESAJ


SUADİYE'den A.P. diyor ki; Şaşkınbakkal Kazım Özalp Sokak'ta (Çarşı ve M&Spencer mağazalarının olduğu sokak) oturanların otoparkı devamlı soyuluyor. Polisler bırakın parmak izini, son derece boşvermiş bir havada ‘‘Burası zengin bölge, olur bunlar’’ diyor. Yoksa polis bunları tanıyor mu?
Yazının Devamını Oku