Peki ama neden Musul gündemimize bu kadar girmiş durumda?
Çünkü Musul, IŞİD’in Irak ve Suriye’de ele geçirdiği en büyük şehir. Ve de Irak’ın 2’nci en büyük şehri. Dolayısıyla Musul’u kurtarmak demek, IŞİD’i Irak’ta, yani doğduğu topraklarda yenmek demek.
İşte bu önemi yüzünden de ABD operasyona bir türlü başlayamıyor. Zira şehirde 15-20 bin militanı olduğu düşünülen IŞİD’e karşı savaşçıların eğitimi bir türlü tamamlanamıyor.
HAREKÂT HAZIRLIĞI
Hakikaten operasyon kapıda mı? Ve Türk askeri Suriye’den sonra Irak’a da girecek mi?
Operasyon Ertelendi
Önce: Musul harekatı ne zaman başlıyor?
ABD’nin daha önceleri hedeflediği tarih Eylül, en geç Ekim ayıydı. Yani Kasım’daki başkanlık seçimlerinin hemen öncesi. Ki böylelikle hem Başkan Obama rüştünü ispat edip tahttan inecekti. Hem de bu ihale yeni başkana kalmayacaktı.
Ama bu haberden ziyade, öne çıkan şu oldu: Dışişleri Bakanları John Kerry ve Sergey Lavrov, 15 saat süren toplantılarının bitmesini bekleyen gazetecilere pizza ve vokta gönderdiler. Elbette pizza ABD’yi, votka da Rusya’yı temsilen.
Pizza ve votka birlikte tüketilir mi, demeyin. Çünkü Suriye’de çözüm için iki süper güç mecburen birbirine o kadar yaklaştı ki, pizza ve votka bile bir araya geldi.
ABD VE RUSYA İLE UZLAŞMA
Aynı yakınlaşma mecburiyeti Türkiye için de geçerli.
Önce 15 Temmuz darbe girişimi iki günde alaşağı edildi. Hemen ardından ülke bir anda kenetlendi. “Yenikapı ruhu” siyasete, topluma ve medyaya sirayet etti.
DIŞARIDA ATILIM
Üzerinden 2 ay bile geçmeden bu sefer darbe kalkışması uluslararası arenada nakavt edildi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan geçtiğimiz hafta Çin’de yapılan G20 zirvesinde “dimdik ayaktayız” resmi verdi. Dünyanın en gelişmiş 20 ekonomisinin katıldığı zirvede ABD, Rusya ve Avrupa liderleriyle yaptığı ikili görüşmelerle bu algıyı iyice pekiştirdi.
Dahası Çin ve Rusya’yla enerjiden ticarete yankı uyandıran adımlar attı. Pekin’le 3. nükleer santral anlaşmasının önünü açtı. Rusya’yla “Türk Akımı” projesini hızlandırdı. 15 Temmuz sonrasında Batı’yla sıkıntıya giren ilişkilerde de geçtiğimiz hafta birden yol alındı. Vize muafiyeti konusunda yaşanan sıkışıklık giderildi.
Peki kim bu ÖSO? Kimler var içinde? Kaç kişiler? Kimlerden destek alıyorlar? Ve hedefleri ne?
Birkaç gündür ÖSO’nun komutanları, temsilcileri ve örgütün siyasi kolu olan Suriye Ulusal Koalisyonu’ndan (SUK) isimlerle konuşup öğreniyorum.
ÇATI ÖRGÜT
Öncelikle, ÖSO Suriye savaşının başladığı 2011’de kurulmuş olan büyük bir çatı örgüt. İçinde onlarca grup var. Bunların en büyükleri: Şam Kolordusu, Şam Cephesi, Nureddin Zengi Hareketi, Kuzey Bölgesi Tümeni, Orta Bölge Tümeni, Zafer Ordusu, İzzet Ordusu, Sultan Murad Tümeni, Birinci Alay, Mücahitler Ordusu, Cebel Dağı Şahinleri Tugayı, 13. Tümen, Birinci Sahil Tümeni, İkinci Sahil Tümeni ve Kurtuluş Ordusu.
*
Malum, olan biten şu: Türk askeri ve desteklediği Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), kuzey Suriye’de PYD/YPG koridorunun oluşmasını engellemek için Cerablus’a girdiler. Ve Fırat’ın doğusuna çekilmemekte ısrar eden YPG güçleriyle çatışmaya başladılar.
Bu da ortaya şu resmi çıkardı: ABD’nin desteklediği YPG, yine aynı ABD’nin desteklediği ÖSO’yla çatışıyor. Zira Pentagon 2 yıldır YPG güçlerini açıktan destekliyor. CIA de yıllardır Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte ÖSO’nun destekçisi.
Bu yüzden de bir haftadır bu iki kurumun, yani Pentagon ve CIA’in çatıştığı yazılıp çiziliyor. Gerçekten öyle mi?
Ne var ki bu sadece taktiksel, kısa vadeli bir adım. Şimdi asıl uzun vadeli, stratejik planı düşünme vakti.
PYD KADRAJI
30 Mart’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington ziyaretine katıldığımda, Başkan Obama’yla görüşmesinin içeriğini bu köşede yazmıştım. Ankara, “Gelin PYD’den vazgeçin, onların yerine biz savaşalım” demişti. Ancak Washington PYD’yi gözden çıkaramamıştı. Türk ordusunun isteksizliği ve Rusya’yla yaşadığımız ihtilafın da etkisiyle, Türkiye’nin teklifi havada kalmıştı.
Peki ne oldu da şimdi Türkiye ipleri eline aldı? Moskova’yla ilişkilerin normalleşmesi ve orduda yapılan tasfiyenin bu kararda etkili olduğu muhakkak. Ancak asıl mesele, PYD.
“Düşmanları azaltıp, dostları çoğaltacağız.”
Ardından da buna açıklık getirdi: İsrail, Rusya ve Suriye'yle ilişkiler normalleşecekti. Zaten hemen akabinde de önce İsrail'le ilişkiler rayına oturdu. Sonra da Moskova'yla mektup trafiği başladı.
15 Temmuz Öncesi
Aynı günlerde ABD Başkanı Obama'nın da Rus mevkidaşı Putin’e mektup gönderdiği ortaya çıktı. Suriye'de işbirliği yapmak için askeri anlaşma yapmayı öneriyordu. Dahası bizde darbe girişimi olduğu gün, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry Moskova’dan Rusya’yla el-Nusra'ya karşı ortak operasyon düzenleyeceklerini açıkladı.
Kerry'nin asıl “bomba” sözleri de o günlerde basına yansıdı. Türkiye’nin Katar ve Suudi Arabistan’la birlikte desteklediği Ahrar’uş Şam ve İslam Ordusu’nun, IŞİD ve Nusra gibi terör örgütü olduğunu söyledi. Her ne kadar sonradan yanlış anlaşıldığını savunsa da, ABD’nin Suriye politikasını iyiden iyiye Rusya’nınkiyle örtüştürdüğü artık iyice ayyuka çıkmıştı.
Zaten Washington Esad’a karşı tutumunu da çoktan değiştirmişti. Esad’ın muhaliflerle birlikte ortak bir hükümet kurması planında Moskova’yla aylar önce anlaşmıştı.
Tüm bunların karşılığında Rusya da, Suriye’de Esad’ı destekleyen hava operasyonlarını kesecekti. Ve ABD’nin desteklediği muhalif grupları vurmaktan vazgeçecekti. Esad’ı da bu gruplarla anlaşmaya ikna edecekti.