18 Mart 2009
İZMİR seçimlerinde CHP önde görünüyor. AKP; Bayraklı, Karabağlar, Gaziemir, Çiğli, Buca ve Kemalpaşa’da iddialı.
MHP; Bayraklı’da "ben de varım" diyor.
DSP; Güzelbahçe’de şans arıyor. Genel başkan değişiminden sonra ivme kazanan Saadet Partisi ise Kemalpaşa’da M.Ali Özüdoğru ile iddialı.
Ama görünen şu: Seçim CHP ile AKP arasında geçecek.
Son dönemlerde özellikle ekonomik ve hukuki skandallar İzmir’de CHP’deki kenetlenmeleri artırdı. Çünkü "tehdit" ciddi. Ve tehlike kapıda.
Yazının Devamını Oku 14 Mart 2009
BugÜnlerde kapanan işyerleri görüyorsunuz, ya da bir yakınınızın işten çıkarıldığını öğreniyorsunuz. İş adamları her gün uyarıyor, "Tedbirler alınmalı" diye. Her evde ekonomiden söz ediliyor. Bu hafta Odak Döviz Genel Müdürü Bilal Doğan’la ekonominin nabzını tuttuk.
Finansal krizin etkisi hissedilmeye başlandı ve artacağı da söyleniyor. Türkiye kriz için hangi önlemleri almalı? Şirketlere ve girişimcilere tavsiyeleriniz? Finansal politikaları nasıl olmalı?
- Türk ekonomisi 1983’ten itibaren rahmetli Özal’la dışa açıldı dünya ekonomisine entegre oldu. ABD’deki olumsuz tablodan Avrupa etkilendi. İhracatının yüzde 60’nı yaptığı AB ülkelerindeki daralmalardan Türkiye’de etkilendi. İhraç pazarımız daralınca istihdam azaldı, yeni işyerleri açılmadı, stoklar arttı, talep azaldı. İstihdam üzerindeki vergi ve SSK primleri azaltılmalı, teşvik uygulaması sürdürülmeli, Türk yatırımcısının Çin ya da Mısır’da yatırım yapmasının yerine benzer koşullar oluşturarak Türkiye’de yatırım üretim ve istihdama katkı koyması sağlanmalıdır. Bankalar kredi musluklarını açmalıdır. Başta KOBİ’ler olmak üzere ek istihdam yaratacak işletmelere yeni kaynaklar çıkarılmalıdır. Şirketlerimiz, mümkün olduğunca borçlanmamalı, öz kaynaklarla, üretim yapmalmı, pazarlamaya, reklama, önem vermeli, yeni pazarlar akranmalı, benzer iş kollarındakiler güçlerini birleştirmeli. Açık ve şeffaf bir finans politikası izlenmeye devam edilmeli, IMF ile görüşmeler sürdürülmelidi.
Sizce 2009’da dövizin seyri ne olacak. Küçük yatırımcılar için önerileriniz?
- ABDD ekonomisindeki daralma devam edecek gibi gözüküyor. Global krizin devam edeceği görülüyor. Bu da dövizde sıkıntı getirebilir. 2009’da dünya ve Türk ekonomisi güllük gülistanlık olmayacaktır. Yurt içi piyasaları da yurt dışı piyasaların etkisi altında kalacaktır. IMF ile en az 20 milyar doalarlık standby antlaşması yapılırsa dövizdeki yükseliş durur. Küçük yatırımcılar için kısa vadeli devlet tahvili, hazine bonosu ve mevduatı öneririm. Altın geçtiğimiz günlerde cazipti. Ancak şu anda onsu 960 dolar seviyesine indi. Bulunduğu noktadan satış yapmakta yarar var.
İzmir ekonomisi sizce iyi yolda mı? İzmir’in ekonomik açılımı için sizin düşündükleriniz?
- Yunanistan’a gelen turistlerin kentimize çekilme çalışmalarına hız verilmelidir. Özellikle Rus ve Türki cumhuriyetlerden gelen turistler için tanıtım çalışmaları yapılmalı. İzmir’in Ankara ve İstanbul gibi kentlerle otoyol bağlantıları ihale edildi. İzmir’in müzeleriyle ören yerleri ile örnek olduğunu biliyoruz, bunu da tanıtmalıyız. İzmir’den Atina ve Roma’ya direkt hava seferleri konmalı, oralardan turistler getirilmeli. Organize sanayi bölgelerini çoğaltarak, sanayicinin İzmir çevresine gelmesini sağlamak gerekiyor. Vadeli İşlemler Borsası’na sahip çıkmalı ve geliştirmeliyiz. ABD, İtalya ve İngiltere’deki gibi etrafında ilim, teknoloji, kültür yayan üniversiteler kurulmalı. İstanbul yeni üniversiteleri kaldıramaz hale geldi. İzmir’de yeni üniversite alanları oluşturarak, hem gençliğin dinamizminden yararlanmak, hem de üniversitelerin oluşturacağı ekonomik iyileştirmeyi dikkate almamız gerekir. Bütün bunlar olurken, kentimizin doğal dokusunu korumalı çevreye gerekli saygıyı göstermeli ve yeni orman alanları da unutulmamalı.
Bilal Doğan kimdir
á 1958 doğumlu, Ankara Maliye Okulu, Ege Üniversitesi Maliye Muhasebe Yüksekokulu mezunu, Dokuz Eylül Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora yaptı. 1977-1994 arasında Maliye Bakanlığı’nda vergi denetmeni olarak görev yaptı. 1994’te istifa ederek, yakınlarının kurduğu Odak Döviz Kıymetli Madenler A.Ş.’ye yönetici ve ortak oldu. Bir süre politika yaptı, ilçe ve il başkanlığı, MKYK üyeliğinde bulundu. Çok sayıda sivil toplum örgütünde görevler aldı. Yeni kurulan Gediz Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyet üyesi olan Doğan, iki dönemdir İZTO Meclisi üyesi.
Yazının Devamını Oku 11 Mart 2009
SEÇİM çalışmaları hızlı. Adaylar heyecanlı. Bu tempo biraz daha artacak. Ah, bir de halk ilgilense!<br><br>Geçenlerde AKP yöneticileri ile konuştum, Taha Aksoy ile sohbet ettim. İddialılar. "İzmir için değişim zamanı" diyorlar da başka şey söylemiyorlar.
Gece gündüz toplantılar düzenliyorlar. Bıkmadan, usanmadan projelerini anlatıyorlar.
Gündemde beylik değerlendirmeler hep var.
Bazen ölçüyü kaçıran vaatler. Ben bugün size bir renk sunacağım.
Şimdi sıkı durun; AKP İzmir’e bir Sulukule kazandıracak Özellikle Roman vatandaşlarımız için yeni bir proje.
İstanbul’da olduğu gibi kentin eğlence dünyasına renk katacak bir alan.
Burada eğlenecek yerli ve yabancı turistler. Bir kültürün daha iyi tanıtılması. Bu iş bir seçim yatırımı mı, değil mi onu zaman gösterecek.
Ama bir gerçek var ki; Sulukule projesi Ege Mahallesi’nde, Tepecik’te heyecan yarattı. Hatta bunu duyanların küçük çaplı da olsa bir "oh oh" dansı yaptığı da söyleniyor.
Tabi karşı çıkanlar da var.
Her konuda olduğu gibi.
Roman yurttaşlarımız bu konuda bölündü! "İyi olur" diyen de var, "olmaz" diyen de...
Ege Mahallesi Muhtarı Kenan Işıkadalı’ya sordum: "100 senedir burada yaşayan insanlar var. Burası bizim için vazgeçilmez bir yer haline dönüşmüş durumda. Ege Mahallesi’ni Sulukule’ye dönüştürmeyi düşünenler öncelikle buradaki vatandaşlara iş bulsun. Burada yaşayan vatandaşları, insanları nereye gönderecekler. Biz taşınmak istemiyoruz. Merkezden uzakta yaşayamayız, denizden çıkmış balığa döneriz. Eğlence merkezleri oluşturulmadan önce iş garantisi düşünülmeli" dedi.
Bazı Roman yurttaşlar ise, "İyi olur. Böylelikle mahallemiz zenginleşir. Turistik bir yer oluruz" görüşünde.
Ne diyelim; AKP yönetime gelirse Sulukule İzmir’e hayırlı olsun.
Renk katsın!
Son dönemlerde ekonomik sıkıntılar içinde bunalan Roman vatandaşlarımıza da bir nefes olsun!
Çakmur, Aziz Kocaoğlu ile mi?
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu telaşlı.
Her gün bir yerlere yetişmeye çalışıyor.
Bir yanda yemekli toplantılar, bir yanda açılış ve seçim konuşmaları.
Bir uçtan bir uca.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı olmak kolay değil. Başkan her yere uğramaya çalışıyor. İstekler, beklentiler, hatta bazen eleştiriler. Önce çelik gibi sinir de lazım. Geçenlerde başkanı gazetede ağırladık. Hoş bir sohbet oldu. Laf lafı açtı.
CHP Lideri Deniz Baykal’ın bir İzmir ziyaretinde yaşadığı gülümseten bir anıyı aktardı Kocaoğlu... Deniz Baykal, Aziz Kocaoğlu ve Yüksel Çakmur bir arada.
Sohbet ediyorlar. Belki eski günlerin anılması. Bir süre sonra Yüksel Çakmur ayrılmak üzere Aziz Bey’e yaklaşıyor, başarı diliyor, elini sıkıyor ve "sevgim seninle" diyor.
CHP Lideri Baykal da orada. Bu vedayı izliyor ve hemen espriyi patlatıyor:
"Aziz Başkan görüyor musun? Kendisi değil, sevgisi seninle!"
Böyle hoş anekdotlarda olmasa seçim çekilir mi?
Yazının Devamını Oku 4 Mart 2009
Aydın, otoyolla İzmir’in burnunun dibi.<br><br>Kolay ulaşılıyor. Bir saatten biraz fazla. Bir süredir Aydın politikası karışık.
Belediye Başkanı İlhami Ortekin AKP’den ayrıldı, bir süre boşluk yaşandı, şimdi şansını DP’den deniyor.
AKP yeni adayını kamuoyuna takdime çalışıyor.
CHP ise belediye başkanı adayını TBMM çatısı altından buldu: Milletvekili Özlem Çerçioğlu.
CHP’nin kadın adayı bir süredir yoğun tempoda.
Aydın’ı CHP’ye kazandırmaya çalışıyor.
İşi hem kolay, hem zor.
Bir yandan siyasetteki dağınıklık, bir yanda "hükümet avantajları".
Geçenlerde Özlem Çerçioğlu’nun bir demeci kafaları epeyce karıştırdı.
Çerçioğlu, "Amacım Aydın’ı Eskişehir gibi gelişmiş bir kent yapmak" dedi.
Aydın nire, Eskişehir nire!
Oysa hemen Aydın’ın dibinde İzmir var.
Üstelik İzmir Büyükşehir Belediyesi CHP’li.
İzmir dururken, Eskişehir tercihi niye?
Bu demeç hafta boyunca tartışıldı.
Son noktayı ise "pası gören" AKP’nin İzmir İl Başkanı Aydın Şengül koydu:
"İzmir’in sıkıntıları ortada. Yarım kalmış projeler. Bitmeyen altyapı. 5 yılda gerileyen bir İzmir. Aydın’ı Eskişehir gibi yapmak isteyen CHP Aydın adayı da bunu teyit etmiyor mu?".
Siyaset böyle bir şey! Pası alan golü atıyor.
Bu pas rakipten gelince de... Gol başka oluyor!
4 İlçede 4 farklI partİ
Seçim çalışmaları tam gaz.
Performansı yüksek olan da var, beklenildiği gibi çıkmayan da.
Bazı partilerde "Adayımız süper. Seçim bizim" nidaları, bazılarında, "Maya iyi de, hitabet zayıf. Bu adayla işimiz zor" yakınmaları.
Bu böyle 29 Mart akşamına kadar sürecek.
AKP cephesinde kadınların "arı gibi" çalışkanlığı dikkat çekici.
CHP cephesinde ise hala küskünlükler aşılamadı.
Ben bugün size dört ilçeden farklı yansımalar nakledeceğim.
Çok büyük değişimler yaşanmazsa, anlatacağım bu dört ilçede öncelikle dört farklı parti şanslı.
Bu da gösteriyor ki; seçim renkli geçecek.
Elbette 24 saat seçimlerde çok önemli.
Onun için bu saptamaların bu hafta ile ilgili olduğunu da göz ardı etmemek gerek.
Güzelbahçe - DSP adayı İlhan Pınar, CHP’li başkanı tutuklanan ilçede kısa sürede sempati yarattı. Eski muhtar, yörede yaşayan insan olarak avantajlı. Halkla sıcak diyalog kurdu. Projeleri ve anlattıkları mantıklı şeyler. Güzelbahçe’de DSP için bir şans.
Bayraklı - AKP adayı Selim Gökdemir kısa sürede önemli mesafe kaydetti. Yöreyi bilmesi, inşaat ve taahhüt konusundaki bilgisi bir şans. Çünkü Bayraklı’da ciddi bir imar çalışması olacak. Partinin desteği de Gökdemir’in avantajı.
Buca - Ercan Tati 2 yıldır çalışıyordu. Sessiz ve derinden. Buca CHP için uzun yıllardır kayıp. Bu kez Ercan Tati ile çok yakın. Tati hem seviliyor, hem de mütevazı. Halkın içinde, kimseye yüksekten bakmıyor. Partinin Tati’de kenetlenmesi de bir şans.
Seferihisar - Hamit Nişancı, belediye başkanlığında 10 yılı tamamladı. Türkiye’nin en genç belediye başkanıydı, olgunlaştı. Artık Seferihisar onun başarılı çalışmalarının meyvelerini de topluyor. Bu dönem turizm konusunda ciddi açılımları var. Onlar da Seferihisar’a kazandıracak. ANAP’tan aday, ama herkesten oy alacak.
İşte dört ilçe, dört farklı parti.
Yazının Devamını Oku 28 Şubat 2009
BESLENİYORUZ, ama ne kadar sağlıklı? Bir ara çok konuşuldu, gıdalardaki hijyen, merdiven altı üretim, kanserojen madde içeren ürünler... Sağlıklı gıda konusunda İzmir’de örnek birliktelik oluşturuldu: Şarpa. Bu hafta, Şarpa Yönetim Kurulu Başkanı Cihangir Hür’le söyleştik.
Sağlıklı gıda zinciri kurmak nereden aklınıza geldi? Bugünlere ulaşım sürecinizi anlatır mısınız?
- Gelişmiş ülkelerin market zincirleri tüketicilerine kaliteli gıdayı uygun fiyata sunarken, bizler riskli gıdaların tehdidi altındayız. Kalite bilinci yerine ucuzluk yarışı nedeniyle riskli gıdaların tehdidi artıyor. Kalite bilincinin farkına varan karar organlarına ihtiyaç var. Bizim insanımız da, en az gelişmiş ülkelerde yaşayanlar kadar güvenilir gıdayı hak ediyor. Şarpa fikri böyle gelişti. İnsanımıza güvenilir, yöresel gıdayı sunmak amacıyla mağazalar zinciri kurmaya karar verdik. Ege Bölgesi Sanayi Odası’nın, çoğunluğu gıda üreten 202 üyesiyle Şarpa’yı 2007’de kurduk. İlk mağazayı 31 Aralık 2008’de Alsancak’ta açtık. Bir ayda Güzelyalı, Narlıdere, Alaybey’de mağazalaştık. Tüketicilerin en hassas olduğu et ürünlerini veterinerimiz kontrolünde, her aşamasını inceleyerek rafımıza koyuyoruz. Güvenilir çiftliklerden, hastalık yaşına gelmemiş hayvanlar seçiliyor. Önceden tespit edilen mezbahada kesiliyor. Süt ürünlerine yönelik risk analizleri yapılarak, insan sağlığına yönelik riskler minimize ediliyor.
Şarpa’nın amacı ve hedeflerinden bahseder misiniz?
- Amacımız kar etmekten çok, halkımıza sağlıklı ürün sunan model olmak. Her yerde bulunamayan, halkımızın ulaşmakta zorlandığı yöresel ama her şeyden önce güvenilir gıdaları satmak istiyoruz. Bu amaç doğrultusunda bu hizmeti önce İzmir’de, sonra Ege’de, sonra Türkiye’de yaygınlaşmak istiyoruz. Türkiye’de sağlıklı ve güvenilir gıdayla beslenme bilincini oluşturmuş da olacağız. Önümüzdeki dönemde Şarpa mağazalarındaki ürünlerde asla boya olmayacak, asit kullanılmayacak ve tüketiciler ürün sertifikalarını görebilecek. Şarpa sizden önce riskli ürünleri tespit ediyor.
Öğretmenliği değil ticareti seçti
1950 Divriği doğumlu. İzmir Namık Kemal Lisesi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunu. Öğrencilik yıllarında Yorgo Parlos’un yanında balık ve havyar işlemeyi öğrendi. Kısa bir süre edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra, 1982’de 49 ortaklı, 11 milyon lira sermayeli Susitaş’ın kuruluşuna öncülük etti. Balık ve kapari işleyen Susitaş bu konuda Türkiye’de model oldu. Çok ortaklı şirket modelinin başarılı bir örneği olmaya devam eden Susitaş’tan sonra güvenli gıda satmayı hedefleyen Şarpa zincirinin kuruluşuna katıldı.
ÖNCELİKLE HER SEMTE BİR MAĞAZA
Sağlıklı beslenmeyi, kaliteli yaşam ve gelecek nesiller açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Kaliteli yaşamla sağlıklı nesiller yetiştirmenin yolu sağlıklı ve doğru beslenmedir. Doğduğundan itibaren kaliteli beslenen bir insan, vücut ve beyin fonksiyonlarını optimum kullanabilir. Bu da, aldığı eğitimden maksimum yararlanmasını sağlar. Sağlıklı beslenen çocuklar, gençler ilerde bu topluma en yüksek katkıyı sağlayacak yetişkinler olur. Sağlıklı ve kaliteli beslenme, ömrün uzaması, hastalıkların azalması açısından da önem taşıyor. Bizim insanımız da, gelişmiş ülkelerinki gibi en uzun, en sağlıklı, en başarılı, kendi toplumuna en faydalı hayatı yaşamayı hak ediyor.
İzmir dışında Ege ve Türkiye için açılımınız olacak mı?
- Kısa vadedeki hedefimiz İzmir’de yaygınlaşmak. İzmir’in semtlerinde en az bir mağaza açmayı hedefliyoruz. Daha sonra Ege illerinde mağazalaşacağız. Sayfiye bölgelerinde mağazalaşmak istiyoruz. Ege’nin ardından da Türkiye geneline açılmayı hedefliyoruz. Bu uzun vadedeki hedefimiz.
Yazının Devamını Oku 25 Şubat 2009
Taha Aksoy; yoğun bir çalışma temposu içinde.<br><br>AKP’nin iddialı büyükşehir adayıyla zaman zaman bir araya geliyoruz. Hoş - beş, plan - proje.
Ama yaşamın da, adaylığın da renkli tarafları var elbette.
İşte bunlardan biri.
Taha Aksoy’un ağzından:
"Alsancak’ta arabamı park edecek yer arıyorum. Uğramam gereken birkaç yer var. Güç de olsa bir yer bulup arabamı park ediyorum. O sırada telefonum çalıyor. Arayan eşim. Tatsız bir haber veriyor. ODTÜ’den bir arkadaşımın annesi vefat etmiş. Cenazesi de Alsancak Hocazade Camii’nden kaldırılacak. Namaz vaktine de az kalmış. Hemen bir taksi dolmuşa biniyorum, Hocazade’ye gitmek için. Dolmuşta Zeki Müren şarkısı eşlik ediyor yolculuğa. Yan tarafımda bir hanımefendi, onun yanında da genç bir kız. Dolmuşta sohbet de var. Laf dönüp dolaşıp belediye seçimlerine geliyor. Yanımdaki hanımefendi çok rahat bir tavırla (Ben bu seçimde AKP’ye vereceğim oyumu. Bıktım bu belediye hizmetlerinin yetersizliğinden) diyor. Beni tanımıyorlar, soruyorum: Aday belli mi AK Parti’de? Hanımefendi yanıtlıyor: (Bilmiyorum. Ama Taha Aksoy diye birisi var. O olursa ben hiç düşünmeden oyumu vereceğim.) (O milletvekili değil mi? Nasıl olacak) diyorum. Kafalar sallanıyor. Derken ineceğim yere geliyorum. Bana oy vereceğini söyleyen hanımefendiye (O kadar sohbet ettik, tanışalım) diyorum (Ben Taha Aksoy. Çok memnun oldum). Bir kahkaha koptu tabii dolmuşta. Müşteriler, şoför herkes".
Taha Bey’den dinledim bu hoş anekdotu ve sizlerle paylaşmak istedim.
Uğurlarken Taha Bey espriyi patlatıverdi: "İsim ulaşmış da resim ulaşmamış. Şimdi ona çalışacağız".
Benden söylemesi... Taha Bey hızlı geliyor!.
Kadının adı yoktu, tadı da yok
Geçen haftalarda kadın adayların durumunu tartışmıştık.
Avrupa standartlarının çok gerisinde temsil oranı.
Herkes seçim kampanyalarında, "Kadın, kadın" diyor da, listelerde "tık" yok.
Üç beş yerde göstermelik adaylar, ama yetersiz.
O yüzden de dillerde; "kadının adı yok" yorumu.
Kesinleşen adaylar arasında; İzmir’de, Anavatan’dan Büyükşehir Belediye Başkan adayı Gülgün Beşerler, Güzelbahçe adayı Hülya Yarbuz, DP’den Balçova adayı Ayşe Ergun, Foça adayı Nurcan Dağlı, Karabağlar adayı Gülüm Cantürk, Torbalı adayı Arife Türksever, DSP’den Bornova adayı Aylin Keşoğlu, Dikili adayı Nazire Kösten, Narlıdere adayı Sinem Civan, Torbalı adayı Dilek Alkan, MHP’den Konak adayı Tülin Dilşen, Torbalı adayı Zerrin Çalışkan Yöndem dikkat çekiyor.
Diğer Ege illerinde ise; Aydın’da CHP adayı Özlem Çerçioğlu, Balıkesir’de CHP adayı Nedret Can, TKP adayı Esen Karabulut, Denizli Çameli’de CHP adayı Semahat Akkan ciddi mücadele içinde.
Ama o kadar...
Yine 29 Mart seçimleri sonrasında aynı değerlendirmeler:
"Kadınlar yerel seçimde yoktu".
Ancak bu kez sivil toplum farklı bir yaklaşım içinde.
Çeşitli toplantılarda seslerini yükseltiyorlar ve "Kadın aday yoksa, oy da yok" diyorlar.
Gerçi bu filmi daha önce de görmüştük, ama.
Bakalım, bu kez sonuç nasıl olacak?
Şu ana kadarki hava net:
"Kadının adı yoktu, şimdi tadı da yok".
Öyle ya, temsil oranındaki sürekli gerilemeler.
Erkek egemen siyasi yapının ortaya koyduğu "tek tük adaylıklar".
Ve toplumun yarısının nüfusun neredeyse yüzde 3’ü, 5’i oranında temsili...
Onların tadı kaçmasın da kimin kaçsın!
Yazının Devamını Oku 21 Şubat 2009
Hani, "Baba mesleğine devam ediyor" denir ya. İşte tam öyle. Ama eğitimini alıp sürekli geliştirerek. Farklı vizyonla... Kağıt ve karton konusunda ülkedeki liderliğinin yanında Avrupa’da üst sıraları hedefleyen adımlarla... Bu hafta, ilk Türk Matbaa Mühendisi, MOPAK Yönetim Kurulu Başkanı ve TÜSİAD’ın Egeli Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Ali Molay ile söyleştik. Ekonomi sizce nereye gidiyor? 2009 öngörüleriniz?
- 2008 türbülanslarla doluydu. Ülkemizde 2008 başında yaşanan "türban krizi"ni, "parti kapatma davası" takip etti. Türk ekonomisi, iki krizi de az hasarla atlattı. Ancak dünyanın ekonomik ortamında kaybettiğimiz zamanın bedelini kimse hesap edemez, ödeyemez. 2008’de başlayan ABD’deki emlak ve banker krizleri Avrupa’ya sıçradı, Ekim 2008’de ülkemizde hissedildi. Dünyanın en büyükleri arasındaki birçok firmanın hisse senedi, dünya borsalarındaki düşüşlere paralel olarak tarihlerinde en düşük seviyelere geriledi. Ülkemizde 2009’a girildiğinde, küresel mali kriz tam hissedilmeye başlanmıştır. Ülkemizde 1960, 1978, 1994 ve 2001’de, şimdi de beşinci kez krize şahit oldum. 2008 krizi ile öncekiler arasında farklılıklar var. Öncekiler, ülkemizin o zamanki durumlarından kaynaklanmıştır. Türkiye son yıllarda küresel ekonomiye entegre olmuştur ve bu kriz dış kaynaklıdır. Hangi safhada olduğunu ve ne zaman sona ereceğini kimse bilememektedir. Türkiye güçlü bir ülkedir. Öncekilerde olduğu gibi bu krizden de birlikte, güçlenerek çıkacağız. En büyük güvencemiz, başarılarımız, genç nüfusumuz, köklü geçmişimiz ve verimli topraklarımızdır.
Mehmet ALİ Molay KİMDİR
1946’da İzmir Karşıyaka’da doğdu. 1968’de Batı Berlin Grafik Sanatlar Akademisi Matbaa Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu. Almanya’da çeşitli büyük matbaalarda çalıştı. 1970’de babası merhum Ruhi Molay’ın yanında iş hayatına atıldı. Molaypak Tifdruk Baskı-Ambalaj Sanayi ve Mopak Kağıt - Karton Sanayi’ni kurdu. 2001’de Seka Dalaman ve 2003’te Seka Kastamonu kağıt fabrikalarını Mopak’a kattı. Ocak 2006’dan beri Finlandiya İzmir Fahri Konsolosu olan Mehmet Ali Molay, kısa süre önce TÜSİAD Sosyal İşler Komisyonu Başkanlığı’na seçildi. Molay, evli ve iki çocuk babası.
TÜSİAD’daki yeni görevinizde hangi konuları ele alacaksınız?
TÜSİAD Yönetimin Kurulu’nda Sosyal İşler Komisyonu Başkanlığı’nı üstlendim. TÜSİAD’da İzmir ve Ege ekonomisinin sorunlarıyla da ilgileneceğim. Sosyal İşler Komisyonu olarak, Türkiye’nin istihdam, sosyal güvenlik, eğitim, sağlık, kadın-erkek eşitliği gibi sosyal politika gündemi ile ilgili gelişmeleri AB’ye uyum süreci çerçevesinde takip edeceğiz. Araştırma raporu yayınlama, görüş belgeleri oluşturma, konferans-seminer düzenleme gibi çalışmalar yapılmakta, ilgili mercilere de sunulmaktadır. Küresel kriz ortamında istihdama yönelik hükümetin düzenlemelerini izliyoruz. AB’ye katılım müzakereleri kapsamında, "Sosyal Politika ve İstihdam" faslının açılması için gerekli yasa değişikliklerinin sosyal tarafların görüşleri alınarak yürütülmesini de önemsiyoruz.
Mopak ile ilgili hedefleriniz, yeni yatırımlar olacak mı?
Mahalli seçim sonrası, önemli yapısal değişiklikler içeren reform paketi bekliyorum. "Özel orman plantasyonlarının" kurulmasına imkan verebilecek 1982 Anayasası’nın ilgili maddelerinin değişikliği söz konusu olabilir. Bu, sektörümüz için dönüm noktası olur. Dışa bağımlılıktan kurtarır. Mopak, kriz döneminde de yatırıma devam etti. Fotokopi ve birinci hamur kağıtlarımız, "daha beyaz, ipeksi yüzey, daha az toner-baskı boyası" sloganı ve en son teknolojiyle üretiliyor. Kartonda kalite iyileşti. İyileştirmeler, revizyonlar, kapasite artışı yatırımları devam edecek. Üç nesildir kağıtta büyüyen Mopak, dördüncü nesil dönemine hazırlanırken, "Büyük olmak için, güçlü olmak, güçlü olmak için, sağlam kökler gerekir" prensibi ile krizde de büyümeye devam edecektir.
Yazının Devamını Oku 18 Şubat 2009
Yok aslında birbirimizden farkımız mı!
Başbakan ve AKP Lideri Tayyip Erdoğan, geçenlerde 81 ilin belediye başkan adayları ile bir araya geldi.
İstanbul’daki görkemli toplantıda Egeli başkanlar da vardı.
Bir süre önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ı ziyaret ederek taktik alan İzmir adayı Taha Aksoy, o toplantıda da hemen onun yanında bir görüntü verdi.
Bu bir anlamda, “Kazanırsak işbirliği yapacağız” demekti herhalde.
O toplantıda AKP, seçim sloganlarını da açıkladı.
Başbakan’ın hemen arkasındaki ve üzerinde en çok durulan slogan; işimiz HİZMET, gücümüz MİLLET’ti.
Başbakan da konuşmasında sık sık bu vurguyu yaptı.
Geçen hafta İzmir’de konuşuldu, ama “değişen bir şey olmadığı” için irdelemekte yarar var.
Çok ilginç! İzmir’deki billboardlarda da CHP’li İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin söylemleri yer aldı.
Slogan neredeyse aynı:
“İşimiz İzmir, gücümüz İzmir”.
İzmir’de onlarca yetenekli, bilgili ajans dururken “her ne Mehmet’se”, yani “her ne hikmet”se İstanbul’dan seçilen firma, AKP’nin sloganının neredeyse aynısıyla İzmirlinin karşısına çıkmıştı.
Bu durum dikkatli gözlerden kaçmadı elbette!
Hani reklamdaki gibi galiba; “Yok aslında birbirimizden farkımız, ama biz...”.
Ne diyelim, hiç değilse ilerleyen günlerde daha özgün, daha mesajları kuvvetli kampanyalar dileği ile...
Bayındır’ın bir köyünde Ecevit nostaljisi!
DSP için yerel seçim süreci çok önemli.
Bir dönemler büyük başarılara imza atılan bir kent.
Üstelik efsane lider Bülent Ecevit için de ayrı yeri var.
Unutulmaz dostlar, zor dönemlerde Çeşme sahillerinde küçük kaçamaklar, ilçelerde, beldelerde yaşanan paylaşımlar.
Ve İzmir Palas’ın şirin odalarında geçirilen zor günler.
Yasaklı, sıkıntılı, takip altında. Hala birçok evde Ecevit resimleri. Geçmişin tüm güzelliklerini yansıtan.
Son dönemlerde Ecevit - İzmir hattında bir de yeni isim var; Recai Birgün.
İzmir Milletvekili, ama en önemli özelliği Bülent Ecevit’le yaşamının son 10 yıllık sürecini birlikte geçirmesi.
İyiyi, güzeli ve elbette zoru, sıkıntıyı, acıyı...
Ecevitler’in mütevazı evlerindeki değişmez 5 çaylarındaki unutulmaz sohbetler. Recai Birgün’ü karşısında gören Ecevit’i seven İzmirliler, hemen geçmişe dönüyor. Recai Birgün de bunun farkında. Evlerde tatlı sohbetler.
Ecevit nedeniyle büyük bir konukseverlik.
Ve duvarlarda Ecevit resimleri. Eskilerden.
Bazen bir kahvede, bazen evin en müstesna köşesinde.
Geçenlerde Bayındır’ın bir köyünde karşılaştığı bir manzara Recai Birgün’ün gözlerini yaşarttı.
1977 seçimleri sonrasında Başbakan olan Ecevit, Bayındır’ın bir köyünde konuşma yapar. Bir limon kasasının üzerinde.
Karşısında küçük bir köy kalabalığı. Ama yüreklerden taşan mesaj; sımsıcacık. Fakir, zor koşulları yaşayan bir köy.
Yıllar sonra o köyde unutulmaz bir nostalji yaşadı Recai Birgün. Ama bir o kadar da üzüldü.
Çünkü, o köy, “orada uzaktaki o köy” perişan bir haldeydi.
“Ben Doğu’da, Güneydoğu’da da görev yaptım. Bayındır’ın o köyünü unutamam. Hala yeterince devlet gücünü görememiş. İnsanlar fakir, zor koşullarda yaşıyor. Onlara da çözüm zamanı. Ve genişletilen imkanları ile en çok da belediyelerin görevi bu”.
Ve Ecevit’in Recai Birgün’e “bir gün siyasete girersen” nasihati:
“Yapamayacağın hiçbir vaatte bulunma. İnsanlar üzülür sonra. Bir de başarı için köylüye hizmet ver. Kalkınma köylüden başlar”.
Yazının Devamını Oku