11 Şubat 2009
"O gece" ne geceydi, ama... <br><br>Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Taha Aksoy’u arayıp "görev senin" dediği gece. Taha Aksoy’un Başbakan Erdoğan’dan İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı talimatını aldığı heyecanlı dakikalar.
"O gece"yi detaylı yazdım.
"O gece"nin bir önemli tanığı daha vardı.
Aksoy’a tebligatın yapılacağını bilen biri.
Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu. İzmir milletvekili.
Gündüz saatlerinden itibaren konuyu bilen Tekelioğlu da aynı gece heyecan içinde telefon bekledi.
Taha Aksoy, onu arayacak ve "Sayın Başbakan aradı, talimatını verdi" diyecekti.
Gece 24.00 oldu, 00.30 oldu, 01.00 oldu, 02.00 oldu, 02.30 oldu...
Telefon yok.
Telefon yanında, içinde heyecan bekledi durdu Tekelioğlu da.
"Ne olmuştu?".
"Başbakan aramamış mıydı?".
"Taha Aksoy telefonu mu duymamıştı?"
Bir sürü soru.
O gece sabahı zor etti Prof. Tekelioğlu da.
Ta ki, günün ışıklarına dek.
Sonuçta beklediği telefon geldi Taha Aksoy’dan.
Aday olmuştu. Başbakan Erdoğan gece 01.30’da onu aramıştı.
Sevindi milletvekili Tekelioğlu, ama dudaklarından da şu sözcükler döküldü:
"Meraktan öldük Taha Bey. Biz gece 02.30’a kadar senden haber bekledik. Sen yatıp uyudun mu?"
Bu "o gece"nin farklı bir boyutu.
"O gece"den sonra "bugün"le ilgili son gelişmeleri de sordum Mehmet Hoca’ya:
"İyi bir kampanya hazırladık. Kendi pozitiflerimizle gündemde olacağız. İzmir için büyük projelerimiz var".
Ve bir de iddialı hedef:
"En az 11 metropol ilçe ve Büyükşehir".
Bu ittifak iş yapar mı?
İKİ parti arasına sıkışmış gibi görünen yerel seçimler için çeşitli arayışlar hep gündemde.
26 Kasım 2008’deki yazımda belirtmiştim; ufukta bir ittifak var diye.
MHP, GP ve DP arasında.
Çok değil, birkaç ay sonra dediğimiz oldu, geçen hafta MHP ve GP İzmir’de yerel seçimlerde ittifak kararını açıkladı.
Özellikle İzmir’deki göçmen oyları açısından önemli bu.
Çünkü, 22 Temmuz seçimlerinde GP, İzmir’de göçmen ağırlıklı yüzde 10’a yakın oy almıştı.
MHP’nin de yüzde 14’ünü hesaplarsanız; hem Aziz Kocaoğlu, hem de Taha Aksoy için bir rakip çıkar gibi görünüyor.
Tabii, iki partinin de oylarını korumaları düşüncesinden hareketle.
Oylar uçup gittiyse bir şey diyemem!
MHP ve GP açıklaması şöyleydi:
"Güzel İzmir; tarihin her safhasında ilklerin şehri olmuştur. Seçimlerin AKP ve CHP arasında geçecekmiş gibi gösterilmeye çalışıldığı bütün İzmirlilerin malumudur. İzmir CHP’ye mecbur, AKP’ye mahkum değildir. Siyasi partileri ve halkı yok sayan anlayışa karşı duruşumuzu gösterme kararlılığındayız. İzmir’de halinden memnun olmayanların alternatifi olacak, toplumda uzlaşmayı sağlayacak ve bu seçimleri mutlaka kazanacak yeni kadrolarla bir seçim işbirliğine gidiyoruz. Bu kadrolar, İzmir için ümit ve değişimin en büyük habercisi olacaktır".
Geçen hafta bu ittifak çok konuşuldu.
Özellikle de "göçmen oyları hiçe sayan" CHP kulislerinde.
Yazının Devamını Oku 7 Şubat 2009
İŞSİZLİK rakamları iç açıcı değil. Peki gündeme gelen esnek çalışma modeli, taşeron çalıştırmada yapılan düzenlemeler yeterli mi? Bu hafta bütün bunları Prof. Dr. Fevzi Demir ile konuştuk.
Esnek çalışma işsizliğe çözüm olur mu? Görüşleriniz?
- Esnek çalışmadan amaç, işçinin işyerinde boşta geçecek zamanını verimli değerlendirmektir. Örneğin, işlerin yoğun olduğu zamanlarda işveren işçileri günde 11 saatten haftada 66 saate kadar çalıştırabilir. Haftalık 45 saatin üzerinde çalıştırdığı 21 saatlik süreyi iki ayda izin olarak kullandırırsa, fazla çalışma ücreti ödemek zorunda kalmaz. İkinci bir model, fazla çalışmalar karşılığında altı ayda yüzde 50 artırarak izin verilmesidir. Çok dikkat edilecek husus, işçinin izinli olduğu günlerde de normal ücretini almasıdır. Her iki hal de ancak işçinin "yazılı rızası" ile uygulanabilir. Bireysel veya toplu iş sözleşmelerinde bu konuda bir hükmün bulunması şarttır. Aksi halde işveren tek taraflı bu tür uygulamaya geçemez. Esnek çalışma, işsizliği önlemeye yönelik olmaktan çok, işlerin arttığı, siparişlerin zamanında yetiştirilmesinin zorunlu olduğu dönemlerde, fazla çalışma ücretinden tasarruf amacıyla işçilik maliyetini düşürmeye yarayan modeldir.
İş yaşamı ne durumda? Kriz nedeniyle üretime ara veren işyerleri var. Düşünceleriniz?
- İş yaşamı, gittikçe derinleşen bir krizde. Artık, "genel kriz" dönemlerinin "kısa çalışma" uygulaması gerekiyor. Buna göre, işveren işyerini kısmen veya tamamen durdurarak işçi çıkarmadan önce, gerekçeleriyle İş-Kur’a başvurarak dört haftadan az, üç aydan fazla olmamak üzere işyerinde faaliyeti kısmen veya tamamen durdurmak istediğini bildirmek zorunda. İş-Kur, talebi İş Teftiş Kurulu Başkanlığı’na gönderip inceleme ister. Kurul inceleme sonucunu İş-Kur’a bildirir. İş-Kur bunu işverene bildirince "işçi çıkarma" başlar. 1-1.5 ayda sonuçlanan uygulamanın adını "resmi ücretsiz izin" olarak koymak mümkün. Zira, işveren bu dönemde ücret ve tazminat ödeme zorunda değil. Dönem sonu da işçiler yine iş başına dönmek zorunda. Üstelik, bu dönemde işçiler de son 120 günü kesintisiz olmak üzere 600 gün "işsizlik sigortası primi" ödedilerse, İş-Kur’a başvurup "kısa çalışma ödeneğine" hak kazanıyor. Son olarak üç aylık azami sürenin altı aya çıkarılması; "kısa çalışma ödeneğinin" asgarisinin 266 TL’den 400 TL’ye, azamisinin 530 TL’den 800 TL’ye çıkarılması için Meclis’e tasarı sunulması kararlaştırıldı.
1947 Salihli doğumlu. 1969’da Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Fransa’da Marsilya Üniversitesi’nde doktora yaptı. MEB Hukuk Müşavirliği’nin ardından 1977 başında E.Ü. İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi’ne geçti. Bir dönem Cenevre Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde çalıştı. Halen DEÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ve Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi. Kitapları ve çok sayıda araştırma, tebliğ ve makaleleri yayınlan Demir, evli ve iki çocuk babası.
Taşeronluğu önlemek mümkün değil
Taşeronlaşmanın ve sonrasındaki işçi çıkarmaları nasıl önlenir?
- Taşeronlaşmanın önlenmesi "hukuken" mümkün değil. Anayasa’daki, "çalışma ve sözleşme özgürlüğü" ilkesi engel. İş Kanunu’nda yapılan değişiklikle, taşeron çalıştırmalanın "muvazaaya" dayanması halinde iş müfettişlerinin incelemesiyle iptal edileceği hükmü getirildi. Ancak, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, "muvazaa" tespitinin yargıç kararıyla yapılması gerektiği gerekçesiyle, çıkarılan yönetmeliğin Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla Danıştay’da dava açtı. Bugüne kadar "muvazaa" iddialarını Yargıtay inceliyor ve taşeron sözleşmesi iptal edilerek, işçiler asıl işverenin sayılıyordu. Keyfi işten çıkarmaları önlemek için iş ve sendika güvencesi önemli. Gerçi sendikalı işyerinde de taşeronluk önlenemezl. Ancak, en azından taşeron işçisinin sendikalaşarak işyerinin "hukuki" denetimi mümkün. Yeterli tasarruf ve yabancı sermaye girişi olmadığı için yeterli yatırım yapılamayınca; işgücü arzının işgücü talebinin üzerinde olması, bu sorunları çıkarıyor. Genel ekonomik krizde işletmelerin işçi çıkarmayınca iflası muhtemeldir. İflas eden işletmeden işçiler ücretleri dahil ihbar ve kıdem tazminatlarını, devlet ve rehinli alacaklardan sonra alabildikleri için, ellerine bir şey geçmiyor. Bu nedenle, "kısa çalışma" döneminde ihbar ve kıdem tazminatlarını alarak işten çıkarıldıkları zaman "işsiz" kaldıkları da "ödenek" alarak desteklenmeleri "ehveni şer" görünüyor.
Yazının Devamını Oku 5 Şubat 2009
İZMİR’de yarış kızışıyor! AKP adaylarını açıkladı. Yol almaya başladı.
CHP ise "tamam" gibi.
Ufak tefek eksikler var, ama liste MYK’dan geçti.
Büyük mücadeleler oldu. Ne kulisler!
Ne kapışmalar! Ne bağırış - çağırış! Ne tepki!
İki günden beri telefonlarım susmuyor. Gece, gündüz. Hatta gece yarısı.
Ağızlar dolusu sözcük.
Çoğunda sitem, çoğunda tepki!
"Ben garip" dinlemede.
Biraz "kulislerin efendileri"ne kulak verelim mi?
Gerçekten de zorlu geçti İzmir’deki aday belirleme süreci.
Aziz Kocaoğlu’nun "olmaz"ları vardı: İl Başkanı Kemal Karataş ve Güzelbahçe Belediye Başkanı Ertan Avkıran.
"Bunlarla olmaz" dedi. Kapışmıştı, karşılıklı tartışmıştı, "Ya ben, ya o" demişti. Bir de istedikleri vardı:
"Urla Belediye Başkanı Selçuk Karaosmanoğlu, Bornova Belediye Başkanı Sırrı Aydoğan, Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ".
"Olmaz"lar "oldu", olması istenenler, olmadı!
Sonra, Bornova için "Nevzat Kavalar", Karabağlar için Şehmus Kayapınar dendi. Onlar da olmadı!
Aziz Kocaoğlu "isteklerinde kaybetti"!
"İzmir’in patronu" MYK Üyesi M. Ali Susam kaç isimde istekliydi: Esnaf Odası Başkanı Zekeriya Mutlu Balçova’ya, Necati İmam Buca’ya, Nevzat Kavalar Bornova’ya.
Olmadı! Üç isim de Deniz Baykal’dan veto yedi!
Kaybettiler!
Ya İl Başkanı Kemal Karataş?
Sessiz ve derinden gitti, amacına ulaştı.
Önce en önemli ilçeyi aldı, sonra istemediği isimleri sildirtti!
Kocaoğlu’ndan, Susam’dan, hatta Önder Sav’dan gelen isimleri "çizdirdi".
Kazandı! Zorlu bir mücadeleden başarı ile çıktı.
Ya diğer kazananlar?
Uzun yıllar belediye başkanlığı yaptığı Urla’ya Mustafa Aras’ı; Kocaoğlu ve mevcut belediye bşkanlığı gücüne rağmen koyduran Bülent Baratalı.
Bileğinin hakkı ile göreve gelenler: Hasan Karabağ, Kamil Okyay Sındır, Ercan Tati, Sıtkı Kürüm.
Bakalım kulisler ne olaylara gebe!
Farklı olanları görmek gerekmez mi?
İzmir’de belediye başkan adayları sahneye çıktı bile.
Aman Allah’ım; neler vaat ediliyor neler!
Konya’ya deniz götüreceğini söyleyen Necmettin Erbakan’ın kulakları çınlasın!
Söylenenlerin bazıları Hoca’yı bile yarı yolda bırakır türden!
Neyse ki; halk her şeyin farkında.
Bir de akıllı uslu insanlar var.
Gerçek anlamda ilçelerine, beldelerine bir şeyler katmaya çalışanlar.
Eğitimleri, vizyonları, sosyal statüleri, deneyim ve becerileri ile.
Bunların başında gelen isimlerden biri de; Selim Gökdemir.
Siyaset deneyimi deseniz; AKP Grup Başkanvekili olarak başarılı. İş, yönetim ve eğitim deseniz; yetenekleri kanıtlanmış, başarısı tescillenmiş.
Mütevazı kimliği ile de sevilen bir isim. Az konuşuyor, çok iş yapıyor. Üretken ve bilgili.
Bayraklı için de büyük hayalleri var. İzmir’in yıldızı bir Bayraklı! Ne güzel. Geçmiş dönemde işadamı kimliği ile Bayraklı da başlattığı bazı projeler de onun için bir şans. Bayraklı halkı ile güzel bir diyaloğu var. Ben hemen hatırlattım; "3 iş yaparsanız, 50 iş olur. Politika böyle bir şey" diye. Selim Gökdemir kendine özgü samimi tavrı ile espriyi patlattı:
"Daha şimdiden Bayraklı’nın yarısı onun diyorlarmış. Bayraklı’nın yarısı benimse seçim çantada keklik demektir. Ama benim asıl iddiam şu: Bayraklı’yı hak ettiği gelişmişlik düzeyine taşıyacağım. Katılımcı, çağdaş ve üretken bir belediyecilik oluşturacağım. İşte bunun için de yaptıklarım elbette yapacaklarımın teminatı."
Doğru söze ne denir!
Yazının Devamını Oku 31 Ocak 2009
TÜRKİYE’nin dışa açılımında ve sanayinin gelişiminde lokomotif olan tekstil ve konfeksiyon, Çin ve Hindistan’ın olumsuz etkisine çözüm ararken patlak veren ekonomik krizden doğrudan etkilenen sektörler. Ürettiğinin yarısından fazlasını ihraç eden tekstilci, krizin etkisinin azaltılması için çare mi? Ya da krizde çare, tekstilcieye mi gerekli? Bu hafta Tekstil Araştırma Derneği Başkanı Prof. Dr. Işık Tarakçıoğlu ile söyleştik.
Æ Tekstil ve konfeksiyon kriz ortamında nasıl bir artı değer olabilir?
Æ Küresel krizin Türkiye için en büyük tehlikesi, döviz sıkıntısı ve işsizliğin artmasıdır. Bu tehlikenin azaltılmasında en etkili olabilecek sektör ise, gerek net (= ihracat-ithalat) döviz girdisi sağlama, gerekse istihdam yaratma bakımından tekstil ve konfeksiyondur. Ülkemizin sanayileşme ve dışa açılma politikalarının lokomotifi olan tekstil ve konfeksiyon, üretim kapasitesi olarak yalnız Avrupa’nın değil Avrasya ve Avro-Akdeniz bölgelerinin de en büyüğüdür. Ürettiğinin yarısından fazlasını ihraç eden sektör, ülkemizde üretim ve ihracat bakımından dünyanın en büyük 5’i arasında yer alan tek sektörümüzdür. Bu nedenle, tekstil ve konfeksiyonun önümüzdeki aylarda göstereceği performans, küresel krizin olumsuz ekonomik ve sosyal etkilerinin frenlenmesi veya hız kazanması bakımından hayati önem taşıyor. Elyaftan hazır giyime ve hazır eşyaya kadar tam entegre olan tekstil ve konfeksiyon, küçük parti mal işleyebilme, hızlı teslim, güvenilir servis, esneklik ve her şeyden önemlisi kalite gibi, başarı için gerekli tüm beceri ve yeteneklere sahiptir. Malı üretebilirse, pazarı da hazırdır. Ama küresel krizle ihracatımız önemli ölçüde gerilemeye, fabrikalar işçi çıkarmaya ve kapılarına kilit vurmaya başlamıştır. Zira büyük ölçüde KOBİ’lerden oluşan tekstil ve konfeksiyon işletmeleri, nakit akışlarını sağlayamamakta, ciddi finansman sıkıntısı yaşamaktadır. Eximbank kredileri başta olmak üzere, yeterli düşük faizli kredi imkanı sağlandığında, bu kötüye gidişin ne kadar çabuk yön değiştireceğine hayret edeceksiniz.
Tekstilin duayenlerinden
1941 Denizli-Buldan doğumlu olan Prof. Dr. Işık Tarakçıoğlu, ilk ve orta öğrenimini İzmir’de tamamladıktan sonra, tekstil kimyası dalındaki yükseköğrenimini ve doktorasını Stuttgart Üniversitesi’nde yaptı. 1971’den 2008 ortasına kadar, kısa bir süre dışında, Ege Üniversitesi’nde çalıştı. Ege ve Uludağ üniversiteleri Tekstil Teknolojisi Anabilim Dalı ve Tekstil Mühendisliği Bölüm başkanlıkları, E.Ü. Tekstil ve Konfeksiyon Araştırma-Uygulama Merkezi ile Uşak ve Emel Akın Meslek Yüksekokulları kurucu müdürlüklerini yürüttü. 10 ders ve araştırma kitabı, 1 Tekstil Terbiyesi Ansiklopedik Sözlüğü (Almanca-İngilizce-Türkçe) yayımlanan Tarakçıoğlu, evli ve iki çocuk babasıdır.
KRİZLE SİPARİŞLER KÜÇÜK PARTİLERE DÖNDÜ
Æ Son yıllardaki tekstil ve konfeksiyon gelişmesini sektörde yaşananları irdeler misiniz?
Æ Son yıllarda dünyadaki en önemli gelişme Dünya Tekstil ve Hazır Giyim Anlaşması’nın (ATC’nin) sona ermesi (kotaların kalkması), başta Çin ve Hindistan’da olmak üzere Güney ve Güneydoğu ülkelerinde yaratılan aşırı tekstil ve konfeksiyon üretim kapasitesi ve maliyetin altında satılan tekstil ve konfeksiyon ürünleridir. Krizden önce AB pazarında hazır giyim ve ev tekstili tedariğinin yüzde 65-70’i Güney ve Güneydoğu ülkelerinden, ancak yüzde 20-25’i aralarında Türkiye’nin de bulunduğu AB’ye yakın bölge ülkelerinden temin ediliyordu. Ancak krizle siparişler yalnız azalmaya başlamadı, daha dikkatli ve küçük partiler halinde yapılmaya da başlandı. Küçük bir parti sipariş ediliyor, satılabiliyorsa yenileniyor. Küçük parti ve hızlı teslim siparişlerinin Uzakdoğu’dan sağlanması zor olduğu için, AB’ye yakın bölge ülkelerinden sağlanan tedariğin payı yüzde 20-25’lerden, krizden sonra yüzde 30-35’lere çıktı.
ÇİN VE HİNDİSTAN’LA
YARIŞ OLMAZ
Æ Şirketlere önerileriniz?
Æ Krizin daha da derinleşebileceğini göz önüne alarak nakit akışınızı sürdürebilecek önlemler alın, stratejiler geliştirin. Çin’le, Hindistan’la aynı kulvarda yarışmaya kalkmayın. Hiç şansınız yok. Onların zayıf olduğu kulvarda yarışın. Müşterinin sipariş alışkanlığındaki değişimi ve AB’ye coğrafi yakınlığımızı krizle fırsata dönüştürün. Küçük parti mal işleyebilme, hızlı teslim, güvenilir servis beceri ve yeteneklerinizi geliştirerek AB ve komşu ülkelerde yeni müşteriler bulmaya çalışın. Sıradanlıktan uzak durun, modelinizde, deseninizde, kalitenizde farklılaşın. Ucuz fiyatı nedeniyle müşteri bulan sıradan mallar yerine, kalitesiyle tercih edilenleri üretin. Müşterinin istediğini en ucuza yapmaya çalışan basit tedarikçi olmak yerine, özgün tasarım yetenekli, müşteriye kendi geliştirdiği modelleri, ürünleri sunabilen yeni nesil tedarikçi olmaya çalışın. Ve son olarak da, dua edin, hükümetin basiret bağlanması çözülsün. Tekstil ve konfeksiyonun, ihracatın yeni lokomotifi denilen otomotivi de su kaynattığı bu kriz ortamında Türk ekonomisi için taşıdığı hayati önemi biran önce kavrasınlar ve destek sağlasınlar.
Yazının Devamını Oku 29 Ocak 2009
Taha Aksoy, AKP’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı oldu. İzmir milletvekiliydi.
2004 seçimlerinde de efsane Başkan Ahmet Piriştina’nın rakibi.
Fena oy da almadı!
Seçimlere kısa bir süre kala çıktı.
Fazla tanınmıyordu, ama yine de başarılı oldu.
Bu kez İzmir için çok sayıda aday vardı.
Ama Başbakan Tayyip Erdoğan, Taha Aksoy’u seçti.
O da kolları sıvadı.
Amacı; "İzmir’i hak ettiği noktaya taşımak".
"Bir dünya kenti haline getirmek".
Bunlar hemen her gün gazete sütunlarında.
Ben, geçen gün buluştuğum Taha Aksoy’a "o meşhur gece"yi sordum.
Hani Başbakan’ın gece yarısı 01.30’da "Adayımızsın" dediği geceyi.
Ne hissetti? Neredeydi? Eşi ne dedi? İlk kiminle paylaştı?
İşte Taha Bey’in anlatımıyla "o gece":
"Aslında iki gün önce Başbakan bütün İzmir milletvekillerini toplamış, yerel seçimlerle ilgili uzun bir toplantı yapmıştı. Toplantı bitiminde ben en sona kaldım. Annem, Tayyip Bey’i çok sever. Kendisine bir mesaj iletmemi istemişti. Ben de baktım en son ben çıkıyorum. Bu mesajı iletmenin tam zamanı diye düşündüm. ’Sayın başbakanım, annemin size bir mesajı var. Müsaadenizle onu iletmek istiyorum’, dedim. O da elimden tuttu. Arka tarafta küçük bir odaya geçtik. Ben ilettim mesajı. Ardından bana döndü. "Taha Bey bu iş sana kalacak gibi görünüyor", dedi. Burada mesajı almıştım aslında, ama kuruldan çıkan bir karar yoktu henüz. Neyse, malum gece biz istirahata çekildik. İki tane telefonumuz var. Birisi çalışma odamda, diğeri yatak odasında. Çalışma odamdaki telefon çalmış. Eşim açmış. Beni uyandırdı. Elinde telefon. Tabii ki, ben endişeyle fırladım, anneme mi bir şey oldu ya da çocukların başına bir şey mi geldi diye tereddüt içindeyim. Eşim; "Sayın Başbakan telefonda", dedi. Aldım telefonu, "Buyurun efendim", dedim. Başbakan: "Taha Bey, gördüğün gibi biz hala çalışıyoruz", dedi. "Allah kolaylık versin efendim", dedim. Ne diyeyim! Sayın Başbakan: "Karar çıktı. Görev senin. Hayırlı olsun", dedi. Ben de teşekkür ettim kendilerine, telefonu kapattım. Tabii ki, ilk öğrenen eşim oldu".
Aziz beyi salona almayan CHP’li şimdi ilçe başkanı!
Birol Ağırbaş, CHP’nin İzmir’in yeni ilçesi Karabağlar’daki yeni ilçe başkanı.
Karabağlar’da işler zor.
2007 seçimlerinde AKP’nin yüzde 37.62, CHP’nin yüzde 33.07 oyu var.
Hem CHP’den, hem AKP’den "Bu işe talibim" diyenlerin sayısı iki elin parmaklarından fazlaydı.
AKP’de ipi Sıdık Topaloğlu göğüsledi.
CHP’de ise ibre Konak eski İlçe Başkanı Sıtkı Kürüm’den yana.
CHP İlçe Başkanı Birol Ağırbaş iddialı:
"Karabağlar’a altı oku dikeceğiz. Burada başarılı olacağız. Seçim hazırlıklarını başlattık. Geniş bir katılımla, özellikle kadın ve gençlerin desteği ile sandıktan CHP çıkacak. Karabağlar’ın ilk belediye başkanı CHP’li olacak ve ilçesine güzel hizmetler verecek".
Ak ve kara ancak 29 Mart’ta belli olacak.
Ama Birol Ağırbaş’ı kamuoyu yakından tanıyor.
CHP Lideri Deniz Baykal’ın 24 Ekim tarihinde İzmir Swiss Otel’deki basın toplantısına Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nu almayan CHP’li olarak...
Aziz Kocaoğlu da açmış ağzını yummuş gözünü, "Şerefsizler! Batırın kurtulun. E... eşekler" demişti.
Hatta sonraki açıklama kulislerde hala tartışılıyor:
"Kitlelerin taleplerini anlamaktan uzak, rant peşinde koşan, siyaseti yağma anlayışından ibaret sayan hastalıklı siyaset cambazlarına karşı, sosyal demokrat yurtsever İzmirli hemşerilerimle gerekli mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğimizin herkes tarafından iyi bilinmesini istiyorum."
Ne var ki, Birol Ağırbaş şu anda İzmir’in önemli ilçesinin başkanı.
Aziz Kocaoğlu’nun bu olaydan sonraki İl Başkanı Kemal Karataş’a resti de akıllarda.
"Ya Kemal, ya ben"...
O açıklama da unutuldu.
Şimdi partili arkadaşları Birol Ağırbaş’a takılıyor:
"O şimdi başkan" diye...
Yazının Devamını Oku 24 Ocak 2009
İŞ bulmanın gittikçe zorlaştığı günümüzde artık daha donanımlı olan, yarışa bir adım önde başlıyor. Bunun için küçük yaşta başlayan telaş, çağın gereklerine göre başkalaşıyor. Özellikle sanayi ve hizmet sektöründeki ara elemanı istihdam gereksinmeleri nedeniyle birçok genç, kısa yoldan iş bulma yoluna bakıyor. Bu noktada sertifikalar önem kazanıyor tabii ki. İşte biz de bu konuda önemli çalışmalara imza atan bir merkezin başındaki Prof. Dr. Şevkinaz Gümüşoğlu ile söyleştik.
Æ BİMER’in kuruluş amacı ve faaliyetlerinden bahseder misiniz?
Æ Dokuz Eylül Üniversitesi Bölgesel Kalkınma ve İşletme Bilimleri Araştırma ve Uygulama Merkezi (DEÜBİMER) bir araştırma ve uygulama birimidir. Hedefi; bilimsel çalışmalarla bölgenin öncelikle ihtiyaçlarına cevap veren projeler üretmek, sektörlere yönelik ulusal ve uluslararası düzeyde eğitimler düzenleyerek, nitelikli insan gücü yetiştirmek, bölgesel kalkınmada ve eğitimde yüksek kalite sağlamaktır. DEÜBİMER, üniversiteler, çeşitli kurumlarla işbirliği yapar ve programlar önerir. Merkezimiz, çalışma alanlarıyla ilgili konularda uygulama, araştırma ve incelemelerin yanı sıra seminerler, kurslar, konferanslar, sempozyumlar ve benzeri bilimsel toplantılar düzenler. Çalışma konularında kamu ve özel kuruluşlarının, gerçek kişilerin istekleri doğrultusunda etüt ve proje çalışmaları yapar, rapor düzenler, danışmanlık hizmeti sunar ve yayınlar yapar.
SOSYAL AKTİVİTELER DE YOĞUN
Æ Sanayiyle işbirliği ve kent sorunlarına katkı anlamında BİMER hangi noktada ve 2009 hedefleriniz?
Æ Merkezimiz başarılı iş adamları ile öğrencileri buluşturmak için Bahar Konferansları düzenlemektedir. Bu yılki konuşmacılarımızdan ilki EBSO Meclis Başkanı Ender Yorgancılar. Çoğunluğu iş adamlarından oluşan danışma kurulundan destek alarak öğrencilerimize staj yeri ayarlayabiliyoruz. Özel ve kamu kurumlarına işletme bilimlerine dayalı, farklı alanlarda, çeşitli eğitimler vermekteyiz. Sağlık Müdürlüğü, TEİAŞ, TSE, ETİ Maden, Anemon Otelleri, Kredi ve Yurtlar Kurumu, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi eğittiğimiz kurumlardan bazıları. 700 muhtar, 700 ihtiyar heyeti üyesi ve 20 memur eğitildi. EXPO 2015 çerçevesinde "Sağlık Turizmi" sempozyumu düzenleyerek bilinçlenmeyi sağladık, buradan elde edilen gelirle bin fidanlık koru oluşturduk. 2009 hedeflerimiz arasında İZKA çerçevesinde sosyal sorumluluk ve KOBİ projelerinde sürükleyici güç olmak. Japonca sertifika programı düzenlenmesi, müşteri memnuniyetinin korunmasını sayabiliriz.
DİPLOMALAR TÜM DÜNYADA GEÇERLİ
Æ Eğitim programlarınız ve mezunlarınızın iş olanakları hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
Æ Merkezimiz eğitim programlarını iki kategoriye ayırmaktadır: Diploma Programları, Sertifika Programları. Uluslararası eğitim kurumu BİLSİT ile işbirliği yaparak, lise sonrası gençleri meslek edindirmek için hareket etmekte ve uluslararası geçerliliği olan İşletme Yönetimi, Halkla İlişkiler ve Turizm ve Otel İşletmeciliği Yönetimi diplomaları almaları için desteklemektedir. Deneyimli bir kadroyla 15 yıldır farklı sektörlere nitelikli insan gücü yetiştirmektedir. Öğrencilerimiz, yurt dışından gelen, uluslararası geçerliliği olan ve Türkiye’de özel sektörde tanınan diplomalara sahip oluyorlar, ancak üniversite sınavına girmedikleri için YÖK denkliği olmuyor. Ancak öğrencilerin hemen hemen lisans düzeyinde eğitim aldıklarını söyleyebiliriz... İş hacminin büyümesi, firma kavramının globalleşmesi ve işletme biliminin kazandığı yeni boyutlar farklı insan gücü modeline gereksinim doğurmuştur. 1970’den bu yana Türk özel sektörünün büyük gelişim gösterdiği dikkate alındığında; lisan bilen, meslek sahibi, konusunda uzman ara elemanlara ihtiyaç duyulduğu gerçektir. Artık profesyonel başarı için teknik bilgilerin yanında yeni açılımlara uyum sağlayabilen, nitelikli, donanımlı, bilgili; kısacası "Eğitimli" olmak gerekmektedir. Türkiye’de bahsettiğim alanlarda diploma almaya hak kazanan öğrenciler; Princely International University işbirliğiyle projeye dayalı uzaktan eğitimle lisans tamamlama olanağına da kavuşuyor. Merkezimiz üniversite mezunlarına, öğrencilerine ve farklı sektörlerde çalışanlara yönelik sertifika programları da düzenliyor. DEÜBİMER özellikle işletme, bilgisayar teknolojileri ve kalite eğitimleri ile toplumdaki bu ihtiyacı karşılamak üzere yola çıkmıştır. Son dönem düzenlemeye başladığımız üst düzey yönetici asistanlığı programı, NETSİS destekli işletme yönetim programı ve kalite sistemleri yönetici yetiştirme programı da bunlardan birkaçıdır.
Yazının Devamını Oku 21 Ocak 2009
ÇEŞME; İzmir’in arka bahçesi. Yeterince pay alamasa da turizm cenneti. Çeşme’de seçimlerde ilginç bir tablo vardır; Faik Tütüncüoğlu ile Nuri Ertan seçimlerde kıyasıya mücadele eder. Bir o kazanır, bir öteki.
Son yıllarda yerel yönetimlerde elde ettiği deneyim ile Çeşme Belediye Başkanı Faik Tütüncüoğlu, İzmir’deki belediye başkanları arasında da farklı bir yere sahip hiç kuşkusuz.
Çeşme turizminin 12 aya yayılması için büyük mücadele veren, "Ağabey" konumundaki Tütüncüoğlu, "Bu seçimlerde Çeşme’de başladığımız çalışmaları tamamlayacağız. Hazırlıklarımız tamam. Programımızı kısa bir süre sonra halkımızla paylaşacağız. Çeşme geleceğe güvenle bakmaktadır" diyor.
Çeşme’de sevilen, sayılan ve dürüst kimliği ile haklı bir ün kazanan Faik Tütüncüoğlu’nun karşısında bu kez AKP’den Nuri Ertan yok.
Nuri Ertan beklenirken, Çeşme Esnaf Odası Başkanı Mustafa Cenger rakip çıktı.
Ama Başkan az daha büyük bir sürprizle karşılaşacaktı.
Kulislerde uzun süre Çeşme AKP adayı olarak bir sürpriz konuşuldu; kuzen Ömer Tütüncüoğlu. Evet, Faik Tütüncüoğlu’nun kuzeni.
Bu kez seçimlerde kuzenler karşı karşıya gelecekti.
Faik Başkan’ın kozu; deneyimi ve hizmetleri.
Ömer Tütüncüoğlu ise önce "Faik Tütüncüoğlu benim kuzenim" diyecekti herhalde...
Ne var ki, son akşam Çeşme’deki isim değişti. Mustafa Cenger AKP adayı oldu da, ilçede bir "kuzenler savaşı" yaşanmadı.
CHP’de il başkanlığı muamması!
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan İzmir çıkartmasında İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne fena yüklendi.
Yapılamayanları saydı ve ekledi:
"İzmir’de maalesef belediyecilik olarak, yerel yönetim olarak İzmir’in şanına yakışır projeler, hizmetler ortaya konamadı. Türkiye’nin batıya açılan kapısı, bu güzelim şehir ne altyapısı ne üst yapısıyla aslında aydınlık yarınların İzmir’ine yakışır bir belediyecilik görmedi. İhmaller iş bilmezlikten dolayı her geçen gün şehir olma kimliğini vizyonunu kaybetti... Üzülerek söylemeliyim ki büyük bir potansiyele sahip güzel İzmirimiz hak ettiği noktaya ulaşamamıştır. Kültürel ve doğal zenginliklere tarihi mirasa, eşsiz potansiyele sahip olmak tek başına yetmiyor. Bütün bu kaynakları değerlendirmek fırsata dönüştürmek gerekir... İzmirliler’in kaderi ıslah yapılmamış derelerin kokusunu koklamak ve susuzluk olmamalıdır... Biz hiçbir İl’e üvey evlat muamelesi yapmadık. Raylı sistem projesinde İzmir Büyükşehir Belediyesi acze düştü. Bitiremeyeceğini bildirdi. Ulaştırma Bakanlığı’na talimat verdik. Projeyi birlikte yürütüyoruz. Ancak, Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyeleri raylı sistemlerini Ankara’dan 1 kuruş yardım almadan yürüttü. Antalya da kendisi yapıyor."
Bu konuşma CHP kulislerinde hayli yankı buldu.
Epey de konuşulacak gibi.
Ancak kulislerde konuşulan bir başka konu da, CHP İzmir İl Başkanlığı!
Kemal Karataş her ne kadar İl Başkanlığı koltuğunda olsa da, yerel seçimlerde Konak’tan belediye başkan adayı olarak gösterileceği de yoğun bir şekilde konuşuluyor.
Ankara’daki temaslarında da bu tür sinyaller alan Karataş için parti tabanında "Epey emek verdi. Bu kez bir belediye başkanlığı onun hakkıdır" yorumları yapılıyor.
Hal böyle olunca da, CHP’de çarklar işliyor.
Kemal Karataş’tan sonra il başkanı kim olacak?
Hemen söyleyeyim; kulislerde dört aday var: Biri eski İl Başkanı ve Deniz Baykal’ın güvendiği isimlerden Ekrem Bulgun. Diğeri genç ve dinamik yapısıyla kendini CHP tabanında sevdiren PM üyesi Rıfat Nalbantoğlu.
Bir başka isimse eski milletvekili Türkan Miçoğulları. Kadın kimliği ile Deniz Baykal’ın seçmene mesaj verebileceği konuşuluyor.
Ve son isim; eski Karşıyaka Belediye Başkanı, hukukçu Cihan Türsen.
Ağırlıklı isim Nalbantoğlu ama burası CHP, her şey olur!
Yazının Devamını Oku 17 Ocak 2009
İZMİR’in simgelerindendir Kemeraltı. Binlerce insana ekmek kapısı, tarihin ve ahiliğin simgesi... Son zamanlarda zor günler yaşayan esnafın kenetlendiği, hala eski gelenekleri sürdürmeye çalıştığı bir merkez. Çarşı esnafından, Tarihi Kemeraltı Derneği eski Başkanı Necati Ortabaş ile söyleştik. Kemeraltı’nda esnaf olmak nasıl bir duygu? Hala eski gelenekler sürüyor mu?
Æ Esnaf olmak; bugün bu sözün tam karşılığı birçok kelimeyle ifade edilebilir: "Zor", "Donkişot olmak", "Yalnız kalmak", "Cehennemde yaşamak" gibi. Global krizde Türkiye’de her gün bir sürprizle karşılaşılabilir. Merkezi ve yerel yönetimlerin ek masraflar sunmasıyla esnaf hep "veren" oldu. Buna karşılık tüketiciye ne kadar zorda olursak olalım, gülümseyerek ve onların velinimetimiz olduğunu hissettirerek yaklaştık. Esasında ahilik kurallarını uygulamak dahi bizi öne çıkarmaya yeter. "Kendin kullanmadığını başkasına satma", "Alamayacağın fiyata mal satma" gibi. Bugün esnaflık zor. Bankaların kredi kartı komisyonları, elektrik ve su zammı, artan vergiler, telefon, posta, personel, SSK maliyetlerinde oynaklıklar, Çin malları, yeni alışveriş merkezleri ve pazarlar... Bunlar aklıma ilk gelen zorluklar. Satış ve tüketici taleplerinin azalması bunların üzerine tuz biber oldu. Yine de iyi olan; 7 bin yıllık ve 10 bin işyerinin olduğu bir tarihi çarşıda olmanın sinerjisiyle geleneksel adetlerimizin biraz teselli etmesi. Kemeraltı esnafı her sabah selamlaşır, sohbetli kahvaltılar, şakalaşmalar ve sokak politikaları... Zaman zaman müşterilerin katılması. Kemeraltı’nda geleneksel lezzetler de var tabii. Boyoz, gevrek, kumru, sübye, karadut, boza, salep, kahveler, söğüş, kazandibi, fırında sütlaç say say bitmez. Kemeraltı’nda sadece yeme-içme, alışveriş ve politika yok; cenaze, evlilik, doğum veya hastalıklarda esnaf dayanışması, komşunun ihtiyacına koşmak var. Kızlarağası, Alipaşa Meydanı, Salepçioğlu, Leblebicioğlu, Hisarönü, Kavaflar’da sohbetler. Esnaflığın güzel ve keyifli yanları...
Æ Kemeraltı esnafı 2009’dan umutlu mu? Global kriz esnafı nasıl etkiledi?
Æ 2009 umut mu? Umudun, sözün bittiği yıl mı? En çok biz etkileniyoruz. Asker, öğretmen, memur, çalışan herkes ayın başında maaşını alıyor. Kriz nerede? Bu kesimlerde gelir değişmiyor, fiyat farkından etkileniliyor. Esnafıysa kriz dibe çekiyor. Vatandaş alışveriş yapmadıkça, kişisel masraflar ve kredi kartı sorunu çözülmedikçe ve gıdada kredi kartı taksidi kalkmadıkça sabit gelirli rahatlayamaz. O rahatlayamadıkça biz hiç rahatlayamayız. Kriz bizi vurdu, hem ulusalı hem globali. Krize alıştık bir anlamda. Ancak, reflekslerimiz olsa da bu kriz çok zorlayacak. Şubat, mart, nisan, mayıs... Zor aylar olacak.
İkinci kuşak Kemeraltılı
Necati Ortabaş, 1961 İzmir doğumlu. Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde lisans eğitimi aldı. 35 yıldır Kemeraltı’nda baba mesleği olan gözlükçülük yapıyor. Türkiye Trafik Güvenli Vakfı ve Girit Türkleri Kültür Derneği Üyesi, Tarihi Kemeraltı Esnaf Derneği Kurucusu ve eski başkanı. Ortabaş, evli bir erkek bir kız babası.
Birlikten her zaman kuvvet doğar
Æ Kemeraltı için yapılan çalışmalar yeterli mi? Beklentileriniz? Önerileriniz?
Æ İzmir markasını arayıp durdu. Oysa ki İzmir’in markası Kemeraltı... İlk paranın bulunduğu Lidyalılar’dan bu yana ticaret yapılan, 7 bin yıllık ticaret alanı. İç limanı, tarihi hanlarıyla bu alanın mikro ölçekli benzerlerini Avrupa ve dünya, mücevher gibi saklıyor. Biz de öyle bir maden var ki, yanında tarihi Agora, Kadifekale, sinagog ve camiler... Çarşının şadırvanları, levhalama sistemi, girişim planı, sosyal ihtiyaç alanları, iç düzeni yetersiz. Bunlar için Tarihi Kemeraltı Esnaf Derneği kuruldu ve üyeleriyle bir yere geldi. Bu eksiklerden tek başarılan Emniyet Müdürlüğü Huzur Timleri’nin hırsızlık ve kapkaçla mücadeledeki başarı oldu. 5-6 yıl önce günde 100’ü aşan hırsızlık ve adli olay şimdilerde çok az veya hiç yok. İstenirse başarılır. Bu coğrafyada yaşayanların fikir ve görüşleriyle çözümleri kalıcı olur. Başlangıç için hiç yoktan iyi... Çarşımızın rekabet gücünü artırmak için trafiğe kapalı, cazibe alanları yarattık. Cazibe alanlarına bir örnek; Balık Hali’ni organize etmek. Kızlarağası İş Hanı Çarşısı’nın cazibe alanı kısa sürede değer kazandı. Beklentimiz, yerel, merkezi yönetimlerle esnafın kararlı, samimi eleştirilere alınmadan, herkesin fikrini tartışarak doğruyu bulmak. Susturma ile bir yere varılmaz. Önerilerimiz; turizm polisi, levhalama sistemi, sosyal ihtiyaç alanları (tuvalet-şadırvanlar), işporta ve işgalsiz otopark, durak, aydınlatma, tanıtım, yer döşemesi ve yolların yapılması, dinlenme alanları, yeşil alanlar ve peyzaj düzeni sağlanması... Geleneksel satıcılara orijinal giysilerle şerbetçisi, sübyecisi, turşucusu hem hijyenik hemde kontrol edilebilir hale getirilebilir. Markalamaya imkan verilmelidir. Biri kral çıplak demeli yani...
Yazının Devamını Oku