İzmir’in sorunu bir araya gelememek

İZMİR Ekonomi Üniversitesi’nin sevilen öğretim üyesi, Türkiye’de geniş bir entelektüel kesimin yazılarını ve değerlendirmelerini ilgi ile izlediği bir isim.

Uzun yıllar Ankara ve yurt dışında görev yaptıktan sonra ’İzmirli olan’ ama şimdilerde Bahçeşehir Üniversitesi’ne transfer olan Prof. Dr. Orhan Tekelioğlu. Gerek İzmir, gerek Ekonomi Üniversitesi, gerekse ona büyük sevgi duyan öğrencileri için ciddi bir kayıp. Orhan Hoca ile İzmir ve Türkiye ile ilgili geniş bir ufuk turu yaptık.

En önemli sorunlardan biri olarak Türk toplumunda tepki eksikliğinden söz ediliyor. Bu doğru mudur? Doğruysa sizce neden?

- Bir sosyolog olarak tepki eksikliği olan bir toplumdan söz etmem tabii ki mümkün değil. Sadece toplumdan topluma tepki türleri farklı olur, nitekim Türkiye’de de bazı batılılara göre değişiklik gösteren tepki biçimleri vardır. Bu ülke insanında öncelikle pragmatist, yani duruma göre hızla değişen tepki verme alışkanlığı vardır. Tabii ki, en önemli olan şey durumu okuma, anlama yeteneğidir. Bu konuda da bu ülke insanının grup davranışı özelliği hemen ortaya çıkar. Yani durumun ne olduğu bilgisini o konuda fikirlerine güvendiği ’bir bilen’den almaya çalışır ve o konuda ikna oldu mu inandığı fikri hızla etrafındakilere yaymaya çalışır. Tepkileri konusunda önce suskun, ama bu konuda çoğunluğun da aynı kanıda olduğunu hissettiği anda ’sesli’dir. Siyasi davranıştan örnek vermek gerekirse genel olarak pasif-agresiftir. Bir şeyden memnun değilse hemen bir suskunluğa bürünür, rahatsız olup olmadığı sorulduğunda, rahatsız olduğunu asla söylemez, ancak seçim günü gerçek duygularını ortaya koyar, hem de kitlesel olarak. Bu nedenle, bir partinin seçimden seçime ciddi oy kaybına ya da kazancına uğraması bu ülkede sıklıkla görünür. Batılı siyaset bilimciler tarafından geliştirilen seçmen davranışı kuramlarına göre çok ’tuhaf’ olan bu pasif-agresif tepki bu ülkede yaşayanlar için hiç de şaşırtıcı olmayan bir ruh halini ortaya çıkarır. Çok yakında Türkiye’deki en çekişmeli seçimlerden birini yaşayacak olan İzmir’deki siyasal gözlemciler ve adayların bu davranış kalıbını dikkate alacağını sanıyorum.

Avrupa ile entegrasyon aksıyor kültürel muhafazakarlık yükseliyor

Türk toplumu özellikle son 7-8 yıllık süreç içinde nasıl bir değişim gösterdi? Bunu yorumlar mısınız?

- Türkler her toplum gibi sürekli değişiyor. Yine de bize özgü bir dinamik çerçevesinde bu değişim şekilleniyor. Son on yılın değişimine bakarsak iki eksenden söz edebiliriz. Bunlardan ilki ve itici güç olarak çalışanı dıştan gelen global dalga ve bununla ilintili dinamikler. Bu çerçevede batı iktisadi dünyası ve Avrupa Birliği ile umulan entegrasyon süreçlerinden söz edebiliriz. Ama bu sürecin hem dış ayağı hem de iç ayağı sürekli olarak aksıyor. Bunun sonucunda da ikinci eksen ortaya çıkıyor. O da içten yükselen ve toplumu hızla saran bir kültürel muhafazakarlık ekseni. Türkiye, bu eksenlerin ortasında bir yandan dışa savruluyor bir yandan kendi içine kapanmaya çalışıyor. Kapitalizmin olmazsa olmazı globalleşme acımasız bir şekilde topluma kendini hissettiriyor. Örneğin, çalışanlar için çok sorunlu bir sosyal güvenlik yasası gündeme geliyor, benzin fiyatları delice artıyor, elektrik faturaları otomatik olarak yükselmeye başlıyor. Buna paralel olarak, bunalan bir çok insan belki anti-kapitalist değil ama anti-batılı bir yerelciliği, kendine kapanma anlayışını kolayca benimseyebiliyor. Gelecek dönemde bu sürecin çok daha keskinleşeceğini ve bu süreci yönetmede ciddi zaafları olan mevcut iktidarı zorlayacağını söylemek için kahin olmak gerekmiyor.

’Örgütlenemeyen Şehir: İzmir’

İzmir’i ve Ege Bölgesi’ni Türkiye’nin sosyolojik gelişim çizgisi içinde nasıl bir yerde görüyorsunuz?

- Bölge üstüne konuşabileceğimi düşünmüyorum, ama İzmir üstüne düşündüğümde şunu hemen söyleyebilirim. Ne yazık ki, çok sorunlu bir yerde. Daha seksenli yıllarda, bir akademisyen olarak düşündüğümde Türkiye’nin halen aşılmamış organizasyon sosyoluğu olan Prof. Dr. Oğuz Arı’dan ders alırken bize okuttuğu çalışmasının adı yanılmıyorsam ’Örgütlenemeyen Şehir: İzmir’di. Bu şehrin kanaat önderlerinin bu çalışmayı bulmak için sahaflara gitmesini önermek zorundayım. Çünkü henüz yetmişli yılların sonunda İzmir’de yapılan ve sanırım bir benzeri bir daha yapılmayan bu çalışmada şehrin sosyolojik profilini Oğuz Hoca çok başarılı bir şekilde çıkarmıştı. Ben dört yıl kadar bu şehirde yaşadım ve emin olabilirsiniz ki, bu şehri birçok İzmirli’den çok daha fazla sevdim ve benimsedim. Ama bütün bunlar Oğuz Arı’nın yıllar önce yaptığı saptamanın pek de değişmediği gözlemimi değiştirmiyor. Bu şehrin çok ciddi bir araya gelememe, ortak akıl üretmeme, kısacası örgütlenememe sorunu var. İstanbul ve Anadolu’daki bir çok şehrin inanılmaz bir şekilde başarılı olduğu örgütlenme becerisinin neden bu şehirde başarılı olamadığına dair bir çok fikrim var. Kısaca esnaflık kültürü diyebileceğim bir sosyal dinamiğin sorunların merkezinde olduğu kanaatimi söyleyerek bu konuyu kapatmak istiyorum. Ama şunu da söylemeden edemeyeceğim: İzmir’in sorunları ne sanıldığı kadar büyük ne de aşılamayacak bir kapsamda. İzmir’in her zaman müthiş bir gelişme potansiyeli ve imkanı var. Mesele bunu kimin hangi kadroyla yapabileceğinde düğümleniyor sanırım.

Kimdir?

1958 Ankara doğumlu. Lisans eğitimini ODTÜ Sosyoloji Bölümünde, Yüksek Lisans eğitimini Oslo Üniversitesi’nde tamamladı. Yine ODTÜ’de doktora yaptı. Uzmanlık alanı kültür sosyolojisi olan Prof. Dr. Orhan Tekelioğlu, medya kültürleri, kültür siyasetleri, popüler kültür ve müzik alanlarında çalışmalarını sürdürüyor. Son yıllarda daha çok kültürel beğeni ve kültür tüketimi kavramlarını kullanan alan araştırmalarına yoğunlaşmıştır. Türkçe ve İngilizce olarak yayımlanmış makaleleri ve birçok ulusal ve uluslararası kongrelerde sunduğu bildirilerinin yanı sıra, Foucault Sosyolojisi ve Pop Yazılar isimli iki kitabı da bulunan Tekelioğlu, uzun yıllar Bilkent Üniversitesi’nde ve bir ara ABD Ohio-State Üniversitesi’nde görev yaptı. İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeki görevinden geçtiğimiz günlerde ayrılan Tekelioğlu, Eylül 2008’den itibaren Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü Başkanı olarak akademik hayatını sürdürecek.
Yazarın Tüm Yazıları