Uğur Yılmaz

Karaoğlan’a kadın eli değecek

15 Nisan 2019
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, geçen hafta 2019’da uygulanacak ekonomik reform politikalarını açıkladı.

Herkes kendisine uygun bir tarafından bakıyor yeni programa. Finans çevreleri, sanayici, ihracatçı, işçi ve tabi tarımla ilgilenen çiftçilerimiz.
Tarımda seracılık ve küçükbaş hayvan sayısının 47 milyondan, 4 yılda 100 milyona çıkarılacağına ilişkin hedefler oldukça iyi görünüyor.
Uzun zamandır, Türkiye’nin tarımda üretime dönmesi gerektiğini yazıyorum. Umarım bu reform paketinden çıkanlar, köylümüzün kente göçünü durdurur ve tarımsal üretimi de artırır. İşte bu yönde yapılan çalışmalardan biri de T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar II. Bölge Müdürlüğü Bursa Şube Müdürlüğü’nün Mustafakemalpaşa Karaoğlan Mahallesi’nde (Köy demeyi tercih ederim) gerçekleştirdiği proje.

GÜZEL KÖY KARAOĞLAN…

Bu proje kapsamında bazı görevler üstlendiğim için zaman zaman Karaoğlan’a gidip geliyorum. Umarım yakın zamanda sizlerin de gidip görme imkanınız olur. Çok güzel bir köy. Uluabat Gölü’nün güney ucunda. Yemyeşil bir örtü içinde, yüzleri gülen, inanılmaz misafirperver bir halkı var. Daha bir kere kahvede çay parası ödeme şansım olmadı.
Erkekleri konuşkan, mutlu görünüyor; ancak kadınların yeri bir başka. Köyde BEBKA, Milli Parklar ve Mustafakemalpaşa Belediyesi paydaşlığı ile yürütülen Bursa Kırsalında Eko-Agro Turizm: Karaoğlan Manda Evi Projesi kapsamında bir kadın derneği kurulması için eğitimler düzenleniyor. Eğitimlere 100’e yakın kadın katılıyor ve ilgiyle dinliyor. Meselelerine sahip çıkmış durumdalar. Onlar adına ben gururlanıyorum.
Hele bir de projenin ilk etabı tamamlanıp işler hale gelince, köydeki canlılık müthiş olacak. Şu an manda yoğurdunu köyde bulmak mümkün. Manda sütü de sabah ve akşam bulunuyor. Köylülerin peyniri müthiş ama şimdilik sadece kendileri için üretiyorlar. Yakında süt, yoğurt, peynir, tereyağı ve kaymak da üretecekler. Yumurta ve bal da var köyde. Bir de sıcak somun oldu mu tamamdır. Yakında Karaoğlan, kırsal kalkınmanın örnek köyleri arasında yer alır umarım. Köyün kadınlarının gözündeki ışıltı, bu inancı bana da geçirdi.

Yazının Devamını Oku

Ekonomi canlanma bekliyor

8 Nisan 2019
Seçim bitti (mi acaba? Bu satırları yazarken İstanbul’da itiraz üzerine sayım sürüyordu).

Öyle ya da böyle, artık yeniden günlük hayatımıza dönüyoruz. Neyse ki havalar güzelleşecek ve kendimizi dağa, bayıra, yeşile vuracağız. Bunu yaparken de elbet otomobillerimizi kullanacağız.

TRAFİĞE ÇIKIŞ...

Bu yıl şubat ayında trafiğe çıkan toplam araç sayısı sadece 34 bin 25. Bunun içinde motosiklet de var, traktör de. Otomobil bu rakamın yüzde 54.3’ü yani 18 bin 475’ini oluşturuyor.
Geçen yıl aynı dönemde bu rakam 68 bin 719 toplam, 40 bin 338 otomobil olarak sıralanmış.
Yarısından az yani.
Geçen yıl yollarda 22 milyon 377 bin 559 araç varken, bu yıl bu rakam 22 milyon 940 bin 636 olmuş.
Geçen yıl otomotivde üretim 1 milyon 587 binmiş. 2017’de bu rakam 1 milyon 749. Geçen yıl şubat ayında ihracat, adet olarak otomobil için 121 bin 402 iken bu yıl aynı dönemde rakam 106 bin 84’e inmiş. Bir sevindirici rakam var. İthal otomobildeki düşüş yüzde 51 olmuş. 29 binlerden, 14 binlere gerileme var.

HEPİMİZ BİRLİKTEYİZ...

Yazının Devamını Oku

Havamız hiç de yerinde değil

26 Mart 2019
Artık seçim haftasına girdik. Çok şükür birkaç küçük tatsızlığa rağmen, Bursa’da kavgasız bir seçime gideceğiz.

Sorunlar belli, çözümler de keza öyle. Trafik, yapılaşma, yeşilin kaybı ve çevre. Çevre nedense hep gerilerde. Küresel ısınmanın artık geri dönülmez yola girdiğini yaşayarak öğreniyoruz. Günlük çıkar çatışmaları yakında yaşam alanlarının daralacağı ve zorlaşacağı için ya daha büyük bir boyuta taşınacak ya da aklı selim hakim olacak ve elbirliği ile yaşanır bir dünyayı inşa edeceğiz. İkincisi daha güç görünüyor ancak başarmak zorundayız.
Geçen hafta BUSİAD Çevre ve İş Sağlığı Uzmanlık Grubu’nun Bursa’da Hava Kirliliği Paneli’ndeydim. Okumuşsunuzdur. Eski büyükşehir belediye başkanlarından Erdoğan Bilenser, çevre sorunlarının Bursa, Türkiye ve dünya için ilk sırada yer alması gerektiğini güçlü bir şekilde vurguladı. Ben bugün size, aynı paneldeki iki ismin sunumlarındaki çarpıcı bilgileri aktarmak istiyorum.
Bu arada, ben de çevre sorunun en temel sorun olduğunu düşünenlerdenim. Çevreyi başa koyarsanız, trafik-ulaşım, yapılaşma, sanayi ve tarım gibi konulara da bu gözle bakarsınız.

DEĞERLER VAHİM...

İlk olarak BUSİAD Çevre ve İş Sağlığı Güvenliği Uzmanlık Grubu ce Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Doç. Dr. Efsun Dindar’ın 2018 Yılı Bursa Hava Kalitesi Raporu’yla başlayalım. Bursa’daki 6 ölçüm istasyonundan Osmangazi’de olanın durumu gerçekten vahim. Bu istasyonda, 2018 yılı için ulusal sınır olan 60 [μg/m³] PM10 değeri, 24 saatlik ortalama yıl içerisinde 298 gün geçmiş. Yani sadece 65 gün temiz hava solumuş Osmangazi’de oturanlar. O da bizim sınır değerlerimizle. Avrupa Birliği sınır değeri 50 [μg/m³] ise 331 gün aşılmış. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından PM10 için yıllık ortalama 20 [μg/m³] olarak belirlenen sınır değer Osmangazi Uhkia İstasyonu için 99 [μg/m³]. Varın siz düşünün.
Gelelim panelde konuşan Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı İmmünoloji ve Alerjik Hastalıklar Bilim Dalı Başkanı Doç Dr Dane Ediger’in sözlerine. 2017 rakamlarına göre Bursa hava kirliliğinde 4. şehir. 2011’de havadaki partikül madde (PM10) miktarı 68 (μg/m³) iken 2015’te 105’e çıkmış. Doç. Dr. Ediger, astım ve alerji ile hava kirliliğinin doğrudan ilişkisi olduğunu söylüyor. Ayrıca Ediger, Bursa’da hava kirliliğinden 3 bin 98 kadar erken ölüm yaşandığı tahminini de ortaya koyuyor.
Yani diyeceğim o ki. Havanız, suyunuz, toprağınız kirli ise ve daha da çok kirlenme ihtimali yüksekse, ulaşım da, yapılaşma da önemini yitirir. Önce nefes almalıyız, su içip, yemek yemeliyiz. Önce çevre denmesi boşuna değil.

Yazının Devamını Oku

Orda çok köy var uzakta

19 Mart 2019
“Orda bir köy var, uzakta... O köy bizim köyümüzdür. Gezmesek de, tozmasak da, o köy bizim köyümüzdür.” Ahmet Kutsi Tecer’in böyle başlayan şiirinin bestelenmiş halini söyleyerek büyüyen kuşaktanım.

Belki de, cumhuriyet kuşağının niteliklerini barındıran son kuşak. Kendimizi o köylere ait hissederdik sanırım söylerken. Ondan mı yoksa şehirli bir çocuk olarak büyürken köyde hayatın farklı gelmesinden mi bilmem, hep ilgimi çekmiştir köyler.
Köylerin köy olduğu yıllardan bahsediyorum elbette. Kendi ekmeğini yapan, kendi ocağını yakan, kendi peynirini üreten köylerden.
Sonra 1980’lerle birlikte, önce elektrik, ardından buzdolabı ve televizyon girdi köylere. Sonra tüp, ocakları söndürdü. Çaylar semaverde değil, tüplü ocakta pişer oldu. Telefon girdi sonra, cep telefonu ve internet en sonunda. Kerpiç evler yıkılmaya başladı. Yerini şehir varoşlarındaki kötü mimari örneği beton evler aldı.
Eskiye özlem ve yeniliğe karşı duruş yazısı değil bu. Aman ha yanlış anlaşılmasın. Gelişimin önünde durmak elbette mümkün değil. Ama bu bahsettiğimiz süreçleri biz yanlış anladık galiba. Köyler gelişeceğine, yok olmaya başladı.
2008’de toplam nüfusun yüzde 25’i köylerde yaşarken, 2018’de bu rakam yüzde 6.24.
Giderek kapanan köyler görmeye başladık. Şimdi gıdadaki yüksek fiyat artışlarının nedenini sorgular olduk. Plansız büyüme kentleri mahvetmiyor sadece, köyler de bitmiş durumda.

ÇEKMECE...

Bunun son örneğini geçen hafta sonu, Çağdaş Eğitim Kooperatifi bünyesinde çalışmalarını sürdüren Proje Çek(i)mece’nin Büyükorhan köylerine yaptığımız ziyarette gördüm.

Yazının Devamını Oku

Gelecek sandığımızdan hızlı geliyor

12 Mart 2019
Seçim sathı mahallinde işler kızışıyor. Liderler ve adaylar seslerini, açıklamalarının tonunu artırıp birbirlerini suçlamaya başladı.

Umarım bundan öteye gidilmeden yerel yöneticilerimizi seçebiliriz. Bunun bir yerel yönetim seçimi olduğunu unutmadan.
Ben bugün siyasetten bahsetmek istemiyorum. Bu da gelip geçecek. 20 gün sonra yaşantımız iyi ya da kötü sürecek. Dünya aynı hızla dönmeye devam edecek. Ama dünyada neler değişiyor görmek yerine, önümüze konulan gündemle idare ediyoruz. Hem de öyle sıradan halk değil, kısmen bu ülkenin gidişine yön verecek kitleler tarafından da. Küçük bir azınlık dünyanın evrilişine, Türkiye’nin bu evrimde alacağı rollere kafa yoruyor.
Dünyada, tüketim alışkanlıkları, buna bağlı olarak üretim şekilleri sürekli ve çok büyük bir hızla değişiyor. Artık dünyanın gelecek 15 yıl içindeki ekonomik merkezinin doğu olacağına, bu konuya kafa yoran herkes hem fikir.
Yani içinde olduğumuz yüzyılın, bundan sonraki 3 çeyreğinde, Çin ve Hindistan’ın başını çektiği doğulu ülkeler, dev cüsseleriyle üretimin lideri olacaklar. Yine Çin ve Hindistan teknolojide de öne çıkacak.
Tüketim alışkanlıkları aklımızın almayacağı şekilde değişecek
DEĞİŞEN DÜNYA…
Bursa Sanayicileri ve İşinsanları Derneği’nin (BUSİAD) Önceki Hafta düzenlediği Çekirge Toplantılarında Bosch Türkiye ve Ortadoğu Başkanı Steven Young’ı dinleyince buna bir kez daha kanaat getirdim. Daha önce benzer ifadeleri Alphan Manas’tan da duymuştum. Öyle değişecek ki alışkanlıklar, alışmamız biraz zor olacak.

Yazının Devamını Oku

Salonlara bahar geliyor

5 Mart 2019
Bursa’ya bahar geldiğini nasıl anlarsınız?

Tepelerde kar yoksa, ağaçlar çiçek açmaya başladıysa ve havalar ısındıysa değil mi? Hoş küresel ısınma mevsimleri de değiştirdi ya. O nedenle baharın geldiğinin daha somut bir işareti var artık. Tiyatro.
Nasıl mı? Bir yandan Devlet Tiyatroları Bursa Uluslararası Balkan Ülkeleri Tiyatro Festivali, diğer yandan Nilüfer Belediyesi’nin her yıl yapacağını açıkladığı Tiyatro Festivali konuşulmaya başladıysa, doğa bizi yanıltsa da, bahar gelmiştir artık.
***
Bu yıl Nilüfer Belediyesi, malum seçimlerden dolayı, her yıl yapmaya karar verdiği Tiyatro Festivali’ni erkene çekti. Daha önce 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nde başlayan Festival, bu yıl 9 Mart’ta başlayıp 27 Mart’a kadar sürecek. Hal böyle olunca 6. Uluslararası Balkan Ülkeleri Tiyatro Festivali’yle pek çok temsil çakışmış olacak. Gelecek yıllarda umarım buna daha fazla özen gösterilir.
Bu şehir Anadolu’daki ilk tiyatronun kentidir aynı zamanda. Yıllar içinde bu vasfı unutulsa da, Bursa Devlet Tiyatrosu Müdürü Arzu Tan Bayraktutan’ın çabalarıyla, 2013’te başlatılan Balkan Ülkeleri Tiyatro Festivali, bunu hatırlamamızı da sağlar umarım.
***
Araya bir not düşeyim. Bursa, kendine Bursa Festivali dışında hep bir sanat etkinliği arar durur, İpek Yolu Film Festivali de bunlardan biriydi. Bu şehrin, eğer bir büyük festival yapacaksa, bunun sinemadan ziyade, tiyatroyla ilgili olması gerektiğini düşünenlerdenim.

Yazının Devamını Oku

Kent anayasası

26 Şubat 2019
BİR seçim sathı mahallindeyiz yine. Bence sönük geçen bir yarış hali var adaylar açısından. Ekonomik kriz mi? Heyecanın düşük olması mı? Bilemiyorum.

Ama halk içinde yine bir kutuplaşma sürüyor. İnsanlar tercihlerini yaparken, farklı gerekçelerle diğerinin tercihini acımasızca karalıyor. Komşusunu, arkadaşını, dostunu anlamaya çalışmıyor.
Hiçbir seçim son seçim değildir. Herkes karşısındakini anlamaya çalışmalı diğerlerinin de yaşam, söz söyleme ve inandığı gibi davranma hakkı olduğunu kabullenmelidir.
Malum öyle çok adaylı bir seçim dönemine de girmiyoruz. Farklı isimler olsa da, iki ittifakın adayları arasında kaldı Türkiye’nin önemli bir bölümü. Ya bu isim ya da diğeri noktasındayız. Bu da kutuplaşmayı tırmandırıyor. Renkli bir yarış olmasını engelliyor.
Oysa Bursa’yı konuşacak olursak sorunları biliniyor herkesçe. Adaylar da muhtemelen gelecek haftadan itibaren somut önerilerini sunacak kamuya. Başta trafik-ulaşım olmak üzere, kent yapı stoğunun geleceği, çevresel sorunlar, tarım ve turizme ilişkin sorunlar, sanayinin geleceği, kentteki nüfusun nasıl stabil tutulabileceği, adayların çantasından bir bir çıkacak.

ŞEHİR KİMLİĞİ…

Ama asıl bu kentin bir kimliğinin olması gerektiğine ilişkin sorunlara yine yanıt vermekten uzak bir seçim yarışı ve ona oy verecek kitleyle karşılaşacağız.
Katıldığım toplantılarda Bursa’nın başta sanayi, tarım ve turizmde ne kadar önemli bir kent olduğu anlatılıp duruyor; ama kent anayasaları oluşturmak bu hengamede hiç masaya gelmiyor. Bursa’nın ihtiyacı olan şey, bir kent anayasası yapmaktır. Artık aile şirketleri bile anayasa yapıyor. Hatta benim yaşadığım apartmanda bile bazı şeyleri değiştirmek için 3’te 2 çoğunluk gerekiyor. Ama şehirler 5 yıllığına yönetilirken alınan oyun bir kişi fazla olması yeterli. Bu durum, kentin belirlenecek en az 30 yıllık vizyonun çizildiği bir anayasaya uymak şartıyla neden olmasın? Ancak böyle bir anayasa olmayınca, çevre kirliliği, obez kentler, kendiliğinden yıkılan binalar, tarım alanlarına kondurulan konut ve sanayi binaları, yitirilen turizm potansiyeli, ulaşılamayan varış noktaları, şişen trafik hiç de beklenmeyecek şeyler değil.

Yazının Devamını Oku

Şu Çılgın Göçmen

18 Şubat 2019
Türkiye sanayisi, endüstri 4.0, dijital dönüşüm, meslek liselerinin durumu, üretimden uzaklaşmak gibi başlıkları bir süredir konuşuyor. Konuşuyor diyorum, çünkü pek çoğu konuşmaktan öteye gidemiyor.

Ama bazen iyi örneklerle karşılaşıp umut da doluyoruz. Yaklaşık 23 yıldır tanıdığım Fahrettin Gülener de bunlardan biri. Ermetal ve Bürosit gibi önemli sanayi kuruluşlarını kurup, onlardan aldığı paraları afiyetle yemek yerine, içinden atamadığı vatan borcunu sürekli daha çok ve iyiyi üreten Türkiye hayaline yatıran biri Gülener.
*
2 yıl önce Ben Maker markasıyla çocukları üretime özendiren çalışmaya imza atınca, soluğu yanında almıştım. 2 yıl sonra yerinde duramayan Gülener’i, bu kez Ermetal Teknolojik Eğitimler Vakfı ERTEV için ziyaret ettim. Yine aynı enerji ve azimle ama bu kez bir gün önce Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a yaptığı sunumun keyfiyle buldum.
Kendisi de bir teknik okul mezunu olan Gülener, sanayiden elde ettiklerini, üretimin büyümesine adamakta kararlı. “Zirveye giden yol en dipten başlar. Oradan başlayan zirveyi görür diyen” Gülener, Ben Maker ile yolun başındaki çocukları hedeflemişti. Gülener, şimdi de bu çocuklara eğitimleri verecek eğitimcileri, ERTEV bünyesinde eğitiyor. Hem de sadece Türkiye’de değil, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı UNDP’nin desteğini de alarak Bosna’ya kadar uzanmış durumda.
*
Bursa’da 48 eğitici için açılan 3D yazıcı eğitimine 250 başvuru olunca da ne kadar doğru bir iş yaptıklarını anlamış durumdalar. Eğiticiler aldıkları eğitimden çok mutlu ayrılıyorlarmış. Hatta ayrılmak bile istemiyorlarmış.

Yazının Devamını Oku