Kent anayasası

BİR seçim sathı mahallindeyiz yine. Bence sönük geçen bir yarış hali var adaylar açısından. Ekonomik kriz mi? Heyecanın düşük olması mı? Bilemiyorum.

Haberin Devamı

Ama halk içinde yine bir kutuplaşma sürüyor. İnsanlar tercihlerini yaparken, farklı gerekçelerle diğerinin tercihini acımasızca karalıyor. Komşusunu, arkadaşını, dostunu anlamaya çalışmıyor.
Hiçbir seçim son seçim değildir. Herkes karşısındakini anlamaya çalışmalı diğerlerinin de yaşam, söz söyleme ve inandığı gibi davranma hakkı olduğunu kabullenmelidir.
Malum öyle çok adaylı bir seçim dönemine de girmiyoruz. Farklı isimler olsa da, iki ittifakın adayları arasında kaldı Türkiye’nin önemli bir bölümü. Ya bu isim ya da diğeri noktasındayız. Bu da kutuplaşmayı tırmandırıyor. Renkli bir yarış olmasını engelliyor.
Oysa Bursa’yı konuşacak olursak sorunları biliniyor herkesçe. Adaylar da muhtemelen gelecek haftadan itibaren somut önerilerini sunacak kamuya. Başta trafik-ulaşım olmak üzere, kent yapı stoğunun geleceği, çevresel sorunlar, tarım ve turizme ilişkin sorunlar, sanayinin geleceği, kentteki nüfusun nasıl stabil tutulabileceği, adayların çantasından bir bir çıkacak.

ŞEHİR KİMLİĞİ…

Haberin Devamı

Ama asıl bu kentin bir kimliğinin olması gerektiğine ilişkin sorunlara yine yanıt vermekten uzak bir seçim yarışı ve ona oy verecek kitleyle karşılaşacağız.
Katıldığım toplantılarda Bursa’nın başta sanayi, tarım ve turizmde ne kadar önemli bir kent olduğu anlatılıp duruyor; ama kent anayasaları oluşturmak bu hengamede hiç masaya gelmiyor. Bursa’nın ihtiyacı olan şey, bir kent anayasası yapmaktır. Artık aile şirketleri bile anayasa yapıyor. Hatta benim yaşadığım apartmanda bile bazı şeyleri değiştirmek için 3’te 2 çoğunluk gerekiyor. Ama şehirler 5 yıllığına yönetilirken alınan oyun bir kişi fazla olması yeterli. Bu durum, kentin belirlenecek en az 30 yıllık vizyonun çizildiği bir anayasaya uymak şartıyla neden olmasın? Ancak böyle bir anayasa olmayınca, çevre kirliliği, obez kentler, kendiliğinden yıkılan binalar, tarım alanlarına kondurulan konut ve sanayi binaları, yitirilen turizm potansiyeli, ulaşılamayan varış noktaları, şişen trafik hiç de beklenmeyecek şeyler değil.
Bu satırlarda çok dile getirdim Türkiye’nin şehirlerinin nasıl obez olduğunu. Avrupa kentleri öyle değil. Yıllardır nüfusları çok artmadan planlamalar yapabiliyorlar. 25 yılda 2.5 kat büyüyen bir kenti planlamak ne kadar güçtür varın tahmin edin. O nedenle öncelik, kent anayasaları oluşturmak, kent büyümelerini sınırlamak olmalı. Kent paydaşları olarak 10 yıllığına başka yere gidip geldiğimizde kentimizi tanıyamıyorsak bu bizim az gelişmişliğimizin göstergesidir.
Aynı şeyi, Roma, Berlin, Barselona ve Kopenhag gibi kentlerde yaşamazsınız. Sürekli değişen imar planları koltuktan eder buraların yöneticilerini. O nedenle bu seçim iki aday arasındaysak, biraz da nasıl bir kent istediğimize kafa yoralım. Siyasi tercihlere saygımız var ama yaşam alanımızın kötüleştirilmesine izin vermeyeceğimizi en azından sözlerimizle dile getirmeliyiz.
Hadi ben başlayayım. Sanayiden vazgeçemez Bursa. Ancak sermaye birikimine ve uzmanlaşmasına güvenerek, artık klasik sanayiler yerine daha az emek isteyen ileri teknoloji üreten sanayilere evet, klasik yöntemleri kullananlara başka yerde şansını dene diyebilelim. Tarımda bereketli topraklarımızı kati şekilde koruyup, kooperatifleşmeleri artıralım. Turizmde Osmanlı kimliğinin yanına, kaplıca, Uludağ ve spor turizmini ekleyelim. Sanayide yaşanacak istihdam daralmasını turizm gibi hizmet alanlarında değerlendirelim. Ulaşımda raylı sistemlerini,toplu taşımanın miktarını artırıp otopark sorunlarını çözelim. İstasyonlarında müzik ve sanatın olduğu, sokaklarında kafelerin dolup taştığı, çarşılarının her daim canlı olduğu, geceleri de tiyatrosu, konseri, sinemasıyla yaşayan ve birbirine saygı gösteren bir kent hayalim var. Ne dersiniz?
Kalın sağlıcakla.

Yazarın Tüm Yazıları