Uğur Meleke

Tüm futbolcuları satsak borçları ödeyemiyoruz!

9 Ocak 2019
Uğur Meleke yazdı.

Bundan sadece 10 yıl önce, 2009’da tüm Süper Lig kulüplerinin toplam borcu 825 milyon liraymış. Bugün 18 kulübün toplam borcu 9,5 milyar lira. Döviz bazında 10 yıl önce toplam borç 532 milyon dolarken, bugün 1 milyar 730 milyon dolar. Eğer bir 10 yıl daha beklersek ve borç aynı hızla büyürse 2029’da yaklaşık 6 milyar dolara ulaşacak bu yük. Ve bu, 10 yıl içinde 4 büyükler dahil hemen hemen tüm kulüplerin kapısına kilit vurulması demek...

Süper Lig’in finansal olarak ne tür bir batakta olduğunu şöyle bir veriyle de açıklayabiliriz: 18 Süper Lig kulübü, şu anda tüm futbolcularını satsalar yaklaşık 650 milyon dolar bonservis geliri elde edebilirler. Yani bugün Süper Lig’e kilit vursak ederi yaklaşık bu. Futbol kulüplerinin bugün elindeki en önemli “asset (varlık)” sporcular. Ve elimizdeki sporcu varlığının 3 katı kadar borçluyuz. Bilançoda 650 milyonluk sporcu var; 1,730 milyarlık borç... Allah aşkına nasıl çıkılacak bu açmazdan? Elbette futbol kulüplerinin kötü yönetilmesinin sorumlusu vatandaş değil. Dolayısıyla bunun bedelini de vatandaş ödememeli. Benim bu “yerli finansal fair-play” adımından da anladığım bu değil zaten. Sistem, kulüplerin tüm gelirlerinin bir kısmına el koyuyor. “Senin borçlarını regüle ediyorum, vadelerini yeniden yapılandırıyorum; ancak gelirlerinin de bir kısmıyla yalnızca bu borçları ödeyeceğim” diyor sistem. “Sen kulübünü artık sadece benim izin verdiğim gelir payıyla çevirmek zorundasın, zira deniz bitti”. Bakınız, Süper Lig kulüplerinin yıllık toplam geliri zaten 4,1 milyar lira... Siz her yıl bunun mesela 2,8 milyar lirasını borçlara ayırırsanız, mevcut borcu pekala 6-7 sene içinde bitirebilirsiniz. Vatandaşın parasına filan ihtiyaç yok. Kulüplere iltimasa gerek yok. Gelirleri başkanların cebine değil borçlara aktarın, yeterli. Ve TFF ile TBB’nin de yaptığı bu.

BAŞKANLAR DA SORUMLU OLMALI

Daha önce de dile getirmiştim: 2018 sonu itibariyle Türkiye’nin net dış borcu 303 milyar dolar... Bu dış borcun içinde F.Bahçe’nin Leicester’a ya da G.Saray’ın Nice’e olan borcu da var. Ve Türk futbolu gelirlerinden çok harcamaya devam ettiği sürece bu borç azalmayacak, büyüyecek. Süper Lig hâlâ bir futbolcuya ortalama 840 bin dolar maaş ödüyor. Bu rakam, bizi dünyanın en fazla maaş ödeyen 8’inci futbol ligi yapıyor. Yıllık yayın geliri 500 milyon dolar olan bir ligin, futbolcularına 400 milyon doların üzerinde maaş ödemesi akıl almaz! Bu garip düzenin değişmesi için TFF’nin ve iktisatçıların bu işin içine daha yetkili biçimde girmeleri şarttı. Keşke bu noktaya gelinmeseydi, spor kulüpleri yasası yıllar önce çıksaydı ve tüm kulüp başkanlarını borçlardan mesul hâle getirseydi... Ama olmadı, yapılmadı. Ve bir noktada bu gidişata dur demek şart. Umarım bu “yerli finansal fair-play” adımına paralel olarak şu devrim de yapılır: Kulüp başkanları, görev süresince yapılan borçlanmadan tam sorumlu hâle getirilmeliler. Bir başkan kulübü yüz milyonlarca lira borçlandırıp, ceketini alıp gidememeli. Bunun önü kesilmeli artık.

Yazının Devamını Oku

Bir utanç karesi: Barajın arkasına yatmak

5 Ocak 2019
Bir dönem kaleciye geri pas yasak değildi ve vakit geçirmek isteyen takımlar çok absürt sahnelere imza atabiliyordu.

 Bugün o maçları izlediğinde inanamıyor insan, futbolun böyle oynanabildiğine. Arsenal-Fulham maçında genç Guendouzi, barajın arkasına geçip yatma benzeri bir pozisyon alınca hissettiklerim de buna benzerdi doğrusu.

Yeni nesil hatırlayamayacak, ancak internetten 80’li yıllara ait futbol maçlarını izlediklerinde görecek ve şaşıracaklar. Bir dönem (Euro’92’ye kadar) kaleciye geri pas yasak değildi ve vakit geçirmek isteyen takımlar çok absürt sahnelere imza atabiliyorlardı bu yolla. Bugün o 92 öncesi çağa ait maçları ve kaleciye geri pasla kaybedilen zamanları izlediğinde inanamıyor insan, futbolun bir zamanlar böyle bir kaide olmadan oynanabildiğine.

Geçtiğimiz akşam Arsenal-Fulham maçında genç Guendouzi, barajın arkasına geçip yatma benzeri bir pozisyon alınca hissettiklerim de buna benzerdi doğrusu. Belki de 2030’larda geriye dönüp bu maçları izleyenler inanamayacaklar, bir dönem futbolda “barajın arkasına yatma” gibi çirkin bir metodun popüler olduğuna. Evet kurala uygun olmayan bir durum yok, ama kesinlikle nahoş bir görüntü bu. İki sebeple nahoş üstelik:

1-) Görüntü olarak çirkin. Kale direğine tırmanmak, arkadaşının sırtına çıkıp kafa atmak gibi, mert oyun teamüllerini zorlayan bir şey. Guendouzi bugün 19 yaşında o görüntüyü vermeye razı. Ama bundan 5 yıl sonra Arsenal’in ve Fransa Milli Takımı’nın değişmezi olduğunda ne hissedecek acaba genç adam?

2-) Hücum oyuncusu orta yapacakken kollarını arkadan bağlayan savunmacılar çok yaygın bu sıralar. Bence bu da son derece saçma. Kolunuz doğal konumdaysa onu sırtınızın arkasına saklamanıza gerek yok. Kendi hareketlerinizi kısıtlıyor, küçülüyorsunuz yok yere. Ancak orta yapılırken kollar bağlanan, yani penaltıdan ölesiye çekinilen bir çağda, barajın arkasına uzanan/genleşen/yatan adam koymak çok çelişkili değil mi? Top bir yerlerden sekip o uzanan adamın koluna gelirse ne olacak? Doğal mı sayacaksınız onun kolunun pozisyonunu?
Oyuncularının bu şekle girmesine müsaade eden antrenörlere şunu sormak isterdim: Siz şu an halen futbol oynuyor olsaydınız, kendinize yakıştırır mıydınız böyle bir rolü?

Bir başka utanç da ‘destek kolu’

IFAB, Kasım’daki toplantısında “elle oynama” kuralını revize edeceğini duyurdu. Henüz detaylar net değil. Ancak umudum, şu yerde müdahalelerle ilgili de bir revizyon olması yönünde.

Yazının Devamını Oku

Beşiktaş'ın içi 365 günde boşaltıldı

3 Ocak 2019
Bir Türk sporsever olarak 1 Ocak 2018’de Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi’ndeki Bayern Münih deplasmanına hazırlanırken ne kadar gurur duyduysam, bugün de o kadar hayal kırıklığı yaşıyorum doğrusu.

Beşiktaş, sadece 365 gün önce 2018’e şöyle bir tabloyla girmişti: Şampiyonlar Ligi ikinci tur biletini muhteşem bir namağlup performansla cebine koymuştu; ligde liderin 6 puan gerisinde şampiyonluk kovalıyordu, kupada da grubunda liderdi. Bunu başaran ideal kadro, Devler Ligi’nde Porto maçına çıkan takımdı: Kalede Fabri. Savunmada Gökhan, Pepe, Tosic, Adriano. Orta sahada Atiba, Tolgay, Talisca. Önde Quaresma, Babel, Cenk (Negredo)... Dün Antalya kamp kadrosunun açıklanmasıyla bu detayın altını bir kez daha çizme gerekliliği doğdu. 2018 yılbaşından yaklaşık 365 gün sonra bugün, Beşiktaş’ın bu 12 as adamının 7’si yok: Fabri, Pepe, Tosic, Talisca, Cenk, Negredo ayrıldı. Tolgay yolcu. Quaresma konusu da karmaşık. Beşiktaş 365 günde 36,5 milyon Euro bonservis geliri elde etti, sadece 4,3 milyon bonservis gideri var (Lens ve Umut)...

YAŞLILAR AMA...

Yaklaşık 15 gün önce bu konuya ilk kez değindiğimde bazı okurlardan ‘yaşlı takımın gençleştirildiği’ yönünde bir itiraz gelmişti. Takımın yaşlı olduğu doğru, ama operasyonun bu yönde geliştiğini söylemek güç. Gidenlerden Talisca 24, Cenk 27, Tolgay 28, Fabri de bir kaleci
için genç sayılabilecek 30 yaşında... Porto maçının 12 as adamından takımda kesin olarak kalan 4’ünün yaşlarıysa şöyle: Atiba 35, Adriano 34, Gökhan Gönül 33, Babel 32. En son böyle hızlı bir kadro revizyonunu, Mart 2004’te Valencia’yı 1-0 yenen Gençlerbirliği takımının hepsini apar topar satan merhum başkan İlhan Cavcav yapmıştı sanırım. Sadece 500 gün içinde Valencia karşısına çıkan ilk 11’in 10’u satılmıştı.

BEŞİKTAŞ’IN FARKI

Yalnız Gençlerbirliği ile Beşiktaş arasında önemli bir fark var: Benim de taraftarı olduğum Gençlerbirliği’nin zaten tanımı bu. Taraftar ve gelir potansiyeli itibariyle parlayan oyuncuyu zirve noktasında olduğu anda markette değerlendirmek zorunda. Gençlerbirliği bugün ikinci ligde ve bu hiçbirimiz için olağanüstü bir durum değil. Ancak Beşiktaş farklı. Beşiktaş bu ülkenin futboldaki dev markalarından. Ve sadece 365 gün önce Avrupa’nın da en dikkat çekici takımlarından biriydi. Bir Türk sporsever olarak 1 Ocak 2018’de Beşiktaş, Münih deplasmanına hazırlanırken ne kadar gurur duyduysam, bugün de o kadar hayal kırıklığı yaşıyorum doğrusu.

YILIN GOLÜ

Aslında bir 2018/19 panoraması yapma niyetim vardı ama gündem öyle yoğun ki panoramayı parça parça yayınlayabileceğim. İlk yarıda en güzel golü bence Malatya’nın muhteşem bir takım organizasyonuyla Bursa filelerine bıraktıkları toptu. Asist Adem, gol Guilherme yazdı tabii tabelada.

Yazının Devamını Oku

Piyangodan her yıl büyük ikramiyeyi kazanan futbolcular ülkesi

1 Ocak 2019
Uğur Meleke yazdı.

Çocukluğumuzda 31 Aralık gecelerinin en heyecanlı anı, Milli Piyango’nun büyük ikramiyesinin kazananının açıklandığı dakikaydı. Kazanma ihtimali sadece “10 milyonda 1” olan büyük ikramiye için sokaklarda duyulan heyecan, çekilişe günler kala insanların kurduğu hayaller, kazanan biletin sizde
olma olasılığının çok çok üzerinde. Zira bir insanın piyangodan büyük ikramiyeyi kazanma ihtimali, aynı kişinin üzerine 2 ayrı kez yıldırım düşme olasılığıyla neredeyse eşdeğer!

Ancak enteresandır, bu ülkede bir dönem öyle büyük kontratlar yapıldı, öyle akıl dışı sözleşmelere imza atıldı ki, halen Süper Lig’de 20’nin üzerinde futbolcu, her yıl Milli Piyango’dan bir büyük ikramiye bedeli kadar para kazanıyorlar! Önceki gün CNN Türk’te Damla Uğurtürk ve Cem Yılmaz’la konuştuk; yılbaşında çeyrek biletine büyük ikramiye isabet eden vatandaşın, Milli Piyango’dan aldığı ikramiye 17,5 milyon TL... Yani yaklaşık 2 milyon 900 bin Euro. Bu para, bu sezon futbolu bırakacağı söylenen Selçuk İnan’ın maaşından az! Maç başı ücretleri ya da primler dahil değil üstelik.

Sadece Selçuk İnan değil, Terim’in kendisine kulüp bulmasını istediği Eren Derdiyok, Beşiktaş’ta 2 aydır kadro dışı olan Tolgay Arslan ya da Fenerbahçe’nin takasta değerlendirmeye çalıştığı Ozan Tufan da her yıl birer milli piyango ikramiyesine yakın para kazanıyorlar. Global Sports Survey’in
2018 araştırmasına göre Süper Lig, futbolcu başına 864 bin dolar ortalama maaş ödüyor. Kulüpler tüm gelirlerinin yüzde 89’unu futbolcu maaş ve bonservislerine harcıyorlar (Bu oran Portekiz’de %27, Almanya’da %55)... Ve 2019’da Türk futbolunda halledilmesi gereken bir numaralı mesele bu. Süper Lig kulüplerinin (en azından Başakşehir, Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor’un) bir araya gelip bir maaş üst limit centilmenlik anlaşması yapmaları gerek. Bu astronomik maaşlar ödenmeye devam ettiği sürece, UEFA finansal fair-play komitesinin de, TFF’nin ya da Türkiye Bankalar Birliği’nin de yapabilecekleri kısıtlı.

Serbest fikstür Göztepe’yi etkiledi mi?

Cumartesi günü fikstürle ilgili yazınca, sizden onlarca “serbest fikstür” e-maili aldım. Serbest fikstürün bu sezon nasıl bir öyküsü olduğu soruluyor genel olarak. Biliyorsunuz, fikstür dediğimiz şey, esasında 18 takıma birer numara dağıtılmasından ibaret... Her Temmuz başında yapılan fikstür çekiminde bir kâsenin içine 1’den 18’e kadar toplar konuluyor. Her bir kulüp temsilcisi gelip bir top çekiyor ve numarası belirlendiği anda 34 haftalık fikstürü tamamen netleşmiş oluyor. Premier Lig ve NBA gibi turnuvaların fikstürleri karmaşık. Ama İspanya La Liga ve bizim gibi ligler, takip

Yazının Devamını Oku

Bankalar Birliği adımı yerli Finansal Fair Play demek

29 Aralık 2018
Bilmiyorum dikkatinizi çekti mi, dünkü gazetelerde Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) ile Türkiye Bankalar Birliği’nin (TBB) ekonomik açıdan zor durumdaki kulüplerin gelir/gider dengelerini sağlıklı bir yapıya kavuşturmak için bir çalışma başlattıkları haberi vardı.

Bu çok önemli bir adım. Kritik bir adım. Bir tür “Yerli finansal fair-play adımı” bu.

Benim lisansım iktisat. Çok iddialı olmamakla birlikte, futbol ekonomisine olan ekstra ilgim de biraz oradan geliyor. 2018 sonu itibariyle Türkiye’nin net dış borcu 303 milyar dolar... Bu dış borcun sadece devlete ait olduğunu düşünmeyin, bu borcun içinde

F.Bahçe’nin Leicester’a ya da G.Saray’ın Nice’e olan borcu da var. Ve Türk futbolu gelirlerinden çok harcamaya devam ettiği sürece bu borç azalmayacak, büyüyecek. Dernek statülü dev kulüplerin bu borcu yönetmekte güçlük çektiği ortada. Süper Lig hâlâ bir futbolcuya ortalama 840 bin dolar maaş ödüyor. Bu rakam, bizi dünyanın en fazla maaş ödeyen 8’inci futbol ligi yapıyor. Yıllık yayın geliri 500 milyon dolar olan bir ligin, futbolcularına 400 milyon doların üzerinde maaş ödemesi akıl almaz! Bu garip düzenin değişmesi için TFF’nin ve iktisatçıların bu işin içine daha yetkili biçimde girmeleri şarttı. TBB-TFF işbirliği umarım futbol yönetimine bir iktisatçı aklı sokacak, çok değerli bir adım.

FİKSTÜRÜN EN TALİHSİZİ BURSA, EN TALİHLİSİ SİVAS VE ANKARAGÜCÜ

Ligin ilk devresinde Bursa’nın oynadığı rakiplerin ortalama sırası yaklaşık 8’incilikken, Sivas ve Ankaragücü’nün karşısına çıkanların ortalaması 11’incilikti... Bursa’nın rakipleri ortalama 13 puan toplarken, Ankaragücü’nünkiler 11,12 puanda kaldılar.

Fikstür şansı diye bir şey olur mu? Sonuçta “Tüm takımların birbiriyle eşit sayıda oynadığı, sıralamanın bile bir algoritmaya bağlı olduğu bir düzende şanstan söz edemeyiz” diyebilirsiniz. Haksız da sayılmazsınız aslında... Ama futbol enteresan bir oyun. Örneğin ligin sekizinci haftasında Antalyaspor lider G.Saray’la oynarken o maçın psikolojisi farklıydı; 15’inci haftada Rizespor, lig 5’incisi G.Saray’la oynarken rakibine bakışı, özgüveni bambaşkaydı muhtemelen. Eğer rakibinizin o günkü sıralamasının performansa etkisi olduğunu düşünüyorsanız, bu çalışma ilginizi çekecek. Yıllar önce buna benzer bir çalışmayı iki kez yapmıştım, ilginç sonuçlar çıkmıştı; bu sene de değerli okurumuz Hüseyin Berat Bulut yapmış araştırmayı. Aşağıda komple tablosunu da görebileceğiniz 2018-19 ilk devre çalışmasına göre, ligin fikstür açısından en şanssız takımı Bursaspor olmuş. Bursaspor’un rakiplerinin ortalama sıralaması 8,06 iken, ortalama puanları da 13... En şanslı fikstüre sahip takımlarsa Sivas ve A.Gücü olarak gözüküyor. Büyük takımların durumlarını incelediğimizde ise fikstür açısından en şanslının G.Saray, en şanssızın F.Bahçe olduğunu görüyoruz. G.Saray’ın rakipleri sarı-kırmızıların karşısına ortalama 10,94’üncü sıradayken çıkarken, F.Bahçe için bu sayı 8,81...

 

Yazının Devamını Oku

Artık mert oyun hareketi başlamalı

27 Aralık 2018
İsteğimiz futbolda mert oyun hareketi... Nedir peki bu? Rakibinden bir taç atışı çalmakla, marketten elma çalmak arasında fark olmadığını anlama hareketi.

Hani Gary Lineker’in o meşhur sözü var ya, “Futbol 22 kişiyle oynanan ve sonunda Almanlar’ın kazandığı bir oyundur” diye... Lineker bu yıl bizim ligi izlese herhalde şunu söyleyebilirdi: “Süper Lig’de futbol, 100 dakika süren zira VAR incelemeleri sebebiyle her iki devreye en az 5’er dakika eklenen bir oyundur” Ancak benim derdim VAR’la değil. Zaten ben VAR’ın hâlâ emekleme dönemini yaşadığına, ufak tefek rötuşlar olabileceğine, Şubat’ta Şampiyonlar Ligi’nde, Ağustos’ta da Premier Lig’de kullanılmaya başlanmasıyla mükemmele yakın bir hal alacağına inanıyorum. Benim derdim, Süper Lig’deki 500 küsur futbolcunun önemi kısmının, hakemler artık monitör de kullanabiliyor olmasına rağmen aldatmacı tavırlarından vazgeçmemeleriyle. En ufak darbede yerde taklalar atmaları, göğüslerine gelen bir temasta yüzlerini tutarak kendilerini yere bırakmalarıyla. Zaten Süper Lig’de her devrenin 50 dakika sürmesinin sebebi de aslında bu. Futbolda uzun yıllardır bir ‘fair-play (âdil oyun)’ hareketi söz konusu. Bence bizim ligin de şu anda acil ihtiyacı bir ‘mert oyun’ hareketi... Futbolda rakibinden bir taç atışı çalmakla, marketten elma çalmak arasında fark olmadığını anlama hareketi. Hafta içi sosyal medya hesapları ‘ayet, hadis, özlü sözler’le dolu futbolcuların, hafta sonu onlarca kameranın önünde açıkça birer penaltı hırsızına dönüşmelerinin çelişkisinin altını çizme hareketi.

SAYGI iSTiYORSANIZ

Gençler... Lütfen 2019’da bu ‘mert oyun’ hareketinin yanında olun. Kaldırımlarında sağdan yürünen, yaya geçidinde yayaya saygı gösterilen bir ülke istiyorsanız... Kırmızı ışıkta durulan, markette sıraya girmeyi becerebilen bir kent hayal ediyorsanız, lütfen hayatta bulunduğunuz yeri bir sorgulayın: Gerçekten de şu fani hayatta en önemli şey, Beşiktaşlılık, Fenerbahçelilik, Galatasaraylılık olabilir mi? 4 milyar yıllık dünya tarihinde şu saçmasapan 21’inci yüzyıla denk geldik diye bütün bir ömrü, bütün bir etik anlayışını tek bir spor kulübü uğruna heba etmeye değer mi gerçekten? Hayattaki bütün meseleniz bir futbol takımının galibiyeti olacak kadar sığ mısınız sahi? Kâinatın hiçbir yerinde kazanamayacağı milyonları bu ülkede kazanmayı sürdürmek için bütün değerlerinden feragat etmiş bazı ahlaksız sporcuların hayranı olacak kadar mı dar vizyonunuz? Mülkün temeli adalettir arkadaşlar, güç değil. “Kendi tuttuğunuz takımın ahlaksızı, diğer takımın ahlaksızından daha ahlaklıdır” yarışını bırakıp; her türlü ahlaksızlığın karşısında, mert oyunun yanında durunuz. 2019’un ‘mert oyun’ yılı olması umuduyla. İyi seneler.

HAFTANIN SORUSU

Ben farkında değildim, arkadaşlarımın uyarısıyla fark ettim. Fenerbahçe halen Süper Lig maçları öncesi kamp kadrosunu yani 21 kişilik geniş listeyi internet sayfasından paylaşmıyormuş. Ben yeni başkan Ali Koç’un bunun farkında olduğunu zannetmiyorum. Bu çağda olmamalı artık böyle şeyler.

HAFTANIN RİCASI

Türk futbolunun dijital dünyadaki önemli eksiği, Süper Lig’e özgü bir web sitesi ve sosyal medya hesaplarının olmayışı... TFF. org, çok güzel bir bilgi kaynağı elbette. Ama Süper Lig’e özel web sayfası ve sosyal medya hesaplarının da hayata geçmesi, 2019’da biz sporseverleri mutlu edecektir.

FUTBOLDA ÇOK ŞAİRLER VAR

Yazının Devamını Oku

Futbolcu değil, top depar atmalı

25 Aralık 2018
Uğur Meleke yazdı.

Türkiye’de futbolun berbat ezberlerinden biri de, futbolcuların tempolarının ya da sprint sayılarının gereğinden fazla önemsenmesi. Oysa esas tempo, futbolcunun koşusuyla değil aklıyla yapılır. Deparı futbolcu değil top attığında değerlidir. Dün futbol topunun hiç sprint atmadığı, hep jogging temposunda olduğu bir akşamdı Antalya’da... Süper Lig’de ilk yarı tamamlandı, tam 7 takım sadece 9 puanlık marja sıkıştılar. Lig yedincisi ile liderinin sadece 3 galibiyetlik bir farkla ikinci yarıya girdiği son derece rekabetçi bir bahar bekliyor bizi. Ancak bu zirve yedilisinin orada olma sebepleri farklı farklı: Mesela Trabzonspor ve Kasımpaşa, göze hoş gelen futbollarıyla tepeyi kesinlikle hak ettiler. Galatasaray ve Beşiktaş da özellikle iç sahada olumlu oynamaya çalıştılar. Başakşehir ve Malatyaspor çok iyi savunma takımları. Antalyaspor’un oradaki varlık nedeniyse olağanüstü disiplini. Adeta Antalyalı futbolcular sezon başında camileri teker teker dolaşıp yemin etmişler bölgelerini hiç terk etmeyeceklerine dair! Dün bir drone kamera ile Antalyaspor’un 4+5 şeklinde dizilen 9’lu defans bloğunu izleseniz, herhalde bir kuş sürüsünü seyrediyor hissiyatına kapılırdınız. Korkmaz’ın ekibi öyle mükemmel bir ezberle durdu dün kendi sahasında. Elbette Süper Lig’de ilk devrenin şemasına en sadık, organizasyonuna en tutkun takımı Antalyaspor’un 27 puanı büyük başarı. Ancak onlara karşı oynamak da bir o kadar zor. Dün zaten maç adeta ikinci devrede başladı. İlk yarıda hiçbir şey yok, pozisyon yok, futbol yok. İki takım da topu o kadar yavaş dolaştırdılar ki, bir ara kumandada “hızlandırma” tuşu aradı gözlerim! İkinci devrenin ilk yarısında Mehmet Ekici’nin isyanıyla oyun biraz hareketlendi ama Ekici’ye ayak uydurma niyeti olan, topu hızlı koşturan tek bir futbolcu yoktu sahada. Dün akşam Antalya’da oynanan maçı Ümit Öztürk bitirdi mi bilmiyorum; ama bitirmediyse de, müsabaka 15 saattir filan devam ediyorsa da merak etmeyin, eminim skor hâlâ 0-0’dır!

Elle oynama kuralına dair

IFAB resmi olarak açıkladı, elle oynama kuralında bu sezon sonunda birtakım değişiklikler olacak. Bence yapılması gereken değişikliklerden biri de, oyuncunun kendi vücudundan veya takım arkadaşından ele gelen toplar. Dün 44’te Benzia ortalıyor, Doğukan kafayla topu direkt takım arkadaşı Harun’un koluna vuruyor. Harun kolunu kaçıramıyor bile. Hiçbir kötü niyeti yok. Ama arkadaşının beceriksizliği var. Şu anki kurala göre elbette doğru karar, “devam”... Ancak ben bu kuralın değişmesi ve takım arkadaşından ele gelen topun cezalandırılması gerektiği kanısındayım.

Türkiye Kupası önemli

Bu sütunda sıkça dile getiririm, kadro ligde değil, kupada genişletilir. Hamzaoğlu Galatasaray’ı şampiyon yaparken sürpriz katkıyı kupada kendini gösteren Emre Çolak ve Yasin’den almıştı. Fenerbahçe de Soldado’yu Giresun maçıyla yeniden kazandı. Dün şaşkındı ama Yanal ona biraz kredi tanımalı.

Maçın detayı
Hakem Ümit Öztürk, müsabakanın ilk devresine 3 dakika ilave etti. Ama top havada Boffin’le buluştuğunda 47:55’te bitiş düdüğünü çaldı. Aslında kitap “en az 3 dakikayı oynatmak zorundasın” diyor ama öyle berbat bir ilk yarıydı ki hakem dahil hiç kimsenin o 5 saniyeyi beklemeye tahammülü yoktu.

Maçın uyarısı

Yazının Devamını Oku

Futbolu seven ekip

24 Aralık 2018
Süper Lig’de bu sezon toplam 151 maç izledik, 18 takımı da teferruatlı gözlemledik.

Bana bu ligden hangi takımları izlemek için bilete para verirsin diye sorsanız ilk sıraya Trabzonspor’u koyarım. Bunun puan durumundaki yerleriyle ilgisi yok, sezon sonunda şampiyon olabilirler mi, onu da şu anda bilmek güç. Ancak bir takım Kayseri gibi sert bir deplasmana çıkarken orta üçlüyü Sosa-Abdülkadir-Yusuf olarak kuruyorsa; ilk devrenin son maçında Rize’ye karşı Sosa eksikken Kucka’yı değil Amiri’yi 11’e sokup Yusuf’u göbekte kullanıyorsa, ben o müsabakaları izlemeye para öderim. Çünkü futbolu seviyorum, bütün maçları 1-0 bitirme ustalarını değil; oyunu kuranları seviyorum, bozanları değil.

RİZE ÜSTLERE ÇIKACAKTIR

Dün her iki hoca da sadece futbol oynamayı hedeflediler; Rizeliler kalelerinde 20 şuta engel olamadıkları zor bir 90 dakika geçirmelerine rağmen toplam sadece 8 faul yaptılar. Okan Buruk’un da bu mantaliteyle Çaykur Rizespor’u üst sıralara çıkaracağına eminim. Ön tarafa biri santrfor iki takviye yapmaları, oyunlarını puana çevirecektir.

Yazının Devamını Oku