Avrupa futbolunun kaderiyle ilgili kritik bir ayın içindeyiz. Avrupa futbolunun 2021-2024 ve 20242027 döngülerinin şemasıyla ilgili 5 kritik toplantı, Ekim ayı boyunca Avrupa’nın çeşitli kentlerinde yapılacak. Mesela bugün, ECA (Avrupa Kulüpler Birliği) yetkilileri Bordeaux’da, Fransız kulüpleriyle görüşüyorlar. Salı günü de Roma’da olacaklar.
YENi BiR DÖNEM
Geçtiğimiz pazartesi günü Londra’da yapılan temaslar sonrası kamuoyunda oluşan izlenim şu: Juventus Başkanı Agnelli’nin ‘Avrupa Süper Ligi’ hayali, gitgide enerji kaybediyor. 5 büyük ligin hiçbirinin bu fikre sıcak bakmadığı söyleniyor. Agnelli de geri adım atmış gibi: “Beni hiç dinlemeden, ‘hayır’ diyorlar. Ben ligleri öldürme peşinde değilim” diye bir açıklama yapmış önceki gün. 2021-2024 döngüsüyle ilgili güçlenen görüşlerse, ECA Başkanı İsveçli Lars-Christer Olsson tarafından dillendirildi:
<script src="https://embed.dugout.com/v3.1/sporarena.js" data-dugout-video="eyJrZXkiOiJZMk85bTI1YyIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9"></script>
1- Avrupa futbol piramidi, artık 3 kupalı olarak şekillenecek. Şampiyonlar Ligi, Avrupa Ligi ve Konferans Ligi birbirinin kopyası şekilde 32’şer takımla oynanacak. Ekstra bilet sadece 3 kupanın şampiyonlarına verilecek.
2-Şampiyonlar Ligi ödül dağıtımında kupa kazananlara ayrılan ciddi pay azaltılacak. Yani Real Madrid’in, Milan’ın daha önce kazandıkları kupalar nedeniyle her sezon havuzdan büyük bir pay alması adaletsizliği çözülecek. Olsson, bu paranın en azından bir kısmının eşit bölüşülmesi fikrinde.
3-Yaz transfer sezonunun, tüm Avrupa’da aynı tarihlerde olmasıyla ilgili çalışılacak. Premier Lig’in transferi 8 Ağustos’ta bitirmesi, kendilerine bir dezavantaj oluşturdu zira.
4-Dördüncü ve en önemli haberse, Avrupa’nın top 4 ülkesinin Şampiyonlar Ligi gruplarına direkt bilet hakkının 4’ten 3’e düşürülmesi. İngiltere, İspanya, Almanya ve İtalya dördüncülerinin play-off turu oynamaları gündemde. Eğer Olsson’un dile getirdiği bu öneri, 4 büyük lig patronları tarafından kabul görürse, gruplarda oluşacak ekstra kontenjanların, kademeli olarak aşağıya doğru herkesi etkileyeceği aşikar. Hele bizim gibi 10-15’inci basamaklar arasında dolaşan, araftaki ülkeler için iyi bir haber olabilir bu.
Dün Süper Lig’de Sivas’ta, İstanbul’da ve Trabzon’da üç iyi maçı peş peşe izledim. Kimsenin derinde beklemediği, herkesin oyunu domine etmek istediği harika bir pazardı bu. Ligimizin kalitesi tartışılır ama rekabetçiliğimiz tavan yaptı yine. 7’nci haftayı çok sıkı bir puan tablosuyla bitirdik: Zirvede 4 puanlık marjda tam 10 takım var. Ligin konvansiyonel büyükleri diğerleri için artık kesinlikle bir çekince yaratmıyor: Gençlerbirliği, Galatasaray’a karşı daha fazla net pozisyona giren taraftı. Alanya Beşiktaş’a karşı şutlarda 147, kornerlerde 8-4 üstündü. Çaykur Rize’nin de Trabzon’a karşı oyunu benzerdi. Yenildiler ama rakiplerinden daha fazla şut, daha fazla korner atarak bitirdiler maçı.
MELNJAK OLAYI!
İsmail Kartal, maça üçlü savunmayla başladı. Bu sayede iki harika beki, Moroziuk ve Melnjak’a büyük bir özgürlük alanı tanıdı. Melnjak’ı defalarca yazdım ama dün bir kez daha hak etti bu satırları. Ocak’ta 60 bin Euro’ya geldi Rize’ye. Domzale’yle yarım sezonda ikisi Avrupa Ligi’nde olmak üzere 6 gol atmış bir sol beki Rize nasıl 60 bin Euro’ya getirdi, inanılması güç. Hırvat sol bek, 9 ay içinde hem milli takıma seçildi, hem de değerini 30’a katladı. Yazın onu ciddi bir bonservisle 5 büyük ligden birine giderken görürsek şaşırmam hiç.
<script src="https://embed.dugout.com/v3.1/sporarena.js" data-dugout-video="eyJrZXkiOiJ3R1NaM1ZJdSIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9"></script>
STURRIDGE SÜPERDİ
Trabzon cephesindeyse ilk devrede yorgunluk belirtileri vardı ama Ünal Karaman’ın 60’ta yaptığı Sturridge/Hosseini değişikliği, maçın kader anı oldu. İngiltere’den bu şiddetli yağmurlara alışık Sturridge, süper bir yarım saat oynadı, Sörloth’un da verimini artırdı. İlk gol bu ikilinin uyumundan doğdu, ikincide de asistte yine Sörloth vardı. Hakem triosunu da zorlu şartlardaki çabalarından dolayı tebrik ederim, ama 77’deki sosa-Diomande pozisyonu, maalesef bir Hüseyin Göçek klasiğiydi. Göçek, önce Sosa’nın faul itirazına eliyle ‘top’ işareti yaptı; sonra düdük çalıp avantajı kesti. En son da faulü Rize lehine verdi! Bir hakem için ‘çok acı’ bir pozisyondu bence bu.
Evet, sarı kırmızılı 11’in yaş ortalaması biraz yüksek. Evet, santrforlar da henüz takımı öne çekecek bir top oynamadılar. Ancak Galatasaray’daki problemi ben öncelikli olarak orta saha üzerinden tarif etmeyi tercih ederim. Dün Galatasaray’ın sezon başından beri orta saha rotasyonunda kullandığı Seri ve Ömer kulübede oturdular, oyuna girmediler. Terim, ilk 11’de Selçuk’u tercih etti. Selçuk’un bu sezon ligde dakika aldığı üç maçta durum şöyle: Denizli’de 90 dakika forma giyiyor, Galatasaray 2-0 kaybediyor. Konya karşısında sarı-kırmızılılar 1-0 öndeyken 86’de oyuna giriyor.
Uzatmalarda golü yiyorlar, maç 1-1 bitiyor. Dün Ankara’da da 65 dakika sahada kalıyor, o bölümde Galatasaray’ın tek bir isabetli şutu var. Bu sezon Selçuk’lu 190 dakikada Galatasaray’ın golü yok.
3 YIL ÖNCE İYİYDİ
Geçen sezon da durum çok farklı değil. Selçuk’un 90 dakika sahada kaldığı ligin son maçında Sivas’ta 4-3 yenilmişler. Bir hafta öncesinde Başakşehir’e karşı Selçuk’un oynadığı 45 dakikada 1-0 mağluplar. O çıkınca 2-1 kazanıp şampiyonluğu ilan ediyorlar. Ağustos 2018’den bu yana Selçuk’un ligde 45 dakikadan fazla forma giydiği 12 maçta yalnızca 3 galibiyeti var Galatasaray’ın. Dünkü sorun elbette sadece Selçuk değil.
Ama Terim için işler bu kadar kötü giderken takımını “11’e 10” oynatma lüksü yok. Selçuk, iyi insan... İyi profesyonel... İyi futbolcu (idi), 3 yıl öncesine kadar... Dün sol iç pozisyonunda Selçuk’u tercih edip, 5 maçta 3 asistli Ömer’i oynatmamak için ben tek bir haklı neden bulamıyorum doğrusu.
Galatasaray’da yine bir sonbahar kargaşası var. 2018 sonbaharında, Schalke deplasmanında Muğdat’ın oyuna girip, Feghouli’nin kenarda oturduğu dönem gibi yine bir garip süreç yaşanıyor. Fatih Terim, geçen sezon takımını bu açmazdan çıkarmayı başarmış, özellikle Devler Ligi’ne veda ettikten sonra ligde vites yükseltmişlerdi. Bu sezon benzer bir açmazdan çıkabilecek mi, ya da nasıl çıkacak, bekleyip göreceğiz.
Galatasaray U33 takımı!
Galatasaray, PSG maçına ilk 11’de tam 6 tane 1986 doğumluyla çıktı (Muslera, Mariano, Nagatomo, Donk, Babel ve Falcao). Bu kadar aynı yaşta oyuncuyu bir arada genelde U17 Ligi’nde filan görürüz, bu takım da U33 Ligi’nde mücadele ediyor gibi! Dün akşamki ilk 11’in de yaş ortalaması 31’di. Terim’in generallerin arasına biraz asker katması şart artık.
Antalyaspor, ligin önemli organizasyonlarından biri. Bülent Korkmaz, geçen yılki düşük bütçeyi avantaja çevirdi; Türk futboluna Bahadır, Doğukan ve Harun gibi gençleri hediye etti. Bu yıl da geçen sezonun kazanımlarının üstüne yenilerini ekliyor; alttan Mukairu’yu çıkarmış, orta saha oyuncusu Ufuk da net bir Milli Takım adayı. Ancak Korkmaz’ın farkı, yalnızca gençleri geliştirmesi değil. Onu Sheffield koçu Chris Wilder’a benzetiyorum, ezber bozan bir düşük bütçe oyunu oynatıyor. Dün 1-0 önde bitirdiği ilk devrenin ardından ikinci yarıya fırtına gibi başlamaları, derinde beklemeye ve hızlı Afrikalıları koşturmaya alışmış Türk meslektaşlarına umarım ders olmuştur. Korkmaz’ın öğrencileri, devreye 1-0 önde girmelerine rağmen 45’le 60 arası önde baskı yaptılar, 4 net pozisyon yakaladılar, 5 şut attılar. İki net pozisyonu Altay, birini de çizgide Muriqi kesti.
TEMPO YÜKSEK AMA...
Maçın genelinde Antalyaspor’un Fenerbahçe’ye yarattığı iki temel sıkıntı ise şuydu:
1-Emre, bulunduğu kabın şeklini alan değil, kaba şeklini veren bir baskın karakter. Fenerbahçeliler de o gelir gelmez, her topu ona oynamaya o kadar alıştılar ki, dün Ufuk Emre’ye yakın oynayıp kaptanı kilitleyince sarı lacivertliler afalladılar.
2- Jailson süper bir profesyonel. Ancak esas işi, stoperlik değil. Kendisi geçildiği zaman arkasında dublaj olmamasına alışık değil. Golde Ufuk’tan yediği çalım evlere şenlik. Zanka’nın 50’de Mukairu’ya yandan gereksiz gözüken bir faul yaparak sarı kart görme sebebi de o. Mukairu’nun tam karşısında Jailson vardı ama Zanka muhtemelen partnerine güvenemedi. Dün Fenerbahçe’nin aslında kazanımları da var: Tempolu bir ilk yarı oynadılar. Gustavo’nun öne oyunu ve tam 5 şutu dikkat çekici. Birçok farklı oyuncuyla, Muriqi, Kruse, Ozan, Dirar, Zajc’la pozisyonlar yakaladılar, olmadı. Yanal, 80’den sonra 2014’ü anımsatan stopersiz, 4 forvetli çılgın formasyonuna döndüyse de yetmedi. Gol gelmedi... Ancak Fenerbahçe için dünün önemli iki dersi şu: Jailson stoper değil. Ve Emre’yi durduran Fenerbahçe’yi durduruyor.
Avantaj nerede biter?
Dün 9’uncu dakikada Dala elle oynuyor. Ancak topu Gustavo kazandığı için hakem avantaja bırakıyor. Gustavo rahat biçimde Emre’ye bir pas veriyor. Ufuk, Emre’ye baskı yaparak topu kazanıyor, ardından da faule maruz kalıyor. Hakem düdük çalıyor ve 3 pozisyon geri dönerek avantaja bıraktığı elle oynamayı veriyor! “Avantaj nerde biter?” tartışması üzerine önemli bir pozisyondu bu.
Dün Trabzon’da sahaya çıkan iki takım için sanırım rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: Top ayağında olan taraf tehlike yaratabilecek kalibrede. Ancak top rakipte olduğunda ikisi de sıradanlaşıyorlar. Basel’in merkezde Xhaka-Frei, önlerinde Stocker-Bua ve Ademi’li ofans grubu, kaliteli bir karma. Özellikle ilk 45’te bordo mavili savunmada biraz şaşkın olunca önemli fırsatlar yakaladılar. Zaten Trabzonspor’un sağ bekte Hüseyin ve stoperde Campi ile savunmada bir organizasyon problemi yaşayacağı açıktı. Nihayet 20’de Widmer’in sıradan bir ön direk koşusuna Hüseyin ayak uyduramayınca basit bir gol yiyerek başladı maça Trabzonspor. Basel’in ikinci golünde de 30 metreden gelen bir ortaya Stocker’in Hüseyin’in üstünden çıkıp vurması üzücü.
TRABZON KEYİF VERDİ
Ancak top Trabzonspor’da olduğunda çok keyif veren bir Avrupa Ligi takımı izledik hepimiz. Özellikle 46’da Nwakaeme oyuna girdikten sonra hücumda çok daha ne yaptığını bilen, çok daha akılcı bir ekip vardı. Lâkin maalesef Türk takımlarının Avrupa’daki şu rotasyon hastalığı sebebiyle yine maçın tümüne yayamadık iyi oyunu. İnsan dün kaçan 2 puanı görünce düşünmeden edemiyor: Sosa ve Nwakaeme 11’de başlayamazlar mıydı? Eğer gerçekten çok yorulurlarsa pazar günü Rize’de dinlendirilemezler miydi? Basel’le Trabzonspor aynı fikstürü oynuyorlar doğal olarak. Basel’in Krasnodar maçı 11’inden sadece 1 oyuncu farklıydı dün. Santrfor Ademi, Cabral’ın yerini almış. Ligdeki Luzern maçında da sadece sol bek farklıymış. Galatasaray’ın karşısına çıkan PSG bile ligdeki 11’ini tek bir mecburiyet dışında (IcardiNeymar) değiştirmemişti. Bizim takımlarımız niyeyse hafta sonu-hafta içi aynı 11 adamla (ya da 9-10 adamla) oynamayı başaramıyorlar. Şu kaçan puanlara üzülüyor insan.
Derbide Lemina-Gustavo penaltı şüphesi olan pozisyon 53:02’de yaşandı. VAR, orta hakemi tam 180 saniye sonra izlemeye çağırdı. Hakemin de 130 saniyelik izlemesiyle 53’le 58:10 arası yok oldu, oynanmadı. Bir futbol maçı sırasıyla 15 dakika devre arası, 8 dakika oyun, ardından 5 dakika 10 saniyelik adeta ikinci bir devre arası yaşıyorsa ölmesini de garipsememeliyiz.
GEÇ Mİ GELİYOR
Galatasaray-Fenerbahçe maçının ikinci yarısında futbol oynanmadığı konusunda hepimiz hemfikiriz. Bu konuda doğal olarak teknik adamları suçladık, futbolcuları suçladık. Derbideki gerilimin ön hazırlayıcıları yöneticileri ve medyayı suçladık. Ancak meselenin bir başka önemli sorumlusunu konuşmadan pas geçtik sanki: Bir VAR incelemesinin 310 saniye sürmesi doğal mı? Lemina-Gustavo pozisyonunda VAR masası 180 saniye boyunca neden karar veremedi? Ve en sonunda hakemi neden monitöre davet etti? Ben MHK’nın, hatta Türk futbolunun değerini korumakla mükellef TFF’nin yerinde olsam bu konuyu 3 boyutlu olarak incelerdim:
1 - Acaba, VAR incelemeleriyle ilgili bir teknik altyapı sorunumuz mu var?
VAR masasına ilgili görüntüler geç mi geliyor? Öyle ya, İngiltere’de bir pozisyon toplam 30 saniyede çözülebilirken, burada VAR masası 180 saniye inceleme yapıyorsa, bu ihtimal geliyor akla.
2- VAR masamızın hâlâ eğitim konusunda sıkıntıları olabilir mi?
180 saniyelik inceleme sonunda orta hakemi izlemeye davet ediyorsan, pozisyonun penaltı olduğundan emin olmalısın. Uzaydan görülebilecek kadar net bir hata olmalı. Net ve bariz bir penaltı görmüş olmalısın. Koray Gençerler ve ekibi o pozisyonda ne gördüler de, 3 dakika incelemenin sonunda Çakır’ı monitöre davet ettiler.
3- Bence tüm bunlardan daha önemlisi şu: Bir pozisyonu 30 saniye inceliyor ve çözemiyorsan, zaten orada ‘net ve bariz’ bir hata yok demektir. Hadi bu 30 saniyeyi Türkiye koşullarına adapte edelim, 60 saniye diyelim. Koca 60 saniye! Bir futbol maçının 90’da biri... VAR protokolünün işaret ettiği ‘net ve bariz hata’, bu kadar sürede görülebilen hatadır zira.
Ama topu paylaşacaklarsa, orta sahanın geçirgenliğiyle ilgili çekinceleri varsa Marquinhos-Verratti-Gueye üçlüsüyle oynuyorlar. Real Madrid’e karşı bu üçlü oynamıştı, Bordeaux deplasmanına bu üçlü gitti. İstanbul’da da nispeten tutucu olan bu merkez üçlüsü başladı. Ancak anlaşılan o ki, Terim’in beklentisi bu değildi.
İlk 40 dakika itibariyle Galatasaray rakibini sanki gereğinden biraz fazla derinde karşıladı, öne çıktığında da telaşlı fauller yaptı. İlk 40 dakikada PSG 8, G.Saray 1 şut attı. Galatasaray rakibini tam 16 kez faulle durdurdu, bunların 12’si rakip yarı sahadaydı; 5’i Belhanda’dan, 3’ü Falcao’dan gelmişti.
FALCAO KAZANDI
Oyunun gidişatı 40’ta değişti. O dakikada ilk kez Galatasaraylılar öne kalabalık gidip baskı yaptılar. Ve bu pozitif oyun 70’e kadar sürdü. Bu yarım saat içinde şutlarda Galatasaray 5-2 üstünlük kurdu, tek bir faul yapmadı. Bu bölüm kesinlikle takdire değer. O pasajda Icardi’nin golünün gelmesi şanssızlık. Galatasaray savunmada kalabalık ve yerleşikken maalesef seyrederek yedi golü. Ancak 40’la 70 arasındaki o cesur oyunu görünce Galatasaraylılar muhtemelen şu soruyu sordular içlerinden: Acaba kaygının bu kadarı fazla mıydı? Galatasaray 40’ta start verdiği cesur futbolu, taraftarı da arkasına alarak başta deneyemez miydi? Puan kazanılamayan günün kazanım hanesine sanırım Falcao’nun nispeten biraz daha hareketli olması yazılabilir. Topla buluşturulduğunda muhakkak bir şeyler üreteceğini PSG önünde gösterdi, bir kafası çizgiden çıktı, Donk’un ara pasında da Babel’e gollük fırsat yarattı. Ama bu kadarı puana yetmedi tabii.
ÜÇLÜ SAVUNMA ÜZERİNE
8 resmi maçın hiçbirinde denenmemiş üçlü savunmanın PSG önünde oynanması elbette riskliydi. Ama görüntü kötü değil. Donk geçmişe göre daha dengeli ve sanki Marcao veya Luyindama ile dörtlüde oynama fırsatını da hak ediyor. Donk-Marcao ve Donk-Luyindama opsiyonlarını bence Terim ilk fırsatta denemeli. Bu deneme, savunmada rekabet de doğurur.
Derbiye iki takım da balans sorunlarıyla giriyorlar: Bu sezon Süper Lig’de 5 metreden uzun top sürme sayısında ilk 3 oyuncudan ikisi, Fenerbahçe stoperleri. Bunun sebebi de, onların geriden oyun kurma girişimleri sırasında takımın kalanının hareketsizliği. Galatasaray’ın sorunuysa Fernando sonrası Marcao-Luyindama’nın savunma aklını kaybetmeleri. Galatasaray’ın kazanması için Alanyaspor’u taklit ederek önde baskı manevrası yapması gerek. Fenerbahçe ise Kruse’yi sağ bek-sağ stoper arasındaki boşluğa sokarak denge bozma yoluna gidecektir.
- ÜSTÜNLÜKLER-
Galatasaray: FALCAO, BÜYÜK MAÇLARIN FUTBOLCUSU
Galatasaray'ın bu sezonun ilk iki ayındaki istatistikleri pek iç açıcı değil. 7 resmi maçta 7 gol atılabildiler, bir golün üstüne çıkılabilen maç sayısı sadece 1... Ancak Galatasaray’ın takım hücumu konusunda bu denli aksadığı bir dönemde güvendiği önemli bir departman var: Büyük maç oyuncuları... Falcao, Porto formasıyla Sporting’e 6, Benfica’ya 4; Atletico formasıyla Barcelona’ya 3, Real Madrid’e 2; Monaco formasıyla Marsilya’ya 5, Lyon’a 3, PSG’ye 1 gol atmış. Klasik bir büyük maç oyuncusu... Bir başka deneyimli forvet Babel’in de Fulham formasıyla Liverpool’a, Beşiktaş formasıyla Fenerbahçe’ye ve Trabzon’a, Ajax formasıyla PSV’ye, Liverpool formasıyla Arsenal, Chelsea ve ManU’ya golleri var.
Fenerbahçe: EN ÇOK HÜCUM YAPAN TAKIM
Fenerbahçe Süper Lig’de puan tablosunun ikincisi ama oyun tablosunun birincisi. Sarı lacivertliler OPTA verilerine göre en fazla şut çeken (95), en fazla isabet bulan (33), en fazla net gol pozisyonuna giren (25), rakip ceza alanında en fazla topla buluşan (159), topa en fazla sahip olup (%68,4), en fazla isabetli oynayan (%87,5) takım.
- ZAYIFLIKLAR -
Galatasaray: