Uğur Meleke

Çarpışma fazla, kalite eksikti

4 Kasım 2019
Uğur MELEKE yazdı...

KAYSERİSPOR ligde neredeyse tüm istatistiklerde son sırada: 88 denemeyle ligin en az şut atan takımı. Topa sahip olmada 6 ekibin önünde olmasına rağmen, yüzde 22 ile üçüncü bölgede en az oynayan takım. İlk 9 maçta açık oyunda sadece 3 gol atabilmişler. Ligin hem en çok gol yiyen, hem de duran toptan kalesinde en fazla gol gören ekibi olarak çıktı maça Kayseri.

Zaten yaklaşık 100 günde 3 teknik adam değiştirmişler. Üç gündür görevde olan bir menajerden de kalite departmanında bu kadar zayıf bir ekibe sihirli değnekle dokunmasını bekleyemezsiniz. Doğal olarak dün de topu rakibe bıraktılar, dün de topun arkasına geçip kontra atak kovaladılar. Ancak Bülent Hoca, 3 günde düzelebilecek ne varsa onu düzeltmiş bence: Geçen haftalara göre daha kompakt durdular. Pozisyon bilinçleri daha yüksekti. Bülent Uygun, geçen hafta Malatya’dan 4 yiyen takımdan üç değişiklik yapmıştı: Rienstra’nın yerinde oynayan Abdennour daha sertti. Muriç’le bire bir oynadı. Hasan Hüseyin’in yerindeki Djedje daha çalışkandı. Adebayor’sa her zamanki Adebayor... Zekasıyla takımını defalarca kontra atağa çıkardı, presiyle de birçok pozisyonda Fenerbahçe’nin hızlı çıkışını engelledi.

Bir büyük takım deplasmana gidiyorsa, rakibi kompakt duruyorsa, yakın oynuyorsa, göğüs göğse çarpışıyorsa, farkı kaliteli ayaklarının yaratması beklenir. Daha seri oynamak, tempoyu yükseltmek zorundadır büyük takım. Dün Fenerbahçe’nin üç topu direkten döndü, birkaç pozisyonda da kaleci Lung devreye girdi. Ancak sarı lacivertlilerin de bu tarz kapalı rakipleri çözmesini, bire birde adam eksiltmesini bekleyeceği adamları Moses ve Rodrigues bu katkıyı tam anlamıyla yapamadılar. Muriç’in indirdiği ve değerlendirilemeyen pozisyonlara bakılınca, bu tarz maçlarda Fenerbahçe daha uzun süre çift santrforla oynayabilir diye düşündüm doğrusu.

Arda Kardeşler'e dair...

BİRER birer pozisyon analizine girmeyeceğim, zaten tarzım da değil. Üstelik Süper Lig’de hakem havuzunun değişmesini, gençlere cesaretle görev verilmesini destekleyenlerdenim. Ancak Arda Kardeşler’de o potansiyel yok sanki. İlk çıktıklarında Mete Kalkavan’ın, Halil Umut Meler’in gözünde olan o parıltı yok. Gençlere yatırıma varım, ama doğru gençlere yatırım yapmak gerek.

Yazının Devamını Oku

Bir Nazım hikayesi

3 Kasım 2019
Uğur Meleke yazdı...

Antalya’da ilk yarı bittiğinde, uzun zamandır hiçbir ligde görmediğim enteresan bir tablo oluşmuştu sahada: 22 futbolcu içinde, ortalama pozisyonu en ileride olan adam, Antalya’nın sağ beki Nazım’dı! Nazım, kendi takımının santrforu Blanco’nun da, rakibin santrforu Umut’un da önünde geçirmişti ilk devreyi. Zaten ilk 45 dakikanın özeti de buydu Antalya’da.

Beşiktaş bu sezon %42 oranla soldan hücum ediyor ve bu alanda lig lideri. Dün de gerek Ljajic’in sol açıkta başlaması, gerekse Umut’un sola deplase olmasıyla oyun ilk devrede Beşiktaş’ın soluna yığıldı. Pozisyonlar da oradan geldi. Bülent Korkmaz’sa belli ki planlarını bu tabloya göre kurmamıştı, sağ savunmaları berbattı.

Bülent Hoca işlerin iyi gitmediğinin farkındaydı ve iki muazzam değişiklikle maçın rüzgarını kendi lehine çevirdi. Maça 3 merkez oyunculu düzenle başlamıştı, ama Hakan Özmert’in de yokluğunda yaratıcı yönü eksik bir orta saha oldu bu. Korkmaz, önce Serdar, sonra Amilton hamleleriyle 4-4-2’ye döndü. İkinci devrede kontrolü tamamen ele aldı, forvetleri biraz daha becerikli olsa maçı çevirmeleri işten bile değildi.

Ancak bu yıl Beşiktaş’ın rakibi topu seviyorsa, siyah-beyazlıların galip gelmesi bir klasik olacak galiba. Alanya böyleydi, Galatasaray böyleydi, Antalya da böyle oldu. Beşiktaş’ın topu rakibe bırakmasına rağmen kazanıyor oluşunun temelinde birkaç önemli detay var:

1- Atiba, Beşiktaş’ın en kritik adamı konumunda: Atiba’sız Wolves yenilgisini Atiba’lı Alanya galibiyeti izliyor. Atiba’sız Braga yenilgisini de Atiba’lı Galatasaray galibiyeti... Atiba’nın Avrupa’da oynatılmayıp ligde oynatılması da, bir Avcı vizyonsuzluğudur bana göre.

2- Beşiktaş, dün ligde duran toplardan yedinci golünü bulurken, kalesinde (penaltı dışında) hiç duran top golü görmemiş. Bu sezon Galatasaray ve Fenerbahçe ikişer, Trabzon üç gol yedi duran toplardan.

3- Beşiktaş bu sene maç başına 22 ortayla lig ikincisi. Oysa Avcı’nın Başakşehir’i geçen yıl 12 ortayla son sıralardaydı. Bu kriterde Beşiktaş Avcı’ya değil, Avcı Beşiktaş’a yakınsadı. Kenar ortalarıyla üretilen Diaby (Alanya), Umut (G.Saray), Vida (Antalya) golleri galibiyeti getirdi.

Beşiktaş, bu sezon belli ki topu isteyen rakip yakaladığı sürece kazanmaya daha yakın olacak.

Yazının Devamını Oku

Tek fark yaratan Ömer Bayram'dı

2 Kasım 2019
Uğur MELEKE yazdı...

BU yıl iki farklı Galatasaray var: Biri, Real Madrid ve PSG önündeki 31 yaş ortalamalı, CV’si güçlü ama durağan generaller takımı. Diğeri Sivas ve Rize’yi yenen asker ağırlıklı ekip. Kaliteleri düşük ama sorumluluk duyguları yüksek. Dün ilk yarı sonunda G.Saray’ın 5 oyuncusunun ortalama pozisyonu rakip yarı alandaydı (3 forvet + Lemina ve Ömer Bayram). Beşiktaş maçındaysa bu sayı yediydi, daha verimsiz hücum edilmesine ve pozisyon üretilememesine rağmen.

G.SARAY’IN LOKOMOTiFi

ReaL Madrid-PSG-Beşiktaş gibi maçlarda bireyler oynadı, dünse takım... Dün Galatasaray alanı doğru parselleyip, çok koşup, az futbol oynayarak kazandığı için öne çıkan bireysel performans yok gibi. Sahada belki de tek fark yaratan, kendi yarı alanından aldığı topları driplingle üçüncü bölgeye taşıyan, Galatasaray’ın lokomotifi görüntüsündeki Ömer’di.

Rizespor Rizespor içinse maç 17’de bitti aslında... Daha önce de değinmiştim:
Süper Lig’de 2015-16’da 6 Kuzey Afrikalı futbolcu varken, bu sayı önce 9’a, sonra 14’e, geçen yıl da 20’ye tırmanıyor. Bu sezon da bu sayı 18. Kendi yerel ligleri ve Fransa dışında 10 Faslı, 5 Tunuslu’nun oynadığı bir turnuva olduğunu sanmıyorum. Süper Lig’de 1 İtalyan, 2 İspanyol, 2 Kosovalı, 2 Danimarkalı forma giyerken 10 Faslı olmasını nasıl açıklamak lazım bilmiyorum. Fas, FIFA sıralamasında 42’nci; yani futbollarında öyle büyük bir sıçrama da yok. Futbolcunun oralısıburalısı yok, iyisi-kötüsü var elbette. Ama Tunuslu Talbi sahada, Faslı Belhanda kulübede, Norveçli Linnes tribünde olunca, bu işte bir yanlışlık var diyor insan.

TALBi’NiN KARiYERi!

Dün kendi kalesine gol atma şanssızlığı yaşayan Talbi, pasaportlarına sahip olduğu ne Tunus, ne de Fransa Milli Takımı’ndan hiçbir yaş grubunda davet almamış. Kariyeri de Tunus Ligi’ndeki 28 maçtan ibaret. Bu aralar ne hikmetse Süper Lig’de en geçer akçe, Fas, Tunus, Mısır pasaportları sanırım!

Yazının Devamını Oku

VAR monitörü hayatımızdan çıkabilir

31 Ekim 2019
Uğur Meleke yazdı.

Geçtiğimiz cumartesi-pazar, hem İngiliz futbolu, hem de global oyun için kritik bir hafta sonuydu. Sezon başından beri masa uyarısıyla hiçbir penaltı kararı alınmayan İngiltere’de, bir hafta sonunda 4 penaltı birden VAR müdahalesiyle verildi. İngiltere belli ki, ‘net ve bariz’ çıtasını biraz aşağı çekti bu haftayla birlikte. Ancak bir konuda taviz vermediler: Bu sezon Premier Lig’de oynanan 100 maçın hiçbirinde orta hakem monitöre gitmedi. Kulüpler karşı çıksa da İngiltere, ‘monitörsüz VAR mümkün mü’yü test ediyor şu anda... Aslında bu hikâyeyi doğru okuyabilmek için filmi belki de  biraz geriye, geçen çarşambaya kadar sarmak gerek. 23 Ekim günü Zürih’te ‘IFAB teknik tavsiye kurulu’, VAR’ın geliştirilmesi dahil geniş bir gündemle bir araya gelmiş ama sonuçları açıklamayı 3 Aralık’ta Kuzey İrlanda’daki yönetim kurulu toplantısına bırakmışlardı. Zürih’te Figo ve Collina gibi şöhretli isimlerin de katıldığı o toplantıda ne konuşuldu bilemiyoruz elbette. Ama IFAB’ın (yani futbol oyun kurallarını belirleyen kurulun) Britanyalı ağırlıklı olduğunu biliyoruz. Bu toplantıdan sadece 3 gün sonra İngiltere Premier Lig’de VAR’la ilgili çok radikal değişimler olması tesadüf mü, bunu şimdilik anlamak zor.

500’DE 19 DEĞiŞiKLiK

Premier Lig’de ilk 9 hafta itibariyle VAR, 500 kadar pozisyonu incelemiş ve sadece 19’unu değiştirmişti. Bunların 14’ü zaten ofsayt kararlarıydı. VAR ilk 9 hafta itibariyle İngiltere’de ‘net ve bariz hata’ çıtasını öyle yukarıyla koymuştu ki, aslında gol üretimindeki elle oynamalar ve ofsayt dışında hiçbir şeye karışmamıştı. Premier Lig’in 10’uncu haftasında ne olduysa oldu, 10 maçta VAR tam 7 karar değiştirdi. VAR masası tek bir hafta sonunda 4 penaltı verdi, bir penaltı, bir de gol iptal etti. Norwich-ManU maçında James’in aldığı penaltı ya da Arsenal’lı Sokratis’in iptal edilen golü öyle sübjektif kararlardı ki, Ada’yı karıştırdı aslında. Özellikle Solskjaer’in kendi oyuncusu James’in lehine verilen penaltıyla ilgili, “Bir penaltı şüphesini incelemeniz asırlar sürüyorsa, o pozisyon net ve bariz değildir” eleştirisi mükemmel.

ANCAK HAYATi BELiRSiZLiK OLURSA...

İngilizler’in ‘net ve bariz’ çıtasını aşağı çekmesi aslında olumlu bir gelişme. Bu, UEFA turnuvaları ve yerel ligler arasında inceleme çıtası konusunda bir fikir birliği sağlanmaya yakın olunduğuna dair bir işaret. Ancak burada global oyunu etkileyebilecek esas detay, İngilizler’in ısrarla monitöre gitmemeleri. Premier Lig’de her statta VAR monitörü var. Ancak bu sezon oynanan 100 maçta bu monitörler tek bir kez bile kullanılmadı. Bunun sebebini de İngilizler şöyle açıklıyorlar: Kulaklıktaki bir VAR diyalogu ortalama 30, monitöre gidilen bir inceleme ise 90 saniye sürüyor. 90 saniye futbol için çok uzun bir süre. Oyunu baltalayacak düzeyde bir kesinti. O yüzden monitöre ancak hayati bir belirsizlik olduğunda gidilmeli. Bu strateji, bana iki sebeple çok mantıklı geliyor:

Video asistan hakem, isminden de anlaşılacağı üzere bir yardımcı hakem. Nasıl çizgideki yardımcı hakem sizi bir faullü hareket konusunda uyardığında siz bunu teyit ihtiyacı hissetmiyorsanız, masadakini de teyit ihtiyacı olmamalı. Zaten masadaki VAR’a, sadece ‘net ve bariz’ pozisyonlarda orta hakemi uyarması salık veriliyor. Masadaki hakem bir pozisyonun net ve bariz olduğunu düşünüyorsa, ona itimat etmekte nasıl bir sakınca olabilir? İngiltere’de monitöre hiç gidilmiyor. 100 maçta sıfır... Süper Lig’deyse VAR pozisyondan ne kadar emin olursa olsun, orta hakem muhakkak monitöre gidiyor. İngiltere’deki uygulama, futbolun tabiatına daha uygun gibi sanki.

Real Madrid'li Sergio Ramos'un, Club Brugge'e attığı golü hatırlıyoruz...

<script src="https://embed.dugout.com/v3.1/sporarena.js" data-dugout-video="eyJrZXkiOiJOTUxDOWFFbCIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9"></script>

Yazının Devamını Oku

Sezonun en iyi maçı

29 Ekim 2019
Bu harika müsabakayı üç ayrı perdede ele almak gerek...

DÜN İstanbul’da oynanan harika müsabakayı üç ayrı perdede ele almak gerek. İlk yarım saatte çok bütüncül ve geçirgenliği çok düşük bir Başakşehir izledik. İlk 30’da Trabzonspor şut atamadı, Başakşehir’se Crivelli-Visca ile yakaladığı pozisyonlarda Uğurcan’a takıldı. 30’la 45 arası ise bambaşka bir maç oynandı adeta. Ünal Karaman, Kamil’in sağ açıkta olduğu 4-2-3-1’den vazgeçti, 4-3-3’e döndü. Kamil’in göbeğe dönmesiyle Sosa özgürleşti; Arjantinli virtüöz, ilk yarının son bölümünde bir resital koydu sahneye adeta. 37’deki tarihi karambol dahil, bu bölümde Trabzonspor 3 kez yaklaştı gole. Ama iki milli kalecinin ilk 45’teki iyi performansları, devrenin golsüz bitmesinin baş nedeniydi.

İkinci devrede iki takımın da Avrupa yorgunluğunun belirginleştiğini söyleyebiliriz. Önce Skrtel’in, sonra Uğurcan’ın gereksiz penaltılarıyla 1-1’e geldi maç... 1-1’den sonra oyunda Başakşehir’i öne çıkaransa kulübeler arasındaki kalite farkı oldu. Başakşehir, Volkan, Aziz Behich, Mehmet Topal, Arda, Elia, Ba ve Robinho ile belki de Türkiye’nin en iyi kulübesine sahip. Okan Buruk’un sonradan sahaya sürdüğü her adam enerjisini artırdı İstanbul ekibinin. Ünal Karaman’ınsa aynen Krasnodar maçındaki gibi eli zayıftı yine. Sanırım sakatlar düzelene kadar Trabzon’un bir numaralı problemi, zayıf kulübesi olacak.

Ancak iki özel adam, sezon başından beri olduğu gibi dün de Trabzon’u yarışta tutmayı başardılar: Sosa, belli bir yaştan sonra liberoya dönüşerek futbol hayatını noktalayan Mattheus’u hatırlatıyor bana. Ofansif katkısı ayrı güzel, defansif müdahaleleri ayrı. Bir penaltı yaptırıp, bir de gol atan Sörloth’sa Türkiye’deki yeniden doğuşuna bir güzel halka daha ekledi dün. Trabzonspor yönetiminin yerinde olsam, Sörloth’un bonservisini en seri biçimde almaya çalışırdım Crystal Palace’tan.

 BEŞiKTAŞ-DiNAMO KİEV’i ANDIK 

DÜN 37’nci dakikada Başakşehir kalesinde yaşananlar, Beşiktaş-Dinamo karambolünü ve kaleci Cenk’i hatırlattı bana. Nwakaeme’nin şutunu Mert’in çıkarışı, Sosa volesini tamamlayan Sörloth’un vuruşunda Mert’in yine ayağıyla imkansız kurtarışı. Pozisyonun bitmeyip geri dönmesi ve topun bir kez daha çizgiden çıkması... 8,5 puanlı bir IMDB liste filmiydi adeta.

Yazının Devamını Oku

Fatih Terim ezberlerinden vazgeçmeli

28 Ekim 2019
Galatasaray topa daha fazla sahip oldu ama verimli oynayan Beşiktaş'tı

Solskjaer’in Manchester United’ını herhalde göz ucuyla da olsa takip ediyorsunuzdur. Beşiktaş’a oldukça benzetiyorum bu yılki çizgilerini. Manchester ekibi bu sezon geride kapanan zayıf rakiplerine genelde üstünlük kuramazken, en iyi oyunlarını ligin zirvesindeki Chelsea, Leicester ve Liverpool’a karşı ortaya koydu.

Sebebi basit: Kaliteli oyuncuları sayılı. Ön tarafları James, Rashford, Martial gibi koşuculardan oluşuyor. Topu rakibe bırakabildikleri maçlarda başarılı oluyorlar tabiatıyla. Beşiktaş’ın da bu sezon Ankaragücü’ne karşı yokları oynayıp, Alanya ve Galatasaray’ı yenmesinin temelinde biraz bu var: Alanya ve Galatasaray topa sahip olmak isteyip, arkada boşluk veren takımlar.

Beşiktaş Alanya’ya karşı şutlarda 14-7, kornerlerde 8-4 geride olmasına rağmen kazandı maçı. Dün de Galatasaray’ın daha fazla topa sahip olduğu bir günde, daha verimli oynayan ve kazanan taraf oldu Beşiktaş.

TERİM 'RESET' ATMALI

Galatasaray’ın dün yüzde 60’a yakın topa sahip olup, bunu efektif bir oyuna çevirememesinin temelinde Terim’in iki kritik tercihinin de büyük rolü var: Birincisi, Real Madrid maçında çaba eksikliği nedeniyle taraftar tarafından doğal olarak ıslıklanan Belhanda’yı, patronaj gösterisi uğruna 11’e koyması... Belhanda dün de çok farklı değildi.

İkincisi de, Nzonzi-Selçuk-Seri-Lemina-Ömer-Belhanda’dan 3’ünü ilk 11’e muhakkak koyma yemini varmış gibi takım yapması. Oysa siz bu sezon 13 resmi maçın 7’sinde gol atamadıysanız, farklı düşünme zamanı gelmiş demektir çoktan. Ancelotti, 2013-14’te Real Madrid orta üçlüsüne Di Maria’yı monte etmişti mesela. Dün aynı saatlerde Pochettino’nun orta üçlüsünün solunda Dele Alli oynadı.

Terim de bir süredir orta üçlüsüne Feghouli’yi monte edip, sağ açıkta gol şansı daha yüksek birini kullanabilirdi pekâlâ. Terim’in yarından tezi yok, bu sezonki ezberlerini unutup, takımına bir ‘reset atma’ zamanı geldi gibi.

Terim maçın ardından bu açıklamaları yaptı...

Yazının Devamını Oku

İdeal bir 4-3-3 oyunu

27 Ekim 2019
ESPN’de yayınlanan bir araştırma, dünya futbolunda on numaraların son yıllarda ciddi irtifa kaybettiğini belgeliyor.

Omar Chaudhury’nin verilerine göre 2013’te dünyanın en iyi 500 futbolcusunun 59’u klasik on numaralarmış. Bu sayı 2015’te 51’e, 2017’de 37’ye, bugünse 30’a kadar gerilemiş. Artık neredeyse hiçbir büyük takım 4-2-3-1 oynamıyor. Arsenal Mesut’u istemiyor; James’e Zidane yer bulamıyor.

Liverpool Coutinho’yu Barcelona’ya satıp Devler Ligi şampiyonu oluyor. Pep’se iki on numara De Bruyne ve Silva’yı sekiz numaraya eviriyor. Süper Lig’se hâlâ bir on numara cenneti. Premier Lig’de geçtiğimiz hafta 20 takımdan sadece üçü sahaya 4-2-3-1 dizilirken, Süper Lig’de bu sayı 13’tü. Aykut Kocaman da ağırlıklı olarak 4-23-1 diziyor Konyaspor’u. Dün Mücahit pivot santrfor gibi oynarken, Miya da onun arkasında ikinci santrfor rolündeydi. Ancak bir Kocaman takımında yaşanmasını beklemeyeceğiniz şekilde dün Miya gerektiğinde orta sahayı üçlemedi; Jonsson-Jevtovic, özellikle ilk devrede merkezde sık sık üçe iki kaldılar.

Zira Fenerbahçe iki haftadır (Kruse’nin de eksikliği sebebiyle) 4-3-3 oynuyor. Orta saha sağdan sola Ozan, Gustavo ve Emre’den kuruluyor. Dün bu üçlü, orta sahayı tamamen aldılar Konya’nın elinden. Fenerbahçe’nin bu yeni 4-3-3 dizilimi, dün ofanstaki yaratıcılığın da anahtarıydı:

1- Sol iç Emre, sol kenar Rodrigues’le ikili oyunla birinci golü üretti. Sağ iç Ozan da soldan gelişen hücumlarda yaptığı koşularla hep ekstra bir tehditti. Ondan da üçüncü gol geldi.

2- Zaman zaman Ozan’la Emre’nin taç çizgilerine kadar açıldığını, Moses’la Rodrigues’in de içeriye ekstra santrfor rolüyle girdiklerini gördük.

3- İkinci golde de Yanal’ın 2014 takımını hatırlatan bir detay vardı: O yıl sağ açık Kuyt, sık sık sol açık Sow’a yaklaşır ve solda bir asimetri yaratırlardı. İkinci golde Moses-Rodrigues yaptılar benzer bir işi.

Doğrusu Konyaspor’un son yıllarda Kadıköy’de gösterdiği yıpratıcı oyunların yakınından bile geçmeyen yumuşak bir performanstı dünkü. Ancak Konya’nın bu dağınık hali, Fenerbahçe’deki artıları da gölgelememeli. Son derece bütüncül bir görüntü verdi dün Fenerbahçe.

Kruse'ye yer kalmadı

Yazının Devamını Oku

Euro 2020 kadrosunun sürprizi kim olur?

26 Ekim 2019
Süper Lig’de oynanan ilk 72 maçta yabancılar belki daha fazla dakika aldılar, ama 2019-20 sezonunun ilk çeyreği birçok yerlinin dominant oyununa da imkân tanıdı.

 İrfan Can, ligin en fazla anahtar pas atan ve en fazla dripling yapan oyuncusu. En fazla faule Mahmut maruz kaldı. En fazla başarılı karşılamayı Hüseyin Türkmen yaptı. Tüm maçlara ilk 11’de başlayan Mert Hakan, orta sahada oynamasına rağmen 3 gol attı. Bilal Başaçıkoğlu 342 dakikaya 3 asist sığdırdı. Peki 2019-2020 ilk çeyreğinde en fazla gelişim gösteren yerliler kimler? 6 ay sonra hangi sürpriz isimler Euro 2020 kadrosunu zorlayabilirler?

1-) UFUK AKYOL

BÜLENT Korkmaz, Süper Lig’in verimlilik lideri. İki sezondur ligin en kısıtlı imkanlarla en fazla üretim yapan teknik adamı. Geçen sezon Türk futboluna hediye ettiği Bahadır, Doğukan ve Harun’dan sonra bu yıl da sıra Ufuk Akyol’a geldi. Ufuk 22 yaşında iki yönlü bir orta saha oyuncusu. Almanya U17’den yolu geçmiş bir gurbetçi. Sezon başında Karagümrük’ten transfer edildi. Bu sezon Antalya’da tüm maçlara 11’de başladı, Malatya ve Fenerbahçe gibi tansiyonu yüksek iki maçta kritik iki gol attı. Fenerbahçe önünde Emre’yi kilitleyerek müsabakanın kader adamı oldu. Dinamik bir oyuncu. İyi kesici. Ama esas artısı, öne oynama arzusu. 8 maçta yüzde 89,5 pas başarısı ile oynuyor. Sanırım bu sezonki favorim o.

2-) ONUR BULUT

ALANYASPORLU Onur’un hikayesi enteresan gerçekten. 2012’de Türkiye U19 milli takımına seçilen, umut veren bir genç adamdı. Hatta sonra Almanlar tarafından da U20 takımına davet edildi. 2016-17 sezonunda Bundesliga’da Freiburg’la 12 maça ilk 11’de başladı ama bir türlü beklenen patlamayı yapamadı genç adam. Kariyeri düşüşe geçti ve geçen sezon kendini bir anda Almanya 3. Ligi’nde Braunschweig’da buldu. Sonra işleri yaver gitti, bu Temmuz’da Süper Lig’in yolunu tuttu. Sanırım en büyük şansı, benzer yollardan geçen Erol Bulut’un onu tanıması. Sezon başından beri sağ bekte Juanfran’ın yedeği olarak bekliyordu, Rize maçında nihayet ilk şansını bulunca patlama yaptı. Sağ çizgiyi koridora çevirdi, iki de asist sığdırdı 90 dakikaya. Almanya U20 takımına çağırılıp forma giymediği için sanırım Tolgay gibi milli tercih değişikliği yapmış sayılmıyor, hâlâ ay yıldızla oynayabilirliği var. Tabii bu çizgisini koruyup A milli takım seviyesine gelebilir mi, bunu zaman gösterecek.

3-) OĞUZ CEYLAN

28 yaşındaki sağ çizgi oyuncusu Oğuz, Beşiktaş altyapısından çıkmış ama Süper Lig şansını çok geç bulmuş bir adam. Sumudica’nın 3-5-2’sinde 100 metrelik sağ koridor ona emanet. Bıkıp usanmadan gidip geliyor, her maçta karşısındaki sol beke zor anlar yaşatıyor. Gençlerbirliği maçında bir gol, Göztepe önünde de kritik bir asist katkısı yaptı Oğuz. Geç Süper Lig şansı bulması ve bu fırsata büyük tutkuyla bağlanmasıyla Efecan Karaca’yı anımsatıyor bana.

Yazının Devamını Oku