Uğur Meleke

Teşekkürler Buruk ve Karaman

25 Ekim 2019
Uğur Meleke yazdı.

Bu maçı doğru okuyabilmek için önce önemli bir-iki detayın altını çizmemiz gerek: Krasnodar, Şampiyonlar Ligi seviyesinde bir takım. 150 milyon Euro’ya kurulan bu kadro, Lokomotiv Moskova dahil Devler Ligi’ndeki 10 takımdan daha değerli. Zaten Rusya’da da şampiyonluk yarışı yapıyorlar, liderin sadece 2 puan gerisindeler.

STURRIDGE OLURSA...

Avrupa’da sezona iyi başlamadılar ama dünkü müsabakayı, hedef maçı olarak görmüşler. Hafta sonu Dinamo Moskova deplasmanında oynayan 9 adam dün ilk 11’de başladı, biri de sonradan girdi. Hücuma olağanüstü hızlı çıkıyorlar, 19 yaşındaki Suleymanov gibi yakında adını çok daha fazla duyacağımız özel bir yeteneğe de sahipler. Trabzonspor bu kaliteli rakibe karşı çok iyi bir ilk yarı oynadı, devreye galip girememe nedeni kaleci Safonov’un yeteneği, hatta biraz da şansıydı doğrusu. Ama dakikalar ilerledikçe işler Krasnodar’ın lehine gelişti, oyunu rahatlıkla tutabildiler zira çok kaliteli bir kulübeleri var. Her oyuncu değişikliğinde ibre biraz daha Ruslar’a döndü itiraf etmek gerekirse. Ünal Karaman’ın da bu anlamda elinin çok dar olduğu herkesin malumu zaten. Eğer bu maçın rövanşında Ekuban ve Sturridge kulübede dahi olabilirlerse, Trabzonspor Rusya’da kazanıp tekrar devreye girebilir rahatlıkla. Yine de Türk futbolunun Avrupa’daki bu kara sezonunun kaderini değiştirmek için en iyi kadrolarıyla dün geceki maçlara çıkan Ünal Karaman’a ve Okan Buruk’a canı gönülden teşekkürler. Başakşehir grubunda yarışa katıldı, Trabzonspor’un da kalan 3 maçta 7 puan alabilecek kapasitesi var bence.

Yazının Devamını Oku

Türk futbolunun kurtuluş sezonu bu

24 Ekim 2019
Uğur Meleke yazdı.

Süper Lig’de liderle onuncu arasındaki puan farkı yalnızca 6... Geçen sezonun daha rekabetçi bir devam filmi çekilmiş gibi, yine son derece sıkı bir zirve mücadelesi var. Ligde en fazla golü Alanya ve Malatya attı; gol krallığında Cisse, asist krallığında Guilherme var. En fazla şutu Denizlili Rodallega çekti, en yüksek pas yüzdesini Hadziahmetovic yakaladı, en fazla ortayı Serdar Özkan yaptı, en fazla anahtar pası İrfan Can Kahveci attı. Türk futbolu, sanırım 40 yıl sonra ilk kez, sadece İstanbul-Trabzon odaklı değil, daha farklı aktörlerin başrolde olacağı bir lige gebe. Bu ülke futbolunun önündeki sanırım en büyük engellerden biri, 81 vilayetin belki 75-76’sında sporseverlerin kendi şehir takımlarını değil, İstanbul kulüplerini desteklemesi. İngiltere’de veya Almanya’da orta sınıf bir ekibin tribünlerinin  hınca hınç dolması, maç günü rakip büyüğün değil, o kentin takımının atkı ve formalarının baskın olması, futbolu canlı tutan, yaşatan, büyüten belki bir numaralı unsur. Çünkü pasta bölüşülüyor, sadece 4 büyük kulübün değil, yirmi tanenin formaları satılıyor, onların biletleri de değerli, marşları da, öyküleri de. 10 yıl kadar önce yine bu sütunda değinmiştim, Türkiye’de 7-8 yaşında futbol taraftarı olma aşamasındaki bir çocuğun takım seçme hikayesi maalesef öncekilerle fena halde benzerdir: Baba, amca, teyze filanca takımı tutuyordur, ona bir forma hediye etmiştir ve ezeli öykü başlamıştır. Artık o çocuk ölümüne filancasporludur, kanını kesseniz lacivert-beyaz-yeşil akar! O çocuğun aklına genelde kendi kent temsilcisini tutmak gelmez, çünkü muhtemelen kentinin takımını ayrıştıramamıştır bile diğerlerinden.

Futbolu değil kazanmayı sevmek!

Bu noktada şampiyonluk yaşamış 5 kulüp elbette avantajlıdır çünkü mazilerinde efsanevi hikayeleri vardır. Zaten İstanbul kulüpleri gibi Trabzonspor ve Bursaspor da, kendi şehirlisini konsolide edebilen nadir örneklerden. Bu tarihi sezon, bence diğer birçok şehir kulübünün de kendi kentlisini kazanma fırsatı. Zira Türk insanı esasında futbolu değil, kazanmayı sever. İkinci ligde şampiyonluğa oynarken tribünleri dolu olan bir kulüp, bir sonraki sezon Süper Lig’de sıra takımı olduğunda maç günleri sinek avlar! Bu ülkede taraftar kazanmanın yolu, rekabet etmekten geçiyor maalesef. Gerek İstanbul büyüklerinin yaşadığı ekonomik daralma, gerek yabancı serbestliği, gerek yeni nesil genç teknik adamların cesur tavrı, Türk futbolundaki esas oyuncu sayısını artırdı. Malatyaspor, Alanyaspor ve Sivasspor şu anda pekala önlerine şampiyonluk hedefi koyabilirler.

Göztepe ve Ankaragücü’nün işleri bu sezon harika gitmese de, gelecek yıl için daha doğru bir planlamayla zirve hedefleyebilirler. Birçok kent için tarihi bir fırsat bu: 7-8 yaşındaki takım seçme aşamasında çocuğu kazanmak için harika bir sezon. O çocuğun kalbini kazanmak için doğru enstrümanları geliştirebilirsiniz artık: Bir teknik adam istikrarı yakalayabilirsiniz. Bir kadro istikrarı yakalayabilirsiniz. İyi bir forma tasarımı, özgün bir marş, orijinal bir hikayeyle ayrışabilirsiniz rakibinizden. Bir özel oyuncuyla, bir karizmatik teknik adamla, bir güzel marşla, bir özgün formayla kazanabilirsiniz 7 yaşındaki çocuğun kalbini. Türk futbolu için tarihi bir fırsat bu. Eğer Malatyaspor Malatyalı çocuğun, Sivasspor Sivaslı’nın, Gençlerbirliği Ankaralı’nın kalbini kazanırsa her anlamda bambaşka bir ülke futbolu yaratabiliriz en baştan...

Haftanın detayı

Bu aralar NBA’de şöyle güzel bir heyecan var: Vince Carter, NBA tarihinde 4 ayrı onyılda (90’lar, 2000’ler, 2010’lar ve 2020’lerde) oynayan ilk sporcu olarak tarihe geçmeye hazırlanıyor. Baktım, Premier Lig’de böyle bir aktif futbolcu yok. Süper Lig’deyse sadece Emre var. Türkiye’nin Carter’ını tebrik edelim öyleyse.

Haftanın oyuncusu

Halil Dervişoğlu, Türkiye U21 Milli Takımı’nın santrforu. Eredivisie’de de Sparta Rotterdam’ın en önemli oyuncusu. 19 yaşındaki Halil bu sezon 10 maçın tamamında oynadı, 4 gol ve 3 asist katkısı yaptı. Acaba A milli takımın nispeten rahat olduğu kalan iki maçında kadroda yer alır mı diye düşünmeden edemedim doğrusu.

Yazının Devamını Oku

Kroos daha fazla savaştı

23 Ekim 2019
RUS ruleti gibi bir maç izledik dün İstanbul’da. İlk 45 dakikada 20, toplamdaysa tam 40 şut yazıyordu tabelada. Real Madrid 14 isabetli şut çekti Galatasaray kalesine. Ve bunların 13’ünü kurtaran Muslera belirledi aslında skoru. Galatasaray’ın 34 top kaybına karşılık sadece 10 pas arası yapması da enteresan.

Bu “Rus ruleti” kıvamındaki oyunu doğru okuyabilmek için taktiksel dizilimler üzerine bir miktar kafa yormak gerekiyor: Real Madrid, hafta sonu Mallorca önünde tek ön liberolu çılgın bir 4-4-2 ile mücadele etmişti. Casemiro’nun önünde James-Isco-Vinicius-Jovic ve Benzema’nın hepsi birden 11’deydi. Belli ki Terim, dünkü taktiğini belirlerken Zidane’ın o cesur tercihini dikkate aldı. Galatasaray, 3-5-2 oynadığı PSG maçından farklı olarak dün 3-4-1-2 dizildi. Belhanda, çift santrforun arkasında serbest oyuncuydu yani.

Size küçük bir detay gibi gelmiş olabilir, ama asla değil inanın... R.Madrid dün 4-3-3 dizildi, üçlü orta saha sağdan sola Valverde-Casemiro ve Kroos’tu. Galatasaray, bu üçlüye karşı özellikle ilk 45 dakikada büyük bir eşleşme sorunu yaşadı. Mesela sağ iç Valverde’yi ilk devrede en az 3 kez sol stoper Marcao’yu çalımlamaya çalışırken izledik. Zira Valverde oraya yürüyerek, rahatlıkla gelene kadar herhangi bir dublaj görmedi Galatasaray orta sahasından.

<script src="https://embed.dugout.com/v3.1/sporarena.js" data-dugout-video="eyJrZXkiOiIwS2h2QnFLMiIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9"></script>

BELHANDA FAKTÖRÜ!

Galatasaray orta sahasındaki sorunun daha büyük faturası ise sol tarafta ödendi: Sol bek Marcelo, sol iç Kroos ve sol açık Hazard’a sıkça Benzema da yaklaştı; orada kalabalıklaşıp defalarca asimetri yarattılar. Ve Real Madrid, belki 8-9 net pozisyonu solda yarattığı kalabalıktan üretti. İspanyol ekip, elbette çok kaliteli bir oyuncu grubu. Siz sahayı mükemmel parselleseniz de bir sürü pozisyon yaratabilirler. Ancak burada üzücü olan, Galatasaray’ın kalesinde gördüğü pozisyonların belki yarısını çok temel bir şeyi, alan paylaşımını doğru yapamadığı için vermesi. Doğrusu bu orta saha kavgasında arkadaşlarını genelde yalnız bırakan Belhanda’nın tavrına anlam veremedim. Real Madrid’in dünkü 11’inden 5 oyuncunun dörder, ikisinin de üçer Devler Ligi madalyası var evinde. Ama galiba Belhanda, bizim bilmediğimiz bir yerlerde 10 Devler Ligi kupası filan kaldırmış olmalı ki, onlar kadar istekle mücadele etmedi. Üç Şampiyonlar Ligi madalyası, bir de Dünya Kupası olan Kroos, Belhanda’dan daha fazla savaştı dün. Kroos’un Belhanda’dan daha fazla savaştığı bir maçtan da puan almak, hiç kolay iş değil tabii.

8 yıldızdan biri gibi savaşmalı

2015’te M. Denizli, Galatasaray’ın Madrid deplasmanına gitmeyince, o gece bir TV programında anlatmıştım 8 yıldız öyküsünü... 1993-94 Devler Ligi jeneriğinde, kupanın logosu olan topu oluşturan 8 yıldız, katılımcı 8 kentten yükseliyordu. O 8 kentten biri İstanbul’du. O öykü sonra hızla yayıldı internette. Galatasaraylılar, o 8 yıldızdan biri olduklarını bilerek savaşmalılar son 3 maçta.

Yazının Devamını Oku

Teknik adam kartelinin son sezonu

21 Ekim 2019
Türk futboluna 20 yıldır yön veren hocaların devri bitiyor

Ligde ekonomik göstergelere baktığımızda en kaliteli kadrolar açık farkla 3 İstanbul büyüğünün elinde. Ama ortalama 100’er milyon Euro’luk kadrolara sahip 3 İstanbul büyüğü, ligde bir “iyi futbol ölçer” olsa, bence ilk beş sıraya giremezler. Mesela 20’şer milyon Euro’ya kurulmuş Alanya da, Malatya da, üç İstanbul büyüğünden daha iyi futbol oynuyorlar.

Galatasaray, erken 10 kişi kalan Sivas’ı geçti ama Gençlerbirliği ve PSG maçlarındaki görüntüsü, kadro kalitesinin çok altında. Gençlerbirliği karşısında futbol namına kırıntılar bulmakta güçlük çekiyorsunuz. PSG’ye karşı beşli savunmayla ilk yarıda şutlarda 1-8 geridesiniz. Üstelik tek devrede 16 faul yaparak.

Avcı’nın Beşiktaş’ı, mütevazı Ankaragücü karşısında çaresiz bir görüntü içinde. Oyunu domine etmek isteyen ve savunmayı öne çıkaran Alanya’ya karşı Diaby ve Lens’in alan bulması, Abdullah Hoca’yı aldatmış. Ankaragücü savunmasının arkasında da bu ikilinin boşluk bulacağını düşünmüş! Ankaragücü savunmayı geride kurup, öne çıkmayınca Beşiktaş 90 dakika çaresizleri oynuyor. Hiçbir şey üretemiyor.

Aynen Abdullah Avcı gibi Ersun Yanal’ın da ilk 11 tercihi enteresan. Yanal, kendi sahasında Antalya’ya karşı kenarlarda Ozan-Tolga’yla maça başlamış, takımı ilk yarıda hiçbir şey üretememiş, devrede Deniz’in girmesiyle biraz kıpırdanmışlardı. Milli maç arası sonrası ilk maçta Fenerbahçe hemen hemen aynı görüntüyle sahada: İlk 11’de Muriqi-Rodrigues dışında hücumcu yok. Gustavo-Ozan-Emre ve Tolga aynı anda sahada. 39’daki gole kadar Fenerbahçe’nin şut, aut veya kornerle sonuçlanan tek bir girişimi var: Emre’nin 4’teki şutunu kaleci kornere çelmiş. 39’da Muriqi yine çok ekstra bir kafa şutuyla golü yaratıyor, ama Yanal belli ki oyundan rahatsız değil ki devre arasında bir değişiklik yapmıyor. İkinci devrede de ortada düşünülmüş, organize bir futbol yok; skoru koruma becerisi var sadece.

Bugün itibariyle puan tablosu oldukça sıkı. 6 puanlık marjda 9 takım var, bu akşam 10 olabilir. Ligde en iyi futbolu Trabzon, Alanya ve Malatya oynuyorlar. Arkalarına Sivas’ı, Başakşehir’i ve Gaziantep’i ekleyebilirsiniz. Bence Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş futbol barometresinde şu anda ilk 6’da bile değiller. Bu sezon veya en azından birkaç sezon içinde, eğer iyi bir kulüp yönetimiyle istikrar yakalarlarsa Erol Bulut, Sergen Yalçın, Okan Buruk gibi hocaların şampiyonluk yaşamaları kaçınılmaz. Ünal Karaman zaten en büyük favori. Eğer işler bu şekilde giderse, bir-iki yıl içinde Türk futbolundaki şu meşhur teknik adam karteli kırılacak bence. Hatta belki de, Türk futboluna 20 yıldır şekil veren teknik adam kartelinin son sezonu bu.

Serdar Aziz tercihi

Türk spor medyası çok fazla üzerinde durmaz, ama bazı oyuncular sağ ya da sol stoperde kendilerini çok rahat hissetmeyebilirler. Mesela Beşiktaş’ta Ruiz, Galatasaray’da Marcao sol stoper oynuyorlar, Fenerbahçe’de Zanka sağda görev yapıyor. Rami ona eşlik ettiğinde sol stoperde çok huzursuz oynamıştı, dün Serdar daha rahattı. Kalıcı olma şansı yüksek.

Yazının Devamını Oku

Andone - Falcao formülü tutabilir

19 Ekim 2019
Öncelikle her iki takımın hocalarına ve oyuncularına bu tempolu ve keyifli müsabaka için teşekkür etmek gerek. Milli araya Alanya-Beşiktaş ve FenerbahçeAntalya gibi iki harika maçla girmiştik.

Dün de Seyrantepe’de bir başka canlı, eğlenceli, kora kor 90 dakika izledik hep birlikte. Tabii ki bu güzel maçın doksan dakikası 11’e 11 oynansaydı, başka bir hikâye olabilirdi. Sivasspor, 2-0 geride olmasına rağmen Cofie’nin kırmızı kartına kadar kesinlikle oyunun içindeydi. Zaten o dakikada iki takımın şut sayısı da eşitti (9-9)...

Son 42 dakika 10’a 11 oynamalarına rağmen mükemmel mücadelelerini de sürdürdüler. Hafta içinde Rıza Çalımbay, geçmişte kendisine sahip çıkmayan Beşiktaş yönetimine sitem etmiş ve “eğer benim arkamda durulsaydı, Beşiktaş’ın Fatih Terim’i ben olabilirdim” demiş. Beşiktaş belki Çalımbay’ın bu hayalini gerçekleştiremedi; ancak Rıza Hoca, Sivas’la yeni hayaller kurmalı bence. Çok yakında Süper Lig’den bir altıncı şampiyon çıkabilir ve bu apolet için Alanya ve Malatya ile birlikte bu Sivasspor da güçlü aday.

GENERAL-ASKER DENGESİ

Galatasaray için de birçok pozitifin bir arada olduğu bir akşamdı dün. Öncelikle hareketsiz durağan Gençlerbirliği maçıyla bu Sivas karşılaşması arasında oluşan gece gündüz derinliğindeki farkı açıklamaya çalışalım: Paris St. Germain ve Gençlerbirliği maçlarına Galatasaray 31 yaş ortalamalı ekiplerle çıkmıştı. Dünkü 11’in yaş ortalaması ise 27’nin biraz üstündeydi. PSG ve G.Birliği maçlarında +33 oyuncu sayısı 6 iken, dün ikiye inmişti. Tabii ki mesele sadece rakamlar değil.

Ne 35’likler var, 20’liklerden daha genç! Ancak Galatasaray’daki sıkıntı, general sayısının fazlalığı. Dün sahada general asker dengesi sağlanınca oyuna dinamizm geldi.  Tek santrforlu bir oyunda, ileri uç adamının hareketliliği, takım ritmini doğrudan etkiliyor. Dün Andone olağanüstü hareketliydi, bir sola, bir sağa koştu, aldı-verdi, baskı yaptı, didindi durdu kısacası.

Rumen oyuncu, Brighton’da Murray’nin muhteşem sezonunun gölgesinde pek şans bulamamıştı, belli ki futbolu çok özlemiş. Aslında onun bu gezgin oyununu görünce Falcao ile de pekala iyi bir ikili oluşturabileceklerini düşündüm. Falcao, Monaco’da onlarca maçta Mbappe, Jovetic, Germain gibi partnerlerle 4-4-2’de oynamış, hem atmış, hem de attırmıştı. Çalışkan ve arzulu Andone ile de ritim bulabilirler pekala.

Yazının Devamını Oku

1 puanın ödülü Avrupa’ya aktarılmalı

17 Ekim 2019
Uğur MELEKE yazdı...

Şampiyonlar Ligi ödül havuzundan bir galibiyete 2,7 milyon, bir beraberliğeyse 900 bin Euro ödeme yapılıyor. Berabere biten maçlarda ödülden artan 900 bin Euro’ysa, gruplar bittiğinde galiplere aktarılıyor. Süper Lig’deyse enteresan bir şekilde beraberliğe galibiyet ödülünün yarısını vermeye devam ediyoruz.

Eğer Süper Lig’de de beraberliğe, galibiyetin üçte biri ödülünü verirsek, hem 1 puanı kulüpler için cazip olmaktan çıkarırız, hem de her beraberlikte havuza kalan yaklaşık 1 milyon lira, Avrupa’da puan kazanan takımlara ödül olarak dağıtılır. Futbolda galibiyete 3 puan verilmesi, belki de en büyük devrim. 2 puanlı sistemde, özellikle 80’li yıllarda beraberliğin artan cazibesi savunmacı hocaları ve takımları parlatmış; galibiyete 3 puan verilmesi futbola nefes aldıran muhteşem bir hamle olmuştu. UEFA, son 2 yılda bir küçük devrim daha yaptı, ödül dağıtımında da puan esasını benimsedi. Galibiyete beraberliğin 3 katı (hatta grupta beraberlik sayısı fazlaysa 4 katına varan) ödül verilmesi, küçük bir devrim.

80 MiLYONLUK YENi KAYNAK
Süper Lig’deyse halen galibiyete 2,8 milyon, beraberliğe 1,4 milyon TL ödeniyor. Bu yanlıştan acilen dönülmesi ve beraberliğe, galibiyetin üçte biri, yani 930 bin lira ödenmesi gerek. Eğer sistem bu şekle evrilirse, Süper Lig’de berabere biten her maçta iki takıma 930’ar bin lira verilecek, 930 bin de havuzda kalmış olacak. Ligde bir sezonda ortalama 90 beraberlik olduğunu düşünürsek, havuzda yaklaşık 80 milyon liralık yeni bir kaynak oluşacak. Ben bu kaynağın (en azından yarısının), Avrupa’da kazanılan puan ve geçilen turlara ödül olarak verilmesi taraftarıyım. Eğer siz mesela gruplarda kazanılan her galibiyete ekstra 3 milyon, geçilen her tura 5 milyon TL öderseniz, sanırım hocalar da, kulüpler de işin ciddiyetini bir miktar daha kavrayacaklardır.

TÜRKİYE’DEN BİR DAVID PEMSEL ÇIKAR MI?
David Pemsel, 51 yaşında bir İngiliz gazeteci. 2005’te İngiliz ITV televizyonunda çalışmaya başladı, 2006’da pazarlama sorumluluğuna terfi etti. ITV’den The Guardian gazetesine geçti, 3 yıl pazarlama müdürlüğü yaptıktan sonra 2013’te CEO vekili, 2015’te CEO olarak atandı. Guardian ve Observer’daki 4 yıllık CEO’luk döneminde grubu yeniden şahlandıran adam olarak kabul ediliyor. 3 yıl önce 87 milyon pound zararda olan grubu bugün denk bütçe noktasına getirdi. 2016’da 100 milyon pound olan operasyon maliyeti de bugün 30 milyona düşmüş.

The Guardian’daki başarılarıyla ‘medya dünyasının dâhi çocuğu’ olarak anılan Pemsel, geçtiğimiz günlerde Premier Lig CEO’su olarak atandı. Chelsea Başkanı Bruce Buck, onu şöyle tanımlıyor: “Direkt ve güvenilir biri. Guardian’ı dip noktadan tekrar kâr eden bir pozisyona getirmesi muazzam. Büyük bir lider ve Premier Lig’de de onun dönüşüm gücünden faydalanmak istiyoruz”

Yazının Devamını Oku

2020'de birinci torbada olabiliriz

15 Ekim 2019
FRANSA, 1 milyar Euro’luk bir milli takım. İngiltere’yle birlikte ‘milyar Euro’luk iki kadrodan biri. Son Dünya şampiyonu ve FIFA sıralamasının ikincisi. Ancak Fransa kadrosunu tarif etmek için bu bilgiler yetersiz kalır bence. Zira bu kadronun özelliği, olağanüstü derinliği.

Dün sahaya çıkan ilk 11 değil, kenarda oturanlar değil, ulusal takıma dahil edilmeyenlerden bir 11 yapsanız, onlar dahi EURO 2020’de şampiyonluğa oynayabilecek kapasitedeler:

Lacazette, Fekir, Rabiot, Dembele, Kurzawa, Mendy, Aouar, Konate, Haller ve daha fazlası, kadroda bile değiller şu anda Fransa’da. Bu derinliğe sahip bir milli takım hocası, diğer meslektaşlarının elde etmek için çok çabaladığı bir şeyi otomatik kazanıyor: Rekabeti... Deschamps, muhtemelen oyuncularını motive etmek için ekstra çaba sarf etmek zorunda kalmıyor. Çünkü bu takımda eksik koşarsanız, 50-60 milyonluk alternatifleriniz arkada bekliyor. Dün de, aynen İzlanda’da olduğu gibi eksiksiz mücadele eden bir Fransa izledik. Deschamps, beklenenin aksine Matuidi’yi değil, Sissoko’yu ileri dörtlüde değerlendirdi. Sağ bek Hernandez ve sağ açık Sissoko’ya Griezmann da yaklaştığı için o bölgeden bolca pozisyon verdik. Griezmann, dünyanın savunulması en zor forvetlerinden biri. Onu ikinci santrfor rolünde kullandığınız zaman sürekli dolaşıyor ve beklerin kafasını karıştırıyor. Onunla giderseniz bölgenizi bırakacaksınız, gitmezseniz kargaşaya neden olacak. Oldu da zaten...

<script src="https://embed.dugout.com/v3.1/sporarena.js" data-dugout-video="eyJrZXkiOiJoTjBPU1dRRiIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9"></script>

6 MAÇTA GOL YEMEDiK

Ancak milli takımımızın bu jenerasyonu, süper bir savunma takımı. Grupta 8 maçın 6’sında gol yemedik, 3’ünde kalemizde isabetli şut görmedik. Dünkü gibi pozisyon verdiğimiz maçlarda da sahneye Avrupa’nın en iyi kalecilerinden biri çıktı: Mert Günok... Güneş ilk devrede 9’lu blokla geride bekleyen, ikinci devrede Hakan’ın girişi ve 4-2-3-1’e dönüşle kazandığı toplarla çıkabilen iki ayrı mantalite tercih etti. İlk yarıyı şutlarda 12-0 geride kapadık. Ancak ikinci devrede 11-5’ti durum. Yani bence hak etmiştik bu beraberliği. Dünkü muhteşem sonuçla artık EURO 2020’de birinci torba hesabı yapabiliriz sanırım. Grupları lider bitiren takımlardan ilk 6’sı turnuvada ilk torbada olacaklar. Halen B, D, E ve G gruplarındaki duruma bakarsak, turnuvada ilk torba hayal değil sanki.

TEK SORUN DURAN TOP

Grupta şu ana kadar yediğimiz üç golde de aynı arıza ön plana çıktı: Duran topta rakipler koşarak geliyor, biz yerimizde bekliyoruz. Geriden koşarak gelen oyuncu, doğal olarak daha güçlü ve daha yüksekte oluyor. Bizse yerimizi beklediğimiz için aşağıda kalıyoruz. 14 Kasım’a kadar bu sorunu çözmeliyiz, zira İzlanda’nın da tek kozu bu olacak muhtemelen.

iddaa'da en çok oynanan bahisleri kaçırmayın,

Yazının Devamını Oku

Bataklıkta çiçek açtı

12 Ekim 2019
Türkiye kötü oynadı. Sonucu Arnavut savunması belirledi

Arnavutluk dün kötüydü... Reja geldikten sonra yakaladıkları pozitif futbol rüzgârı azalmış gibiydi. İzlanda’ya karşı dörtlü savunma oynamışlardı; dün yine beşliye döndüler. Reja’lı 4 maçın (Fransa deplasmanı hariç) üçünde %58 ortalamayla topa sahip olmuşlardı. Bize karşıysa ilk devrede iyi niyetli olmayan bir futbolu tercih ettiler. Maçı gerdiler, ikili mücadelelerde araya birer itme-tekme sıkıştırdılar.

Son 20 dakikada geldi akıllarına futbol oynamak. Hakem kötüydü... Hategan, UEFA’nın gözde hakemlerinden. Euro 2016 finallerinde vardı. Daha geçtiğimiz hafta Dortmund-Barcelona maçındaydı. Ama dün, ‘maçın ruhu’nu yakalayamadı. Oyunu çok fazla faul düdüğüyle kesti, kartları pas geçti. İlk devre futbol katliamına öyle göz yumdu, maç o kadar oynanamadı ki, ilk yarıyı 45 dakika uzatsa yeriydi! Merih’e tekmeyle ilk sarısını gören Bare, ceza alanında kendini atınca da, Burak’ı düşürünce de ikinciyi görmedi. Manaj 53’te Ozan’ı formasından çekti, 57’de topu 5 kez sektirip taç atışını geciktirdi. Hategan maalesef göz yumdu bu olumsuzluklara.

ÇALHANOĞLU’NUN TERCİHLERİ

Takımımız kötüydü... Zaten yeryüzündeki en değerli Türk (Cengiz), Süper Lig’in en değerli yerlisi (Abdülkadir) ve ikincisi (Dorukhan) sakatlar. Emre Akbaba ve Hasan Ali’ı da katarsak ideal 11’imizden 5 oyuncumuz eksik. Ancak sahaya çıkanlar da iyi değillerdi dün. Arnavutlar’ın oyunu germe girişimlerine manasızca ayak uydurduk. Daha ilk 15 dakika içinde Merih adam kovalayarak, Kaan orta sahada pozisyon yokken sarı kart gördüler.

Şenol Güneş kötüydü. Kaan oyundan çıkarken Mahmut’u stopere kaydırıp bir hücumcu sokabilirdi, sokmadı. Emre çıkarken 4-4-2’ye dönüp bir hücumcu sokabilirdi, sokmadı. Arnavutluk’la iç sahada oynuyoruz, ilk hücumcuyu oyuna 80’de soktuk! Çalhanoğlu neredeyse tüm pozisyonlarımızı yanlış kararlarıyla yok etti: 11’de vurması gereken yerde vurmadı. 35’te kontra atakta Umut’a pası vermedi, cılız bir şut attı. 65’te en net pozisyonumuzda pası Burak’ın arkasına attı. Ama 90 dakika sahada kaldı. Bu kadar kötünün olduğu bir günde sonucu da kötü Arnavut savunması belirledi neyse ki. Merih-Zeki’yle beraber takımın en isteklileri Cenk ve Burak’a gönülden tebrikler, son dakika baskısıyla yarattıkları golle, Euro 2020 biletinin yarısını koydular cebe.

ABDÜLKADİR PARMAK'IN SUÇU NE?

Sahaya 23 kişi çıkabildiği için milli takımda 2 oyuncunun esame listesi dışında kalması gerekiyordu. Şenol Hoca’nın tercihleri Efecan ve Abdülkadir Parmak olmuş dün. Şenol Güneş, iki ay önce de Beşiktaş’ta oynatmadığı Oğuzhan’ı kadroya çağırıp, Parmak’ı çağırmamıştı. Doğrusu dün sahadakilere ve kulübedekilere bakınca Abdülkadir’in tribüne çıkmasına anlam veremedim ben.

Yazının Devamını Oku