Uğur Gürses

FED’in gerisinde kalan TCMB

17 Aralık 2015
FED kararından sonra bizim Merkez Bankası’nın ‘koşa koşa’ yaptığı ilk iş ne oldu dersiniz?

Kendisinde tutulan dolarların faizini yukarı çekmek oldu. Zorunlu karşılıklar için bankalar Merkez Bankası’nda dolar tutuyorlar; bu, Merkez Bankası’nın toplam döviz rezervlerinin yarısı ediyor. 116 milyar dolarlık altın ve döviz rezervinin kabaca 60 milyarı, dolar cinsi karşılıklardan oluşuyor. Bu dövizlere Merkez Bankası faiz ödüyor. FED kararı ertesinde dün sabah, ödenen faizi yüzde 0.24’den yüzde 0.49’a yükseltti. Amaç ne derseniz oldukça basit; faiz farkı ortaya çıktığından eldeki dolarların kaçmaması. Peki ya TL ile açılan faiz farkı ne oluyor?


İlk iş olarak ‘koşa koşa’ dolar faizini yükseltmek, ilk ağızda içeriye ‘dolarlarıma sahip çıkıyorum’ mesajı vermekten başka bir sinyal etkisi vermez.


Merkez Bankası kendi evine kira rayici belirlemek yerine, komşu eve kira rayici tayin ederek nemalanmak isteyen ev sahibine benziyor.


Bir merkez bankasının, ‘koşa koşa’ yapacağı iş kendi bastığı paranın değeri ile ilgili konular olmalıydı. FED kendi bastığı paranın faizini ayarlıyor. Dün faiz artırım kararından sonra herhalde bizim merkez bankasından başka bir merkez bankası örneği yok; kendi parasından önce, başkalarının bastığı paranın faizini kendi ülkesinde ayarlayan.


Yazının Devamını Oku

FED faiz artış rotasını masaya koydu

16 Aralık 2015
Amerikan Merkez Bankası FED sonunda, 2006 yılından bu yana ilk kez faizleri 25 baz puan artırarak yüzde 0.50’ye çekti.

FED, bu kararı alma gerekçesi olarak; işgücü piyasasındaki kayda değer iyileşme ile enflasyondaki yükselişle yüzde 2’lik hedefe ulaşma konusunda görece emin bir tablo olmasını gösterdi. Toplantı sonrası yapılan açıklamada, aslında bir yol haritası, faiz artış rotası ortaya kondu. Bundan sonraki FED duruşunun yine verilere dayalı ve ekonomideki gidişatla uyumlu olacağı not düşülerek, bu faiz artışının devamının ‘kademeli’ olacağı vurgulandı.

FED’in karar organı Açık Piyasa Komitesi’nin 17 üyesinin 10’u 2016 yılında faizleri 1.40’ın üzerinde görüyor. Bu, ‘kademeli’ artış vurgusu da dikkate alınırsa 2016 yılında 8 kez toplanacak FED’in, en az 4 toplantı sonunda yapacağı 25 baz puanlık artışlarla faizleri yılsonunda yüzde 1.50’ye getireceği anlamına geliyor.

Tahminlere bakılırsa, bugünkü görünüm içinde 2017 yılında da artışların devam edeceği, yıl içinde ilave 1.25 puanlık artışla yılsonunda yüzde 2.75’e gelineceği görülüyor. Enflasyonda hızlanma daha yüksek artışlara, istihdam koşullarında kötüleşme faiz artışlarının askıya alınmasını getirebilecek.

FED, işgücü piyasasındaki iyileşmeye dikkat çekerek, enflasyonun yüzde 2’nin altında seyretmesinde petroldeki düşüşün etkili olduğunu, bunun etkileri geçtikten sonra 2016 sonunda enflasyonun yüzde 2’ye yaklaşacağını tahmin ediyor.

FED Başkanı Janet Yellen, “gelecekte ani yüksek artış yapmak zorunda kalmamak ve gerekirse de tekrar indirebilmek için faizi tedricen arttırıyoruz” diyordu. Yellen, “faiz artışı, güvenin işareti olarak görülmeli” diyor.

FED, tanım yerindeyse kılıcı çekti, rotasını da masaya serdi. Bu rota üzerinde, ancak ‘yolda’ ortaya çıkabilecek farklı bir durumda yavaşlayacak ya da hızlanacak. Bugünkü görünümde değişiklik olmazsa FED faiz artışında durmayacak.

Yeni soru ne?

Bugüne kadar ‘faiz artırır mı?’, ‘ne zaman artırır?’sorularının yerini artık bundan sonra, ‘FED’in faiz artırım dozu değişir mi?’ sorusu alacak. İşte bu da yüksek getirili tahvil piyasası ve bu kategoride bizim gibi gelişen ülkelerin daha fazla mercek altına alınacağı anlamına geliyor. Çünkü FED’in faiz indirimi ve üç fazda yaptığı parasal genişlemenin uç kanatlarındaki piyasalar, bu yüksek getirili tahviller ve gelişen ülke tahvilleri idi. Şimdi bu politikadan çıkışa başlayınca, ilk etkiler de bu piyasalara olacak.

Yazının Devamını Oku

‘Fil’ yeniden ‘zücaciye dükkânına’ döndü

13 Aralık 2015
Evet, sonunda ‘Fil’ yeniden ‘zücaciye dükkânına’ döndü.

Amerikan Merkez Bankası FED’in karar haftası geldi. Uluslararası mali piyasalar bu defa çoklu nedenlerle çalkantı haline geri döndü. Çarşamba günü FED’in faizleri artırması bekleniyor. Ama en önemlisi nasıl bir patikada kaçar baz puanlık artırımlar yapacak, bunun etkileri nasıl olacak? Bunlar bilinmiyor. Ancak ilk belirtiler, tatsız biçimde ortaya çıktı.


FED’in faiz artırımı ve gelecekteki faiz patikasından en çok etkilenecek olan bizim gibi gelişen ülkelerde de hikâyeler ayrışıyor. FED’in bol para döneminde neredeyse ‘birbirinin ikizi gibi’ duran gelişen ülkeler, şimdi ‘beş benzemez’ gibi oldular.


ABD’deki faiz artışı eşiğine gelinmesi ile petrol fiyatlarındaki sert düşüş döneminin üstü üste gelmesi, Rusya ve Brezilya gibi enerji ihracatına yaslanan ekonomileri vurdu. Öyle ki; 2014’deki kabaca varil başına 90 dolarlık seviyesinden bu yılın başında 60 dolara düşen petrol fiyatı, yılın ikinci yarısında 45 dolara, şimdi de 35 dolara geriledi. Bu seviye her iki ülkede de ekonomik krizin derinleşmesi demek.


Gelişen ülkeler içinde ‘petrolcüler’ dışında ‘dersine çalışanlar’ ve dersine çalışmayanlar’ olarak bir ayrışma var. Bunlardan Hindistan ve Endonezya ‘dersine çalışanlar’ grubuna yazıldılar. Türkiye ve Güney Afrika ise ‘dersini asanlar’ grubunda. İşte geçen hafta, Güney Afrika Cumhurbaşkanı Zuma mali disiplin savunucusu maliye bakanını görevden alıverdi. Yerine kimsenin tanımadığı bir ‘emir erini’ atadı. Ne mi oldu? Güney Afrika Randı yüzde 10’a yakın değer kaybetti. İşte gelişen ülkeler kabındaki çalkantının ana ivmelerinden biri de buydu.


Yazının Devamını Oku

‘Reform’ paketinden hayal kırıklığı çıktı

11 Aralık 2015
Önceki gün açıklanan ‘64. Hükümet Eylem Planı’ ki açılımı ‘icraatlar, reformlar’ olarak geçiyor, hayal kırıklığı yarattı.

Doğrusu, dün Başbakan Davutoğlu tarafından açıklandıktan sonra ‘sinema salonunda kısa süreli bir gösterimden sonra, film bitti mi, yoksa ara mı verildi?’ tereddüdü yaşayan bir seyirci gibi hissettim. Hayır, açıklanacak başka bir plan ya da takvim yoktu; hepsi buydu.


İki kesimden ne düşündüklerini sordum; iş kesiminden bir temsilci hayal kırıklığından başlayarak, ‘bunun sonu bu şekilde nereye gider, bilmiyorum?’ diyordu. Londra’daki finans çevreleri de, Güney Afrika’daki piyasa kopuşunu işaret ederk, reformsuz Türkiye’deki gidişatın işareti olarak görüyordu. Önceki gün, Güney Afrika Cumhurbaşkanı Zuma, mali disiplin ilkesinden ayrılmayan maliye bakanını görevden alıp yerin pek de tanınmayan birini getirdi. Rand yüzde 9’a yakın değer kaybetti.


Türkiye’nin seçim sonrası kavşak noktası, reform ajandası idi. Uluslararası yatırımcılardan, dereceleme kuruluşlarına kadar dikkatle bu bekleniyordu.


Konuştuğum bir analist, seçim vaatleri ile reform niyetine kamuoyuna sunulan başlıkların bir arada açıklanmasının da hatalı olduğunu söylüyor. Nitekim ‘güçlendirilmiş’ seçim vaatlerinde muhtarlara asgari ücret düzeyinde ücret ödenmesi, polislerin ve jandarma uzman çavuşların maaş göstergelerinin ayarlanması gibi maddelerin yer alması, referandum öncesi popülist ‘tohumlama’ olarak nitelendiriliyor.


Yazının Devamını Oku

‘Tabelası’ yüksek içi zayıf büyüme

10 Aralık 2015
EKONOMİNİN teklemesi böyle bir şey; bir çeyrekte otomobil satışları, bir başka çeyrekte tarım üretimi artışı ‘tabeladaki büyümeyi’ kurtarıyor. Ama tüm sektörler için yaygın, orta vadede kestirilebilir, sürdürülebilir bir büyüme söz konusu değil.

İşte dün açıklanan veriler bunu teyit ediyor. Temmuz-Eylül aylarını içine alan üçüncü çeyrekte ekonomide yüzde 4’lük bir büyüme sağlandı. Peki, nasıl oldu diye bakıldığında, ekonominin yüzde 65-70’ini oluşturan hane halkı tüketiminin 2.2 puanlık bir katı verdiği görülüyor. Yani bu büyüme oranının kabaca yarısı buradan gelmiş. Devletin 0.77 puanlık tüketim harcamalarını da ekleyince yüzde 3’e geliyoruz. Ekonominin yüzde 20-25’ini oluşturan yatırımlardan gelen katkı negatif. Yani 0.10 puan küçültücü etki gelmiş. Geriye net ihracat katkısı kalıyor. O da çok çok düşük; 0.09 puan. Büyümenin harcamalar bakımından özeti; toplam talep sadece 2.96 puan büyüme getirmiş. Geriye ise sadece stok artışı kalıyor; o da 1 puanlık katkı veren stok üretimi.

 


Sonuç şu; çarklar çalışmış yüzde 4’lük üretim artışı sağlamışız, bunun sadece 2.96 puanı tüketim, yatırım ve net ihracattan gelmiş, gerisi stok biriktirmişiz. Bu yüzden ‘tabela’ yüksek büyüme gösterse da, harcamalar yılın en zayıf çeyreği olduğunu söylüyor.

 

İşte stok artışını anlamak için tam burada imdadımıza üretim bakımından büyüme sayıları yetişiyor. Stok yaratacak büyüme nereden gelmiş? Tarımdan.

 

STOK BÜYÜTMÜŞÜZ

Yazının Devamını Oku

Bankalar eskisi gibi koşamayacak

8 Aralık 2015
İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali’nin Sefer Levent’e çizdiği teknik kısıtlar bir süredir ekonomide belirginleşen görünümün de bir özeti.

Daha fazlası; uzunca süredir görmezden gelinen, ama bugün fiili olarak bankaların karşısına çıkmaya başlayan bir kısıt bu. Kredi büyümesinin iki önemli kısıtı; biri kaynak büyümesinde yavaşlama, diğeri ise kredi verme yeteneğinin temeli olan sermaye yeterliği ve kârlılığı kısıtı. 

 

Türkiye’de kredi büyümesinin iki ana kaynağı var; biri mevduat, diğeri ise dış kaynak. Mevduat büyümesi sınırlı; dolayısıyla belirleyici olan dış kaynak girişi. 2009 sonrası devasa kredi büyümesinin arkasında da küresel bol likiditenin gelişen ülkelere akması vardı. Kredi büyümesi sermaye yeterliğini aşağı çekerken, diğer taraftan da mevduatın yani iç kaynakların üzerinde bir kredi büyümesi demekti. Şimdi dış sermaye girişinin yavaşlaması, hatta kimi kalemlerde çıkışlar olması, kredilerde de önemli bir kısıt haline geldi. Türkiye’nin reel kesim şirketleri ticari kredilerle, hane halkı da tüketici kredileri ile borçlandılar. Bu, ekonomide yüksek büyüme getirmişti.


Artık küresel kanaldan bizim gibi gelişen ülkelere akan bol para dönemi bitiyor. Bunun içerideki işaretlerine 2013, 2014 ve bu yıl da fazlasıyla tanık oluyoruz. Döviz girişleri ve kredi büyümesi yavaşlıyor, ekonomi yüzde 2-3’lük büyüme patikasına giriyor. Dolayısıyla ‘eski alışkanlıklarla’ iş yürütme dönemi de artık zor. Tasarrufları yetersiz olan Türkiye’nin, öyle ‘iç kaynaklarla’ yüksek büyüme sağlama olanağı artık yok.


Bankaların kısıtları sermaye ve dış kaynak; hem kredi verdikçe sermaye yeterlik oranları düşüyor, hem de mevduatların krediye dönüşme oranı yüzde 118’de. Bunun anlamı, mevduatların yüzde 18 üzerinde kredi verilmiş demek. Ancak, bankalar bilançoya kredi gibi her yeni riskli varlık eklediklerinde, sermaye yeterlikleri risk oranında geriliyor. Sermaye yeterliği düştükçe, kredi verme imkânı azalıyor. Ayrıca dış kaynak girişi yavaşladığında mevduatla daha fazla büyüme olanağı yok. Nihayetinde, sermaye yoksa kredi de yok. Kredi verdikçe sermaye yeterliği eriyecek, bu eridikçe kredi verme yeteneği azalacak.


Yazının Devamını Oku

Yeni hikâyemiz ‘yükselen jeopolitik risk’ mi?

6 Aralık 2015
Türkiye’nin seçim sonrası gündemi, jeopolitik risklerin epeyce yükseldiği bir süreci içeriyor.

İki sıcak örnek, sınırda Rusya’ya ait bombardıman uçağının düşürülmesi ve Irak içlerine asker ve zırhlı araç sevkiyatı. Birincisinin ekonomik yaptırım olarak tepkisi geldi. Bu, uluslararası finans çevrelerinde alarm ışıklarını yaktı. Uçak olayının üzerine Irak içine asker sevkiyatı haberinin gelmesi, alarma geçen jeopolitik risk algısının dozunu olasılıkla bir ileri dereceye yükseltecek. 

 

Bu gelişmelerin, toplamda Türkiye ekonomisi üzerine potansiyel sonuçlarına ilişkin nokta atışlı analizlerden önce, kırılganlıkları artıracağına dair değerlendirmeler artıyor. Kalıcılığı konusunda zaman ilerledikçe ve hatta kısa vadeli sonuçlar sayılara yansıdıkça, yeni bir kırılganlık hikâyesi belirginleşecek.


Bunun ilk işareti bir kredi dereceleme kuruluşundan geldi. Türkiye’nin kredi notu için yatırım sınıfı dereceleme yapan Moody’s, bu defa jeopolitik riskleri ön plana çıkarmış.
Moody’s açıklamasında, üç ana tema ağırlık kazanıyor; biri, yavaşlayan ekonomi tablosunda Türkiye eğer reformları ağırdan alırsa notu düşecek. Diğeri, ‘politik belirsizliğin yükselmesi’ olarak tanımlanan olumsuzluk faktörünün yerini ‘jeopolitik risklerin yükselmesi’ almış. Üçüncüsü ise ‘kurumsal güçlülük’ olarak tanımlanan, hukukun üstünlüğü, yönetim ve karar verme mekanizmalardaki zayıflama.


Yazının Devamını Oku

Uzun vadeli faizler neden düşmüyor?

3 Aralık 2015
En başta siyasetçilerin şikâyetçi olduğu ‘faizlerin bir türlü düşmemesi’ meselesi, aynı şeyleri yaptığımız sürece hep orada duracak.

Tasarruflarımız eksik, başka ülke yurttaşlarının yaptığı tasarrufları harcıyoruz; üstüne üstlük enflasyonumuz yüksek ve kısa vadeli faizleri bu enflasyon oranından düşük tutmakta ısrarlıyız.

 

Dün Kasım ayı enflasyonu yüzde 0.67 arttı, yıllık ise yüzde 8.1’e yükseldi. Yine ve yeniden enflasyon yüzde 9’a yakın bir oranda yılı bitirecek görünüyor. Oysa Hükümet ve Merkez Bankası’nın hedefi yüzde 5 idi. Son 10 yılda küresel krizin getirdiği ekonomik durgunluk ve emtia fiyat düşüşleri gözlenen 2009 ve 2010 dışında enflasyon hedefi tutturulamadı.

 

Yine ve yeniden, Merkez Bankası’nın enflasyon tahmini yayımlamasından henüz bir ay geçmişken, 2015 yılı sonunda, enflasyonu orta noktası yüzde 7.9 olmak üzere yüzde 7.4 ile yüzde 8.4 aralığındaki tahmin çöpe gidiveriyor.

 

Tesellisi; son 10 yılda artık bir ‘uyutma hikâyesi’ haline gelen “enflasyonun orta vadeli hedefler ile uyumlu” olduğu artık söylenmiyor.

 

Yazının Devamını Oku