Paylaş
Amerikan Merkez Bankası FED’in karar haftası geldi. Uluslararası mali piyasalar bu defa çoklu nedenlerle çalkantı haline geri döndü. Çarşamba günü FED’in faizleri artırması bekleniyor. Ama en önemlisi nasıl bir patikada kaçar baz puanlık artırımlar yapacak, bunun etkileri nasıl olacak? Bunlar bilinmiyor. Ancak ilk belirtiler, tatsız biçimde ortaya çıktı.
FED’in faiz artırımı ve gelecekteki faiz patikasından en çok etkilenecek olan bizim gibi gelişen ülkelerde de hikâyeler ayrışıyor. FED’in bol para döneminde neredeyse ‘birbirinin ikizi gibi’ duran gelişen ülkeler, şimdi ‘beş benzemez’ gibi oldular.
ABD’deki faiz artışı eşiğine gelinmesi ile petrol fiyatlarındaki sert düşüş döneminin üstü üste gelmesi, Rusya ve Brezilya gibi enerji ihracatına yaslanan ekonomileri vurdu. Öyle ki; 2014’deki kabaca varil başına 90 dolarlık seviyesinden bu yılın başında 60 dolara düşen petrol fiyatı, yılın ikinci yarısında 45 dolara, şimdi de 35 dolara geriledi. Bu seviye her iki ülkede de ekonomik krizin derinleşmesi demek.
Gelişen ülkeler içinde ‘petrolcüler’ dışında ‘dersine çalışanlar’ ve dersine çalışmayanlar’ olarak bir ayrışma var. Bunlardan Hindistan ve Endonezya ‘dersine çalışanlar’ grubuna yazıldılar. Türkiye ve Güney Afrika ise ‘dersini asanlar’ grubunda. İşte geçen hafta, Güney Afrika Cumhurbaşkanı Zuma mali disiplin savunucusu maliye bakanını görevden alıverdi. Yerine kimsenin tanımadığı bir ‘emir erini’ atadı. Ne mi oldu? Güney Afrika Randı yüzde 10’a yakın değer kaybetti. İşte gelişen ülkeler kabındaki çalkantının ana ivmelerinden biri de buydu.
Politik krizi üstünden atamayan Türkiye de, seçim belirsizliğini sırtından attı ama ne yazık ki yeni bir hikâye yazma niyetinde olmadığını, reform yerine yine ‘niyetler manzumesi’ ve başkanlık sistemi peşinde koşmayı tercih eden bir siyasi duruş ortaya çıkardı. Bütün bunlara ilave olarak, hem sıcak çatışmaların eşiğinde duruyor, hem de komşuları ile ihtilafları ekonomik ambargo ve zorluklarla ekonomiye hasar veriyor. Öte yandan, 2016 yılına dair para politikası açıklayan Merkez Bankası, olan biteni seyrediyor; çekirdek enflasyonu yüzde 9.20’ye vurmuş ama faizleri yüzde 8.70’de tutuyor.
Türkiye’nin hayalleri, reform gibi reformlarla yeni bir hikâye yazmak ve uzun vadeli yatırımları ülkeye çekmekti. Ancak gerçekler, bırakın uzun vadeli sermayeyi, kısa vadeliyi bile kaçıracak cinsten.
Şimdi ABD’de faiz artırımı eşiğindeyken, iki gelişme küresel mali çalkantı dozunu yükseltiyor.
Biri Çin’de Ağustos ayından bu yana piyasa koşullarına göre oluşan yuanın değeri birkaç gündür hızlı değer kaybediyor. Çin’in yuanı, dolar yerine 10 paradan oluşan bir sepete bağlı olarak belirleme niyetini seslendirmeye başlaması yeni bir politika çerçevesi getirebilir. Malum, dolar FED’in faiz artırım ve özellikle diğer paraları basan merkez bankalarının parasal gevşemeyi sürdürmeleri nedeniyle güçleniyor. Parasını gevşek olarak da olsa dolara bağlı olarak belirleyen Çin yine potansiyel değerlenmeye karşı yeni bir pozisyon alıyor olmalı. Bunun anlamı, ekonomik yavaşlamanın belirginleştiği bir konjonktürde, dış fazlası azalan Çin’in parasını değerli kılacak bir patikadan sakınma çabası, piyasalarda not edilmiş. Bu da değer kaybına yol açıyor.
İkinci bir unsur da, ABD’deki ‘junk’ olarak tabir edilen yatırım sınıfı dışında kalan tahvil piyasasındaki son günlerdeki olağanüstü çalkantı.
Malum FED 2009-2014 dönemindeki aşırı gevşek para politikası, yatırımcıların yüksek getiri arayışını patlattı. Yüksek dereceli hükümet tahvillerinin faizleri aşırı düşünce, en yakın adres, kredi derecelemesinde yatırım sınıfı olmayan özel sektör tahvilleri oldu. Burada da bir yatırım çılgınlığı yaşandı. Şimdi FED kararına doğru işler tersine dönüyor; bu tahvillerde sert satışlar ve düşüşler yaşanıyor. Nedeni de, kredili ve kaldıraçlı biçimde oluşturulan fonlara (hedge fon) para verenlerin paralarını geri istemesi. Bu da sert satışlara neden oluyor. Hatta geri ödeme yapamayacaklarını söyleyenleri de var.
Tüm bu fotoğraf, yeni bir dönemin sancıları; ‘koruyucu kalkanlarını’ hazırlamamış olan ülkelere çok ağrı verecek.
Paylaş