Paylaş
‘Güçlü Cumhurbaşkanı-zayıf Başbakan’ olarak ifade edilen yürütme tablosunda, ekonomi politikasının ekseni de Beştepe’ye kayacak.
Kabinede ekonomideki yapısal sorunların farkında olan ve kestirmeci ama tehlikeli çözümlere karşı çıkan Mehmet Şimşek gibi bakan profili olacak mı belli değil. Ancak Davutoğlu’nun arkasından kendi mahallesinden söylenenlere bakılırsa ‘faizci anlayışın dışında bir yöntem geliştirilmesine’ karşı çıkmayan bir Başbakan ve bakan profili daha olası.
Bu politikanın önemli parçalarından biri, para politikasında açılan yeni dönem. Yeni atanan başkan Çetinkaya, Beştepe’yle uyumlu bir görünüm sergilemeye aday görülüyor.
KREDİ NOTLARI NE OLUR
Uzunca süredir Türkiye’de reformlar ve siyasi istikrar konusunda uyarı yapan ve Türkiye’nin kredi notunu negatif izlemede tutan Moodys’in notu yatırım sınıfı altına çekme olasılığı yükseliyor. Negatif izlemenin anlamı, işaret edilen zayıf alanlarda iyileşme sağlanamazsa notun düşürüleceğidir. Bu olasılık yükseliyor çünkü Nisan 2014’de ilan edilen negatif izleme kategorisinde Türkiye ikinci yılını doldurdu. Kredi derecelemesinde, bir ülke ya da şirketin negatif izlemede geçirdiği süre, geçmiş pratikte görüldüğü üzere genellikle en fazla iki yıl olabiliyor. Türkiye’nin 2 yılı doldururken, hem reformlardaki gevşek tablo, hem de bir yıl içinde iki seçime karşın dördüncü hükümete giden tablosu, kredi dereceleme notumuzu riske atıyor.
Önceki gün konuştuğum bir yabancı fon yöneticisi, uluslararası yatırımcıların uzun bir süredir ‘Türkiye hikâyesine’ pek sıcak bakmadığını, ancak şubat ayı sonrasında gelişen ülkelere akan sermaye nedeniyle dışında kalmak istemediklerini ya da sepet içinde Türkiye de olduğu için para koyduklarını hatırlattı.
Bu yüzden ‘kısa’ Türkiye pozisyonlarının azaltıldığı ve kimi oyuncuların da ‘uzun’ pozisyona geçtiklerini anlattı. Son birkaç yılda Türkiye’de hisse senedi ve tahvil pozisyonuna giren yatırımların defalarca elinin yandığını anlatan fon yöneticisi, ‘ivme kaybedildi’ diyor.
Dünkü değerlerle bakınca, ‘faizler düşsün’ diye bastıran siyaset, yüzde 9.2’lere gerileyen uzun vadeli faizleri yüzde 10’a, döviz kurunu ise yüzde 4’e yakın zıplattı. Borsa ise yüzde 5 geriledi.
KURDA BASKI KAÇINILMAZ
İçinde bulunduğumuz siyasi kriz tablosunda defalarca tetiklenen mali piyasa oynaklığı, elde kalan tek önemli şeyi yani kısa vadeli sermaye girişlerini de vuruyor. Ocak sonunda son 12 ayda 18 milyar dolar çıkış gösteren portföy yatırımları, şubat sonundan bu yana gelişen ülkelere sermaye akışı ile bize de 4 milyar dolar giriş getirmişti. Bu akışın yarattığı geçici ‘bahar havası’ bile siyasi krizle sonbahara çevrildi.
Petrol fiyatlarından gelen avantajın sonuna gelinmesi, ihracatın düşmesi ve turizm gelirlerinin sert düşecek olmasıyla; cari açığın yaz aylarına doğru yükselmesi ve bu finansman yapısı ile kur üzerine daha fazla baskı ortaya çıkması kaçınılmaz. Son dönemde sermaye girişlerini ve kur gevşemesi nedeniyle Merkez Bankası yönetimini cesaretlendiren daha gevşek para politikası da buna ‘yakıt’ sağlayacak.
Üstüne üstlük; iki ayrı kuruluştan sağlanan yatırım sınıfı kredi notunun biri ciddi anlamda tehlikede.
Durumun çok da sürdürülemez olduğunu iyi gören Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, “Türkiye’nin yatırıma ihtiyacı var. Bu yatırımları iç tasarruflarla finanse etmeli Türkiye. Yarını güçlü bir şekilde kurgulayacaksak, biz başkasının parasıyla uzun süreli büyüyemeyiz” diyerek bunu tescilliyor. Üye olmak istediğimiz Avrupa Birliği değerlerinden uzaklaştığımız bir dönemde, en azından ilişkileri belli ölçüde ilerletmek isteyen Davutoğlu’nun gidişi, bu zayıf çapayı da akıntıda sürükleyecek. Davutoğlu sonrası, en ‘bıçak sırtı’ küresel konjonktürde içeride yeni bir dönemi açıyorsa eğer; bu da ‘faizci paradigmanın kırılması’ olarak adlandırılan maceracı bir ekonomi politikasına kapı açıyorsa önemli ve zor bir dönemeçteyiz demektir.
Paylaş