Paylaş
BİREYSEL Emeklilik Sistemi’nde (BES) bir süredir üzerinde çalışılan değişikliklerin belirginleşmeye başladığını, yeni çerçevenin ‘merkezi fonlar’ etrafında kurulacağını öğrendim. Hazine’de yapılan çalışmalarda; hem mevcut BES tasarruflarının, hem de otomatik katılımın başlatılması ile birlikte oluşacak yeni fonların ‘merkezi fonlar’ mimarisi üzerine oturtulması tasarlanıyor.
BES’te ‘merkezi fon’ kurulacağına dair bir süredir aldığım duyumları, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’e sordum.
Geçmişteki gibi, tasarrufların zorunlu bir potaya aktarılması ve buradan mega yatırımlara kaynak aktarılmasına dair bir çalışma söz konusu muydu? ‘Merkezi fonlar’ olacak ise fonların kurucuları emeklilik şirketleri mi, devlet mi olacaktı? Fonların yönetimi kimler tarafından yapılacaktı? Bugünkü BES’e göre daha iyi yönetim olacağı beklentisinin dayanağı neydi?
ÇALIŞMA YAPILIYOR
Hazine bürokratlarınca hazırlanan bilgi notunda; mevcut BES ve hazırlığı yapılan otomatik katılım sisteminde, katılımcıların birikimlerinin merkezi fonlara aktarılması yönünde bir çalışma olmadığı belirtiliyor.
Ancak ‘fonların ölçek ekonomilerinden faydalanılarak daha düşük maliyetle yönetilebilmesi, katılımcılara sunulan fon ya da yatırım seçeneklerinin sadeleştirilebilmesi ekseninde, mevcut fon sisteminin iyileştirilmesine’ ilişkin çalışma yapıldığı doğrulanıyor.
BES’te bugün 6 milyon katılımcının 53 milyar TL tasarrufu bulunuyor. 19 emeklilik şirketinin kurduğu yaklaşık 250 adet fon var. Bunlar da, portföy yönetim şirketlerince yönetiliyor.
Hazine kaynaklı bilgi notunda, bu portreye atıfta bulunularak; “mevcut fon kompozisyonu fon çeşitliliğine değil dağınık bir yapıya işaret etmektedir. Bu durum, emeklilik şirketlerinin birleşerek ölçeği geniş fonlara erişmek yerine, finansal gruba bağlılık başta olmak üzere çeşitli saiklerle, her birinin aynı içeriğe sahip ayrı ayrı fonlar kurmasının bir sonucudur. Mevcut durum, daha geniş ölçekli ve dolayısıyla daha çok maliyet avantajına sahip fonların oluşmasına engel olduğu gibi katılımcıya daha sade ve basit fon seçeneklerinin sunumunu da zorlaştırmaktadır” deniliyor.
12-13 FON VAR
Hazine’nin emeklilik, portföy yönetim şirketleri ve SPK ile çalıştığı, bu çerçevede Britanya örneğinin incelendiği; buradan “katılımcıya getiri hedefine göre tasarlanmış en fazla 5 kategorik yatırım seçeneğinden kendi risk profiline uyanın önerilmesi” değerlendirildiği anlatılıyor.
Hazine, bu yapıda getiri hedeflerine göre belirlenmiş 5 kategoride yatırım seçeneği sunulmasıyla, fon konsolidasyonunun sağlanacağını düşünüyor.
Bu 5 kategorideki yeni yapıda “kişilerin birikimlerinin zorla merkezi fonlara yönlendirilmesini içermemekte, katılımcının risk profiline uyan yatırım seçeneğini tercih etmesine olanak tanınmaktadır” deniliyor.
Bunun “katılımcının zorla bir fona yönlendirilmesi yönünde bir düşünce olmadığı gibi, zaten bu şekilde bir yaklaşım kişinin gönüllü katılımına dayalı BES mantığına da aykırı olacaktır” deniliyor.
Ayrıca, “BES ve otomatik katılıma ilişkin yürütülen tüm çalışmalarda fonların devlet tarafından değil profesyonel fon yöneticilerince yönetilmesi esastır” deniliyor.
Özetle, bugünkü mevcut sistemde emeklilik şirketi başına ortalama 12-13 fonun çeşidinin 5 kategoriye düşürülmesi, BES katılımcısı tasarrufçuların da risk tercihlerine göre bunlardan birini seçmesi planlanıyor.
OTOMATİK KATILIMDA ZORUNLU İSTİKAMET
SORDUĞUM sorulara gelen yanıtta; uygulamaya sokulması planlanan BES’e otomatik katılımda da ‘5 merkezi fon’ kurulmasının gündemde olduğu doğrulandı. Buna göre; şirketten şirkete değişmeyen 5 merkezi fon kurulacak, bu fonlar kamu-özel işbirliğinde ihale yöntemi ile portföy yönetim şirketlerine yönettirilecek. Sektör temsilcileri yasada otomatik katılım 45 yaş altı olarak belirlenirse 15 milyona yakın kişinin bu havuza gireceğini, kaba bir hesapla ayda asgari ücretin yüzde 5’i kadar, 65 TL’lik bir katkıyla; yılda 15 milyar TL’lik bir fon girişi olacağını tahmin ediyorlar. Bunun da, ‘5 merkezi fona’ akacağı hesaba katılırsa kabaca 3 yılda bugünkü mevcut stok yakalanacak ve devasa bir fon birikimi olacak. Açıklama yine tekrarlıyor; “Ancak, burada bile kişilerin birikimlerinin zorla merkezi fonlara yönlendirilmesi söz konusu değildir. Kişiye risk profiline uyan fonu tercih edebilme olanağı sağlanmaktadır.” Başbakan Yardımcısı Şimşek’ten “buradan mega yatırımlara kaynak aktarılmasına dair bir çalışma söz konusu mu?” sorusuna yanıt alamadım.
DEVLET ELİ BES’İ BESLEMEZ
BİR süredir, kredilerle mevduat arasındaki farkın açılması ve bunun büyümeye destek verememesi konusundan hareketle ‘kaynak arayışları’ dile getiriliyor; Bireysel Emeklilik Sistemine (BES) gönderme yapılarak ‘rahatlama sağlanacağı’ ima ediliyordu. İkisinin bir arada telaffuzu BES’i tahrip eder.
BES’te tasarlanan iki eksen görülüyor; biri ‘5 merkezi fon’ mimarisi ortaya konularak, mevcutlar bu mimariye sığdırılıp sözüm ona verimlilik artışı ve getiri artışı sağlanacağı varsayımı var. İkincisi ise zorunlu olarak BES’e katılanların fonlarının 5 kategoride bir havuz gibi tutulup, ihale ile seçilecek portföy yönetim şirketlerine yönettirilmesi. Bilgi notu ‘ne parayı alıyoruz, ne seçimine karışıyoruz, ne de yönetimine’ dese de, her tabakasında seçme hakkının kısıtlanması söz konusu; fon çeşidi, nerede duracağı, kimin yöneteceği tek başına katılımcının tercihi olamıyor.
Tasarrufun, katılımın düşük kalmasında sorun seçenek fazlası olması değildi. Asıl getirileri örseleyen en önemli faktörlerden biri enflasyon ve faiz oynaklığı, sermaye piyasasındaki ciddiyetsiz politikalar.
Devlet getiri başarısı gösterdi de, sıra özel tasarruflara mı geldi? En güzel örneği de, parasının yüzde 75’ini işçi ve işverenlerin koyduğu ama devletin yönettiği 95 milyar TL’lin İşsizlik Sigortası Fonu’nu enflasyonun 1 puan altında kalan getirisi.
Başbakan Yardımcısı Şimşek’in aralık ayında bahsettiği düşük getiri meselesinde ise portföy yönetim şirketlerinin yapısal bir kusuru olduğu söylenemez; bu konudaki uzmanlar, BES’te maliyetlerin fon yönetiminden değil satışa aracılık eden acentelerden kaynaklandığını; ortalama olarak fonlardan kesilen ücretin yüzde 1.7 olduğunu, bunun ancak 0.25’inin portföy şirketlerine gittiğini vurguluyorlar.
Böyle bir düzenleme, BES’e gönüllü katılanları rahatsız edecektir. Emeklilik şirketlerinin kurduğu geniş yelpazedeki fon seçeneği yerine devletin belirlediği 5 kategoride fon, bireysel emeklilik sistemine tek tip elbiseli ‘demir perde’ anlamına gelecektir. Fonlar ve şirketlerin konsolide olmasıyla getiriler yükselmeyecektir.
YENİ BİR KEY HESABI MI?
İŞTE her şey de burada başlıyor; otomatik BES katılımı ile oluşacak yeni fonların, kurulacak ‘5 merkezi fon’ içine akması tasarlanıyor ve de bunlardan biri ‘kamusal mega yatırımlar fonu’ gibi kategori olursa zorunlu tasarruflarla ‘çılgın projelerin’ finansmanı kapısı açılmış olacak. İstendiğinde satılamayan ve likiditesi olmayan bir fon tasarrufçu için yeni bir KEY hesabı olacaktır.
19 şirketin sunduğu 250 fon seçeneği varken, ‘5 merkezi fonun ne olacağını, nasıl olacağını ben belirlerim, sen seçmekte özgürsün’ noktasına gelinmesi geriye gidiş demek. Şimdi henüz BES’e katılmamış çalışanlara, “tasarruf etmeye zorunlusunuz, ama benim belirlediğim seçeneklerle sınırlısınız” denilecek.
Ayrıca, ‘kamu-özel işbirliği ile yönettirilmesi’ fikri de, geçmişteki KEY, Zorunlu tasarruf uygulamasını çoktan hortlatacaktır.
Uzun zamana yayılan geçiş süreçleri olmayan yeni ve büyük fon oluşumlarının bankacılık sisteminden ‘yiyeceğini’ de unutmamak gerekiyor.
5 fona indirgenen BES, toptancılıkla finansal kesimi ve rekabeti küçültecek. Merkezde toplanan herhangi devasa bir fonun, kamu eli değdiğinde özel kesimi güdükleştireceği, bunun da sonunda bir kamusal sorun haline geleceği de unutulmamalı.
Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmayalım?
ŞİMŞEK: ENFLASYON HEDEFİNDE REVİZYON YOK
BİR süredir, bir konuda endişeli sorularla karşılaşıyorum. Endişe, para politikasının yeni bir eşikte olup olmadığı? Yani ‘enflasyonu bırakalım, büyümeye bakalım’ fikrinden hareketle, uydurulmuş bir ‘kalkınmacı merkez bankacılığı’ perdesine uzanan bir söylem.
“Merkez Bankası’nda başkanın kim olacağından daha çok oradaki ‘vesayetin’ kırılması önemlidir” tezleri yüksek sesle dillendiriliyordu. Başkan değişti, Çetinkaya atandı. Ancak iş bitmedi. Fısıltı halinde bir yeni ‘yemek pişiriliyor’. O da, para politikasında Merkez Bankası’nca 2006’dan bu yana açık biçimde yürütülen ‘enflasyon hedeflemesi’ uygulamasının rafa kaldırılması fikri.
Bunun için, ‘zaten tutturulamıyor, o zaman bırakalım’ fikrinin kimi akademisyenlerce de telaffuz edildiğine tanığım.
2006’da başlanan ‘enflasyon hedeflemesinde’, belirlenen hedefe ulaşmak için yeterli politikaların güçlü biçimde uygulanıp uygulanmadığı sorgulanmaksızın, ‘hedefleme olmuyor’ kestirmeciliğine dümen kırmak en kolay yol.
Bunun için de enflasyon hedeflemesi uygulamasını pratikte ‘karaya vurdurmanın’ yolu, enflasyon hedefinin yukarı doğru revize edilmesi. 2008’de yapılmıştı. Şimdi yeniden yapılması için ‘pişiren’ kesimler var.
IMF Bahar Toplantıları için ABD’de iken yatırımcı grupları ile bir araya gelen Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in, para politikasının itibarı için konulan hedeflerin tutturulması gerektiğini ifade etmesi, kimi yatırımcıda farklı sorulara yol açmış.
Geçtiğimiz gün bir yabancı yatırımcının bana sorduğunu, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’e sordum; enflasyon hedeflemesinde yukarı yönlü bir hedef revizyonu söz konusu mu? Aldığım yanıt; “Enflasyon hedefinin güncellenmesi gündemde değil”.
Paylaş