Uğur Gürses

Derecelemede kaçamayacağımız sonuçlar

27 Eylül 2016
1993 sonlarında Moody’s not görüşmeleri için Ankara’ya geldiğinde, dönemin Hazine Müsteşarı Osman Ünsal, Milliyet’ten Zülfikar Doğan’a “Türkiye’nin puanı düşebilir, bu o kadar önemli değil, Türkiye’yi fazlaca etkilemez” diyordu.

Bu sözlerden yaklaşık bir ay sonra, notumuz yatırım sınıfının altına düşürüldü.

İlginçtir, faizleri yapay biçimde düşürmek için çaba gösteren, Hazine ihalelerini iptal ederek faiz düşürme ‘baskısına’ girişen Başbakan Tansu Çiller, ‘paniğe gerek yok, bu dalgalanma geçer. TL’ye yatırım yapan kazanacak’ derken, Cumhurbaşkanı Demirel ise “kaygılanacak hiçbir şey yok” diyordu.

Sonrası malum; döviz kuru ve faizler zıpladı, 3 ay içinde TL yüzde 65 değer kaybetti, bedeli özel sektör zararla, toplum da enflasyon ve işsizlikle ödedi. Özel sektör ilave olarak, krizi çıkaran aynı hükümetin ‘saldığı’ bir ‘net aktif vergisi’ ile ayrıca ödeme yaptı.

Bugün, o günkü koşullarda değiliz. Bugünkü not indirimiyle ‘1994 kılıklı’ bir kriz çıkmayacak; kur rejimi de, bankaların gücü de, yapısal koşullar da farklı.

Yazının Devamını Oku

Eldeki notu nasıl koruruz?

25 Eylül 2016
MOODY’S not indirimi sonrası ilk akla gelen şey bağırıp çağırmak değil, şu olmalıydı; elde tek kalan ‘yatırım yapılabilir’ diğer notu, Fitch’in notunu nasıl koruruz?


Yatırım kriterleri nedeniyle ikinci bir yatırım notu zorunluluğu olan fonlar muhtemelen Türkiye varlıklarını satacaklar; bu yüzden mali piyasalara dalgalanacak, sonra yeni bir seviyede dengelenecektir. Türkiye’nin notunun düşmüş olması hiç para gelmeyeceği anlamına gelmiyor; yatırım sınıfının dışına çıkınca, daha ‘akbaba’ yatırımcıların ilgi alanına giriyor olacağız.


Asıl sorun; ikinci notun da kaybedilme riski ve bunu şimdiden hesap eden oyuncuların ne yapacağıdır? Çünkü diğer yatırım sınıfı notun kaybı potansiyel olarak daha hasar verici olacaktır. İşte buna karşı harekete geçmek, Ankara’da neyin yanlış yapıldığına bakmak gerekiyor. Siyasetçilere bakınca, iç kamuoyu kaygılı olarak ‘bu not indiriminin siyasi olduğu’ teşhisi doğru değil; bu sonucu sağlayan nedenler, iç siyasi tercihlerin eseri. Bunun için dereceleme kuruluşunun açıklamalarının iyi biçimde okunması gerekiyor.


Yazının Devamını Oku

Yavaşlama kaygılı faiz indirimi

22 Eylül 2016
Merkez Bankası dün faiz koridorunun üst bandında yedinci indirimini yaptı ve faizi yüzde 8.25’e çekti. Ancak Merkez, diğer toplantıların aksine bu kez ivme kaybeden iktisadi faaliyete dikkat çekti ve tedbirlerin iç talebin toparlanmasını sağlayacağını vurguladı.

 

MERKEZ Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) dünkü aylık toplantısında da faiz indirmeye devam etti; tavan faiz olan yüzde 8.50 düzeyindeki gecelik borç verme faizini çeyrek puan indirip yüzde 8.25’e çekti. Politika faizi yüzde 7.5’te, faiz koridorunun alt bandı gecelik borçlanma faizi de yüzde 7.25 ile sabit kaldı. Geç likidite penceresi borç verme faiz oranı ise yüzde 10’dan yüzde 9.75’e indirildi.


Asıl dikkat çekici olan, Merkez Bankası’nın dünkü kararının açıklamasına ilk cümleden ekonomik yavaşlamadan bahsederek başlaması; “Son dönemde açıklanan veriler ve yılın üçüncü çeyreğine dair göstergeler iktisadi faaliyetin ivme kaybettiğine işaret etmektedir”.

 

İÇ TALEP BEKLENTiSİ

 

Merkez Bankası’nın karar için toplandığı günün öncesinde, 2014 başında alınan makro ihtiyati önlemlerin bir bölümünün gevşetildiği açıklanmıştı; kredi kartı taksitlerinin vade tavanı 9 aydan 12 aya çıkarılıyor, tüketici kredilerindeki vade de 3 yıldan 4 yıla çıkarılmıştı. Bankanın ağustos ayı toplantısı sonrasındaki açıklamada, bunların makul kredi büyümesine katkı verdiğini söyleniyordu. Bankanın dünkü açıklamasında şimdi; kredi kartları ve tüketici kredilerine dair gevşetme kararlarının iç talebi toparlayacağını vurguluyor; “Alınan destekleyici teşvik ve tedbirlerin katkısıyla son çeyrekten itibaren iç talepte toparlanma eğiliminin başlaması beklenmektedir.” Banka iç talepteki zayıflamanın enflasyona olumlu bir katkı vereceği fikrinde; “Toplam talepteki yavaşlama çekirdek enflasyondaki kademeli düşüşü desteklerken gıda fiyatlarındaki aşağı yönlü seyrin de etkisiyle kısa vadede enflasyonda düşüş öngörülmektedir.” Ama diğer taraftan da, “akaryakıt ürünlerindeki vergi ayarlaması ve diğer maliyet unsurlarındaki gelişmelerin” enflasyondaki iyileşmeyi sınırlayacağını not düşüyor.

Yazının Devamını Oku

Fed’i değil de, başka soruyu sorsaydık

20 Eylül 2016
SON 3 yılda çokça dinlediğimiz “Fed ne yapacak?” sorusu kadar sıkça “Türkiye reformlarını ne yapacak?” sorusu sorulmuş olsaydı bugün başka bir ‘hikâyemiz’ olacaktı.

2013 Mayıs’ında o zamanki Fed Başkanı Bernanke artık para politikasının değişeceği sinyalini verdiğinde; ülkemizde de Gezi protestolarına denk düştüğünden, mali piyasalarımıza yansımalarını ülkeye mali komplo sananlar olmuştu.

 

Oysa o dönemde çokça dile getirilmişti; bol para akışının sonuna yaklaşılıyordu ve Türkiye’nin yeni bir ‘hikâyeye’ ihtiyacı vardı. Yeni hikâye ile kastedilen; ilerideki on yıllarda iniş çıkışları en az olacak sürdürülebilir yüksek bir büyüme oranını sağlayacak reformlar ve çerçevesi net bir ekonomi politikası çizilmesi idi. Bu, ekonomide istikrarın da dışsal çalkantılardan uzak, kendi ayaklarının üzerinde durmasını sağlayacak bir sonuç da getirecekti.

 

Olmadı; 2013 Mayıs’ından bu yana, Türkiye’de ekonomi ve mali piyasa, politik krizin de etkisiyle inişli çıkışlı çalkantılar içinde seyrediyor.

 

O tarihten bu yana, ‘yeni hikâye’ yaratmak yerine, reform yapıyormuş gibi politik tablo, reform adıyla sunulanları da hikâyeye çevirme tablosu var. Nedeni de, reform ihtiyacının, uluslararası finans çevrelerinde ve en önemlisi kredi dereceleme kuruluşlarınca artık bir zorunluluk olduğunun çokça dile getirilmesi.

 

Yazının Devamını Oku

Sekiz köşeli ‘finans merkezi’

16 Eylül 2016
Bayram tatili sırasında Hürriyet Ankara’dan Neşe Karanfil’in haberiydi; İstanbul Ataşehir’deki Finans Merkezi’nin tam ‘merkezine’, Merkez Bankası için TOKİ’ye yaptırılacak 54 katlı kule olacakmış. Bina, sekiz köşeli ‘Selçuklu yıldızı’ ile bitirilecekmiş.

 

İstanbul’u ‘finans merkezi’ yapma iddiası neredeyse 10 yılını doldurdu. Bu iddia ile çıkılan yolda, elimizde sadece TOKİ inşaat projesi var. Sonuç; rant yaratma açısından ‘sekiz köşeli’ bir konut geliştirme projesi oldu. 

 

Oysa ‘finans merkezi’ iddiası iyi bir hukuk, reformcu bir ekonomi politikası ve politik istikrar gerektiriyordu; o iddia ile yola çıktığımızdan bu yana hiçbirini sağlayamadık ama, hukuku kaybettik. Hukukun üstünlüğünü tesis etme, reformlara girişme
yerine sadece söylemi ve tabelası olan işler yapıldı.

 

Bu içi boş ‘finans merkezi’ söylemine, diğer taraftan çeşitli ülkelerle olan alışverişleri, kendi paraları ile yapma fikri eşlik ediyordu. Ama paranın istikrarı için enflasyonun düşük olması ve o düşük seviyede uzun süre tutulması anlamına gelen fiyat istikrarından pek bahsedilmedi. Tersine paramızın istikrarını zayıflatan, ‘sekiz köşeli’ bir faiz düşürme çabası var oldu hep.

 

Yazının Devamını Oku

Faiz çalkantısı ABD seçimine denk gelirse

13 Eylül 2016
ABD’de başkanlık yarışında Demokrat aday Hillary Clinton’un sağlık sorunu ile gelişmiş ülkelerin para politikasında bir dönüme gelindiği düşüncesi öyle bir eşikte kesişti ki; küresel mali piyasalar yine çalkantılı sulara girdi.

Her iki gelişme de bizim gibi gelişen ülkeleri yakından ilgilendiriyor.

 

Bu çalkantının ölçüsü, dalgalanmanın boyutunda; Cuma günü küresel piyasalardaki dalgalanma, tarihsel olarak en yüksek dalgalanmalar içinde ilk 11’e yerleşti. Bunun sonuçlarını biz de, bayram tatili sona erdiğinde fiyatlara yansımış olarak göreceğiz.

 

Durum şu; ABD Merkez Bankası FED, faiz artırma arifesinde, ama Kasım başında başkanlık seçimi var. Ama bu da kendi içinde çetrefilleşti; Clinton’ın sağlık sorunu yaşaması, ‘Trump kabusunun’ hiç de uzakta olmadığı anımsattı. Trump’ın başkan seçilmesi, bizim gibi gelişen ülkeler için hem siyaseten, hem de ekonomik açıdan felaket bir tablo demek. ABD kamuoyunda, Clinton’ın kameralara da yansıyan sağlık sorununun açıklandığı gibi zatürre olmayabileceği, nörolojik bir sorunu olabileceği konuşuluyor. Bu olasılık, ‘Clinton için oy kaybına yol açabilir’ kaygısı da. Bitmedi, diğer taraftan da Japon Merkez Bankası’nın (BOJ) para politikasında bir rota değişikliği yapma olasılığı güçleniyor. Bunların hepsi birden, yaz rehavetinden uyuşan mali piyasalara kabus gibi geliyor.

 

ABD’de başkanlık seçimi yaklaşırken, FED bir taraftan da piyasaları faiz artırımına hazırlıyor. Malum merkez bankacıların ‘Kabesi’ olan Jackson Hole’da, ‘faiz artırma kıvamına gelindiği’ mesajı verilmişti. Bunun iletişimi artırılırken, diğer taraftan da bununla ortalık karışmasın hemen diye, ‘gerektiğinde yine faiz düşürürüz, tahvil de alırız merak etmeyin’ mesajları da eşzamanlı verilmişti.

 

Yazının Devamını Oku

Ekonomide ‘perşembenin gelişi’

9 Eylül 2016
DÜN ikinci çeyrekte yüzde 3.09 büyüdüğümüz açıklandı.

Biliyoruz ki; nedense enflasyonda, hukukta ve özgürlüklerdeki sıralamaları es geçen siyasetçiler hemen bir teselli bulacaklar; ‘OECD’de iyi büyüyen ülkeler arasındayız’ diye. Ancak, hala sürdürülebilir bir büyüme tablosu yok; ‘yama’ ile açık kapatarak büyüyen bir ekonomi tablosu, eğreti büyüme tablosu devam ediyor.Fazlası; dün açıklanan milli gelir verilerindeki ayrıntılar ülkemizin demokrasisine, siyasetine, barışına ve dış ilişkilerine çöken bulutların da gölgesini taşıyor.

 

1. Eğretiye büyüme devam

 

Ekonomideki yüzde 3.09’luk büyümeye, iç ve dış alem ile ekonomik kesimlerin katkısı şöyle; iç talepten gelen katkı tam 5 puan, ama dış talepten küçültücü katkı devam ediyor, -2.1 puan. Stoktan tüketileni de (yüzde 0.21) hesaba katarsanız üretimden büyümenin yüzde 2.88 olduğu görülüyor.

 

2. Devletin tüketim harcamaları rekorda

 

Yazının Devamını Oku

Bu yük kamyona ağır geldi

6 Eylül 2016
Kamyon, TIR ve otobüsler, iki köprüden de en düşük 6 TL, en yüksek 15 TL ödeyerek geçip dönerken, şimdi 2 katını ödemek zorundalar. Ama sorun şurada, bu köprüden geçebilmek için zorunlu olarak otoyoldan geçiyor. Böylece, Anadolu’dan gelen ağır taşıtlar gidişte ve dönüşte ödeme yapıyor. Bu maliyeti şirketler zam olarak yansıtabilir.

ALTYAPI yatırımlarının en yararlı tarafı dışsallık yaratmalarıdır. Yani, özel kesim yatırımlarına kapı açması, verimliliğini ve kârlılığını artırmasıdır. Ama kötü planlanan ya da işlevleri henüz tamamlanmamış altyapı projelerinin hizmete sokulması da bir o kadar yurttaşlarına da, özel kesime de baş ağrısı yaratır. Bunun son örneği, İstanbul’da açılışı yapılan Yavuz Sultan Selim Köprüsü (YSS Köprüsü) oldu.

Köprünün ve bir bölüm bağlantı yollarının açılması ile birlikte idari bir karar da yürürlüğe sokuldu. O da, tüm otobüs, kamyon ve TIR trafiği için bu köprü ve güzergahı zorunlu kılındı. Böylelikle diğer iki köprüden geçiş yasaklandı.


NASIL BİR SONUÇ GETİRDİ?
Birincisi, YSS Köprüsü’ne zorunlu olarak yönlendirilen ağır taşıtların, kent içi arterlerden bu güzergaha girebilmeleri için var olan bağlantı yolları dar olduğundan, giriş ve çıkışlardaki trafik felç oldu. Trafiği rahatlatmak için trafik boğulmuş oldu. Bu karar yürürlükte olduğu sürece 2018’e kadar böyle olacak.İkincisi ve asıl sorun şurada; ekonomide dağıtım kanallarının lojistiği olan kamyon ve TIR’ların geçiş maliyet yükleri birden bire artıverdi. Hem daha pahalı bir geçiş ücreti olan köprüden geçme zorunluluğu ile, hem de bağlantılardaki boğulan trafik nedeniyle.

Yazının Devamını Oku