Uğur Gürses

Küresel ‘Trump’etler çalmaya başladı

11 Kasım 2016
EKONOMİYE ne oluyor?” diye meraklanmaya dolar kuru 3.30’a yaklaştığında başlamışsanız yanıtı başka soruda; asıl soru bundan sonra ne olacağında?


Türkiye, son 3-4 yıldır siyasi bir kriz içinde ekonomi politikası oluşturamadığı ve reformlarını yapamadığı, tersine hukukun üstünlüğü ve temel demokratik değerlerini kaybettiği için; küresel ekonomide ne oluyorsa oradaki çalkantılarla daha fazla sürükleniyor. Bundan sonra da sürüklenmeye devam edecek görünüyor.

 

Birincisi, Trump’ın başkan olmasıyla, politik çalkantılar bir tarafa, ABD’deki son dönemde ekonomi politikasının en temel unsuru olan para politikası etkilenecek.

 

Trump, FED’in aşırı gevşek para politikasının mali piyasalarda köpük yarattığı fikrini söyleyeli henüz birkaç ay oldu. Bu yüzden, Trump’ın ekonomi politikaları doğrudan FED’e müdahale olmadan, para politikası üzerine etki yapacak. Örneğin söz verdiği vergi indirimleri ile en başta bütçe açığı artacak. Bu da ilk elde uzun vadeli faizleri yukarı itecek. Ama daha orta vadede özellikle de şirketlerin harcanabilir gelirleri artacağı için ekonomiye büyüme ivmesi vermesi bekleniyor.

 

ABD’de 10 yıllık tahvil faizleri, temmuz ve ağustosta yüzde 1.5’ta iken kasım ayına yüzde 1.75 seviyesinde girmişti,

Yazının Devamını Oku

Kârlı pencere ikiye katlandıktan sonra kapandı

10 Kasım 2016
MERKEZ Bankası dün aldığı bir kararla, bankalara sağladığı kârlı arbitraj penceresini sınırladı. Buna göre; bankalar, döviz teminat vererek Merkez Bankası’ndan yapacakları TL borçlanmalarında, en fazla 17 Temmuz öncesindeki limitlerinin 4 katına kadar çıkabilecekler.


Bankalar 17 Temmuz sonrasında açılan bir pencereden, Merkez Bankası’na Euro getirerek TL borçlanmışlar; TL ihtiyacından çok, yaratılan faiz arbitrajını kazanca çevirmişlerdi. Merkez Bankası, ekim ayının ilk haftasında bankalara “4 katı ile sınırlayacağız” haberini vermiş, ama uygulamaya koymamıştı. Şimdi bunu ilan etti. Ama bu kârlı işlemler ikiye katlandıktan sonra.

 

Peki ne oldu da banka 4 katı ile sınırlama kararını hayata geçirdi? Anlatayım.

 

Bugün gazetelerde olasılıkla Merkez Bankası’nın rezervlerinin 4 Kasım haftasında kabaca 850 milyon dolar arttığını okurken; buna ilave olarak, hesaplamalarıma göre bankanın 4 Kasım-9 Kasım arasındaki 3 iş gününde döviz rezervlerinde bir 2.5 milyar dolarlık artış daha görülüyor.

 

19 Ekim günü yazmıştım, bankalara 15 Temmuz sonrasında açılan limitsiz bir likidite penceresi vardı; daha önce bilançoları ile orantılı olarak limitli borçlanan bankalar, istedikleri kadar döviz getirerek, karşılığında TL borçlanabileceklerdi. Yalnız bir ‘havuç’ vardı; bankalar normalde yurtdışı muhabir hesaplarında üstüne faiz ödedikleri Euro’ları, yurtdışından üste faiz alacak biçimde borçlandılar ve Merkez Bankası’na yığmaya başladılar, hatta bir de oradan üstüne faiz alıyorlar. Bankalara arbitraj kapısı açılırken, para politikasının da altını boşaltan bir uygulama idi bu; çünkü getirilen döviz karşılığı verilen TL’ler ile swap piyasasında TL faizleri yüzde 7’lerin bile altına düşmüştü. Oysa Merkez Bankası en düşük yüzde 7.5 ile TL veriyordu piyasaya.

Yazının Devamını Oku

Durgunluğa bir adım

8 Kasım 2016
EYLÜL ayı, tatilin bitip herkesin evine-işine döndüğü bir ay. Özellikle de yeni planların, değişikliklerin, hazırlıkların yaşama geçtiği, harcamaların yükseldiği bir ay. Okulda, işte, evde; yeni bir ‘sezonun’ başı, ilk ayı. İşte bu yüzden bu ayda olan biten ileriye dönük de bir sinyal.

 

İşte bu ayda ekonominin çarkları olan sanayi üretiminde, takvim etkisinden arındırıldığında yüzde 3.1 düşüş olmuş. Anlamı gayet açık; hane halkı harcamayı azaltmış, sanayici de üretimi. Bu düşüş 2009’un ekim ayından bu yana en sert ikinci düşüş.

 

Hane halkının harcamayı kestiğini nereden çıkarıyoruz? Sanayi üretiminin bel kemiği olan dayanıklı ve dayanıksız tüketim mallarının üretimindeki sırasıyla yüzde 9.5 ve yüzde 6.5’luk düşüşten.

 

Eylül ayındaki bu sonuçla ile birlikte üçüncü çeyrekte sanayi üretiminin yüzde 1.9 küçüldüğü tescilleniyor. Bu sonuç bize, üçüncü çeyrekte toplam ekonomik büyümenin de negatif olmasının güçlü bir olasılık olduğunu söylüy0r. Derecesi, yani yüzde 1 mi, yüzde 2 mi? Tarım, ticaret, kamu gibi diğer sektörlerdeki sonuçlara bağlı.

 

Eylül ayı sonuçlarıyla ortaya çıkan bu sanayi üretimi sonucu, 2009’un 3. çeyreğinden bu yana ilk daralma demek.

Yazının Devamını Oku

Sorun faizde değil bekleyişlerde

4 Kasım 2016
EKONOMİK büyümesini de, kredi büyümesini de dış alemden sağladığı finansmanla belli bir seviyede tutabilen açık bir ekonomide, politik alanda kurum ve kuralların çökmesi önünde sonunda ekonomiye yansır.


Siyasetçiler çeşitli bahanelerle anayasal güçler ayrılığını ve demokratik temelleri hiçe sayan keyfi uygulamalara kaydıkça bunun ekonomiye yansımasının olmayacağını beklemek hatalı olur. On yıl önce kendini gelişmiş ülke değerlerine; hukukun üstünlüğü ve demokratik değerlere yakınsama üzerine konumlayan ve çaba sarf eden ülke nasıl çekim alanı olduysa şimdi tersine doğru hareket ediyor.

 

Siyasetten ekonomiye yansıyan birkaç kanal var; birincisi döviz kuru. Mali piyasalar geleceğe dair olumlu ya da olumsuz olası gelişmeleri bugünden fiyatlara yansıtır. Nasıl ki 2004 sonunda AB üyelik müzakeresi için tarih verilmesi önemli bir ivme ve sermaye girişi getirdiyse; bugün AB değerlerinden, Kopenhag kriterlerinden hızla uzaklaşan bir Türkiye ‘fiyatlamasının’ da mali piyasalara yansıdığı görülüyor.

 

İkincisi, kredi kanalı. Hem ülkeye akan sermaye azalıyor; hem de içeride kredi talebi artışı azalıyor. 15 Temmuz sonrasındaki sürecin yönetilme biçiminin, hane halkının iktisadi kararlarına ‘hız kesme’ olarak yansıdığı görülüyor. Kredi talebinin de düşmesinin ardında bu var; faiz değil.  

 

Diğer tarafta ise bu yavaşlamanın şirketlere yansıması var. Son dönemde tanık olduklarımız ‘ateş olmayan yerden duman çıkmaz’ sözünü kanıtlıyor. Bankalara kredi ve faiz oranları üzerinden siyasi baskının bir temeli var; o da, ekonomin yavaşlamış olması ve ticari alandaki kredi mekanizmasının, yani piyasada şirketlerin birbirine olan kredi ilişkilerinin zayıflamış olması. Bir bankacı, bankaların üzerine dönen spotların aslında reel kesimdeki ve ticaretteki bu ilişkinin zayıflamış olmasına bağlıyor.

Yazının Devamını Oku

OHAL’de indirim

2 Kasım 2016
TÜM bu olan bitenden en başta ekonomi yönetiminin endişeleniyor olması gerekirdi. Çünkü bu haliyle gidişat; Türkiye’nin zaten askıda olan tek yatırım sınıfı kredi notunun düşüşüne yakınlaştırıyor.

Başta Cumhuriyet olmak üzere eleştirel yayın yapanlara, muhalif basına yönelik OHAL göz altıları hemen şunu akla getiriyor; Türkiye’de kurumsal yapının, güçler ayrılığının iyiden iyiye çökmüş olması. İktidarın diğer anayasal güçleri çöpe atmış olması. Muhalif bulduğuna ‘örgüt üyesi olmadan yardım’ suçlamasıyla derdest etme bunun örneği.

 

Malum Moody’s Türkiye’nin notunu 23 Eylül günü yatırım sınıfından spekülatif gruba indirmişti. Elde kalan tek yatırım sınıfı kredi notu Fitch’e aitti; o da, 19 Ağustos günü Türkiye’nin görünümünü negatife çekmişti. O gün yapılan açıklamada, bunun nedenleri ve potansiyel not indirimi veya not artırımını tetikleyecek unsurlar da açıkça yazılmıştı.

 

Fitch’in durum değişmezse ya da kötüleşirse not indirimine uzanacak ‘negatif izleme’ kararının birkaç gerekçesi vardı. Yüksek derece biçilen ve en başta gelen unsur olarak şuna vurgu yapılıyordu; son dönemde erozyona uğrayan kontrol ve denge mekanizmalarının geleceğinin darbe girişimi sonrasında ne olacağı belirsizdi. İkincisi de güvenlik kaygıları ile ekonomiye olumsuz etkisi olacak politik istikrarsızlık idi. Reformların zayıfladığı ama Merkez Bankası ve bankalar faiz indirme baskısının arttığı not ediliyordu.

 

Fitch’i kredi notunda negatif izlemeye geçiren bu kaygıları güçlendirecek bir süreç yaşanıyor. Ne Meclis, ne de yargı işler konumda değil; yürütme, yasaları kendi yazıyor ve uyguluyor, suç ihdas ediyor. Anayasal denetimin fiili olarak altı boşaltılmış durumda.

 

Yazının Devamını Oku

Herkes enflasyona değil faize odaklandı

27 Ekim 2016
DÜN Merkez Bankası’nın Enflasyon Raporu’nun sunumu için medya üyeleri ve ekonomistler salonda yerlerini almış salonda beklerken, biri hariç tüm Para Politikası Kurulu üyeleri başka bir kapıdan tek sıra halinde podyuma çıkarak yerlerine oturdular.

Başkan Murat Çetinkaya’nın prompter kullanarak konuşmaya başlaması ile de Başçı döneminden farklı bir tablo sergilendi.



Merkez Bankası bir süredir iletişim politikasında küçük dokunuşlarla farklı adımlar sergiliyor. Ama görüntüden çok, herkes sonucun ne olacağı ile ilgili.
Merak edilen odak noktası yine para politikasındaki sadeleşme idi; yani faiz indiriminin nerede son bulacağı, faiz koridorunun nerede yerleşip kalacağında? Çetinkaya, “büyük ölçüde tamamlandı” diyerek noktaladı.Dünkü toplantıda, enflasyon hedefine artık ulaşma isteği olmayan bir Merkez Bankası tablosu da neredeyse kanıksanmış biçimde tek-tük soru geldi. Nitekim Başkan Çetinkaya’nın da dili sürçerek, güncellenmiş 2017 enflasyon tahmini olan yüzde 6.5’lik oranı, hedef olarak telaffuz ederek, “Hedefin ulaşılabilir olduğunu düşünüyorum” dedi.

 

“Büyük ölçüde tamamlanan” yüzde 7.25 ile yüzde 8.25 aralığındaki faiz koridorunun daraltılması için olasılıkla iki adım kaldı; birincisi, çeyrek puanlık indirimle yüzde 7.0-8.0 aralığına getirmek. Böylece piyasaya verdiği paranın ortalama faizini bugünkü yüzde 7.75’ten yüzde 7.62’ye düşürmek. Bir sonraki adımda da, koridoru değiştirmeden tüm fonlamayı yüzde 7.50’den yaparak, koridordan yapılan işlemleri temel fonlama aracı olmaktan çıkarmak.Bu iki adımı birden yapmayı da isteyebilir; ancak döviz kurundaki hareketlenme, bir aylık mola verdirdiğine göre, bunu iki adımda tamamlamayı tercih edebilecektir. Piyasa analistlerinin faiz oranına odaklanmasının nedeni şu; dolarizasyonda, yani kurda belirleyici olması ve bunun da gelecekteki enflasyonun önemli bir bileşeni olması.

 

Yazının Devamını Oku

Zorunlu BES KEY mi oluyor?

23 Ekim 2016
Zorunlu BES’te, toplanacak tüm otomatik katılım kesintilerinin ‘merkezi fonlara’ toplanması planlanıyor. Yani, kabaca 8-10 milyar liralık bir fon tek bir kamu emeklilik şirketine gidecek. Korkutucu tarafı; bu yüzden mevcut gönüllü BES tasarruflarının erimesi olasılığı. Zira bu çaba; kamuoyunda geçmişteki Konut Edindirme Yardımı ve ‘Zorunlu Tasarruf’ deneyimini hatırlatacak.

 

NİSAN ayında bireysel emeklilik sisteminde (BES) otomatik katılım penceresinin tasarımı yapılırken, otomatik katılımın başlatılması ile birlikte oluşacak yeni fonların zorunlu biçimde ‘merkezi fonlara’ yatırılmasına dayanan bir mimari tasarlandığını yazmıştım. Sonunda BES’te otomatik katılım yasalaştı. Ancak yasada bu belirtilmedi. Şimdi Ankara’da, bu konudaki çeşitli düzenlemelerin yönetmelikle yapılması planlanıyor.

Hazine Müsteşarlığı’nda yapılan yönetmelik çalışmalarının sona yaklaştığını ve ‘merkezi fon’ mimarisine yeni bir unsur eklendiğini öğrendim. Ankara’daki kaynaklarımdan aldığım bilgiye göre, hızla hazırlığı süren yönetmelikle; yılbaşından itibaren toplanacak tüm otomatik katılım kesintilerinin ‘merkezi fonlara’ toplanması, bu fonların da tek bir kamu emeklilik şirketi tarafından kurulması planlanıyor. Yani, toplanacak paralar bu kamu şirketine akacak.

 

ŞİRKETLER ACENTEYE DÖNECEK

 

Yazının Devamını Oku

Döviz freni

20 Ekim 2016
Merkez Bankası, mart ayından beri sürdürdüğü faiz koridorunun üst bandında indirime ekimde ara verdi. Dünkü toplantıda Merkez, faiz oranlarını sabit bıraktı. Dolar, karar sonrası 3.07 liradan 3.05 liraya kadar geriledi.

MERKEZ Bankası’nın karar verici organı Para Politikası Kurulu (PPK) dün tüm kısa vadeli faiz oranlarını değiştirmeden sabit tutma kararı verdi. Haftalık repo faizi yüzde 7.50’da, gecelik borç verme faizi ise yüzde 8.25’te tutuldu. Bankanın bu iki kanaldan piyasaya verdiği paranın ortalama faizi ise yüzde 7.75’de bulunuyor. Bankanın açıklamasının ardından 3.07 lira seviyelerinde olan dolar 3.0518 liraya kadar geriledi.  Bankanın açıklamasında, neden bu kararın alındığına ilişin olarak iki nokta ortaya çıkıyor; biri finansal koşullarda yeterince gevşetme yapıldığı, diğeri ise son dönemde döviz kurundaki yükseliş eğilimi.

 


Birincisi, Merkez Bankası hem kendisinin yeterince gevşettiğini, hem de BDDK’nın kredi kartındaki limitleri gevşettiğini, “Parasal koşullardaki sıkılığın azalması ve makro ihtiyati alandaki düzenlemeler genel finansal koşulları desteklemektedir” diyerek not düşüyor.

 


İkincisi, banka geçen ay olduğu gibi ekonomide toplam talepteki yavaşlamanın çekirdek enflasyonda kademeli düşüşü destekleyeceğini söylüyor, ama gıdadaki fiyat düşüşünün enflasyondaki düşüşe desteği konusunda fikrini değiştirmiş. Geçen ay “gıda fiyatlarındaki aşağı yönlü seyrin de etkisiyle kısa vadede enflasyonda düşüş öngörülmektedir” sözleri metinden çıkarılmış. Asıl, döviz kurundaki gelişmelerin yani artışın ‘enflasyon görünümündeki’ iyileşmeyi sınırladığı ve temkinli durmayı gerektirdiğini not düşüyor.

 

Yazının Devamını Oku