Uğur Ergan

Natürmort ustası Zeki Çetinkaya

11 Ocak 2021
Ankara’daki atölyesinde çalışmalarını sürdüren Zeki Çetinkaya bir natürmort ustası.

Teknik olarak ilk resim bilgilerini babası ressam Hasan Çetinkaya’dan öğrenmiş. Öğrenim gördüğü İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Fakültesi’nde tekniğini daha da ilerleten Çetinkaya’nın, deseninin güçlü olmasında büyük ustalar Neşet Günal ve Sabri Berkel’in öğrencisi olmasının rolü büyük. Çetinkaya eserlerinde ışık ve gölgeye büyük önem veriyor. Işık ve gölgenin uyumu sanatçının eserlerine daha gerçekçi bir ruh katıyor.
Bu hafta Zeki Çetinkaya’dan bahsetmemizin nedeni Fırça Sanat Galerisi’nde (Hilal Mahallesi) 15 Ocak Cuma günü sergisinin açılacak olması. 3 Şubat’a kadar sürecek olan sergide Çetinkaya’nın natürmort resimdeki ustalığı bir kez daha sanatseverlerle buluşacak. Çetinkaya “Sanatçı doğulur” tezine, “Zira yetenek, insanda doğuştan var olması gereken bir özelliktir” sözleriyle açıklık getiriyor. Çetinkaya, Fırça Sanat’ın sahibi Semra Sancak’la yaptığı bir söyleşide resim sanatına nasıl baktığını şöyle anlatmış:



“Sanat eseri kişide elbette güzel duygular uyandırmalı, romantizm sanatçıya ilham kaynağı olmalıdır. Hangi konu işlenirse işlensin kompozisyon senfonik bir heyecan vermelidir. Örneğin barok bir eser karşısındaki coşkum kelimelere sığmaz. İnsan sanata hangi yaşta başlarsa başlasın eğitime önem vermeli, çok çalışmayı ilke edinmelidir. Benim sanatımda detay vazgeçilmez tercihimdir. Işığın düzgün takibi, renk armonisi, objelerin gerçekçiliği, perspektif kural, anatomi, kontürün erimesi dikkat ettiğim hususlardır. Hangi konuyu işlediğimden çok ona ruh verecek kompozisyon canlılığına önem veririm. Soyut anlayışa sonsuz saygı duymakla birlikte tercihim realist anlayıştır. Barok tarzı idolümdür. Işık ve gölge vazgeçemediğim tercihimdir. Bu bağlamda Rönesans ustalarını dikkatle incelerim. Esere giden yol çalışma, araştırma ve uygulamayla tamamlanır. Dikkat edilecek olursa, resim sanatındaki büyük ustaların baş yapıtlarını ileri yaşlarda yarattıkları görülür. Bilgi ve tecrübe hata payını en aza indirir.”
Zeki Çetinkaya tüm bu söylediklerinin yanı sıra sanatçı bir babanın çocuğu olmasının, iyi yönlendirilmesinin, babasının sanat ve resimle ilgili pozitif fikir ve tavsiyelerinde bulunmasının kendisini daha da motive ettiğini vurguluyor. “Alın yazım, kaderim beni küçük yaşlarda sanatın bu sihirli dalına adeta mahkum etti. Zevkle, şevkle, mutlulukla resim yapmaya başladım” diyen sanatçı, etkilendiği sanatçıları “Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi ressamları rehberim oldu. Osman Hamdi Bey, Hoca Ali Rıza, Süleyman Seyyit, Mahmut Cuda ilk anda akla gelen isimler” diye sıralarken, hocalarını da unutmuyor:

Yazının Devamını Oku

Aslı Sinman Kutluay’ın sanatsal tatları

4 Ocak 2021
Bu sezon yazılara başlarken planlamamda Aslı Sinman Kutluay’ın geçen ay Platform A’da sona eren “Evrenin Suskun Cevabı” adını verdiği sergisini de yazmak vardı. Ancak araya giren diğer etkinlikler nedeniyle bu mümkün olmadı. Kutluay’ın kısmetinde yeni yılın ilk yazısı olmak varmış.

Aslı, dinamik ve zamanla uyum içinde oln modern kadın kimliğiyle resmi, edebiyatı, müziği, fotoğrafçılığı, sinemayı, kısaca birden fazla sanat tekniğine hakim olan biri. Kutluay, sanatçı kimliğini ve sanat anlayışını özetle şöyle tanımlıyor:



“Bir dönem sadece ‘tasarım’ üretmiş olsam da, hikayesi olan kişiye özel tek parça ürünlere eğilim gösterdim. Ürettiklerimde hep bir sanatsal tat aradım. Bir dönem çok yolculuk yaptım, dünyada gidebildiğim kadar kentlerde müze ve galerileri gezdim. Her dönüşte gezi notlarımdan ve okuduklarımdan etkilenip, atölyeme kapanıp resimler ve heykeller ürettim. Benim için tasarım ve sanatın kesiştiği bir dünya oluştu ve sonrasında bu hayal ettiğim dünyada yolculuk yapmaya devam ettim. Kitap okumak ve film izlemek benim çok beslendiğim başka bir yolculuk çeşididir. Felsefe, tarih, sanat tarihi, mitoloji, dünyada ve Anadolu topraklarında olup bitenler, yaşadığım coğrafyanın çıkmazları ve zenginlikleri yani kendi kişisel öyküm her zaman başucumdaki en değerli kitap gibidir.
Sanat yaşadığımız ve bilinç altında saklı kalan, sözle ifade edemediğimiz duygularımızı estetik, muzip ve yaratıcı bir şekilde ve kimseyi incitmeden dışa vurabildiğimiz evrensel bir ifade biçimidir.
Sanatçı kendi ruhundan daha fazla ruhla dolabilendir. Yaşama sevinci olan, sorgulayan, sınırları zorlama gücü ve cesareti olandır. Tüm bu yetenekleri barındırıp son derece alçak gönüllü kalabilendir. Hiçlik duygusuyla karşılaşmış ve bir hiç olduğunu kavramış kişidir. Evrenin ve tuvallerin suskunluğunda gizlenen büyük mesajın bazen verilecek en iyi cevap olduğunu düşünüyorum.”

Yazının Devamını Oku

Zuhal Baysar’dan Av Mevsimi

28 Aralık 2020
Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nden mezun olduktan sonra aynı üniversitede sanatta yeterlilik doktora programını tamamlayan ve doçent unvanını alan Zuhal Baysar’ın “Av Mevsimi” olarak isimlendirdiği sergisi, CerModern Kuzey Hangarı’nda (Sıhhiye) izleyicilerle buluştu.

Baysar, 3 Ocak’a kadar sürecek olan sergisini, modern yaşamın kişisel mücadelesine dair bir avlanma ritüeli olarak kurgulamış. Sanatçıya göre avlanma, insanın avcı toplayıcı zamanlarından bu yana bilinçaltında devam eden, çağdaş bilincimizin kabul edemeyeceği kadar dürtüsel bir eylem.



Ancak Baysar çalışmalarıyla, ilk bakışta vahşice ve itici gelen av ritüelini, eylemin amacına odaklanıldığında modern insana çok da uzak bir eylem olarak görmediğini ortaya koyuyor. Av mevsimi, karmaşık bir bütün olan insanın çoklu yapısında varlığı sorguluyor.
CerModern’in sergi manifestosundaki bilgilere göre Baysar, av dürtüsünü şöyle açıklıyor: “İlkel yaşam doğanın saflığını ve bilgeliğini taşır. İlkel insan bu saflığa, saflığıyla karşılık vermiş doğanın sert, acımasız kuralları karşısında kendi dürtüsel varlığıyla uyum içinde yaşayabilmiştir. Ancak günümüz insanı kendisini korumaya aldığı sentetik bir yaşam alanı içinde doğanın kurallarına yabancılaşmıştır. Onu varoluşuyla tanıştıracak bir uyum denge mekanizması olmadan kendine yapay bir değerler bütünü icat etmiştir. Bu varlık alanı insanı kendisi ve yakın çevresi ile çevrili sınırlar içinde, kazanma ve kaybetme dürtüsüyle sınırlı bir ilişkiler bütününde tutar. İlkel dürtüler yerli yerindedir, ancak hedef değişmiştir. Avlanma artık 2 milyon yıl önce olduğu şekliyle kolektif ve eşitlikçi bir yapıya sahip değildir. Çünkü avlanma dürtüsüyle dikkatimiz yemek bulmak amacıyla diğer hayvanlara değil, güç ve statü amacıyla birbirimize doğru yönelmiştir.”
Sergideki çalışmalar insanın hayatta kalma amacı taşıyan en temel, en dürtüsel olan varoluş kodlarının izini sürerken, insana ait izlenimleri, kent yaşamının geleneksel kodlarını ve rutin yaşamın görüntülerini insanın ilkel varlığıyla çarpıştırıyor. Serginin ana meselesini oluşturan “günlük” düzenlemesi, sergiye adını veren bir özelliğe sahip olmakla, aslında kişisel anlamda modern yaşamın mücadelesinin ve sanatsal serüvenin başarı ve başarısızlıklarının izini sürüyor. Bu aynı zamanda bir avlanma serüveni olarak tasarlanmış. Yaratım sürecindeki ön çalışmaların yanı sıra, güne dair düşünsel izler de görsel alt metinlere dönüşüyor. Sergideki heykel ve resimler, günlüklerde paylaşılan duygusal ve düşünsel sürecin sonucu olarak ortaya çıkıyor.

Yazının Devamını Oku

‘Küçük Şeyler’ hareketliliği

21 Aralık 2020
Geçen mart ayından bu yana zor günler geçirmemize rağmen, COVID-19’a karşı üretilen aşılar umutlarımızı artırıyor.

Yakın zamanda aşılamaya başlanacağı belirtilse de, bilim insanları en azından 2021’in kış aylarına kadar pandemi sürecinin şimdiki kadar tehlikeli olmasa da devam edebileceğini söylüyor. İnsanoğlunun başka salgınlarla karşılaşıp karşılaşmayacağını da şimdiden bilmek zor. Pandeminin yaşamımıza getirdiği bazı zorunlulukların ileride devam edebileceğini de hatırlatmakta fayda var.



Salgının kültür-sanat hayatını olumsuz etkilediğini birçok kez dile getirdik. Ancak yaklaşan yeni yıl nedeniyle özellikle resim dünyasında hareketlilik yaşandığını görmek sevindirici. Bunda daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi, galerilerin yeni yıl için daha uygun fiyata küçük ebatlı resimlerden oluşan sergiler açması önemli rol oynadı. Bu sergilerin hem sanatçılara, hem de galerilere bu zor dönemde maddi açıdan katkı sağladığını söyleyebiliriz.


Yazının Devamını Oku

Mavinin ressamı

14 Aralık 2020
Deniz, sandallar, deniz fenerleri, sahil boyunca kimi belirgin kimi soyutlanmış insan figürleri... Tuvale taşıdığı temalar nedeniyle maviyi çok tercih ediyor. Maviyi öylesine çok sevip kullanıyor ki, isminin ve soyadının ilk harfleriyle “ozblue-ozmavi” isimlendirdiği özel bir mavi rengi üretip, tescil ederek piyasaya sunmuş. Atölyesinin ismi de mavi.

Bu haftaki konuğumuz “mavinin ressamı” Orhan Zafer. Çoğunlukla mavisi tercih edilse de, ben kırmızı zeminli veya lekeli resimlerini de çok beğeniyorum. Nedir Orhan Zafer’in resim anlayışı? Nelerden etkileniyor? Son dönemde hangi tema üzerine çalışıyor? Bu soruların cevaplarını bana gönderdiği yazıdan özetleyerek size sunuyorum:



“Dış dünyamdan yansıyan tüm olumlu ve olumsuz algılar, iç dünyamın süzgeçinden geçiyor. Nasıl dışa vuracağınız, nasıl beslendiğinizle ilgili. Geçmişin izlerini geleceğe estetik bir dil kullanarak aktarma arzum, çalışmalarımın özünü oluşturur.
Halk kültürüne ait motiflerin, renklerin, çalışmalarımın bir yerlerinde yaşamasını isterim. Bana göre, sanatçı beslendiği kaynakları doğru özümsüyor ise, dışa vurum dediğimiz olay doğru sonuç vermiştir. Bunun için çok sık geziler yaparım ve eskiz defterim hep yanımda olur. Modern seyyahlar gibi eskiz çizerek günlük tutarım adeta.

Yazının Devamını Oku

Tuncel’in sergisinde kadınlar başrolde

7 Aralık 2020
Funda İyce Tuncel, Canvas Art Gallery’de (Kavaklıdere) 4 Ocak’a kadar sürecek sergisine “Transcendent” ismini vermiş. Olası deneyimleri aşan, duyumsama ötesi şeyler diyebiliriz “Transcendent” için.



Kadınların başrolde olduğu, özgürlük simgesi kuşların yer aldığı, çok renkçi üslupla ortaya çıkan, günümüz hayatının aksine özlenen kırsal yaşamı uçsuz bucaksızlığıyla, dinginliğiyle anımsatan peyzajların yer aldığı bir sergi. Tuncel’den 53’üncü bu sergisi için duygularını anlatmasını istedim. Sağ olsun sergisinin bir anlamda manifestosu niteliğinde bir yazı gönderdi. Şöyle anlatıyor Tuncel sergisini:
“Sanat serüvenimdeki farklı dönemlerimden eserler sergileniyor. Böylelikle sanat yolculuğumdaki anlar ve duraklar ile yüzleşebiliyorum. Hep söylerim, sanatçı, çağına tanıklık etmeli, yaşadıklarını ve yaşananları resmetmeli. Bu söz benim için kelimelerden daha öte doğrudan duygu dünyam ile hayat arasındaki bağımı anlatıyor. Soyut izdüşümlerin konu olduğu figüratif resimlerimde renk katmanlarım arasında hep bu geçişler vardır. Gizli veya açık bir şekilde yaşamı resmederim. İnsan figürleri, doğa görünümleri, kadın portreleri veya doğrudan köy manzaraları, artık adı ne olursa olsun bunlar benim içsel coşkularımın, hesaplaşmalarımın tuvale yansıması ve geniş anlamda da aslında kendi çağımın tanıklığı olmaktadır. Şimdiye kadar resimlerimin ana ekseninde hep sorgulamalar, farklı kimlikler, deneyimler, hikâyeler ve araştırmalar yer aldı. Sanat uzun soluklu bir yolculuk. Yol aldıkça derinlere iniyor, heyecanla ve üretmenin verdiği coşkuyla keşfetmeye çalışıyorsunuz.
Resimlerimde anlatılan hikâye ne olursa olsun, ne kadar renkçi ama bir o kadar da soyut ve lirik olsa da sonuçta elbette izleyici de bu noktada kendi hikâyesini oluşturuyor. Baktığı manzarada kendi düşünü görüyor veya bir kadın portresinde yaşadığı hayatın izlerini duyumsuyor. Veya resmimin bir köşesine sıkışmış küçük bir oyuncak figüründe çocukluğuna dönüyor. İşte bu tam benim istediğim şey. Yani izleyicinin o resimde anlatılanın kendi hikâyesi olduğunu hissederek kendi düşsel evreninde bunu paylaşması.
Bana göre sanatçı, izleyicinin düşünde yaşarken özgünleşir. Bu noktada belki de sanat hesaplaşma oluyor ve bir anda geçmişin-geleceğin, yaşadığımız anlardaki duyguların dışa vurumu haline dönüşüyor. Herkesin deneyimi ayrı, kendine özgü. Bu bağlamda benim içtenlikle, spontane ortaya koyduğum resimlerim, bir anlamda bilinçaltımın dışa vurumunun paylaşılması oluyor.
Sanatçılar toplumun duyargalarıdır. Bizler dünyayı farklı görürüz ve yaşarız. Her anımız duygu doludur. Yaşantımızı bu duyguları dışa vurarak sürdürürüz. Bu nedenle aslında bizler topluma öncü ve örnek kişilerizdir. Sanat yolculuğumuz süresince hep biriktiririz ve işte zaman zaman açılan sergilerimizle de bu birikimlerimizi tüm toplumla paylaşırız. Bu paylaşımlar bir araya geldiğinde, toplumsal belleğin bir parçasını oluştururlar. Çünkü bu eserleri oluşturan sanatçı doğrudan toplumdan, yaşadığı çağdan beslenir ve onu yansıtır. Dünya olarak zor günlerden geçiyoruz. Tüm insanlık COVID-19 virüsü ile mücadele ediyor. Bu dönemde biz sanatçılar moralimizi en yüksekte tutup üretmeye devam ederek, sanatın öncü ruhunu yaşatacak, topluma umut ve sevgi aşılayacağız.”

Yazının Devamını Oku

Bisikletin halleri

30 Kasım 2020
Çocukluğumuzda hangimizin hayalini süslemediler ki? İlk ve orta öğretim yıllarında anne babalarımızın bizim için motivasyon aracı değil miydi bisikletler?



Bir çoğumuz duymadık mı anne veya babamızdan, “Bu sene takdiri getir, yaz tatilinde bisikleti kazan” vaadini. Benim İstanbul-Çamlıca’da geçen çocukluğumun önemli bir simgesiydi bisiklet. Şimdi ellerinden İPad düşmeyen veya “Seninki hangi nesil?” diyerek cep telefonlarını yarıştıran zamane çocukları için pek önem teşkil etmeyen bisiklet, bizim zamanımızda mahalle yoluna yeni dökülmüş asfalt üzerinde ışıldayan bir sınıf atlama aracıydı adeta. Düşünsenize, oyuncak olarak kendi yaptığınız tel arabayı bir kenara bırakıp bisiklete geçiyorsunuz. Elbette çok uzaklarda kaldı artık o yıllar. Ancak Burak Erim’in Grup Sanat Galerisi’nde (Hollanda Caddesi) açılan ve 7 Aralık’a kadar sürecek “Bisikletin Halleri” isimli sergisini görünce, rahmetli babamın ilkokuldan ortaokula geçince bana ödül olarak aldığı mavi renkli bisikleti hatırladım. Şişman olduğum için binmekte zorlanacağımı düşündüklerinden bana “kız bisikleti” almalarına içerlemiştim. Ama renginin mavi olması bisikletime biraz olsun “erkeklik” katıyordu. Bisikletin bile kız erkek diye ayrıştırıldığı bir ortamda yetişiyorsunuz. Ne kadar hüzün verici değil mi?..
“Çocukluğumuzun en heyecanlı, sevinç dolu, en tutkulu küçük anlarını yaşatırdı bisikletler” diyen İbrahim Karaoğlu da, şunları söylemiş Erim’in tuvale yansıttığı bisikletleri için:
“Ruhunuza kapılar, pencereler açmalısınız, der ya Julio Cortazar... Tam da o kapıların, pencerelerin önüne bisikletler koyar ressam Burak Erim dünün heyecanıyla uzaklara gitmek için. Çok uzaklara, çocukluğunda kalan her şey, o bisikletlerin düşsel aynaya dönüştürdüğü resimlerinin içinden gider. ‘Yaşanacak bir yaşam var. Binilecek bisikletler var, yürünecek yollar ve tadına varılacak gün batımları” diyen Cesare Pavese yol arkadaşıdır onun. Bisikletlerin şöleni vardır tuvallerinin içinde. Dünü, şimdiyi ve geleceği içinde tutan bisikletlerin rengârenk şenliği tüm zamanların heyecanına dokunur. En çok küçük anlar etkiliyor hayatımızı. Küçük anlarda daha bir çoğalıyor ya da eksiliyor düşlerimiz. Zaten, yaşantımız da küçük anların toplamı değil midir? En erken aşkımızdı bisiklet sevdası. Belki de onunla yakaladığımız özgürlük, öz güvenimizi daha bir geliştirdi. ‘Hayatıma an(ı)lar eklemek için bisiklete binmiyorum. An(ı)larıma hayat eklemek için bisiklete biniyorum’ demiş bir yazar. Evet, bizim de anılarımızı, düşlerimizi renklendirdi, ruhumuzu en uzaklara götürdü çocukluk bisikletlerimiz. Yaşadığımız küçük anları heyecanla, sevinçle doldurdu. Ruhumuza gezginlik huyunu bulaştırdı. ‘Bir ülkeyi bisikletle değil de otomobille dolaşırsanız pek de net hatıralarınız olmaz’ diyen Ernest Hemingway ne çok da haklı. ‘Bisiklet Günleri’ unutulmaz anılar zamanıdır herkesin hayatında. Burak Erim, bisiklet sevdasını tutkuya dönüştürmüş bir ressam. Resimleri bisikletin binbir hallerinin atlası gibi. En temel izleği bisiklet. Onun sanatını biçimlendiren özel bir bisiklet grameri var. Işığı, lekeyi, dengeyi, ritmi, zıtlıkları ve vurguları yetkince kullanarak ulaşıyor o gramere. Bisikletin sıradan hallerini plastik bir dile tercüme ederek daha estetik bir gramere dönüştürüyor.”

KENTTE NE VAR?

Funda İyce Tuncel-4 Aralık’ta açılacak (Canvas Art Gallery/Çankaya) BRHD 50. yıl büyük sergisi-4 Aralık’ta açılacak (ÇSM/Çankaya), Mustafa Ayaz-31 Aralık’a kadar (Mustafa Ayaz Müzesi/Balgat), Hüseyin Yıldırım-Yarın açılacak (Zülfü Livaneli Kültür Merkezi/Yıldız), Aslı Sinman Kutluay-12 Aralık’a kadar (Platform A/Taurus AVM), Lütfü Günay desen sergisi-5 Aralık’a kadar (Sevgi Sanat/ Hilal Mahallesi), Artspace Germany-15 Aralık’a kadar (ÇSM/Çankaya), Nermin Alpar-20 Aralık’a kadar (MK Art/Yıldız), (Zuhal Baysar-3 Ocak 2021’e kadar(CerModern/Sıhhiye), Ahmet Yeşil, Çağlar Uzun, Kim Yong Moon (seramik)-2 Aralık’a kadar (Galeri Soyut/ Yıldız), Damla Can Koç-3 Aralık’a kadar (Fırça Sanat/Hilal Mahallesi.)

Yazının Devamını Oku

Devrim Erbil Müzesi’nde

23 Kasım 2020
Akdeniz ve Ege’nin buluştuğu Göcek’ten sonra Kuzey Ege’de, Balıkesir’deyiz.



Sanırım anne tarafımın Bulgaristan muhaciri olması nedeniyle Balıkesir benim sevimli, Balkan havasını soluyabildiğim, derli toplu bulduğum bir şehir. Daha önceki yıllarda olduğu gibi sevgili dostum Fehmi Özdamar’ın daveti üzerine yine benim için kardeşten de öte olan Hüseyin Yıldırım ile birlikte düştük Balıkesir yollarına. Ayvalık ve Edremit’i değil, Balıkesir kent merkezini anlatacağım size.
Resimle ilgilenen hemen herkes çağdaş Türk resminin en bilinen ve eserleri çok satan isimlerinden Devrim Erbil’in Balıkesir’de onun adını taşıyan bir müze olduğunu bilir. Daha önceki ziyaretlerimde bu müzeyi gezememiştim. Fehmi’ye “Bu kez Devrim Erbil Müzesi’ni görmeden gitmek yok” dedim. Müze ziyareti öncesi Balıkesir’in ünlü etli çorbası, nohutlu-paça etli tiriti, değişik etleri ve sonunda da manda kaymaklı höşmerimi ile damağımızın duvarlarını tatlandırdık. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’ne ait “Devrim Erbil Çağdaş Sanatlar Müzesi Kent Arşivi” binasına giderken, Balıkesir’in aynı zamanda bir öğrenci kenti olduğunu da hissettim. Sevimli küçük kafeler gençlerle doluydu.
Devrim Erbil Müzesi’nin içinde her iki katı çevreleyen vitraylara hayran kaldım. Güneş ışınlarının vurduğu kırmızı rengin ağırlıkta olduğu vitraylar göz kamaştırıyordu. Müze içinde Devrim hocanın elinden çıkma resimler, motifleriyle süslediği duvar halıları, İstanbul’u işlediği baskılarını görebilirseniz. Ayrıca hocanın bağışladığı ünlü Türk ressamların eserleri de müzenin duvarlarını süslüyor. Müzenin sergi amaçlı salonları da mevcut. Devrim Erbil, müzeyle ilgili konuşmasında, Balıkesir’in Türk ressamlarındaki yerini anlatırken şunları söylemiş:
“Balıkesir bir kültür kentidir. Burada çok önemli sanatçılar yetişmiş, eğitim görmüş ve eser vermişlerdir. Örneğin Fikret Mualla’nın Ayvalık'ta resim öğretmenliği yaptığını, Edip Naci’nin bir müddet Balıkesir’de kaldığını, bugün Profesör olarak emekli olan Mustafa Aslıer’in, Hüseyin Gezer, Adnan Turani gibi temel taşların Balıkesir’de eğitim gördüklerini, bunun dışında Nüshet Kutlu, İrfan Yılmaz ve özellikle bütün sanat heyecanını şehre aşılayan Sırrı Özbay hocamızın verdiği sanat hızını, ivmesini saygıyla anmak gerekir.”

Yazının Devamını Oku