Uğur Ergan

Ayaz'ın sözcükleri

8 Mayıs 2016
Mustafa Ayaz, Ankara ile özdeşleşmiş, başkentte sanat denilince akla gelen ilk isimler arasında yer alır.

Ayaz hocanın yaz öncesi geleneksel sergisi 3 Mayıs’ta açıldı. Ayaz’ın kendi adını taşıyan Balgat’taki müzesinde açılan sergi 30 Mayıs’a kadar sürecek.
Sergi öncesi Galeri Valör’ün sahibi Serdar Kaya ile birlikte gittik Mustafa Ayaz Müzesi’ne. Kaya, Ayaz’ı çok seven ve ona inanan galericilerden. Bu nedenle iki isim arasında sıcak bir dostluk var. Sergiye “Sanat Sözcükleri” ismi verilmesini de Serdar Kaya önermiş. “Neden bu ismi önerdiniz?” diye sorduğumda Kaya, şu yanıtı verdi:
“İnsanlar genelde düşündüklerini, dertlerini, sevinçlerini, hissettiklerini konuşarak, yazarak anlatılar. Ayaz ise meramını resimleriyle dile getiriyor. Her resminde gördünüz biçimlerle ne söylemek istiyorsa onu söylüyor. Bunun için sergiye ‘Sanat Sözcükleri’ ismi verilmesini önerdim. Ayaz’ın da çok hoşuna gitti.”
Ayaz büyük boyutlardaki resimlerin sergi salonunda düzenlenmesi için Kaya’dan yardım rica ederken, ben de ikili arasındaki sohbeti keyifle dinleyip, kimi zaman katıldım. “Kaçıncı kişisel serginiz?” diye sorduğumda, Ayaz’ın ağzından “70’den fazladır herhalde” sözleri döküldü. Sonrada kendi kendine sitem etti: “Benim gibi dağınık bir adam yoktur kardeşim. Ne geçmişte yaptığım resimlerin, sergilerin fotoğrafını çektim, ne de bugünkülerin...”
Ayaz, yaşına rağmen neredeyse 24 saat çalışan bir ressam. Zaten ben tanıdığım ressamlar arasında Ayaz ve Yalçın Gökçebağ kadar çalışanını görmedim. Hakikaten gençlere ders olacak nitelikte çalışkanlar. Genelde toplumda, “Bir ressamın ne kadar az resmi varsa o kadar kıymetli olur” gibi son derece yanlış, gerçekle alakası olmayan bir kanaat vardır. Oysa bir ressam ne kadar çok üretirse o kadar bilinir, tanınır, itibar görür.
Ayaz hoca şimdiye kadar acaba kaç resim yapmıştır? Bir rivayete göre desenleriyle birlikte herhalde 35-40 bin civarında. Ayaz hocaya da bu soruyu sorduğumda, yanıtına sitemle başladı:
“Çok çektim ben arkadaş. 8 yıl gecekondularda yaşadım. Resimlerimin çok satıldığı doğru. Bu dev müze nasıl yapıldı sanıyorsunuz? Hep resim satarak. Çok iyi resimler çıkardım, çıkarmaya da devam ediyorum. Bilmiyorum kaç resim yapmışımdır şimdiye kadar. Onu da ben öldükten sonra toplum araştırsın, bulsun...”

Yazının Devamını Oku

Hakan Arıkan ve direnenler

1 Mayıs 2016
Genç kuşak ressamlardan Hakan Arıkan, çoğunlukla toplumsal olayları tuvale yansıtmayı tercih ediyor. Arıkan’ın 6 Mayıs’ta Valör Sanat’ta (Yıldızevler) açılacak sergisinde toplumsal tepkileri içeren eserler çoğunlukta. 

Resimlerinde toplumu dinamikleriyle buluşturmayı hedeflediğini belirten Arıkan, sanatçının “eleştirel gözle” bakması ve toplumun duyduğu kaygıları kendi yöntemleriyle ortaya koyması gerektiğini, “Geçmişten bugüne sanat, kültürel bir unsur olarak içinde bulunduğu toplumsal yapıdan etkilenmiş ve toplumu da etkilemiştir. Bu etki doğrudan ya da dolaylı olarak sanatçının duygu dünyasını biçimlendirir ve yarattığı imgeler aracılığı ile resimlerine yansır. Üretim aşamasında insanların kaygıları var. Bizim de kaygılarımız var yaşanan son politik olaylardan dolayı. Sanatçı içinde yaşadığı toplumdan etkilenen, birebir bu duygu alışverişini yaşayan kişi niteliğinde. İnsanın toplum içinde yaşadığı ve tüm duygu bunalımlarının bir dışavuruma dönüştüğü boyut var. Herhalde en çok bu dışavurumu yaşıyoruz” sözleriyle dile getiriyor.
Arıkan çalışmalarının politik içerikli olduğunu inkar etmiyor: “Sanat yapıtı, dönemini çevreleyen sosyal ekonomik koşullar hakkında bilgi verir. Toplumsal yapısı içinde, belli dönemlerde var olan sosyal ve ekonomik davranış biçimleri, sanatın kurallarını ve imgelerin oluşumunu, üslup ve kompozisyon özelliklerini belirler. Kendi resimlerimde politik kavramlar üzerinden yola çıktığımı söyleyebilirim. İzlenme, korku, rahatsızlığın yarattığı huzursuzluk, yok sayma, baskı ve şiddet Türkiye’nin politik tarihine damgasını vuran kitlesel hareketler, içinde bulunduğumuz ve etkilendiğimiz durumlar, birer politik imgeye dönüşerek resimlerin alt yapısını oluşturmaktadır. Resimlerin bazılarında direklerin tepesine yerleştirilmiş kameralarla izlenen, takip edilen yığınların birey, toplum ve devlet arasındaki gizli bir çekişmenin figüratif bir betimlemesinin yapılmaya çalışıldığını söyleyebiliriz. İktidar politikaları ve bu politikaların halk üzerinde yarattığı etkiler domino etkisi gibi milyonlarca insanı bir araya getiren bir etkidir.”
Söyledikleriyle siyasi kimliğini gizlemeyen Arıkan’ın sergisini gezerken, Türkiye’nin 3-5 yıllık yakın tarihinde yaşananlar gözünüzün önünden bir film şeridi gibi geçebilir. Resimleri izlerken bazılarımız Cumhuriyet mitinglerini, kimimiz Gezi eylemlerini, bir kesimimiz de 1 Mayıs’ı hatırlayacaktır belki.

USTALAR “NEVNADİR”DE

Galeri Nev (GOP), 4 Mayıs’ta açılacak “Nevnadir” sergisiyle, Ankara’nın en önemli galerilerinden birisi olduğunu bir kez daha ortaya koyacak. Alfabetik sırayla gidecek olursak, Abidin Elderoğlu, Alev Ebuziyya, Burhan Doğançay, Bashir Borlakov, Canan Tolon, Candeğer Furtun, Deniz Bilgin, Elvan Alpay, Erdağ Aksel, Ergin İnan, Erol Akyavaş, Hale Tenger, İlhan Koman, İnci Eviner, İpek Duben, Kemal Önsoy, Mehmet Koyunoğlu, Murat Morova, Mubin Orhon, Nazif Topçuoğlu, Ramazan Bayrakoğlu, Serhat Kiraz, Seyhun Kopuz, Şahin Kaygun, Yüksel Arslan, Yaşam Şaşmazer’in eserleri, 21Temmuz’a kadar sürecek olan sergide Galeri Nev’in duvarlarını süsleyecek. İsimlere baktığınızda görülmesi gereken bir sanat etkinliği. Sürenin uzun olması da, sanatseverler için önemli bir avantaj. Şimdiden iyi seyirler.

KENTTE NE VAR?

Mustafa Ayaz-3 Mayıs’ta açılacak (M.Ayaz Müzesi/Balgat), Kayıhan Keskinok-18 Mayıs’a kadar (Keskinok Sanat Vakfı/Cinnah Caddesi), Suna Sönmezalp-3 Mayıs’ta açılacak (Atlas Sanat/Cinnah Caddesi), Mustafa Duymaz-29 Mayıs’a kadar (m 1886/Tepe Prime), Nazan Sönmez-19 Mayıs’a kadar (Peker Sanat/Yıldız), Malik Bulut (Heykel)-28 Mayıs’a kadar (Armoni Sanat/Yıldızevler), Nizam Güner (heykel)-15 Mayıs’a kadar (Stillife/Yıldızevler), Ertuğrul Ateş- 21 Mayıs’a kadar (KAV Sanat/Yıldız), Deniz Pireci(heykel)-Gazi Sansoy(resim)-Platform A-26 Mayıs’a kadar (Taurus AVM), Sedef Yılmabaşar-14 Mayıs’a kadar (Nurol Sanat/Çankaya), Setenay Özbek-10 Mayıs’a kadar (Kent Sanat/Yıldız), Levent Oyluçtarhan-19 Mayıs’a kadar (Galeri Soyut/Yıldızevler), Canan Bayraktar-3 Mayıs’ta açılacak (İsmail Altınok Sanat Merkezi/Kolej), İmren İyem Aslan-4 Mayıs’ta açılacak (Galeri Gözde/A.Ayrancı), Geleceğimiz için el ela karma resim sergisi-5 Mayıs’ta açılacak (Galeri Fırça/Hilal Mah.).

Yazının Devamını Oku

Ateş'ten "Aşk ve Aşk"

24 Nisan 2016
Hafızam beni yanıltmıyorsa Ertuğrul Ateş, yaklaşık 1.5 yıl aradan sonra yeniden Ankaralı sanatseverlerle buluşacak. Sanatçı bu yılbaşında İstanbul’da açtığı “Aşk ve Aşk” isimli sergisinin bir bölümünü 3 ay aradan sonra Ankara’ya taşıyor. 

Sergilerini çoğunlukla eğitim vakıflarında açmaya özen gösteren, bu nedenle “Aşk ve Aşk”ı önce İstanbul’daki Eğitim, Kültür ve Araştırma Vakfı’nda (EKAV) açan Ateş’in Ankara sergisi de, 27 Nisan Çarşamba günü yapılacak açılışla Yıldız’daki Kılınçarslan Eğitim, Kültür ve Sanat Vakfı (KAV) galerisinde sanatseverlerle buluşacak.
“Aşk ve Aşk”, Ateş’in yeni çalışmalarından oluşuyor. Kendini belirli bir akım içinde görmekten ısrarla kaçınan, resimlerine sürrealist platform, romantik dışavurum ve mistik düşünce yapısının can verdiğini düşünen Ateş, eskiz yapmadan doğrudan tuval üzerine yağlıboya çalışan sanatçılardan. Ateş, konsept olarak neden “Aşk ve Aşk”ı tercih ettiğini şöyle açıklıyor:
“Bu konjonktürde aşk biraz lüks gibi gözükse de, bütün zamanların en güçlü fenomenlerinden biri olması bile, aşkın yeniden tanımlanması, daha doğrusu yeniden benim tanımlamam ve böyle bir yolculuğa çıkıyor olmam, bu serginin genel konseptini oluşturdu. Aşk her zaman hayatımızda olan bir şey. Yaşamın enerjisini sağlayan bir şey o. Onun peşinde olmak, onu aramak insanoğlunun öteden beri süregelen bir çabası oldu. Bu sergide de ülkenin içinde bulunduğu duruma rağmen aşkı yeniden gündeme getirmek, birbirimizi sevmenin, toplum olarak yeniden barışmanın, yeniden bir gelecek hayali kurmanın, yeniden büyük Türkiye olmanın gereklerinden birisi olan vicdanlarımızdaki, içimizdeki aşkı tanımlamak, bulmak istedim. O aşkı yeniden tanımlamak, herkesin içinde kendine ait olan aşkı yeniden bulmak için yollara düşmesini sağlamak amacıyla veya böyle bir ümitle yola çıktım. Bu konuda eğer bir parça katkım olabilirse en azından düşündürebilirsem, bu beni çok sevindirecektir. Aşkın iki halini, ruhani ve fiziksel yönlerini harmanlayıp, anlaşılmaya çalışılır bir süreçi hedefledim. Ve bu sürecin bence esas önemli olan kısmı bir sonuca varmak değil, bu yolculuğun kendisi olması. İlahi aşk aslında içimizde hep olan bir aşk. Vicdan belkide tamamiyle konuştuğumuz yer. Ben mesela vicdanımın sesini dinlemeye çalıştığım zamanlarda gözlerim dolar, adeta kendimden daha yüce daha muhteşem bir şeyle ilişki kuruyormuşum gibi hissederim. Elbette dünyevi ve fiziksel olan aşk da var. İnsanoğlu zaten bu iki açmazda debelenip, durdu. Benim yaptığım tanım bu anlamda, insanın kendisini tanımlamak için çıktığı yolculuğun adı aştır. Belki izleyiciler de ‘Aşk ve Aşk’ta kendi yolculuklarını başlatabilirler. Bu sergiyi bunu umarak da tasarladım.”

ÜÇ GENÇ SANATÇI

KAV Sanat’ta Ateş’in sergisinin yanısıra üç genç sanatçının eserleri de sanatseverlerle buluşacak. Mustafa Sönmez, resimlerinde kendine özgü tarzı kullanarak sıradışı insan figürlerini çeşitli hayvan figürleri ile buluşturuyor. Ekin Su Koç, çalışmalarında geçmişe ait materyallerle modern hayatı birleştirerek, danteller, aile fotoğrafları, magazin dergileri parçaları, bitkiler ve üç boyutlu kişisel objelerden oluşan çok katmanlı çalışmalar yaparak, parçalı figürleri ve geniş boş alanlarıyla varoluş, bireysellik ve kimlik kavramlarını sorguluyor. Hülya Sözer ise pasifize olmuş, kendisine ve çevresine yabancılaşmış figürlerin aksine, kendi benliğini öne çıkaran, içinde bulunduğu durumun değişmesi gerektiğine inanmış, elindekini kaybetmeyen ve korkmayan baskın kadın figürlerini seramikle birleştiriyor.

KENTTE NE VAR?

Nazan Sönmez-27 Nisan’da açılacak (Peker Sanat/Yıldız), Nevnadir-21 Mayıs’a kadar (Galeri Nev /GOP), Sedef Yılmabaşar- Yarın açılacak (Nurol Sanat/Çankaya), Gazi Sansoy-Deniz Pireci-26 Mayıs’a kadar (Platform A/Turus AVM), Setenay Özbek-10 Mayıs’a kadar (Kent Sanat/Yıldız), Cengiz Savaş-29 Nisan’a kadar (Sevgi Sanat/Çankaya), Celal Binzet-22 Mayıs’a kadar (Bayındır Hastanesi/Kavaklıdere), Canan Bayraktar-3 Mayıs’ta açılacak (İsmail Altınok Sanat Merkezi/Kolej), Ayşe Arkün- 4 Mayıs’a kadar (Medya Sanat/Çankaya), Mehmet Hacıfettahoğlu-3 Mayıs’a kadar (Kursart/Dikmen), Güler Akalan-Belgin Onar Durmaz-Azimet Karaman-Necmettin Yağcı’dan “Soyutlamalar” karması-3 Mayıs’ta açılacak (Krişna Sanat/Çankaya), Elif Şenel-Bugün açılacak (Çağdaş Sanatlar Merkezi/Çankaya), Osman Akbay-Bahar Akçura-3 Mayıs’a kadar (Fırça Sanat/Hilal Mah.), Hüseyin Sartaş-5 Mayıs’a kadar (Emin Antik/Kale), Sema Bayram Çalapçıkay-29 Nisan’da açılacak (Galeri Kara/Kızılay), Gür Dalkıran Atölyesi karma resim sergisi-15 Mayıs’a kadar (Transparan Sanat/Birlik Mah.)

Yazının Devamını Oku

Keskinok'un ardından

17 Nisan 2016
Bugün Türk resim sanatının en önemli isimlerinden, Cumhuriyet’in kurulduğu 1923 yılında doğan Kayıhan Keskinok’un ölümünün birinci yıldönümü.

Galerici eşi Semra Sancak’a desteğini hiç esirgemeyen ve Keskinok’u yakından tanıyan Ali Kemal Sancak’tan bir yazı rica etmiştim. Sağolsun Keskinok’la ilgili duygularını oldukça uzun bir yazıda dile getirmiş Ali Kemal bey. Bu nedenle aşağıda okuyacağınız yazıyı yerimize sığacak şekilde ben kısalttım. Ayrıca bugün Cinnah Caddesi 19/2 adresinde saat 16.00’da Keskinok Sanat Vakfı’nın açılışı var. Aramızdan ayrılışının birinci yılı nedeniyle Keskinok’un, yıllarını geçirdiği, atölyesinin bulunduğu Galeri Sanat Yapım’da (Şenyuva) bir sergi açıldığını da duyurayım. Sergide, çoğunlukla Keskinok’un son dönem eserlerini görebilirsiniz. Şimdi sıra Ali Kemal Sancak’ın Keskinok için kaleminden dökülenlerde:
“Öğretmen olarak ilk görev aldığı ve aralıksız olarak 10 yıldan fazla yaşadığı Karadeniz bölgesi ve özellikle Trabzon, yaşamında önemli yer tuttu. Bu nedenle de resimlerindeki konular önceleri Karadeniz düğünleri, düğün karşılama ve kız kaçırma olarak çıkar karşımıza. Mavi suları ile özgürlüğü ifade eden deniz sadece bir resimsel unsur değil, aynı zamanda yoldaştır, arkadaştır Keskinok için. Türk bayrakları ile süslenmiş semaların altında uçuşan, sevgilisine kaçan, yeri geldiğinde omuzundaki top mermisi ile cephede savaşanlara destek veren, gerektiğinde cepheye silah taşırken vurularak düşen boğanın yerine sabana kurulan genç kızlar ve sevgilisine sarılır gibi mavzere sarılan oğlanlar hep Cumhuriyetin ve özgürlüğün coşkusu olarak çıkarlar karşımıza.
Keskinok’un resimlerinde nalbant ve atlar sanayileşmenin getirdiği yabancılaşmanın karşısında, sevgi ve bağlılığın sembolüdürler. Yunan Mitolojisinin en büyük tanrısı Zeus ile halktan biri olan Europe birlikteliği resimleri arasında önemli bir yer tutar. Aşk serüvenlerinde değişik kılıklara giren tanrıların tanrısı Zeus kimi kez kuğu ya da sevimli bir boğa olarak yaklaşır güzellere. Keskinok resimlerinde figürleri ile öne çıkar, figürler görsel belleğe kazınmıştır, fırça ve kalem kullanmaya da gerek yoktur bazen. Doğrudan eli ve parmağı ile boyanır tuval ve hatlar bir el kıvrımıyla çıkar ortaya, tam bir usta dokunuşuyla. Bir başka meydan okuma da Köroğlu destanıdır; “Düşman geldi tabur tabur dizildi, alnımıza kara yazı yazıldı” dizelerinin de yer bulduğu Köroğlu Destanı resimlerinde, düşmanın tabur tabur dizilen askerleri karşısında açık göğsü ve sıkılmış yumruğu ile meydan okuyan bir Köroğlu’dur o. Ve elbette Kuvayı Milliye Destanı resimleri; şiire yazılmış resimler, şiir gibi resimler. Ya da şiir ve resmin birlikte anlatım gücü. Şiir ve resmin birlikte anlatım gücünü sözcüklerle anlatmanın yetersizliğini söylemeye gerek yok. Ayrıca, ucuz yoldan para kazanma kültürünün konu edildiği sirk resimleri, madencileri konu alan resimler, sevgiye ithaf edilmiş resimler, futbol maçlarını konu allan resimler gibi, her toplumsal dönemin özelliklerini yansıtan çok sayıdaki çalışmalar sanat tarihçileri ve eleştirmenleri tarafından mutlaka değerlendirilecektir.
Kayıhan Hoca 92 yıllık yaşamı boyunca sanatın içinde oldu, hep üretti, yazdı, anlattı. Toplumsal sorunlar hep kendi sorunları oldu. Sorunlar karşısında asla yılmadı, sadece eleştirmekle kalmadı. Araştırdı, çözümler üretti, seçenekler sundu. Resimlerinde ağırlıklı olarak sosyal konulara değindi. Resmetmekle yetinmedi; yaşamının son aylarında ulusal gazetelere güncel siyasi konular üzerine makaleler ve Türkiye ekonomisi üzerine araştırma yazıları yazdı. Toplumsal gelişmişlik düzeyinden kaynaklanan olumsuzlukların zirve yaptığı dönemlerde bile hep topluma umut verecek kıvılcımlar aradı. 92. doğumgününü kutladığımız son kişisel sergisinin ismini de bu nedenle ‘Diriliş’ olarak belirledi. İlerleyen yaşı nedeniyle gezi eylemleri sırasında sokaklarda olamamanın üzüntüsünü yaşadı ama ‘Barikatların Yıkılışı’ isimli, gezi eylemlerinin konu alındığı başyapıt niteliğindeki tablosuyla gezi eylemlerine tarihsel bir katkı sunmuş oldu.
2015 yılının ilk günlerinde, Çanakkale Zaferlerinin 100. Yıl dönümü nedeniyle düzenlenecek olan sergi için Bedri Baykam kendisini arayarak resim istenmişti. Bu konuda yapılmış, sergilenmeye hazır resmi yoktu, bu nedenle sergiye resim veremedi. Ama, Kuvayı Milliye ressamının Çanakkale’yi resmetmemiş olmasının eksiklik olduğunun farkındaydı. Hemen Çanakkale savaşlarını bir kez daha okumaya ve yapacağı resimlerin eskizlerini hazırlamaya başlamıştı bile. Tam da bu sıralarda yeniden hastane günleri başlamıştı. Hastanede olmak hiçbir şeye engel değildi. O, utku, Cumhuriyet ve Atatürk sözcükleriyle yoğrulmuş ve şekillenmişti. Hastanedeki yatağında elinde kalem tutacak güç bulduğunda eskiz çizmeye çalışıyordu. Çizmezse savaş kaybedilecekti. Yaşamı böyle algılamış, böyle yaşamıştı...”

KENTTE NE VAR?

Nevnadir-22 Nisan’da açılacak (Galeri Nev/GOP), Büyük ustalardan karma-31 Mayıs’a kadar (RC Art/Bilkent AVM), Dünya Sanat Günü Karma Sergisi (Galeri Akdeniz/Yıldızevler), Cengiz Savaş-29 Nisan’a kadar (Sevgi Sanat/Çankaya), Ömer Eken-Binnur Yücebaş-Selçuk Yılmaz-Hüseyin Sönmez-27 Nisan’a kadar (Galeri Soyut/Yıldızevler), Osman Akbay-Bahar Akçura-3 Mayıs’a kadar Fırça Sanat/Hilal Mah.), Saadet Gözde-30 Nisan’a kadar (Gözde Sanat/A.Ayrancı), Hülya Canbaz-30 Nisan’a kadar (Galeri M/Armada AVM), Hazal Aksoy-İkbal Özpınar-24 Nisan’a kadar (Stillife/Yıldızevler), Ayşe Arkün-4 Mayıs’a kadar (Medya Sanat/Çankaya), Gazi Sansoy-Deniz Pireci-23 Nisan’da açılacak (Platform A/Taurus AVM), Hüseyin Sartaş-5 Mayıs’a kadar (Emin Antik/Kale), Elif Şenel-25 Mayıs’ta açılacak (Çağdaş Sanatlar Merkezi/Çankaya), 23 Nisan çocuk ressamlar sergisi-23 Nisan’da açılacak (İsmail Altınok Sanat Merkezi/Kolej).

Yazının Devamını Oku

Üç kadın sanatçı

10 Nisan 2016
Türkiye'de var olan erkek egemen anlayışının son 14 yılda bilinçli olarak daha da güçlendirilip, toplumun tüm katmanlarına enjekte edilmeye çalışıldığını gözlemliyoruz.

Bu ülkede kadına yönelik şiddet her zaman vardı. Ancak kadını hedef alan şiddetin son yıllarda giderek arttığını görebiliyoruz. Sadece sanatın değil yaşamın her alanında kadınların etkili ve güçlü olması, toplumsal huzur ve barış için çok önemli. İşte bu kapsamda Ankara’da sergileri açılan üç kadın ressamı sizlere tanıtmak istedim. 

SETENAY ÖZBEK

Köşemizin ilk konuğu, sergisi Kent Sanat’da (Yıldız) 10 Mayıs’a kadar sürecek olan Setenay Özbek. Özbek’in soyut ağırlıklı çalışmalarında kompozisyonların dinamikliği ve renklerin canlılığı dikkat çekiyor. Sema Olgaç, Özbek’in resimleri için “Söylemek istediği o kadar çok şey vardır ki, onun için tuvalindeki resim ne tam lirik non figüratif soyutlamadır, ne de geometrik soyutlamadır. Setenay’ın resimlerinin öne çıkmasında sanatçının bu iki sınıflandırmayı bütünleştirmesi resimlerini özgün kılar. Sanatçı kullandığı renk, doku ve kendine özgü biçimiyle kendini ele verir. Soyut dışavurumcu bu yaklaşımında onun derinlik ve üçüncü boyut arayışında renkleri daha yetkin kullanmaya başladığını görürüz. Setenay’ın resimlerini izlediğinizde renklerin sizi dinginleştirdiğini, size umut verdiğini, karamsarlığınızı yok ettiğini fark edersiniz” diyor.

SAADET GÖZDE

Gözde Sanat’ın (Aşağı Ayrancı) duvarlarını 30 Nisan’a kadar suluboyanın önemli kadın sanatçılarından Saadet Gözde’nin eserleri süsleyecek. Saadet Gözde, sanat dünyasının dikkatini, büyük ebatlardaki suluboyalarıyla çekmiş, uzun yıllar kişisel sergilerini suluboya resimleri ile gerçekleştirmiş bir sanatçı. Kendini tekrardan hoşlanmayan sanatçı, araştırma ve incelemelerini son yıllarda Anadolu uygarlıkları, özellikle Hititler ve mitoloji üzerinde yoğunlaştıran Gözde, buradan elde ettiği birikimler ve özgün figürlerinin senteziyle oluşturduğu akrilik, suluboya, yağlıboya ve gravür yapıtlar üretmeyi önemsiyor. Sanatçı “Dünden gelenler” adını verdiği bu sergisinde eski ve yakın zamanda ürettiği, ancak sergilemediği çoğunluğu suluboya resimlerinden oluşturulan bir seçkiyi “Nostalji” havasında sunuyor. Bir dönem özellikle Anadolu tanrıçalarını konu alarak, toplumda kadının önemini vurgulamayı hedefleyen Gözde, seramik ve bronz heykel çalışmalarıyla da tanınıyor.

AYŞE ARKÜN

Yazının Devamını Oku

Funda İyce Tuncel'in kuşları ve kadınları

3 Nisan 2016
Funda İyce Tuncel’in “Suretler ve öyküler” adını verdiği sergisinde de ana tema, daha öncekilerde olduğu gibi kadın ve kuş.

Peker Sanat’ta 21 Nisan’a kadar sürecek olan sergide, kullanılan renkler, lekeler ve hüzünlü kadın figürleri sizi geçmişe alıp götürüyor. Bazı resimlere bakarken, sanki eski fotoğraf albümlerini karıştırır gibi bir hisse kapılabilir, nostalji yaşayabilirsiniz.
İyce Tuncel, “Her ikisi de doğurgan ve üretken yaşamı” temsil ettiği için kadın ve kuş figürlerini tercih eden bir sanatçı. İyce Tuncel, renkçiliğiyle izleyicinin hem renk seline kapılmasını sağlıyor, hem de kendi içinde kopan fırtınaları açığa çıkarıyor. Renkleri bir ahenk içinde kaynaştıran sanatçı, birarada topladığı figürleriyle coşkulu bir kitle oluşturuyor. Öyle bir kitleki bu, kadın olmanın zor olduğu ülkemizde erkek egemen topluma karşı adeta bayrak açıyor.
Tanıtım kitabında ifade edildiği gibi, evet kadın vardır İyce Tuncel’in eserlerinin merkezinde. Kendine daha bir güven duyan, olgun bir hissedişle bakışlarını, hayatı anlamlı kılacak derinlikte izleyicinin gözüne dikebilen kadınlar. Yarı oturmuş, uzanmış, yatmış, bekleyen düşünen. Aynı zamanda tutsak edilebilir bir kuş, beyaz güvercindir bu kadınlar. Özgürlüklerine sonsuzcasına bağlı olan, güldür, çiçektir, mavidir, dalgalı deniz gibi gökyüzüdür. Ve İyce Tuncel’in resimlerinde gerektiğinde ön plana çıkan gözlüklü baykuşlar gibi bir bilgedir kadın.
İyce Tuncel’in sanatsal gerçekliğini ise serginin tanıtım yazısını kaleme almış Ümit Gezgin, şöyle ortaya koyuyor:
“Boya sürme eylemi, resim yapma coşkusu ve tutkusu. Her şeyi bu eyleme indirgemiş veya çıkarmış, romantik bir aşk insanı, kadınıdır aynı zamanda İyce Tuncel. Tuhaf ve gizemli bir ilişki geliştirmiştir bütün hayata sırtını dönebilecek düzeye çıkararak resimsel eylemi. Resimsel eylem, resim yapabilme kabiliyeti ve yetkinliğinin sürmesi durumudur onun için. Onun için de sürekli olarak gerçek karşısında tedirgindir. Ama bu gerçek algılanılan yalın gerçekliğin yanında, hatta ondan da öte; resim yapma gerçekliğidir. Ondan kaynaklanan tedirginlik, resim yapamama üzerine kuruludur içinde. Çünkü resim yapmadan yaşayamayacağını hissetmektedir sanatçı. Sait Faik gibi ‘üretmesem öleceğim’i hissetmektedir içinin derin katmanlarında. Bu da onu aslında sürekli bir yaratı ayıklığında tutmakta ve 24 saat sanatı düşünüp, onunla soluk alıp vermesini doğurmaktadır.”
İyce Tuncel, daha önceki söyleşilerinde dile getirdiği gibi, tuvalin başına geçtiğinde bambaşka birisi oluveriyor, gerçeklerle, düşler onun çalışmalarında hoş bir şekilde bir araya geliyor. “Toplumsal yaralara değinmek gerekiyor. Benim için kalıplar, akımlar önemli değil, o anda ne hissetiğim önemli ve duygularımın, sezilerimin, peşinden yaşanmışlıkları da yanıma alarak bir yolculuğa çıkıyorum. Sanat yolculuğunda yürekli, inançlı ve cesur olmak gerektiğini düşünüyorum” diyor. İbrahim Karaoğlu’nun yaptığı şu tespitler, sanırım İyce Tuncel’in resimlerin daha iyi anlamamamıza yardımcı olacak nitelikte:

Yazının Devamını Oku

Remzi İren'in kadın başları

27 Mart 2016
Remzi İren yılda en az bir kez olsun eserlerini Ankara’da sanatseverlerle buluşturmaya özen gösteriyor.

İren’in, bu yıl da geçmiş yıllarda olduğu gibi Stillife’da (Yıldızevler) açtığı sergisi 4 Nisan’a kadar görülebilir.
Bu sergide yer alan eserlerin büyük çoğunluğu İren’in artık klasikleşmiş kadın başı tablolarından oluşuyor. Cıvıl cıvıl coşkulu renklerle, temiz ve dengeli bir anlatımla doğadan, kırlardan ya da deniz kıyılarından görünümler ile at başları da sergide yer alıyor. Elbette sergiyi gezenlerin önünde durup fotoğraf çektirdiği kalpaklı, çakmak çakmak mavi gözlü Mustafa Kemal Atatürk portresi de Stillife’ın duvarlarını süslüyor.
İren, 1970 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun olduktan sonra bir süre Almanya’da araştırmalarda ve mesleki çalışmalarda bulunmuş bir sanatçı. Akademi yıllarında Anadolu’yu diyar diyar gezerken gördüğü kadın baş bağlamaları İren’i çok etkilemiş. İren, unutulmaya yüz tutmuş, bitmez tükenmez kültür hazinemizin sandığından bulup çıkarabildiği bu kıymetleri yöresel ve belgesel biçimde, resim dile ile anlatmaya çalışıyor.
İren’le sohbetimizde de, tuvale yansıttığı kadın baş bağlamaları ön plandaydı. Sanatçı, baş bağlamalarının resimlerinde neden ana temayı oluşturduğu şöyle anlattı:
“İstanbul’da akademide tekstil bölümünde okudum. Akademideki arkadaşlarla Türk Halk Sanatlarını araştırmak için bir dernek kurduk. Bu dernekte Anadolu’da günümüze kadar ulaşmayı başarmış halk sanatlarıyla ilgili incemeler yapıyorduk. Resim bölümünde okuyan kendi alanında, heykel bölümünde okuyan kendi alanında, tekstil bölümünde okuyan kendi alanında vs. Ben tekstilde okuduğum için heybe, cicim, kilimin yanısıra Anadolu kadınının baş bağlamalarıyla da ilgilendim. Anadolu kadın baş bağlamalarıyla ilgili Türkiye’nin en önemli etnolog ve Türk kültürü araştırmacısı Sabiha Tansuğ’dan önemli bilgiler edindim. (Sabiha Tansuğ ile ilgili bir bilgi vermek isterim. 1971-1989 arasında tedavülde bulunan madeni 50 kuruşlukları bilen okurlarımız, bu paranın üzerindeki profilden kadın portresini hatırlayacaktır. İşte 50 kuruş üzerindeki bu kadın portresi Tansuğ’un 1968’de Ankara’da gelin başı ile çektirdiği fotoğraftır.UE)
Anadolu kadını için baş bağlamaları özel günler açısından önemlidir. Örneğin düğünde, matemde, dul kaldığında, eşi vatani görev için askere gittiğinde ayrı ayrı baş bağlamasıyla karşılaşırsınız. Yani baş bağlamasından kadının sosyal statüsünü anlayabilirsiniz. Kadın baş bağları beni öylesine etkiledi ki, yıllardan beri onları bıkıp usanmadan tuvale yansıtıyorum.”

ATATÜRK PORTRESİ

Yazının Devamını Oku

Ahmet Yeşil'den tarihsiz günlük

20 Mart 2016
Beş ay içerisinde üçüncü kez kanlı terör eyleminin meydana geldiği bir şehirdeki insanların artık yaşamlarını normal koşullarda sürdürdüğünü söyleyebilmek zor.

(Tam bu satırları yazarken İstanbul İstiklal Caddesi’ndeki patlama meydana geldi.) Bu insanlık dışı eylemleri daha da yakından yaşamak zorunda kalan gazetecileri düşünün bir de. Sizin “Artık duymak ve okumak istemiyorum” diyerek, televizyonu kapatmak, gazeteyi bir kenara fırlatmak lüksünüz var. Biz gazeteciler ise ne olup bittiğini kamuoyuna aktarma görevimiz olduğu için acıyı birinci derecede yaşayanlar kadar olmasa da, inanın acılar içinde kıvranıyoruz. Biz de insanız. Büroda PKK’nın vahşi terörüne kurban verdiğimiz gencecik çocukların hikayelerini yazıya döken arkadaşlarımın gözyaşlarına şahit oldum. İtiraf edeyim, bu ruh haliyle yazacak güç bulamadım bu hafta. İmdadıma Galeri Soyut’un sahibi Mehmet Subaşı yetişti. Çok önceden, galerisinde sergi açacak bir ressamla ilgili yazı yazmasını istemiştim. O da geçen cuma günü açılan ve 6 Nisan’a kadar sürecek olan Ahmet Yeşil’le ilgili yazı göndermiş. Subaşı’nın yazısından Yeşil’in sergisine “Tarihsiz günlükler” adını koyduğunu öğreniyoruz. İşte Ahmet Yeşil için yazılanlar:

“Ahmet Yeşil’in tuvalinde, ip ve halatlar, maddi dünyadaki bağlayıcı rolünü tamamen kaybeder ve artık onlar, resim düzlemine yepyeni açılımlar sunan, sanatçının plastik dilinin vardığı imge, anlatmaktan anlamaya kullandığı bir araç haline dönüşür. İzleyiciyi ipler, halatlar çekmez sanatçının iç dünyasına. İzleyiciler, sanatçının kendine has mavi, yeşil, mor ya da kırmızı renklerle tuval yüzeyinde yaratığı şiirsel kompozisyonların içine dalıverir. Bazen denizin altında, bazen dalgaların üzerinde, bazen ıssız bir ormanda, bazen de yeşile gebe mavinin içinde buluverirler kendilerini. Sanatçı kendini şu şekilde ifade eder: ‘Halatın nesnel kimliği üzerinden, sanatsal objeye dönüşen ip, halatın kendi ritminin yaşamın ritmiyle beraber yarattığı kozmos plastik bir dile dönüşürken, sanatımı da özgün bir kimlik kazandırıyor. Yaşamda da her anın, duygunun, sanatçının sezgisiyle, görme biçimiyle, halatın ritmik kıvrımlarıyla yaşamın ritmi arasındaki ilişkiye göndermelerdir. Halatın ritmik kıvrımları üzerine düşen, renk, ışık, açık koyu değerlerin bize ait olanın yansımalarıdır. Yaşama ait sosyal, toplumsal, siyasal ekonomik, ekolojik, kişisel yaşamın her boyutunun halatın nesnel yapısı üzerinden plastik, estetik değerlerini en üst düzeyde sanat yapıtına dönüştürmeye, sanat anlayışımla ifade etmeye çalışıyorum. Plastik anlatım dilini yakaladığım ip, halat nesnel tanımından sıyrılarak kendi sözünü kurmaya başladı. Resmimdeki her olgunun yaşamımda bir karşılığı vardır. Zaten altını dolduramadığınız bir dil size ait değildir. Zaman içinde plastik dilinizi oluşturduktan sonra, kendinizi keşfetmek üzere teknik arayışlara giriyorsunuz. Durduğunuz an kendi ayak izlerinizi işgal edersiniz. Resim dilini izlemek, seyretmek üzere zamanı beklemeye almak gibi bir lüksüm olmadı. Arkanızdaki birikim, yeniye başlamak üzere bir deneyden ibaret. Hiçbir deneyi inkar etmeden, plastiğin dayattığı yenilenmeye açığım. Arayış, bilinç, hesaplaşma iradesi kendi plastik açılımını getiriyor zaten. Son dönem çalışmalarımda ip, resim dışında hiçbir anlatım kaygısı aramadan, plastiğin ve imgenin kendi dönüşümünü ve gücünü kurdu. Daha yalın, daha minimal. Bu elbette benimle hayat, benimle resim ve benimle kendim arasında süren gerilime bir çözüm çabası.’
Ahmet Yeşil’in belirttiği resim ve hayat arasındaki ilişki, gerilim, çözüm bulma çabasının tuvale yansıması, toplum ile sanatı arasında bir uçurum yaratmaz. Onun yapıtları izleyici ile kurduğu ilişki boyutunda açık yapıta dönüşür, herkes kendinden bir şeyler bulur. Ahmet Yeşil resmindeki ritm, denge, lirizm, ışık, gölge ve yeniden tanışıyormuşcasına öne çıkan canlı renklerin kusursuz uyumu birçok farklı kültürden izleyicinin, hızla resim ile ilişki kurmasını sağlar. Yeşil’in tam anlamıyla ‘nev-i şahsına münhasır’ olarak tanımlanabilecek bir fırçası vardır. Dünyadaki ve Türkiye’deki moda akımları çok yakından takip etse de o kendi gerçeğinden vazgeçmemiş, yıllar içinde fırça darbeleri ile tuvaline aktardığı özlemleri, tutkuları, heyecanları, duyguları, düşüncüleri, acıları, mutlulukları onu nereye götürdüyse, sanatı da o bağlamda gelişmiş, bugünkü gücüne ulaşmıştır. Özellikle ve ısrarla belirtilmesi gereken nokta ise dünyadaki hiçbir sanatçıyla karşılaştırılamayacak ve Ahmet Yeşil tarzı olarak anılan görsel bir dil yaratmış olmasıdır.”

KENTTE NE VAR?

Hakan Esmer-Serdar Leblebici-Metin Kalkızoğlu dahil toplam 23 sanatçıdan dev karma sergi-5 Nisan’a kadar (Portakal Çiçeği Galeri/Çankaya), Remzi İren-4 Nisan’a kadar (Stillife/Yıldızevler), Abit Güner-31 Mart’a kadar (Sevgi Sanat/Çankaya), Gülveli Kaya-23 Mart’ta açılacak (KAV Sanat/Yıldız), Baran Kamiloğlu-24 Mart’ta açılacak (Mustafa Ayaz Müzesi/Balgat), Tunç Tanışık-14 Nisan’a kadar (Platform A/Taurus AVM), Ayşegül Yarar-6 Nisan’a kadar (Fırça Sanat/Hilal Mah.), Ece Turaman-25 Mart’ta açılacak (Armoni Sanat/Yıldızevler), Atilla Atar-9 Nisan’a kadar (Galeri Akdeniz/Yıldızevler), Şule Özbahar-Ramazan Tilki (Heykel)-30 Mart’a kadar (Galeri Gözde/A.Ayrancı), Atila İlkyaz-2 Nisan’a kadar (Galeri Kara/Kızılay), Müslüm Teke-8 Nisan’a kadar (Galeri Sanat Yapım/Şenyuva), Namık Kargül-6 Nisan’a kadar (Galeri Z/Samanpazarı), Ustalardan karma sergi-10 Nisan’a kadar (Galeri Valör/Yıldızevler).

Yazının Devamını Oku