Uğur Ergan

Uzaklardaki Türkiye

2 Ocak 2017
Yeni yılın ilk yazısında hepinize, sağlık, huzur, mutluluk, endişelerden uzak bir 2017 diliyorum.

Ülke olarak 2016 yılında birbiri ardına pek çok olumsuz şeyler yaşadık. Birçoğuna gerçekten yürek dayanacak gibi değildi. 2017’nin acı değil, güzellik, başarı ve huzuru paylaştığımız bir yıl olmasını temenni ediyorum. Bu dileklerim elbette sanat ve kültür dünyası için de geçerli. Sergilerin ziyaretçileri çok; ressamların ve galerilerin kazançları bol olsun. (Daha bu dileklerin mürekkebi kurumadan yeni yılın ilk gününe İstanbul’daki alçak terör saldırısının haberiyle uyandık. Bir kez daha başın sağolsun Türkiye. Anlaşılan 2017 de zor geçecek.)

TÜRKİYE’DEN 3 SANATÇI

Geçen haftalarda Hürriyet’in Türkiye baskılarında ünlü ressamlarımız Yalçın Gökçebağ, Devrim Erbil ve Işıl Özışık’ın, Tayvan’da (Milliyetçi Çin) ortak bir sergi açtıklarını “Tayvan’da 3 Türk ressam” başlığı ile duyurmuştum. Sergi 17 Ocak’a kadar sürecek. Serginin açılışı için Tayvan’a giden Yalçın Gökçebağ bu ülkede yaklaşık 1 hafta kaldıktan sonra Ankara’ya geri döndü.

TÜRK-TAYVAN ORTAK SERGİSİ

Yazının Devamını Oku

Hain saldırı sanat dünyasını da vurdu

26 Aralık 2016
Kabus dolu 2016 yılının son haftasına girdik. Bu yıl, bir daha benzerini yaşamayalım dediğimiz yıllardan oldu. 2017’nin, 2016’da yaşadığımız acıları, kötülükleri unuttuğumuz bir yıl olmasını diliyorum.

Geçen hafta Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde (ÇSM) kalleşçe vurularak öldürülmesi, sanat camiasını da derin üzüntüye boğdu. Kültür ve sanat dünyası, hain saldırının bir sanatsal etkinliğin açılışında gerçekleşmesinin bedelini ağır ödeyeceğe benziyor. Kimse kimseyi kandırmasın. Ekonomik sıkıntılar her sektörü kuşatmış vaziyette. Bu olumsuzluktan kültür ve sanat dünyası da payını alıyor. Hangi galeri sahibi ile konuşsam, hangi ressamla sohbet etsem, konu ekonomik krize gelip dayanıyor. Burada isimlerini vermeyeceğim ama bazı galerilerin kapandığı veya çok zor koşullar altında yaşama mücadelesi verdikleri haberlerini duyuyorum. Hain saldırıdan sonra durum daha da kötüleşti. İnsanlar artık sergi açılışlarına bile gitmeye korkar hale geldi. Bu atmosferin dağılması için görev önce ülkeyi yönetenlere düşüyor. Toplumu ayrıştıran değil bütünleştiren söylemlerin, laf olsun diye değil, içtenlikle söylenmesi ve bunun pratiğe yansıması şart. Madem aynı gemi içerisindeyiz, iktidarda bulunanlar gibi düşünmeyen, toplumun yüzde 50’lik kesiminin de ülkenin geleceği ve birlik içinde yaşamak için ortaya koydukları düşünce ve fikirleri dinlenmeli, onlardan katkı almalıyız. Sadece benim dediğim doğru anlayışı ne yazık ki toplum içinde özlenen birlikteliği, dayanışmayı getirmiyor.

ÇANKAYA İLE DAYANIŞMA

Tam bir hafta önce yaşanan hain saldırı nedeniyle Çankaya Belediyesi’ne bağlı yerlerde yapılacak sergi açılışları ertelenmek zorunda kalmıştı. Hatice Kumbaracı Gürsöz’ün Atatürk sevgisini işlediği “Sınırsız Sevgi” adını verdiği sergi de ertelenen etkinliklerden biri olmuştu. Sergi bugün saat 18.00’de Kızılay’da Çankaya Belediyesi Hizmet Binası içinde bulunan Galeri Çankaya’da açılacak. Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen, değerli Büyükelçi Karlov’un ÇSM’deki saldırıda hayatını kaybetmesinden çok büyük üzüntü duydu. Çankaya ile dayanışma amacıyla ressam Gürsöz’ün sergisiyle ilgili yazıyı bu hafta Belediye Başkanı Taşdelen’e bırakıyorum. İşte Taşdelen’in yazdıkları:
“Çankaya Belediyesi pek çok sanat dalına ve sanatçıya salonlarını ardına kadar açmaya daima özen göstermiştir. Sanatın kapsayıcı, insanı genişleten ve derinleştiren soyağacında, yani yatay ve dikey etkileşim haritasında ilçemize ait pek çok noktanın oluşmasına katkı vermiştir, vermeye de devam etmektedir. Çünkü insanda kalıcılık, sanatın içinde kalıcılık kazanmasıyla eşanlı ilerlemektedir. Bu düşünsel ve duygusal duruş; bizim sanat eserleri bahsinde önceliğimiz, kararlılığımız ve felsefemizdir. Çok ödüllü, uluslararası arenada başımızı daima dik tutmuş değerli görsel sanatçımız Hatice Kumbaracı Gürsöz’e salonlarımızı açmış olmanın sevinci bizimle birliktedir. Ülkemizi pek çok kez yurt dışında temsil eden, sayısız projeye can veren Gürsöz, aynı zamanda pek çok sosyal sorumluluk projesi içinde de yer almıştır. Bu yönüyle o bir ‘sanatçı aydın’dır. Ülkesine ve insanlığa karşı sorumluluğunu, sanata ve estetiğe karşı olan sorumlulukla harmanlamaktadır. Onun ödün vermez sanatsal kuşatıcılıkla çevrili yaratıcılığı, kışkırtıcı arayışları yeni yön arayanlara ve bizlere ilham kaynağı olmaktadır, olmaya da devam edecektir. İsviçreli yazar ve ressam F. Dürrenmatt, ‘Doğrudanlığı sayesinde, resim zamanın dışındadır’ demişti. Bizi, ülkemizin kaotik ve kısır zamanın ötesine çıkaran bu sergiye ev sahipliği yapmamıza vesile olan Sayın Hatice Kumbaracı Gürsöz’e teşekkürlerimi sunuyorum...”

KENTTE NE VAR?

Birçok galeride yılbaşı hediyesi olarak düşünülebilecek küçük ebatlı resimlerin sergileri yıl sonuna kadar sürecek. Diğer bazı sergiler de şöyle: Mustafa Ayaz-31 Ocak’a kadar (M.Ayaz Müzesi/Balgat), Rabia Çalışkan-Hatice Aras Çamaltı-7 Ocak’a kadar (Nurol Sanat/ Güvenevler), Canan Berber-25 Ocak’a kadar (Kent Sanat/Yıldız), Abdullah Ayaydın-30 Aralık’a kadar (İsmail Altınok Sanat Merkezi/Kolej), Filiz Onat (heykel)-31 Aralık’a kadar (Galeri M/Armada AVM), Osman Akbay-Bahar Akçura-Sezai Kara-6 Ocak’a kadar (Emin Antik/Kale), Süreyya Atalay-6 Ocak’a kadar (Atlas Sanat/Cinnah Cad.), Orhan Gürel-31 Aralık’a kadar (Fırça Sanat/Hilal Mahallesi), Nükhet Atar-31 Aralık’a kadar (Galeri Akdeniz/Yıldızevler), Zeyno Pekünlü-7 Ocak’a kadar (Salt Ulus/Ulus), 26 kadın fotoğrafçı sergisi-26 Ocak’a kadar (CerModern/Sıhhiye).

Yazının Devamını Oku

Mevsimler ve Vahap Demirbaş

18 Aralık 2016
Dondurucu soğuğun hakim olduğu bu karanlık kış günlerinde, Vahap Demirbaş’ın fırçasından çıkmış, duvarınızda asılı bir kış resmi içinizi ısıtabilir.

Çatısı karla kaplı bir evin pencerelerinden dışarı sızan ışık, sadece bahçede kar topu oynayan veya kardan adam yapan çocukların yüzüne yansımaz. O ışık aynı zamanda yüreğinize de yansır, umut verir. Herhangi bir köyde karlı bahçede kazları güden, saçları örgülü bir kız çocuğunun sevimliliğine hayran kalabilirsiniz. Veya karlı yollarda, küçük dikdörtgen şeklindeki ahşap okul çantalarını taşımakta zorlanan çocuklarla birlikte, ilkokul günlerinizi hayal edebilirsiniz.
Demirbaş için “Dört mevsimin ressamlarından biri” demek hiç yanlış olmaz. Erguvan ağaçlarıyla bezenmiş, zirvesi karlı dağların eflatun gökyüzüyle flört ettiği, yeşilin en taze ve keskin halinin hakim olduğu çayırlarla kaplı tuvale serpiştirilmiş onlarca koyun ve ineğin olduğu bir köyde kendini göstermeye başlayan ilkbahar...Belki uykuya dalarken “Kentin yorucu yaşamından kurtulup yaşamak istediğim yer” diye hayal etiğiniz köy, bu köydür kim bilir. Kucaklarında kuzu taşıyan köy çocuklarını gördüğünüzde, şehirli çocukların bu doğal yaşamdan ne kadar uzak olduklarını düşünmekte seçeneklerden birisi...
“Baraj sularının altında kalmasın” diye haykırdığınız Hasankeyf’i de bulabilirsiniz Demirbaş’ın çalışmaları arasında. Bir kıyısında yıkık evler ve köprüler, diğer kıyısında keçi veya koyun sürüsü. Ve Hasankeyf’in sularına yansıyan tarih...
Demirbaş, yaz aylarında kıyı kıyı dolaştırır sizi Antalya’da, Bodrum’da... Ya da nerede olmayı hayal ediyorsanız, orada. Örneğin sanatçının memleketi Malatya’da kayısı hasadında. Ya da yazın kavurucu sıcağından kurtulmak istiyorsanız, tuvaldeki dingin denize bırakın kendinizi. Akşam üzeri keyfini ise Demirbaş’ın hayallerinde kurduğu, çiçeklerle çevrili sokak kahvehanelerinde çayınızı veya kahvenizi yudumlayarak çıkarabilirsiniz. Sadece denizin değil, yeşil çamların gölgesinde ailenin tüm fertleriyle yapılan piknik de, Demirbaş’ın yaz tuvallerinde karşınıza çıkabilir.
Sonbaharın sadece sarılığı yoktur Demirbaş’ta. Yaz sonu-sonbahar başı bir düğün alayında horon çekenler, yüzü kırmızı tülle kapalı at üstündeki gelini götüren heyete eşlik ediyor olabilir. Türk bayraklarıyla donatılmış okulun bahçesinde toplanmış çocuklarla yeni bir eğitim yılına başlanması da, Demirbaş’ın eserlerinde sonbaharı haber verir. Veya keçe çadırlar altında kurulmuş bir köy pazarının kalabalıklığı da...
Sadece mevsimler mi? Elbette değil. Demirbaş’ın resimlerinde bir çoğumuzun çocukluk dönemlerinden aşina olduğu ancak günümüzde kaybolmaya yüz tutan oyunları veya değişik mahalle kültürlerini de bulmak mümkün. Kör ebe oynayanlar, ağaçlara tırmananlar, ayı oynatıcıları gibi...

Yazının Devamını Oku

RC Sanat'tan 100. müzayede

11 Aralık 2016
Resim sahip olmada en bilinen üç yöntem, galeriden, doğrudan ressamdan veya müzayededen satın alma. Her bir yöntemin kendine göre avantajları veya dezavantajları var.

Bir sanat eserinin değerinin ne olduğu sanat dünyası içinde en çok tartışılan konulardan birisidir. “Sanat sanat için midir, yoksa para için midir?” tartışmasını bilmeyenimiz yoktur. Küreselleşmiş ve serbest piyasa ekonomisinin hakim olduğu bir dünyada, “Sanatçı için paranın önemi olmamalı. Sanatçı, sadece sanat için olmalı” anlayışının hakim olması gerektiğini düşünmek, hayalperestlikten öteye gitmez. Bir ressam da ürettikleri ile insani ihtiyaçlarını karşılamalı, geçimini sağlamalı, her şeyden önce üretebilmek için boya, fırça, tuval gibi öncelikli ihtiyaç duyulan malzemelere sahip olabilmeli. Bu malzemeleri kimse kimseye bedava vermeyeceğine göre, ressam da para kazanmalı, ressamın ürettiğini insanlara sunacak olan da...Yani para kazanacak kesim içinde galerici de, müzayedeci de unutulmamalı.
Önemli olan burada bir dengenin tutturulması; ürünün, hem ressamı, hem de alıcıyı mağdur durumda bırakmayacak şekilde değerinin belirlenmesidir. Ne anormal fiyatla alıcı zarara sokulmalı, ne de ucuz fiyatla ressam. Ressam resminin satıldığını görünce daha çok şevk sahibi, daha çok üretken olur. Resmin evlerde görülmesi, sahat dünyasında konuşulması, bir ressam için en güzel reklamdır. Bu dengeyi sağlayacak olan, eser satışını yapan galerici veya müzayede yöneticisidir. Biliyorum, Türkiye’de birçok ressam ve galeri sahibi, eserlerin müzayede yöntemiyle satışına karşı. Ancak paranın, üretilmiş bir şeyin değerini belirlemede en önemli araç olduğu günümüz dünyasında, müzayede olgusunu ortadan kaldırabilmek mümkün mü? Değil. O zaman yapılması gereken, müzayedeciliği de sanatı sevdirecek, sanatçı ve sanatseverin çıkarlarını gözetecek şekilde sürdürmek.
Bunları neden yazdım? Biliyorsunuz bu köşede “Kentte ne var bölümünde” bazı haftalar RC Sanat’ın Ankara Bilkent Center’da müzayedelerini duyuruyoruz. RC Sanat’ın sabihi Rahmi Çöğendez, 18 Aralık’ta “Dalya” yapacak, yani 100’üncü müzayedeyi düzenleyecek. Çöğendez, büyük veya küçük boyutlarda olsun şimdiye kadar düzenlediği müzayedelerde sunulan resimlerle her eve orijinal bir resim sokmayı hedeflediğini söylüyor. 18 Aralık’taki müzayedede Kayıhan Keskinok, Adnan Turani, Mustafa Ayaz, Sabri Akça, Hüseyin Cahit Derman, Yakup Cem, Cevdet Batur, Tuncay Betil, Fatih Urunç, Haluk Evitan, Nurettin Akkaya ve daha birçok tanınmış yerli ve yabancı sanatçının çoğunlukla büyük boy eserleri satışa çıkacak. Müzayedede 10 resimin satışından elde edilecek gelir de değişik toplumsal etkinliklerde kullanılmak amacıyla Ankara Bahçelievler Rotary Kulübü’ne bağışlanacak. Son bir not da genç sanatseverler için. Çöğendez’in gençler için düzenlediği müzayedelerde satışa sunulan resimleri bundan böyle internette “www.yeninesilmuzayede.com” adresinde görmek mümkün.

YILBAŞI ŞENLİĞİ

Yaklaşan yılbaşı nedeniyle Ankara’da birçok galeride, sevdiklerinize, yakınlarınıza, yeni yıl hediyesi olarak alabileceğiniz küçük ebatlı resimlerden oluşan karma sergiler mevcut. Galeri duvarlarını şenlendiren ve çoğunlukla “Küçük Şeyler” adı altında sergilenen resimlerin satış fiyatları genelde makul. Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde de TÜSGAD’ın “Gençlerle birlikte sanat buluşması” etkinliği çarşamba gününe kadar sürecek. Kentteki diğer bazı etkinlikler de şöyle:
Erol Akyavaş-15 Ocak 2017’ye kadar (Galeri Nev/GOP), Mustafa Ayaz-31 Ocak 2017’ye kadar (M.Ayaz Müzesi/Balgat), Sedef Yavuzalp-30 Aralık’a kadar (KEV Sanat/Filistin Cad.-GOP), Habip Aydoğdu-16 Aralık’a kadar (Galeri Çankaya/Kızılay), Ahmet Yeşil- 30 Aralık’a kadar (Dışişleri Bakanlığı B Blok/Balgat), Fikri Cantürk-20 Aralık’a kadar (Sepa Sanat/Ümitköy), Zeki Serbest-25 Aralık’a kadar (Stillife/Yıldızevler), Osman Akbay-Bahar Akçura-Sezai Kara- 17 Aralık’ta açılacak (Emin Antik/Kale), Orhan Gürel-31 Aralık’a kadar (Fırça Sanat/Hilal Mahallesi), Rabia Çalışkan-Hatice Aras Çamaltı-15 Aralık’ta açılacak (Nurol Sanat/Güvenevler), Zeyno Pekünlü-7 Ocak 2017’ye kadar (Salt Ulus/Ulus), Nükhet Atar-16 Aralık’ta açılacak (Galeri Akdeniz/Yıldızevler), Hüseyin Macar-17 Aralık’ta açılacak (Ata Sanat/Atpazarı-Ulus), Filiz Onat-17 Aralık’ta açılacak (Galeri M-Armada AVM), Ömer Lütfi Çetin-17 Aralık’a kadar (Galeri Gözde/Y.Ayrancı), Abdullah Ayaydın-30 Aralık’a kadar (İsmail Altınok Sanat Merkezi/Kolej), Hülya Ulaş Feyzioğlu-20 Aralık’a kadar (Kent Sanat/Yıldız), Eyüp Büyükbostancı-15 Aralık’ta açılacak (Galeri Kara/Kızılay), Feriha Akpınarlı-Aysen Soysaldı-Yarın açılacak (TBMM-Necati Kültür Evi/Kızılay).

Yazının Devamını Oku

Mustafa Ayaz'ın renk ve çizgi aşkı

4 Aralık 2016
İstanbul sanat dünyasına yön vermeye çabalayanların, Ankaralı ressamlardan pek hoşlanmadıklarını herkes bilir ama kimse nedense bunu açıkça söylemez, yazıya dökmez.

Yön vericiler istedikleri kadar çabalasınlar, İstanbul’da da plastik sanatlara ilgi duyanların pek çoğunun işyerleri ve evlerindeki duvarları Ankaralı ressamların eserleri süsler. Çünkü başkent Ankara, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün teşvikiyle çağdaş Türk resminin temel taşlarını oluşturan ressamları çıkarmıştır. Hayatta olanları bir an düşündüğümde Adnan Turani, Turan Erol, Mustafa Ayaz, Yalçın Gökçebağ, Habip Aydoğdu hemen aklıma gelen isimler.
İşte bu isimlerden Mustafa Ayaz, her yıl sonu geleneksel hale getirdiği “Eski yıla veda, yeni yıla merhaba” özelliği taşıyan sergisini geçen perşembe günü Balgat’ta kendi adını taşıyan müzede açtı. Ayaz hoca, plastik sanatlara olan aşkını bir kez daha ilan edercesine sergiye “Renk ve Çizginin Aşkı” ismini vermiş.
Sakin olur diye açılıştan bir gün önce sergiyi gezdim. Eserler müze duvarına asılmış, fiyatlandırma yapılmıştı. Sergiyi gezdiğim gün, Ayaz’ın müzede ders verdiği güne denk gelmişti. Kendisini rahatsız etmedim. Ayaz hoca yine döktürmüştü. Muhteşem portreler, dans eden kadınlar, farklı tarzda natürmortlar ve geçmiş yıllara göre daha farklı desen çalışmaları...Bu sergide de resimlerin Mustafa Ayaz hamurundan oluştuğunu görüyorsunuz. Ayaz’ın kimseye özenmeden, güzel resim çıksın diye kaygı duymadan, kendisine özgü çizgi ve boyalarını tuvale yansıttığını anlıyorsunuz. Fiyatlara baktığınızda, Ayaz’ın sergide iki resimden kopmak istemediğini hemen anlıyorsunuz. Birçok kez kendisine şaka yoluyla söylediğim, “Hocam, bir gün lotoda kazanırsam, sizinle hiç pazarlık yapmadan bu resmi satın alacağım” cümlesini o resimlerin karşısında yine kendi kendime mırıldandım. Sergiyi gidip gezerseniz, hangi eserleri kastettiğimi anlayacaksınız.
Ayaz’ın sergisi 31 Ocak 2017 tarihine kadar açık. Sergiye gittiğinize müzeyi de gezmeyi ihmal etmeyin. Çünkü daha önceki söyleşilerimizden biliyorum ki, Ayaz önümüzdeki yıl 10 yaşına girecek olan müzeye büyük önem veriyor. Haklı olarak özellikle de sanat dünyasının yeterli ilgiyi göstermemesinden şikayetçi. Ayaz’la ilgili daha önceki yazılarımda dile getirdiğimi, bir kez daha vurgulamak istiyorum: “Ankara’daki güzel sanat liseleri ve fakültelerinden kaç öğrenci gidip o muhteşem müzeyi gördü, merak ediyorum. İnanın Avrupa’nın herhangi bir kentindeki böyle bir müzenin önünde her gün kuyruklar oluşurdu.”
Emin olun kasvetli günlerden geçtiğimiz bugünlerde sanatsal etkinliklere ağırlık vermeniz, yeniden yaşam sevincinizi, geleceğe dönük umutlarınızı artıracak; bugünlerin de geçeceğini, her karanlığın sonunda mutlaka aydınlık günlerin geleceğini, asla umutsuzluğa kapılmamanız gerektiği düşüncenizi çoğaltacaktır. Umudunuzu yeşertmek için Ankara’da uğrayacağınız adreslerden birisi de Mustafa Ayaz Müzesi olsun.

CEMİL EREN’İ KAYBETTİK

Yukarıda Ankara’nın Cumhuriyet sonrası çağdaş Türk ressamlarının yetişmesindeki öneminden bahsetmiştim. İşte geçen hafta bu önemli ressamlardan birisini kaybettik. Ressam Cemil Eren’i de sonsuzluğa uğurladık. Şefik Kahramankaptan, onun için yazdığı veda yazısında Eren’i “Beyazların Egemeni” diye tanımlamış. Kahramankaptan’ın Eren’in hayatını çok güzel özetleyen yazısından bir bölümle bu haftayı noktalayalım:

Yazının Devamını Oku

Bedri Baykam Siyah Beyaz'da

28 Kasım 2016
Galeri ve barıyla başkent Ankara’nın önemli ve köklü bir markasıdır “Siyah Beyaz”. 

Kavramsal sanat denilince de akla gelen ilk yerlerden birisidir. Bu yıl ağustos başında kaybettiğimiz kurucusu Faruk Sade’nin izleri Siyah Beyaz’da yaşamaya devam ediyor. Siyah Beyaz, geçmiş yıllarda olduğu gibi sanatta da farklılık yaratmayı sürdürüyor. Duvarları 12 Aralık’a kadar ünlü ressam Bedri Baykam’ın eserleri ile kaplı. Baykam sergisine “Arkabahçe” adını vermiş. Baykam yaptığı eserlerin görselinin ve açıklamalarının “Telif ve yayın haklarına” uygun şekilde yayımlanmasına büyük özen gösteren bir sanatçı. Emeğe saygı açısından son derece doğru bir tutum. “Arkabahçe” sergisiyle ilgili Melis Golar’ın Baykam’la yaptığı oldukça uzun bir söyleşiden alıntılarla sizi başbaşa bırakıyorum:
“Arkabahçe aslında ‘Tarihin Röntgencisi’ serisinin devamı niteliğinde. Arkabahçe serisinden sonra yaptığım resimler ise, bu iki seri ile yine bağlantılı ama biraz daha farklı bir yerde. Oluşum süreci ‘Tarihin Röntgencisi’nden başlayarak Arkabahçe’den geçip bu yıl yaptığım son yapıtlara kadar gelen birbirine bağlantılı, bir labirentin içinde birbirine açılan kapılarla geçiş imkanı veren farklı ama benzer iç dünya izdüşümleri bunlar.(...) Arkabahçe benim bir çeşit görsel, düşünsel ve kronolojik arşivimin oluşturduğu kitapçıklardan meydana gelmiş gibi. Ben herhalde Türkiye’nin en arşivci insanlarından biriyim. Buna rağmen bu konuda kendimden mutlu muyum? Hayır. Ama yine de biliyorum ki, sayısız insan yine de bu konuda beni takdir eder. Arşiv odam bakıldığında dağınıktır, ama yine de her yılın basın dosyası, iç-dış basın, fotoğraflar, el yazmaları, belgeler, hatıralar...Hepsi, çoğunlukla ayrıdır. Zaten elimde o olağandışı bilgiler olmasaydı, ‘Harika Çocuk’ ve ‘Sonsuz Okyanus’ gibi son derece detaylı otobiyografik kitaplar ortaya çıkamazdı. İnanın, ‘tüfek icat oldu, mertlik bozuldu’ derler ya, işte aynen o durumdayız. Dijital fotoğrafın ortaya çıkmasıyla, fotoğraf arşivimiz zora girdi. Eskisi gibi dosyalar değil, artık her 3-5-10 yılda saklanma yöntemi değişebilen, teknoloji nedeniyle her an kazaya uğrayabilecek kaprisli bir alan var artık karşımızda. Başa gelen çekilir diyerek devam ediyoruz yola...”

KOLEKSİYONERE UYARI

Baykam bu söyleşide koleksiyonerlere de çok önemli tavsiyelerde bulunuyor. İşte o tavsiyeden en çarpıcı bölüm:
“Koleksiyonerlere düşen bir çok sorumluluk var. Önce kendilerine ve ailelerine, ardından sanatçılara ve sanata karşı. Türkiye’de koleksiyonerler, önemli sanat tarihçileri veya kendi kalplerini dinleyerek kalıcı bir koleksiyon oluşturacaklarına, müzayedelerde buldukları herhangi bir ucuz işler yumağını satın alarak iyi bir alış veriş yaptıklarını sanıyorlar. Halbuki önemli olan koleksiyonerin kendi kimliğini, zevkini, araştırmalarını yansıtan işlere göre koleksiyonunu oluşturması. Bir yapıtın ucuz olması, onun satın alınabilir, satın alınması gereken bir iş olduğu anlamına gelmez...”

KENTTE NE VAR?

Mustafa Ayaz- 1 Aralık’ta açılacak (M.Ayaz Müzesi/Balgat), Mehmet Ali Doğan- 10 Aralık’a kadar (Galeri Akdeniz/ Yıldızevler), Ömer Lütfi Çetin-1 Aralık’ta açılacak (Gözde Sanat/A.Ayrancı), Hülya Ulaş Feyzioğlu- 20 Aralık’a kadar (Kent Sanat/Yıldız), Sedef Yavuzalp-Yarın açılacak Köksal Eğitim Vakfı/ GOP), Birsen Salahi-10 Aralık’a kadar (Bilkent Üniversitesi Sanat Galerisi), Işıl Özışık-10 Aralık’a kadar (Nurol Sanat/Güvenevler), İmren Erşen- 7 Aralık’a kadar (Sevgi Sanat/Çankaya), Orhan Umut (resim)-Murat Yıldırımçakar (heykel)- 10 Aralık’a kadar (Galeri Soyut/Yıldızevler), Süreyya Atalay- 6 Ocak 2017’ye kadar (Atlas Sanat/Cinnah Caddesi), Vahap Taşkınsoy-Sadık Kınıkoğlu- 15 Aralık’a kadar (Emin Antik/Kale), Murat Bostan- 5 Aralık’a kadar (Galeri M/Armada AVM), Jale Erzen- 3 Aralık’a kadar (Kayıhan Keskinok Vakfı/Çankaya), Burak Şahin- 30 Aralık’a kadar (Krişna Sanat/Çankaya), Mehmet Gülbulak- 9 Aralık’a kadar (Ziraat Kuğulu), Synergie Karma Sergi-28 Aralık’a kadar (Platform A-Taurus AVM).

Yazının Devamını Oku

Selma Gürbüz'den 'Zamansız' sergisi

20 Kasım 2016
Ankara’nın en eski ve köklü galerilerinden birisi olan Galeri Nev, çağdaş Türk resminin önemli kadın sanatçılarından Selma Gürbüz’ün sergisine ev sahipliği yapıyor.

Sergiyle ilgili duyurudan, Galeri Nev ile Selma Gürbüz arasında 25 yıllık bir ilişkinin olduğunu anlıyoruz. Gürbüz eserlerini Galeri Nev’de ilk kez 1991 yılında “Meleklerin Düşüşü” başlığı altında sergilemiş. Gürbüz ve Galeri Nev, 4 Aralık’a kadar olan sürecek sergiyle bir anlamda sanatsal buluşmalarının 25. yılını da kutlamış oluyor. Gürbüz’ün yeni sergisinin ismi “Zamansız”. Gürbüz sergisine verdiği bu isimle hem sanatçı ve galeri arasındaki ilişkiye, hem de sergilenecek eserlerin kendi zamanlarını aşarak galerinin duvarlarında yer alacak olmalarına göndermede bulunuyor.

ŞEHVETLİ VE GÜÇLÜ

Selma Gürbüz’ün 2006 yılında Paris’te iken büyük boy kağıtlar üzerine mürekkep ile çalıştığı “Hair and Plumes” dizine ait eserler ve aynı dönemden başkaca tekil işler, on yıllık bir dinlenmeden sonra ilk kez izleyici karşısına çıkmış oluyor. Herkesin aşina olduğu Selma Gürbüz figürlerinde, kadının ve erkeğin anonim sembolleri –sanatçının deyişiyle- “usulca” bir araya geliyor. Gözün başta olağan olarak gördüğü, çok geçmeden bir oyuna, figürlerin ustaca sergiledikleri bir mizaha dönerek şaşırtıyor. Bu sergide de Gürbüz’ün kullandığı araçlarda ekonomik davranarak, şatafata yaslanmayarak, şehvetli, çekici, kışkırtıcı, cezbedici ama her şeyden önce çok güçlü karakterler yaratma ustalığını görebiliyorsunuz.
Sergide aynı zamanda, sanatçının “Honeymoon” isimli büyük boy ahşap heykelinden yorumlanan ve ilk kez pirinç ile çalıştığı küçük edisyon heykeller de yer alıyor.
Resim ve heykel dışında dokuma, gravür gibi alanlarda da eserler veren Gürbüz, aslında sinemaseverlerin de yakından tanıdığı bir isim. Ünlü yönetmen Ömer Kavur’un “Akrebin Yolcuğu” ve “Karşılaşma” filmlerinin sanat yönetmenliğini Gürbüz’ün üstlenmiş olduğunu hatırlatmak isterim.

PARİS’TEN SONRA

Sanat eğitimini İngiltere’de Exeter College ve Marmara Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nde tamamlamış olan Gürbüz, çalışmalarını Paris’ten sonra İstanbul’da sürdürüyor. Kişisel sergileri, aralarında İstanbul, Londra, Paris, Tokyo, Barselona ve Buenos Aires’in de bulunduğu pekçok şehirde izlendi. Sanatçı aynı zamanda, İstanbul Bienali, Prag Bieanli ve Kore’de düzenlenen Kwanju Bienali’ne davet edildi; eserlerine özellikle Fransa ve Türkiye’de düzenlenen uluslararası karma sergilerde yer verildi. Selma Gürbüz, aralarında başlıca uluslararası çağdaş sanat müzelerinin de bulunduğu pek çok önemli koleksiyonda temsil ediliyor.

Yazının Devamını Oku

Altun'un arafı

13 Kasım 2016
İnternette Vikipedi’ye başvurduğunuzda, “Araf”ı şöyle tanımlanıyor:

“Bazı din ve inançların ahiret kavramlarında yer alan, kötüler ve iyilerin sınıfına sokulamayan, inançlı günahkarların veya günah ve sevapları eşit olanların gideceği geçici arınma yeri, nihai ahiret mekanları arasında olduğuna inanılan yer, çoğunlukla dağ. Sözcük olarak, Arapça ‘kum tepesi’ anlamındaki ‘Urf’un çoğul halidir. İslam’da bu kavramın adı ‘Araf’tır. ‘Araf’ın cennet ile cehennem arasında bulunan bir yer olduğuna inanılır.”
Eskişehir Anadolu Üniversitesi Görsel Sanatlar Eğitimi Bölümü’nden mezun, Ankara’da daha önce açtığı sergiler nedeniyle başkentteki sanatseverlerin yakından tanıdığı ressam Raşit Altun, 24 Kasım’a kadar Taurus AVM’deki Plaform A’da ziyarete açık sergisine “Arafta bir mevsim” adını vermiş. Sanatçı kendi hayal dünyasında tasvir ettiği “Araf”ı tuvale yansıttığını söylüyor. Altun’un ustalıkla yansıttığı ışık oyunlarını bu sergisinde de görebiliyorsunuz. Arafta mısınız, değil misiniz, ya da arafta olup belli bir zaman dilimi sonunda cennetin kapılarının size açılacağını mı umuyorsunuz? Altun’un sergisini sadece sanatsal açıdan değil, sezgi dünyanızı da dikkate alarak değerlendirdiğinizde, kim bilir belki bu sorulara yanıt bulabilirsiniz. Altun’un eserlerine baktığınızda onun uzun süredir araftan yana olduğunu söyleyebilmek mümkün. Zaten serginin tanıtım kitabında Erhan Lampir, Altun’un kendisine arafta bir yer bulduğunu şöyle dile getirmiş:
“Galiba araf, dünyamızı da en çok andıran bir yer. Kalabalıklar ve kum akışkanlar mekaniğine göre devinir. Cennet, ışığının toplananları aydınlatacak kadar olsun sızmasına izin verir. Cehennem, gölgelerinin orada boy göstermesine göz yumar. Zaman geçer, mevsimler, bekleyenler bekleyişlerinin ayırdına varsın diye değişir durur. İşte Raşit Altun, arafta olmaktan yakınmayan tek kişi olarak, sanatçının düş gücü için bu en kışkırtıcı uzamdan bir mevsim getiriyor. Hazırlıksız olduğumuz, kurallarını kestiremediğimiz, sağduyumuzu ters yüz eden, ne zaman biteceğini ve ardından ne geleceğini bilmediğimiz bir mevsim...”

KÜÇÜK ESERLER

Madem sözü Platform A’daki sergiden açtık o zaman devamını da getirelim. Altun’un sergisinden sonra sıra, 45 sanatçının, 10x10 cm. boyutlarında 1000’e yakın eserinin sanatseverlerin beğenisine sunulacağı “Synergie”de olacak. Paris ve İzmir’den sonra Ankara’da da Alarm-Art Sanat Grubu ile ortaklaşa gerçekleştirecek bu sergi 26 Kasım’da düzenlenecek kokteylle açılacak. Sergi, “Acaba bu yılbaşı sevdiklerime nasıl bir hediye alayım” diye düşünenler için de önemli bir fırsat. Yılbaşı yaklaştıkça, Ankara’da birçok galerinin de “küçük eserler” sergisi açacağını düşünüyorum.

Yazının Devamını Oku