Duvarlarda göreceğiniz motifleri yakından incelediğinizde size hiç yabancı olmayan esintiler göreceksiniz. Üniversite duvarındaki bilinçli deforme edilmiş soyut figüratif çalışmaların bir Türk sanatçının elinden çıktığını farkedince yüzünüzde bir gurur tebessümü belirecek.
Türkiye’den binlerce kilometre ötede size bu gururu yaşatan sanatçı Efgan Beyaz’dan başkası değil. Beyaz TRT kökenli bir ressam. TRT’de kullanılmış bir çok dekorda, ekrana yansımış grafikte, statik resimde, karikatürde veya heykelde Efgan Beyaz’ın imzasının görebilirsiniz. Beyaz, TRT’den emekli olduktan sonra sanatla daha özgür bir şekilde içli dışlı olma fırsatını yakalamış. Beyaz’ı atölyesinde ziyaret ettiğimde, yaz aylarında Alaçatı’da açacağı kişisel sergisi için harıl harıl çalışıyordu. Sadece sergi açmakla kalmayıp, canlı performanslarda da bulunacakmış. Sanatçı, deforme ettiği figürlerin ağır bastığı çalışmalarında ağırlıklı kendi yaşamından kesitleri baz alıyor. “Şehir yaşamını çocukluk anılarımla donatıyorum” diyor.
Atölyeye adım attığımda Beyaz’ın Alaçatı için hazırladığı, ayakkabı boyacılığı yapan, kirli ellerinde dondurmaları, yüzlerine gülücüklerin yansıdığı çocukların bulunduğu büyük bir tablo ile karşılaştım. Atölyenin bir duvarında da sanatçının karma şehir manzarası ile karşılaştım. “Neden çocuk?” diye sorduğumda Beyaz’ın verdiği yanıt aslında beni de çocukluk yıllarıma götürdü:
“Kendi geçmişimi çok seviyorum ve açıkçası özlüyorum da...Ankaralıyım. Çok güzel geçti çocukluğum. Üç dört arkadaş birarada olurduk. Tatillerde harçlığımızı çıkarmak için çalışırdık. Ayakkabı boyacılığı da yaptım ben. 1980 askeri darbe öncesine denk gelir çocukluğum. Çember çevirirdik, tel arabalar yapardık, bisiklet kiralar binerdik. Günümüz çocuklarının sahip olduğu, her istediklerine ulaşma imkanı yoktu o zamanlar. Bu nedenle kendimiz yaratıcı oyunlar bulurduk. Şimdiki çocukların, şeker kutularıyla kamyona dönüştürdüğümüz, baldıranına vites kolu taktığımız tel arabası yapması mümkün mü? Bu güzellikleri ve geçmişin de bugün özlemle anılan bir sürü güzelliği olduğunu anlatmaya çalışıyorum resimlerimde.”
Yazının başında dediğimiz gibi, şehir yaşamı da Beyaz’ın konuları arasında önemli yer tutuyor. Mimari çalışmalardan da zevk aldığını gizlemiyor. Söz yine Efgan Beyaz’da:
“Şehirden kesitler, çizgi, leke, perspektif açısından önem taşıyor benim için. Mimari tasarımdan da hoşlandığım için, gerçekçi mekanlardan yararlanıyorum. Ama dikkat ederseniz bir harmanlama vardır benim şehirlerimde. Ayrıntılı bakarsanız, cami minaresi de görürsünüz, kilise çanı da. Batının barok tadını bulduğunuz kadar, Selçuklu döneminin mimarisi de karşınıza çıkar. Kendime göre harmanlayıp, kendimin tasarladığı bir şehir yaratıyorum. Ve bu şehirlere de kendim de dahil olmak üzere hepimizin hayatından kesitleri yerleştirmeye çalışıyorum. Gençlik yıllarımda eski Amerikan otomobilleri önemli bir yer tuttuğu için, bu tip araçları da resimlerime yerleştiriyorum.”
Bu hafta köşemizde Köseoğlu’na yer vermemizin nedeni, “Mart kedileri”ni konu aldığı çalışmalarını, 15 Mayıs’a kadar Krişna Sanat’ta sergileyecek olması. Köseoğlu’nun resim çalışmalarıyla ilgili daha önce yapılmış değerlendirmeleri taradığınızda, karşınıza doğayı esin kaynağı almış, resminin temelinde vazgeçilmez bir doğa anlayışı olan sanatçı çıkıyor. Sahil kasabaları çalışmaları da bulunan ressam, doğadan seçtiği konuyu kendi kimlikselliği ile dengeleyip, dinamik kurgusunu renk lekeleri ve figür ile harmanlayarak kendi biçimini yaratma ve konuya egemen olma çabasında. Köseoğlu, renkçi ve lekeci bir anlayışla çalışmayı seviyor. Dinamik figürlerle çizgi ve renk dokusunu soyut anlayışla öne çıkarıyor. Köseoğlu’nun 38. kişisel sergisindeki kedi çalışmaları suluboya ve desen ağırlıklı. Yağlıboya ve akrilik çalışmaları da olan Köseoğlu, suluboyanın yapılan hatayı affetmeyen özelliğine dikkat çekiyor. Bu nedenle suluboyayı şeffaflığının yanısıra sanatsal tat açısından daha estetik buluyor. Kedinin anatomik olarak oldukça estetik çevik ve esnek hareketlerinden etkilendiği görülen Köseoğlu, bu sergisiyle dünyamızda hayvanların da yaşam hakkı olduğunu vurgulayıp, hayvanseverliğin artmasına resimleriyle katkı sağlamayı hedefliyor.
USTALARIN ANISINA
Profesör Adnan Turani ve Nuri Abaç, çağdaş Türk resminin iki önemli ismi. 2008’de kaybettiğimiz Nuri Abaç ile geçen yıl Aralık ayında yaşama vedan eden Turani anısına iki ayrı sergiyi duyurmak istiyorum. Oğlu Can Turani’nin katkılarıyla Valör Sanat’ta açılan Turani sergisi 1 Mayıs’a kadar sürecek. 19 Nisan Çarşamba günü Armoni Sanat’ta açılacak Nuri Abaç sergisi ise 16 Mayıs’a kadar izlenebilir. Her iki sanatçının bilinen klasik tarzlarından oluşan yağlıboya ve desen çalışmalarının ağırlıkta olduğu sergileri gezmek, her şeyden önce resim görgüsünü ve bilgisini artırmak açısından önemli. Ankara’dan çıkmış bir diğer önemli usta Kayıhan Keskinok da yarın aramızdan ayrılalı iki yıl olacak. Bu nedenle Keskinok Sanat Vakfı’nda Sanatyapım Kayıhan Keskinok Atölyesi ressamlarının eserlerinden oluşacak karma sergi de 21 Nisan Cuma günü (21 Nisan) sanatseverlerin beğenisine sunulacak. Bir ilginç sergi haberi de Brezilya Büyükelçiliği’nden. Brezilya’nın başkenti Brasilia’da yer alan ve Itamaraty Sarayı olarak bilinen, ünlü mimar Oscar Niemeyr tarafından tasarlanmış Brezilya Dışişleri Bakanlık Binası ile ilgili fotoğraf ve sanat eserlerinin sergileneceği “50 yıllık sanat ve mimari” isimli sergi 20 Nisan’da Brezilya Büyükelçiliği binasında (Reşit Galip Caddesi İlkadım Sokak) açılacak. Özellikle mimarlık ve resimi birlikte düşünenlerin ilgiyle gezeceği bir sergi.
KENTTE NE VAR?
Ebru Ceylan-22 Nisan’da açılacak- (Çağdaş Sanatlar Merkezi/Çankaya), Canan Dağdelen-22 Nisan’a kadar (Galeri Nev/GOP), Süreyya Atalay-19 Nisan’da açılacak (Atlas Sanat/Cinnah Caddesi), Aslı Kutluay-11 Mayıs’a kadar (Platform A/Taurus AVM), Önder Aydın-23 Nisan’a kadar (Dünya Göz Hastanesi Sanat Galerisi/Tunus Caddesi), Yavuz Ayhan-25 Nisan’a kadar (Aysel Gözübüyük Sanat Evi/Alacaatlı), Monad Balkan- Murat Balkan-Nükhet Ocak Balkan-22 Nisan’da açılacak (Emin Antik/Kale), Mehmet Çulhaoğlu-Bugün açılacak (Galeri Kara/Kızılay), Esra Efeçınar-20 Nisan’a kadar (Galeri N/GOP), Nermin Alpar-21 Nisan’a kadar (İsmail Altınok Sanat Merkezi/Kolej), Nur Doğu Koçak-21 Nisan’da açılacak (Kent Sanat/Yıldız), Kürşad Yılmaz-30 Nisan’a kadar (Kursart/Dikmen), Kayhan Aybatlı-4 Mayıs’a kadar (Rosetta Art/Hollanda Caddesi), Tunç Tanışık-29 Nisan’a kadar (Sevgi Sanat/Çankaya), Zeliha Akçaoğlu-27 Nisan’a kadar (Stillife/Yıldız), Dora Güler-26 Nisan’a kadar (Tosca Art/Çankaya), İsmail Yiğit (çini)-20 Nisan’da açılacak (Galeri M/Armada AVM), Figür-Yorum-3 Mayıs’a kadar (Galeri Soyut/Yıldız), PSG Sanat Grubu-18 Nisan’da açılacak (Galeri Çankaya/Kızılay), Depo açıldı-21 Nisan’a kadar (Galeri Akdeniz/Yıldız), Galeri Z (Samanpazarı) ve Alev Sanat’ta (Park Caddesi) karma sergi (30 Nisan’a kadar).
Sol siyaset çoğunlukla gecekondularda taban bulmuştur. Ne yazık ki, 1980 askeri darbesi sonrası yaratılan korku ortamıyla, önce siyasi görüş ve olaylardan habersiz apolitikleştirilen, ardından dini duygular ön plana çıkarılarak sözüm ona muhafazakarlaştırılan ve bugün Türkiye’de siyasi arenanın ciddi boyuttaki tabanını oluşturan kesimler de gecekondulardan çıktı. Belki bugün büyük kentlerin varoşlarında eskiye göre gecekondu olgusu görmüyorsunuz. Ama gecekonduların yerinde artık güya kentsel dönüşüm adı altında devlet eliyle (TOKİ) yapılan ucubeler var. Bu ucubelerde oturmaya mahkum edilenlerin önemli bir çoğunluğu, dar gelirli ve yaşamını idame ettirebilmek için siyasi erkin uygun gördüğü kadarıyla yetinmek zorunda kalanlar. Zaman geçtikçe kent dışında mantar gibi üreyen ucubeler artık günümüzde ne yazık ki, kent merkezlerine de sıçradı. Hem de şehir planlamacılığı ve estetikten nasibini almayarak görgüsüzce. Emin olun gecekonduların bile doğal yaşamla bütünleşen ayrı bir estetiği vardı. Ağaç dolu yemyeşil bahçeleriyle, özellikle bahar aylarında kentin oksijen deposu olurlardı. Üzerlerine yazılmış şiirler bestelenir, siyasi içerikli toplantılarda hep bir ağızdan söylenirdi.
Neyse, lafı fazla uzaktmadan neden gecekondudan bahsettiğime gelince. Turan Erol, Lütfü Günay, İmren Erşen, Zafer Gençaydın gibi ustaların eserlerinde kimi zaman gecekondu temasını görürsünüz. Yavuz Ayhan da, gecekonduyu işleyen genç kuşak ressamlarımızdan. Ayhan’ın geçen perşembe günü Aysel Gözübüyük Sanatevi’nde (Alacaatlı) açılan sergisi 25 Nisan’a kadar sürecek. Ayhan, 18 yaşına kadar, rengarenk sürprizlerle dolu bir gecekonduda yaşamış. Gecekondu teması, sanatçının soyut çalışmalarının olgunlaşmasına önemli katkılar sağlamış. Ayhan, gecekondu yaşamında öne çıkan naif, doğa sevgisi, komşuluk, dostluk, yardımseverlik gibi kavramları, renkleriyle, lekeleriyle tuvale yansıtıyor. Doğa ve birbirleriyle iç içe yapılar oluşturan binaların ve gecekonduların arasındaki fiziksel ve yaşanmışlığın oluşturduğu sosyal bağları işlemeye çalışıyor. Ayhan, eserleriyle, gecekonduların yerine tüm Türkiye’yi saran ucube TOKİ yapılarının gerçek şehircilik anlayışı olup olmadığını da izleyenlere sorgulatıyor.
AYBATLI’DAN PEYZAJ SERGİSİ
Kayhan Aybatlı, yaşayan asker ressamlarımızdan. Aybatlı resim çalışmalarına Kara Harp Okulu yıllarında ağırlık vermeye başlamış. Derslerden sonra okulun resim atölyesini tutmuş. Sanat sevgisi de ağır basınca, resim ve askerlik Aybatlı içi ayrılmaz bir parça ve yaşam tarzı olmuş. 2000 yılında kıdemli binbaşı rütbesiyle emekli olduktan sonra kendini tamamen resime veren Aybatlı’nın son sergisi Rosetta Art’ta (Hollanda Caddesi) açıldı. 4 Mayıs’a kadar sürecek olan bu sergide de Aybatlı’nın fırçasından çıkmış İstanbul ve Ankara manzaraları çoğunlukta. İstanbul peyzajlarıyla özellikle Boğaz kıyısındaki Kuleli Askeri Lisesi yıllarına duyduğu özlemi biraz olsun gidermeye çalışan Aybatlı, çalışma tarzıyla ilgili “Doğayı resmetmeyi çok seviyorum, renkçi anlayış ve ışık vazgeçemediğim unsurlar. Yağlı boyanın yanı sıra kağıt üzerine pastel boya da tercih ediyorum. Resmi kendi duygularımın tatmini olarak yapıyorum. İçimden gelen neyse o, samimi ve sıcak. Kendimi sanatsal kriter kaygılarından uzak tutuyorum. Kendimi kimseye beğendirmek ve kanıtlamak zorunda hissetmeden özgürce çalışıyorum. Sanırım tarzımın en güzel yanı da bu olsa gerek” değerlendirmesi yapıyor.
BRHD SERGİSİ ÇSM’DE
Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği (BRHD), kuruluş yıldönümü nedeniyle her yıl geleneksel hale getirdiği “Büyük Sergi”yi bu yıl Çankaya Belediyesi’ne bağlı Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde (ÇSM) açacak. BRHD Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Yıldırım’ın, Çankaya Belediyesi’nin Kültür ve Sanat Rehberi’nde yayınlanan açıklaması dikkat çekici. Yıldırım’ın, “Avrupa kültüründe sanata olan ilgi, verilen değer, uzun yıllardır artarak sürekliliğini devam ettirmiş ve kent müzeleri ile taçlandırılmıştır. Buna karşın bizim gibi geri bıraktırılmış ülkelerde hakim olan sanat anlayışı, hükümetlerin sanat politikalarına da yansımış ve nihayetinde günümüzde hepimizin gözlemlediği üzere en zor süreçlerden birinden daha geçmeye çalışmaktadır” sözleri, Türkiye’yi yönetenlerin sanata ne boyutta katkı verdiklerini ortaya koyuyor. Bu nedenle Yıldırım’ın dediği gibi Çankaya Belediyesi’nin sanatın ve sanatçının yanında durması, Ankara’da sanatın sıcak, büyülü ve kaynaştırıcı etkisini görmek ve göstermek açısından çok önemli. BRHD üyelerinin eserlerinden oluşan sergiyi 10-19 Nisan arasında görebilirsiniz.
KENTTE NE VAR?
Orta Anadolu’da olmasına rağmen iç turizmden en fazla pay alan şehirlerin başında Eskişehir geliyor. Ankara’nın artık insanı gerçekten ciddi şekilde yıpratan siyasi ortamından uzaklaşmak için ben de kimi zaman Eskişehir’e kaçanlardanım. Ünlü ressamımız Yalçın Gökçebağ, hem yeni açılan bir galerinin açılış kokteyline katılmak, hem de Anadolu Üniversitesi’nden mezun genç ressamlarla biraraya gelmek için Eskişehir’e gideceğini söyleyip, beni de davet etti. Maalesef zamanım uygun olmadığı için bu davete katılamadım. Ancak Yalçın Hoca’dan bu köşe için Eskişehir izlenimlerini anlatan bir yazı yazmasını rica ettim. Geçmişte Hürriyet Ankara’da köşe yazdığı için deneyimi olan Gökçebağ bu ricamı kırmadı. Eskişehir’den çok etkilendiğini söyleyen Gökçebağ, Ankara’ya döner dönmez hemen elime izlenimlerini tutuşturdu. Şimdi sizi Yalçın Gökçebağ’ın kaleminden çıkmış ve Eskişehir’in sanat dünyasını anlatan yazıyla baş başa bırakıyorum:
“Yıllardan beri, Türk resim sanatının sadece İstanbul ve Ankara’da odaklanmasını değil, Anadolu’nun dört bir yanına ulaşmasını çok arzulamışımdır. Bu arzuma rağmen ben de ne yazık ki, Anadolu’nun değişik yerlerinde fazla sergi açamadım. Ankara ve İstanbul’dan sonra en fazla İzmir ve memleketim Denizli’de sergilerim oldu. Geçen yaz, Eskişehir’den çıkmış ve genç kuşak Türk resminde haklı bir yer edinmeye başlamış sevgili Hakan Esmer, beni Kırklareli’nde bir çalıştaya davet etmişti. Hakan’ı kıramadım ve çalıştaya gittim. Hakan’ın gözetiminde Eskişehirli 25-30 kadar gencin resme olan aşklarını ve kaliteli çalışmalarını görünce hayran kaldım, ki bu gençler Art Ankara’da muhteşem eserlerden oluşan ortak bir sergi de açtılar. Hakan Esmer Art Ankara sonrası benle birlikte Enis Aktaş, Funda İyce Tuncel ve Bünyamin Balamir’i Eskişehir’e davet etti. Yeni galeride bizlerin ve Eskişehirli genç sanatçıların küçük eserlerinden oluşan serginin açılışına da katıldık. Eskişehir’de sanat adına gurur verici, hiç beklemediğim olaylarla karşılaştım. Bürosunu genç ressamların eserleriyle donatmış koleksiyonerler tanıdım. Eskişehir’in çağdaş şehircilik ve belediye anlayışı halkın sanatı sevmesine ciddi boyutta katkı sağlamış. Genç ressamların atölyelerini de dolaştım. Çoğu kendi atölyesini satın almış. Bu son derece sevindirici bir olay. Demek ki, Eskişehir’de genç arkadaşlarımız resim yaparak yaşamlarını idame ettirebiliyorlar. Tamamı çok başarılı ve bilerek sanat icra eden gençlerdi. Onları yüreklendirdim ve başarılarını takdir ettim. Çünkü sanat her şeyden önce alkış ve beğeni ister. Güzel Sanatlar Fakültesi’nde eğitim gören gençlerle de tanıştım. Onlara nasıl başarılı ressam olunacağını, dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Formülün gayet basit olduğunu, çok çalışılması, insan ilişkilerinin iyi kurulması ve iyi bir galeriyle çalışılması gerektiğini söyledim. Yaşanılan yerde sanatsever insanların yoğun olmasının da başarıyı tetikleyeceğini, Eskişehir’in bu yönden çok şanslı bir kent olduğunu belirttim. Ama başarının ilk şartının, bıkmadan, usanmadan çalışmak, çalışmak ve yine çalışmak olduğunu her defasında vurguladım. Gençlerin atölyelerinin her birinde, üzerinde çalışmaların sürdüğü tuvallerin olduğu en az iki şövale gördüm. Bu da Eskişehir halkının resime olan ilgisini ortaya koyan bir başka gerçekti. Eskişehir benim umudumu artırdı. Anadolu’da Eskişehir gibi kent sayısı arktıkça, Türkiye bazı engellemeler olsa da çağdaşlık yolunda kararlı şekilde yürüyüşünü sürdürecektir. Bundan şüphe duymuyorum.”
BEDRİ RAHMİ CER MODERN’DE
Daha önce İzmir Folkart’ta açılmış olan Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun eserlerinden oluşan “Sevmek güzel meslek reis” isimli sergisi Ankara’ya geliyor. Cer Modern’de 7 Nisan’da açılacak olan sergi 30 Temmuz’a kadar görülebilir. Resimleriyle, Ermeni aşkı Mari Gerekmezyan için yazdığı “Karadutum, çatal karam, çingenem...” diye başlayan ünlü şiiri başta olmak üzere edebi eserleriyle Bedri Rahmi sevenlerin kaçırmayacağı bir sergi. Bedri Rahmi’nin yaşamından ve yapıtlarından önemli bir kesitin yer aldığı kitabı da edinmenizi öneririm.
“BÜYÜK” MÜZAYEDE
Rahmi Çöğendez yönetimindeki RC Art, Ankara’da düzenli resim müzayedesi yapmaya çalışan bir sanat kuruluşu. RC Art’ın bu kez 9 Nisan’da Bilkent Center’da düzenleyeceği müzayedenin en önemli özelliği, tanınmış yerli ve yabancı ressamların büyük ebatlı eserlerinden oluşması. Büyük resimlere ilgi duyan sanatseverlerin ilgisini çekebileceği düşüncesiyle müzayede duyurusuna ilk sırada yer verdim. Diğer bazı sergiler ise şunlar:
Frigyes König, Istvan Orosz, Tamas Konok-13 Mayıs’a kadar (Güler Sanat/Ümitköy), Alev Ermiş Mavitan- 10 Nisan’a kadar (Siyah Beyaz/Kavaklıdere), Baran Kamiloğlu-12 Nisan’a kadar (Mustafa Ayaz Müzesi/Balgat), Nermin Alpar-Yarın açılacak (İsmail Altınok Sanat Merkezi/Kolej), Emin Güler-18 Nisan’a kadar (Bilkent Üniversitesi Sanat Galerisi), Mustafa Köseoğlu- 15 Mayıs’a kadar (Krişna Sanat/Kennedy Caddesi), Oya Araslı-19 Nisan’a kadar (Medya Sanat/Çankaya). T.Türen Karagözoğlu (Seramik)-5 Nisan’da açılacak (Türk-Amerikan Derneği/Cinnah Caddesi), Ülkü Yalım Günay- Yarın açılacak (Çağdaş Sanatlar Merkezi).
Hürriyet Yayın Danışmanı ve Yazarı Doğan Hızlan, İhsan Yılmaz, Sebati Karakurt ve ben, Hürriyet grubu olarak bu önemli serginin açılışına davetliydik.
Folkart Galeri’de sergi açılışlarının görkemli olduğunu duymuştum. Açıkça söylemem gerekirse, bir sergi açılışına bu kadar kalabalık katılım beklemiyordum. Çok sayıda İzmirli nezih sanatseverin serginin açılışında hazır bulunması, İzmir’in farkını ortaya koyuyordu. Ankara’dan tanıdığım, İzmir Emniyet Müdürü Hüseyin Aşkın’ın da sergide hazır bulunması beni çok sevindirdi. Aşkın’ın sergide yer alan eserlerle ilgili Folkart Galeri Proje Direktörü Fahri Özdemir’den ayrıntılı bilgi alması, sanata olan düşkünlüğünü gösteriyordu. Ben de çok sayıda İzmirli sanatseverle tanıştığım için son derece mutlu oldum.
Sergide, aramızdan ayrılmış, Türk resim sanatında önemli yer edinmiş 130 ressamın eserleri yer alıyor. Eserler arasında Şeker Ahmet Paşa, Osman Hamdi, Hoca Ali Rıza, İbrahim Çallı, Bedri Rahmi, Refik Epikman, Hüseyin Avni Lifij, Fahrelnisa Zeid, Nejad Melih Devrim, Nuri İyem, Neşet Günal, Hikmet Onat, Fikret Mualla, Şefik Bursalı, Burhan Doğançay ve adlarını burada sayamadığım, Türk resim sanatının efsane isimlerinin yapıtları bulunuyor.
Folkart’ın yanısıra, Türkiye’nin tanınmış koleksiyonerlerinin sahip olduğu eserlerin özenle seçimiyle oluşturulmuş bu sergi, resim tarihimizin gezerek, görerek tanınması açısından önemli. Serginin bir diğer önemli özelliği de, Doğan Hızlan’ın sergiyle ilgili özel hazırlanmış kitaba yazdığı gibi, Türk resmine damga vurmuş ressamların ilk defa bir araya gelmiş olması. Hızlan’ın sergi açılışında yaptığı konuşmada vurguladığı, “Böyle sergileri gördükten sonra yaşayan ressamlara daha farklı yaklaşmak mümkün olacaktır. İz sürenler, yeni iz açanlar bu sergileri gezdikten sonra daha derinden anlaşılabilir” sözleri de, yaşayan ressamlarımıza daha fazla sahip çıkmamız gerektiğini ortaya koyuyor. Eğer İzmir’e yolunuz düşerse 28 Mayıs’a kadar açık kalacak bu sergiyi gezmenizi öneririm.
ART ANKARA’NIN ARDINDAN
Biliyorsunuz 16-19 Mart’ta ATO Congresium’da 3. Art Ankara Uluslararası Çağdaş Sanat Fuarı yapılmıştı. 20 ülkeden 2 bin eserin, 10 bin metrekarelik alanda sergilendiği bu yılki fuarı 39 bin 650 kişi ziyaret etmiş. 15 Mart’ta koleksiyonerler için yapılmış özel daveti de dikkate alırsak, 40 bin kişiden bahsetmek mümkün. Geçmiş yıllarla karşılaştırdığımızda bu yılki ziyaretçi sayısında artış var. Fuarın, katılımcıların ticari açıdan beklentilerini karşılayıp, karşılamadığını da merak ettim. Fuarın kazanç açısından olumlu geçtiğini söyleyen de var, söylemeyen de. Şahsi gözlemim ise bu yılki fuarın, bazı eksiklikler olsa da teknik açıdan, geçen iki yıla göre daha düzenli olmasıydı. Ancak katılımcı konusunda aynı düşüncede değilim. Fuara katılımda, kalite açısından daha seçici olunması gerektiğini düşünüyorum. Katılımcı kalitesinde seviye düşmemeli, aksine yükselmeli. Çağdaş Türk resminin önemli isimlerinin eserlerinin sergilendiği bir fuarda, bu kadar amatör katılımcı olmamalı. Emeklilik hayatında, hobi olarak resim yapanların (Ki bunu küçümsemiyorum, aksine çok önemli bir uğraş olarak buluyorum) eserleri, ya bu fuarda ayrı bir amatörler reyonunda sergilenmeli, ya da amatör ressamlar için ayrı bir fuar yapılmalı. Ergin İnan’ın, Mustafa Ayaz’ın, Yalçın Gökçebağ’ın, Bubi’nin, Süleyman Saim Turan’ın ve isimlerini burada sayamadığım pek çok değerli profesyonel ressamın eserlerinin sergilendiği reyonlardan sonra, karşınıza amatör olarak bu işle uğraşan ve eserlerini sanki pazarda sebze-meyve gibi satmaya çalışanlar çıktığında, bu ortamın “Çağdaş Sanat Fuarı” anlayışıyla ne kadar bağdaşdığını elbette tartıyorsunuz. Umarım gelecek yılki fuarda katılımcı konusunda daha seçiçi davranılır.
KENTTE NE VAR?
Büyük boyutlu eserlerin yanısıra küçük ebatlı tuvallere yapılmış kadın portreleri de Koldaş’ın çalışmaları arasında yer alıyor. Koldaş, geçen yıl aralık ayında kaybettiğimiz Adnan Turani’nin atölyesinde 6 yıl boyunca çalışmış bir sanatçı. Bu nedenle eserlerinde kimi zaman Turani etkilenmesini yakalayabiliyorsunuz. Sanatçı bu bağlamda “usta-çırak” arasındaki bağın önemine vurgu yapıyor.
Sergide yer alacak eserleri yakından izlediğimde geçmiş yıllara göre sanatçının daha renkçi bir yaklaşımı tercih ettiğini söylemem mümkün. Koldaş, renkçiliğe neden ağırlık verdiğini anlatırken “İzleyici renklerin büyülü dünyasında kendini kaybetsin istiyorum” diyor. “Neden kadın, neden dans?” sorularına ise geçmiş yıllardan farklı bir yanıt vermiyor: “Kadının yazılı ve görsel sanatta karşılığı estetik ve güzelliktir. Dünyayı da güzellikler kurtaracak.”
Büyük boyutlu eserlerde çoğunlukla kadın figürü ön plana çıkarken, arka planda bir orkestra veya izleyicilerin serpiştirildiğini ayırt edebilirsiniz. Soyut figüratif çalışmayı seven sanatçının eserlerinde kübizmin, izlenimciliğin ve dışa vurumculuğun da etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Uzun zamandan beri Çankaya’daki atölyesinde çalışmalarını yürüten Koldaş, herhangi bir galeride sergi açmadığında eserlerini kendi atölyesinde galeri haline dönüştürdüğü bir bölümde sergiliyor. Sanatçı “Butik Atölye” diye tanımladığı bu anlayışın batı dünyasında yaygın olduğunu söylüyor. Koldaş’ın sergisi 22 Mart çarşamba günü açılacak ve 8 Nisan’a kadar devam edecek.
ÇAKMA MELEKLER
Bir başka kadın sanatçının sergisi için Bilkent Üniversitesi Kütüphane Sanat Galerisi’ne uzanıyoruz. Burada eserleri sergilenen kadın sanatçımız Berna Türemen. Sanatçının “Çakma Melekler” adını verdiği sergide, Türemen’in melekleri, cazibeli, uzaklardan çağırmasını bilip yüz ve ruhumuzda geniş bir gülümseme yaratıyorlar. Beden ölçülerinin, renklerin, pırıltıların cömertçe saçıldığı figürlerin ortak paydası hınzırlık, muziplik ve mizah. Tombul kedi-melekler popüler kültürün ve zamanın ruhunun modellerine nazire yapar gibi tuvallerden gönüllerimize uzanan podyumlarda yürüyorlar. Sanatçı, amacına uyduğunu düşündüğü her tür süs malzemesini (rengarenk danteller, minicik şapkalar, tüyler, papyonlar, vs.) hiç endişeye kapılmadan kullanmış. Sergi adeta fantastik bir karnavalın metaforu gibi. Her resimde sürpriz, görsel tuzaklar, kahkaha ve ironiyi sezebilirsiniz. Sergiyi görmeniz için ise fazla zamanınız yok. Türemen’in sergisi yarın sona eriyor.
İSMET BİRSEL’İ KAYBETTİK
Üçüncü Çağdaş Sanat Fuarı (Art Ankara) 16 Mart Perşembe günü kapılarını sanatseverlere açacak. Geçen yıllarda olduğu gibi ATO Kongre Merkezi ve Sergi Sarayı’nda gerçekleşecek ve 19 Mart Pazar gününe kadar sürecek fuarda, 100’ü aşkın galeri, müze ve sanatla ilgili kurum, kuruluş ve sanat inisiyatifleri yer alacak. Türk katılımcıların yanı sıra Güney Kore, İsviçre, İtalya, İngiltere, Avusturya, Fransa, İran, Çek Cumhuriyeti, Yunanistan, Ukrayna, Kırgızistan, Bulgaristan, Macaristan, Rusya, Filipinler, Makedonya, Macaristan, Kazakistan, Lihtenştayn, Almanya ve Gürcistan’dan galeriler, sanatçılar ve koleksiyonerler Ankara’da olacak.
İŞE GİDEN SANAT
Bu yıl fuarda ilk kez iş dünyası ve sanat birlikteliğinin sonuçları da izlenebilecek. İş dünyası ve sanatçı buluşmasının hayat kalitesini olumlu ve derinden etkileyecek sonuçlar yaratacağı inancıyla hayata geçirilen “İşe Giden Sanat”ta, katılımcı firmaların tesislerinde atık malzemelerden ürettikleri eserler sanatseverlerin beğenisine sunulacak. Soma’da yaşanan maden faciasını ve zor şartlarda çalışan madencileri konu alan, duyarlılık ve farkındalık yaratmayı hedefleyen “Soyunuyoruz” başlıklı sergi de, “İşe Giden Sanat” konseptinde fuarın dikkat çekici bölümlerinden biri olacak. Küratörlüğünü Füsun Kavalcı’nın yaptığı ve madencilerin soyunma odalarından esinlenerek düzenlenen sergide, 19 genç sanatçının eserleri yer alacak.
SOLO GÖSTERİ
Dünya Kadınlar Günü etkinliklerinin büyük bir kesiminin Çankaya Belediyesi sınırları içinde gerçekleşeceğini söylemek mümkün. Etkinliklerin büyük çoğunluğunun adresi de Çağdaş Sanatlar Merkezi (ÇSM).
FRİDA-DİEGO SERGİSİ
Ancak ÇSM’deki etkinliklerden önce CerModern’de geçen cumartesi günü açılan çok önemli bir sergiden bahsetmeliyim. Meksika’nın dünyaca ünlü kadın ressamı Frida Kahlo ile eşi Diego Rivera’nın yaşamından kesitlerin sunulduğu “Frida ve Diego. Yolun yarısında bir tebessüm” isimli fotoğraf sergisi 23 Nisan’a kadar sürecek. Evlendikleri 1929 yılından, 1954’te Frida’nın ölümüne kadar neredeyse 25 yıllık birlikteliklerine, sayısız kavuşma-ayrılık, aşk-nefret, paylaşım ve savaşım damgası vurmuş, dönemin olmazsa olmaz bir fenomenini yaratmış, Meksika Sanat Tarihinin en tartışmalı çiftlerinden biri olan Frida Kahlo ve Diego Rivera’nın yaşamını daha yakından tanımak isteyenler bu sergiyi kaçırmamalı.
ÇSM’DEKİ ETKİNLİKLER
* ÇSM’ye geri dönersek, buradaki etkinliklerden biri, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü ile Ordu Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği’nin 8 Mart nedeniyle açacağı karma sergi. 22 Mart’a kadar sürecek serginin tanıtım yazısını okuduğunuzda, eserlerin Türkiye’de kadınların karşılaştığı zorlukları ve bu zorlukların çözüm yöntemlerini içerdiğini anlamak mümkün. Tanıtım yazısında şöyle deniliyor:
“Toplumumuzda kadının hak ettiği yeri alması çok büyük önem taşımaktadır. Türk kadını tüm dünya kadınları gibi günümüzde bilim, siyaset, eğitim, kültür-sanat ve iş dünyasında hepimizi gururlandıran başarılarıyla adından söz ettirerek ülkemizin geleceği için en büyük güvence olduğunu ortaya koymaktadır. Yaşanan bu güzel gelişmelere rağmen tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kadın hak ve özgürlükleri konusunda yaşanan sıkıntılar bilinmektedir. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Sergisi, kadınlarımızın karşılaştığı sorunların, esasen tüm toplumun meselesi olduğunu, dolayısıyla çözümlerin de ortak bir anlayışla üretilebileceğini savunan sanatçıların seçkin eserlerinden oluşmaktadır.”