Neredeyse 10 bin metrekarelik salonda aynı anda 1440 yolcu ağırlanacak. Her yanı değişik yemeklerin hazırlandığı açık mutfaklar, özel içecek masaları, birbirinden rahat koltuklar ve özel dinlenme odaları ile 5 yıldızlı otel konforundaki özel yolcu salonununu THY Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı, inşaatların bütün derdini çeken Genel Müdür Yardımcısı Abdülkerim Çay ve şirketin basın müşaviri Yahya Üstün’le gezdim.
TANITIMA DA KATKI
Dev salonun tuvaletlerinden, duşlarına, suit odalarından eğlence alanlarına kadar dört bir taraf ilginç tasarımların da bir arada sergilendiği bir platform olmuş. Türkiye’nin dört bir yanından lezzetler, hepsi usta aşçıların ellerinden çıkıyor. Salon sadece bir dinlenme alanı olmaktan çok Türkiye’nin tanıtımında büyük bir görevi de üsleniyor.
İç ve dış hatlardaki salonlar dünyanın dört bir yanından gelen konukları her isteklerine cevap vererek ağırlayacak. İngiliz softroom mimari şirketinin tasarımı Do&Co’nun patronu Attilla Doğudan’ın dokunuşları ile kimlik kazanan salon için THY Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı, “Çok emek verdik. Yine de 8 Nisan itibariyle gözüm üzerinde olacak. En ufak bir aksaklığa izin vermeyeceğiz.
İç ve dış hatlardaki bu salonlar dünyada havalimanlarında yolculara sunulan konforun ve müşteri memnuniyetinin zirvesi olacak” dedi. Dev salonda elbette Mescit, dua odaları salonun vazgeçilmezleri. Duşlar, tuvaletler, abdest alınan yerler hepsi özel mermerlerle yapılmış. Maksimum hijyene özen gösterilmiş.
TAV Havalimanları Holding, 7 ülkede 15 havalimanı işletiyor. Ama kurdukları hizmet şirketleri 61 havalimanında daha hizmet veriyor. Toplamda 21 ülkede 76 havalimanında TAV imzası bir şekilde var. Şirketin CEO’su Sani Şener, gözbebeği Atatürk Havalimanı ile veda hikâyesini anlattı...
- Sani Bey, o günleri hatırlıyorum da, söz verdiğiniz gibi 22 ayda burayı bitirdiniz. Şimdi bu evden taşınacaksınız. Gerçi elinizin altında bir sürü havalimanı var ama... Sormak istiyorum, üzülüyor musunuz?
Üzülmüyorum desem yalan olur. Ama üzüldüğümüz konular ‘finansal bir kayıp olacak’, şu bu diye değil kesinlikle. Yani bir kere çok büyük anılar var burada. İkincisi, çok büyük bir emek var. Üçüncüsü, Türkiye’de havacılığın yükselmesine olan katkı var. Dördüncüsü, burada çalışan arkadaşlarımız var. Onlarla vedalaşmak var ki bu en önemlisi. Yani 5 bin 700 arkadaşımızla vedalaşıyoruz. Onlar bizle birlikte büyüdüler. 20 yaşında yanımıza girdiler. 40 yaşında oldular. O gün doğan çocukları, bugün 20 yaşında üniversiteli oldu. Bunları düşününce üzülüyorsunuz.
- Burası havacılığın bacasız büyük bir endüstri merkeziydi. Aynı zamanda içinde kendi okulu olan bir merkezdi değil mi?
Aynen. TAV olarak, birçok arkadaşımızı İstanbul Havalimanı’na gönderdik. Ama aynı zamanda başka havalimanlarına da gönderdik. Başka büyük firmalara gönderdik. Yani bir ‘insan kaynakları markası’ olarak çalıştık Türkiye’de. Küresel bir firmanın insan kaynaklarının nasıl olacağını gösterdik. İstanbul da bizim ilk başlangıç işimiz olduğu için böyle de bir özel yeri var. Evet gidiyoruz. Duvarların hafızası vardır. Unutulacağımızı hiç zannetmiyorum.
- Bu arada muazzam bir data yaratıldı, Bu coğrafyaya özgü bir data...
Müthiş bir ‘know how’ var. O dataları aldık, bilgiye çevirdik ve bunu başka havalimanlarına dağıttık. Burada bizim gördüğümüz hadise şu: 20 yılda 665 milyon kadar yolcuya hizmet verdik. Hata yaptıklarımız varsa onlardan özür diliyoruz, haklarını helal etsinler. Ama genellikle müşteri memnuniyeti yüzde 90 civarında oldu. Biz görevimizi yaptık. Türkiye’de havacılığın büyümesi yönünde gerçekten çok önemli bir görevdi. Bizden sonra Türk Hava Yolları (THY) birden atağa kalktı. Çünkü THY’nin kendisini gösterebileceği ana bir merkez, platform yoktu. Biz geldiğimizde THY’nin 62 uçağı vardı. Şimdi 370 küsürlere geldi. Çok ciddi rakamlara ulaştı.
ATATÜRK Uluslararası Havalimanı, bize neler yaşattı. Sevinçler, sevgiler, kavuşmalar, dayanılmaz ayrılıklar. Acılar, yalnızlıklar, kalabalıklar. Heyecanlar, çaresizlikler, bir tatil gidişi keyifler... Ne çok şey sıralayabiliriz. Yeşilköy’de uçakların vızır vızır işlediği bir havalimanı. Kabına sığmayan bir büyüklük oluştu. Aslında büyük İstanbul depreminden sonra yeterli kamulaştırma yapılsaydı daha yıllarca hizmet ederdi. Ama öyle olmadı. Çevresini saran binalar, çarpık yapılaşma gırtlağını sıktı. Canını çıkarana kadar sıktı. Dev bir yatırım şimdi cam çerçeve indirilerek büyük bölümü ile tarihe gömülecek...
Hazin bir durum... En güzel malzemelerle yapılmış terminal binalarının bir kısmı yerle bir olacak. Tek sevincimiz yerinde yeşillikler, ağaçlar büyüyecek olması. Çocuklar koşuşacak, insanlar soluk alacak. Umarım olmayacak ama deprem gibi çaresizliklerimizde bir sığınma alanı oluşacak. Kentin yoğun ve kontrolsüz yapılaşmasının arasında bize kendimizle, şehircilikle, yüzleşme imkanı sunacak.
Tarihi taşınma gerçekleştiğinde koridorlarda sadece rüzgarın uğultusu kalacak. Ne bir anons sesi, ne koşuşan insanlar, köprülerde dizi dizi bekleyen uçaklar, hiç biri olmayacak. Rüzgarlar dindiğinde sessizliğin sesi insanı ürkütecek. Bir kayboluş yaşanacak. Atatürk Havalimanı’nda geriye Genel Havacılık bölümü, Devlet Konukevi ve birkaç bina kalacak.
BAŞINI HEP DİK TUTTU
Bombalandığında bile başını dik tutup kısacık sürede uçuşlara açılan o koca terminal binaları aslında görevlerini tam olarak yaptılar. Türkiye’nin gelişen büyüyen havacılığının ana sığınağı oldular.
Yine de terk ediliş hazindir. Yalnızlıktır. Yıkımı ile birlikte anılarımızı da alıp gidecektir. Elbette hayallerimizde hep o yapılar olacaktır. Mimar Havati Tabanlığıoğlu’nun bugün iç hatlar olarak kullanılan beş yıldızdan oluşan projesinin ilk yapısı ve ardından gelen yeni nesil yapılarla vedalaşmak için çok az zaman kaldı. Gelip geçerken, teşekkür edin. Betonlarla, cam yığınları ile ‘vedalaşılır mı ?’, ‘teşekkür edilir mi?‘ diye düşünmeyin. Orası bizimle yaşadı. TAV’la hayat buldu. Darısı yeni hayatın başlayacağı İstanbul Havalimanı’na.
Giderken Atatürk Uluslararası Havalimanı için gülümseyin... Çekeceği acıları hafifletin. Özellikle de TAV’ın CEO’su Sani Şener’e rastlarsanız bir tebessüm ona yılların yorgunluğunu biraz unutturacaktır.
GEÇEN hafta Türk Hava Yolları’nın (THY) bir uçağı New York JFK Havalimanı’na 40 dakika kala açık hava türbülansı ile karşılaştı. 28 yolcu ve iki kabin memuru yaralandı. Kokpit türbülansı önceden anlamış ve uyarı anonsu yapılmıştı. Pilotların meteoroloji radarı okumaları çok önemlidir. Üstelik gökyüzü büyük değişimler yaşıyor. Biz dünyalılar yukarıda da bütün doğallığı bozduk. Böyle bir durumda bir uçakta 28 yolcunun birden yaralanması çok dikkat çekici. Belli ki bu yolculardan büyük kısmı emniyet kemerini doğru bağlamamış. Bol bırakmış. Evet sıkınca sıkılıyorum ama o sıkıntı canımızdan kıymetli değil.
303 YOLCU YARALANDI
Peki biz ne yapıyoruz. Bağladık mı, bağladık. Kemerleri kendimize sıkıntı vermeyecek kadar da boşluklu bırakıyoruz. İşte bu çok tehlikeli. Bu uçakta meydana gelen olayda budur. Dünyada açıkhava türbülansı ya da gizli türbülanslarda 2002-2017 yılları arasında 303 yolcu ve 120 mürettebat yaralandı. Rapor edilenler bu rakamlar. Elbette rapor edilmeyen basit yaralanmalar da var. En ilginç olanı kabin memurlarının ikazları ile kemerlerini sıkılaştıranlar ne yazık ki biraz zaman geçtiğinde yeniden gevşetiyorlar. Siz siz olun bunu asla yapmayın. Dünyanın en güvenli yolculuğunda başınıza dert açmayın.
Uçuş boyunca babet ayakkabı giyerler. Bu sayede koridorda daha dengeli yürürler. Ama türbülans başladığında hızla yerlerine gitmeleri gerekir ama kemerlerini bağlamaları gerekirken biraz ortalığın telaşına düşerler. Oysa şirket talimatları bu konuda daha kesin olmalı ve denetlenmelidirler. Önemli olan hızla troleyleri, mutfak bölümüne götürüp sabitlemelidir. Yoksa iki bardak dökülmüş, birkaç yolcunun üzeri kirlenmiş bunun önemi yoktur. Kabin memurları basit türbülanslarda da koltuklara tutunup yürümek istemezler. Yolcuyu rahatsız etmekten kaçınırlar. Ama mümkün olduğunca baş üstü kabin dolapları önündeki oluklara tutunmaları ve her zaman iki ellerinin dolu olmasından kaçınmaları gerekir.
Defalarca yazdım. Ama THY daha iyi biliyor olabilir. Türbülans anonslarına mutlaka ‘Artık şu andan itibaren tuvaletleri kullanamazsınız’ anonsu eklenmesi gerekir. Ciddi bir türbülansta tuvaletler zaman olursa hemen kitlenmelidir. Yolcu için en tehlikeli durum türbülans anında tuvalette olmaktır. Özellikle erkek yolcular çoğunlukla ayakta oldukları için o dar mekanda, duvarı eğimli yerde türbülansta başlarını çok yakın olan tavana vurup boyun kırılması yaşayabilirler. THY umarım bir gün bu anonsun ne kadar önemli olduğunu anlar, bir facia yaşamadan anlar.
OMUZ KEMERİ GELEBİLİR
Görüş uzaklığını düşürmesinin yanında bulutlar içindeki partiküller uçak motorlarına girdiğinde motoru durdurabilir. Ölümcül kazalar meydana gelebilir. Böyle durumlarda yakınlardaki havalimanları kapatılır. Uçuş rotaları değiştirilir. Hatta bazı yerlerde uçuşlar süresiz iptal edilir. Rolls-Royce gibi dünyanın en önemli uçak motoru imalatçısı bu yenilgiyi kabul etmemek için çalışmalarını yoğunlaştırmıştı. Ama bir mühendisinin başarı hikayesi şirketin toza bulutlarına ve içindeki partiküllere direnme gücünü ciddi bir bicimde arttırdı. Yakın gelecek uçaklar için toz bulutları, volkanik tozlar belki de sorun olmayacak. Gerçi şimdilerde belki kelimesi biraz geride kaldı çok ciddi ve en büyük adım atıldı.
AKTİF VOLKAN SİSTEMİ
İzlanda’nın 30 aktif volkan sisteminden biri olan Eyjafjallajökull 2010 yılının nisan ayında patlamıştı. İzlanda bir tektonik plaka sınırı olan Orta Atlantik Sırtı’nın üstünde yer aldığından volkanik patlamalar konusunda hassas bir konumda (fakat ülkenin kurulduğu M.S. 874 tarihinden beri ülkede yer alan volkanların sadece on ikisi patladı). Ancak bu patlama, hava ulaşımında yarattığı problemler nedeniyle hala akıllarda.
2010’da İzlanda’daki volkan patlamasından sonra 20’ye yakın ülke ticari hava sahalarını kapatırken, 10 milyona yakın yolcu ulaşımda gecikmelerle karşılaştı. 2. Dünya Savaşından bu yana en büyük hava trafiği kapanışı olarak kayıtlara geçen olay süresince bazı hava yolları günde 20 milyon pound civarında kayıplar yaşadı.
NEDEN KARGAŞA OLDU?
GEÇEN yıl İsviçre’de meydana gelen kazada, 80 yaşındaki Junkers Ju-52 tipi tarihi yolcu uçağı Alp Dağları’nda düşmüş, 20 kişi ölmüştü. Geçen ay da 1944 model DC-3 tipi yolcu uçağı ABD’de kalkışta düştü. İki pilot hayatını kaybetti. 4 yolcu ağır yaralandı. Tarihi uçaklarla yapılan nostalji seferleri bitiyor mu?
Yolcu uçağı kazası haberleri pek fazla Avrupa’dan gelmez. Ama geçen yıl 4 Ağustos’ta İsviçre’den gelen haber beni şok etkilemişti. Uçma şansına eriştiğim Almanların İkinci Dünya Savaşı öncesinde tasarlayıp gökyüzüne saldığı 80 yaşındaki Junkers Ju-52 tipi yolcu uçağı, nostaljik uçuş sırasında Alp Dağları’nda düştü. Kazada 17 yolcu ve 3 mürettebat hayatını kaybetti. Kaza Kırım Ekipleri, geçen günlerde ön raporu kamuoyu ile paylaştı. Uçağın sol kanadında yer alan ‘spar’ adı verilen parçalarda metal yorgunluğu tespit etmişti. Kopan bu parçaların ardından uçağı sola dönüşle birlikte spine girerek yani etrafında dönerek düştüğü belirlenmişti.
Junkers imalatı Ju-52’leri işleten İsviçre merkezli JuAir bu kazanın ardından uçuşlarını durdurdu. Tüm uçaklar kontrolden geçirildi. Diğer uçaklarda benzer bir arıza ile karşılaşılmadı. Ancak İsviçreli havacılık otoritesi hem JuAir’i hem de 1950’lerin efsane dört motorlu yolcu uçağı Constellation’ı işleten bir diğer şirket Swiss Super Constellation’ı da mercek altına almıştı. Sürekli ciddi bakım işlemlerinin yapıldığı uçaklarla yapılan bu uçuşlar acaba artık ‘emniyetsiz’ miydi? Şüphesiz değil. Ama İsviçreli otorite kaza sonrası işi sıkı tutmak istemişti.
LUFTHANSA DA İPTAL ETTİ
İsviçre’de yaşanan trajedinin ardından gözler Berlin’de Alman Lufthansa Havayolları’nın sponsorluğu ile uçan Ju-52’ye çevrildi. Lufthansa, ekonomik nedenleri gerekçe göstererek nostaljik uçuş hizmeti veren uçağa artık gerekli finansal desteği veremeyeceğini açıkladı. Yani yolcuların bilet alarak gerçekleştirdiği Ju-52 uçuşları son buldu.
Özel uçuşlar yapan uçakta, Lufthansa pilotları görev yapıyordu. Ju-52’nin tüm bakım hizmetleri Lufthansa Teknik tarafından gerçekleştiriliyordu. Tam da 2036’da yani Ju52’nin 100’üncü yaşını ‘uçarak’ kutlanmasının hedeflendiği projede Lufthansa’nın finansal olarak çekilmesi meraklıları üzdü.
Ticari havayolu uçakları arasında en üst sıralarda yer alacak Boeing imalatı 777X, 1 milyar dolara mâl olan dev tesiste sona yaklaştı. Amerika Seattle’da Boeing’in Everett fabrikasında imal edilen uçak geniş gövdesi, çok konforlu iç yapısı, geniş pencereleri ve güçlü motorları ile en uzaklara rahatça uçacak. Yeni nesil Boeing 777X Boeing’in tarihinde imal ettiği en uzun ve kanat açıklığı en fazla olan ilk uçak olacak. 777-9 modelinde uzunluk 77 metre kanat açıklığı ise 72 metre ile çok görkemli bir uçak. Kanat açıklığı geleneksel modelinden 7 metre fazla. Katlandığı zaman kanat uzunluğu 65 metreye düşüyor. Bu da bu kadar büyük uçağın yer hareketinde pilotlara ciddi kolaylık sağlıyor. Katlanan kanat uçlarının uçuş sırasında katlanmasını önlemek için çok özel bir kilit sistemi konuldu. İnişten sonra pilot tarafından bir butona basılarak açılacak katlanacak olan kanat uçlarının sayesinde başka uçaklara yerde temas etme ihtimali daha azalıyor. Kanat açıklığında toplam 7 metrelik bir kısalma gerçekleşiyor. Bu tasarımı ciddi yakıt tasarrufu ve tırmanışta da performans sağlıyor.
YAKIT TASARRUFU
Tamamen kompozitten üretilen kanatlar aşağı ve yukarı alışılmış standartların çok üzerinde esneyebiliyor. Yani yukarı doğru 8 metreyi geçen esnemelerde bile kanatta bir hasarlanma görülmedi. Yapılan işkence testlerinden olumlu sonuçlar çıkınca hızla imalata geçildi. Boeing’in resmi açıklamasına göre bu kanatlar sayesinde Airbus 350’den yüzde 12 daha fazla yakıt tasarrufu sağlanıyor. Kanat yapısı uçağa ciddi bir ekstra kaldırma gücü de sağlıyor. İki modelde ortalama 400-425 koltuk kapasiteli katlanır kanatlı uçak Dubai-Panama City arasında duraksız uçabilecek. Böyle bir uçak bugüne dek yapılmadığı için Amerikan Federal Havacılık Otoritesi (FAA) 777X’in 8 ve 9 modeli için yeni düzenlemeler hazırlamak zorunda kaldı.
SABAH kalktığınızda pencerenizde bir kuş olması normaldir. Hele de soğuk ve alabildiğine rüzgarlı bir sabahta...
Ama öyle olmadı. Penceremden dışarı baktığımda oraya koca bir Jumbo Jet uçağı konmuştu. Corendon şirketinin oteller zincirinden Village Hotel Amsterdam‘da 1604 no’lu odanın pencere misafiri bir Boeing 747-400 uçağıydı. Corendon şirketler grubu uçağı satın almış, patronlar Yıldıray Karaer ve Atılay Uslu, uçağın son seferi olan Hollanda Antili Karayip Denizi’ndeki Curaçao adasından son uçuşa katılmışlardı. Tabii yolculara uçağın yeni sahipleri olduklarını söyleyememişlerdi. ‘City Of Bangkok’ adını taşıyan uçak, Amsterdam’dan sonra Roma’ya uçtu. Corendon renklerine boyandı ve sonra geri döndü. Motorları alındı. Gövdesi boşaltıldı. Normalde maksimum kalkış ağırlığı 400 ton olan Jumbo, anoreksiya hastalığına yakalanmış gibi 160 tona düştü. Ama görünümünde, yani ‘mihrabında’ bir farklılık yoktu.
KARADAN YOLA DEVAM
Uçak, Schiphol Havalimanı’nda yola yakın bir aprona çekildi. Zaten havalimanın tel örgülerinin arkasında Corendon’un oteli vardı. Yüklendiği, akıl almaz bir 40 ayak değil, 192 tekerlekli rampa ile ana yola çıktı. Bir otoban geçici olarak trafiğe kapatıldı. Yol kenarındaki elektrik direkleri söküldü. Ve sonra çelik levhalar döşenen tarlalara girdi.
Tarla sahipleri hepsi bu fırsattan istifade paralar istediler. Hatta ekip biçmedikleri alanlar için de bir kaç saat sürecek geçiş için 380 bin Euro kopardılar. 86 yaşındaki bir Hollandalı kadın, ekmediği halde tarlasından uçağın geçmesine izin vermeyince taşıma yolu bir kilometre ’s’ çizilerek uzatıldı.
Toplam 12.5 kilometre karadan giden 71 metre uzunluğundaki uçak, kanatları sökülmeden nakledildi. Jumbo Jet, iki gece yarısı süren tarla geçişlerinden sonra otelin bahçesine girdi.