Tuna Kiremitçi

Bir gönül meselesi

23 Temmuz 2011
Geçen hafta herkesin aklına “Gönül Yarası” filmi gelmiş.

Hani bir sahnede Aynur türkü barda Kürtçe söyler, Meltem Cumbul başlar ağlamaya.
Şener Şen, “Sen Kürtçe biliyor musun?” diye sorunca hıçkırarak cevaplar: “Bu türküye ağlamak için Kürtçe bilmek mi gerek?”
İyi bari, filmi hatırladığımıza göre hiç olmazsa olayın gönül meselesi olduğuna uyanmışız. Buna da şükür.
Bendeniz siyasete inanmaz. Türkülere inanır. Siyaset insanları ayırmak için var. Türkülerse kavuşturmak.
Siyasette buzdağının altını bize göstermezler. Resmin tamamını önümüze koymazlar. Her zaman gölgelidir.
Türkülerse yukarıdan bakınca dibi görünen sular kadar berrak her zaman.
Bu yüzden benim kitabımda ulusallık, birbirimizin türküleriyle gülüp ağlayabilmek. Bunu yapabilen bir toplumu hiçbir siyaset ayıramaz. 

Yazının Devamını Oku

Yoksa AKP ulusalcı mı?

22 Temmuz 2011
Cüneyt Özdemir sonradan panik yapmasa, aslında iyi bir şey başlatmıştı. Benim ulusal soldan beklediklerimi onun AKP’den bekliyor olması enteresan.

Mevzunun kaynamasına razı değil deli gönlüm. Hele Cüneyt’in Başbakan’a yazdığı mektuptan sonra.
Meğer AKP bir nevi ulusalcıymış. Uyarısı için Cüneyt’e minnettarım. Ama bunu “kötü haber” sayacağımı nasıl düşündü, aşk olsun.
Mesela, “kapitalizm mağdurlarına sahip çıkmayı” önce AKP düşündüyse niye üzüleyim? Tam tersine, vatandaş olarak sevinirim. Sonuçta vicdan kimsenin tekelinde değil.
AKP sahiden “ulusal olunmadan evrensel olunmaz” bakışına sahipse de ne âlâ.
Hele Mustafa Kemal’in mirasına sahip çıkıp Galiyev’den, İzzetbegoviç’ten feyz aldılarsa susar otururum aşağı. Daha güzel müjde mi olur?
Cüneyt şaşkınlığımı mazur görsün, bunları daha önce kimseden duymamıştım. Erdoğan seçim konuşmalarında ulusalcı takıldıysa kaçırmışım, affola.
Sevgili Cüneyt her şeyi bizim göremediğimiz kadar yakından görmüş, şifreleri çözmüş demek ki.

Yazının Devamını Oku

Delikanlı Elif Şafak

20 Temmuz 2011
Geçenlerde Doğan Kitap’a uğradım, bir de ne göreyim: Masalardan birinde “İskender” diye bir kitabın sarı kapağı.

Elif Şafak’ın son romanı ve kapakta bıçkın bir erkek!
Fakat yeterince bakamadan yayınevindeki arkadaşlar dikkatimi dağıtacak sorular sordular. Cevap verip masaya döndüğümde artık orada değildi kapak.
“Demin burada duran Elif’in kapağı mıydı?” diye sorduğumda “yok canım, ne alakası var?” deyip havalara baktılar.
Ben de sıcaklardan etkilenen beynimin oyunu olduğunu düşündüm. Ta ki aynı kapağı Ayşe Arman’ın röportajında görene kadar.
Meğer kapaktaki delikanlı Elif Şafak’ın ta kendisiymiş. Gayet yaratıcı bir şekilde, erkek kılığında resimlenmiş yazar. Samimiyetle söyleyeyim, bayıldım. Bence kapak tasarımında bir devrimdir.
Kitabın iyi olduğuna eminim (bir Elif Şafak kitabı ne kadar kötü olabilir) ama yayınevinin sürprizi koruma konusundaki ciddiyeti de bence takdire şayan.
Erkeğin kadın kılığına girmesi süper itici bir şeydir. Kabızlık çeken sit-com senaristleri bu numaraya başvurur ve komik olduklarını sanırlar.

Yazının Devamını Oku

Kolay hedefleri gösteriyorum

19 Temmuz 2011
Vaktiyle Teoman kendisini “magazinciler için kolay hedef” olarak tanımlamıştı.

Son günlerde başka kolay hedefler tespit ettim. Hedef göstermek gibi olmasın, işte aklıma gelenler.
Ayşe Özyılmazel: Garibim, magazin ikonu haline geldiğinden beri magazine çakmak isteyen herkesin menzilinde. Gerçi şikayetçiymiş gibi bir hali yok. Aksine, flaşların karşısında olmanın tadını çıkarıyor. Ama bu yine de “kolay hedef” olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Ertuğrul Özkök: Ona saldırmak entel camiaya giriş yeterlilik sınavı gibi. Malzeme vermekten kaçınmayan hali de buna niyetlenenleri tahrik ediyor. Ama modası geçmeyen entel faaliyetlerden birinin Özkök’e sallamak olduğunu söylesek herhalde başımız ağrımaz.
Hakan Şükür: Memleket meseleleri hakkında “ben bilmem, büyüklerimiz bilir” diyerek milletvekilliği sonrası kendisine saldırmak için pozisyon arayanlara pas verdi. Hem de “al da at dercesine” güzel bir pastı. İlker Yasin’in deyimiyle “kaçırmak daha kolaydı”. Kimse de kaçırmadı tabii.
Reklamcılar: Bendenizin de içinde bulunduğu yazar-çizer tayfası için kapitalizm eleştirisinin en kestirme yolu reklamcılara girişmektir. Çünkü reklamcının malı meydandadır ve kendilerini savunmaya pek tenezzül etmezler.
Ulusalcılar: Her yeni rejim eskisini kötüleyerek kendisini bulunmaz Hint kumaşı gibi göstermeye çalışır. Şimdiki rejim de ne kadar sol görüşlü, Kemalist, millici varsa hepsini “ulusalcı” olarak yaftalayıp kavanoza tıkmak istiyor. Gören, ‘demirperde’ ülkesiydik, özgürlüğe yeni kavuştuk sanır. 
Fethullah Gülen: Allah için, hakkında bu kadar az şey bilinip de bu kadar çok şey söylenen fazla kişi yok. Zaten çok şey söylenmesi de bundan. Yeni rejime dair beğenmediğimiz her şeyi Gülen’e fatura etmek, muhalifler olarak en sevdiğimiz spor. Ne kadar haklıyız, zaman gösterecek.

Yazının Devamını Oku

Barış falan istemiyoruz

18 Temmuz 2011
Olacağı buydu: Savaşla geçen çeyrek yüzyıldan sonra Türkler ve Kürtler bağımlı oldu.

Neyi bu kadar yıl yapsanız bağımlılığa dönüşür. En kötü şey bile hayatınızda 30 yıl kaldıktan sonra çıksa boşluk yaratır.
O boşluğa bakınca kapıldığınız baş dönmesinden korkarsınız. Bırakmaktan vazgeçersiniz.
Kokaini niye bırakmadığını soranlara “O kadar uzun zamandır kullanıyorum ki kokain çekmeyen halimi hatırlamıyorum” diyen bir cazcı vardı: “Kokainsiz nasıl yaşanır, hiçbir fikrim yok.”
Biz de aynı durumdayız. O kadar uzun süredir savaşıyoruz ki, savaşmadan nasıl yaşanır, fikrimiz yok.
Adrenalinden vazgeçmek de zor geliyor. Ne de olsa savaş insanoğlunun en eski sporu. Erkeklik şovu.
İnsanlık hâlâ sağda solda savaştığına göre, Türkler ve Kürtler olarak bizim de aynı arzuyla yaşamamız herhalde doğal.
Barışı kim istiyor ki biz isteyelim?

Yazının Devamını Oku

Plaj gitaristine tavsiyeler

16 Temmuz 2011
Her Türk plaj gitaristinin bildiği gibi, “Akdeniz Akşamları” İstiklal Marşı’ndan sonra gelir. Plajların milli marşıdır.

“Akdeniz akşamları bir başka oluyor” diye başlayan bu ölümsüz eser şöyle devam eder: “Hele bir de aylardan temmuz ise bambaşka...”
Bu sözlerden de anlaşılacağı gibi, temmuzla beraber plaj gitaristlerinin sezonu açılmış bulunuyor.
?imdi sahillerimiz geceleri ateş başında akortsuz gitarla la-sol-fa-mi çalan gençler ve onlara iç geçirerek bakan hindistancevizi kokulu kızlarla dolu.
Vaktiyle bu zanaatın ekmeğini yemiş bir büyükleri olarak plaj gitaristlerine tavsiyelerde bulunmak isterim.
Arkadaşlar, bir kere, “Akdeniz Akşamları” olayına hemen dalmayın. Onu ancak istek geldiği zaman, hatta hafif nazlanarak çalmak çok daha tesirli olacaktır.
“Issız Adam”la patlayan tapon 45’lik modası ise çok şükür bitmiş görünüyor. Ama yine de repertuvarda birkaç tane bulundurun. Kızlarımızın Melis Birkan gibi hissetme arzusuna hürmeten.
Modalar değişse de Türk plaj müziğinin kraliçesi her zaman Sezen Aksu’dur. Ondan “Sezen” diye bahsedin ve şahsen tanıyormuşsunuz havası yaratın. Pişman olmayacaksınız.

Yazının Devamını Oku

Ayıp ettin Cüneyt

15 Temmuz 2011
Cüneyt Özdemir, “Ulusalcılık öldü mü?” yazıma takılmış.

Özetle, “Senin söylediklerin zaten bizim AKP’nin görüşleri, uyan da balığa çıkalım” diyor.
Yazımda ulusal soldan bu saatten sonra neler beklediğimi anlatmıştım. Cüneyt ise beklentilerimi Erdoğan iktidarının zaten yerine getirdiğini söylemiş. Bombayı da yazının sonunda patlatmış: “Tuna AKP’li olmuş, haberi yok!”
Kendimce cevap yazdım.
Neden AKP’li olmadığım, AKP’nin de neden ulusal solcu olmadığı falan... Ekonomiyi yıllardır ulusal kaynakları satarak döndürdükleri, sendikal hakları iç ettikleri için zor olmadı.
Ama sonra, tam yazıyı gönderecekken durdum. Cüneyt’in lafının sandığımdan çok daha “derin” olduğunu fark etmiştim çünkü: “Tuna AKP’li olmuş, haberi yok.”
Birden lafın asıl anlamı kitap gibi açıldı önümde. Kendimi insan doğasının derinliklerinde buldum. Bu bana daha ilginç geldi.
Asıl mesele Cüneyt’in yeni adresindeydi. Sonradan AKP destekçisi olmuş arkadaşlardan biriydi Cüneyt.

Yazının Devamını Oku

Survivor Taner’in işi zor

13 Temmuz 2011
Galiba popüler simalar da ikiye ayrılıyor: Meslek insanları ve şöhret insanları... Mesela bazı isimleri sevsem de sevmesem de, dediklerine katılsam da katılmasam da güven uyandırıyorlar. Hani taksitle buzdolabı alsalar kefil olasım gelir.
İşin sırrı, “meslek insanı” olmalarında. Kafayı işlerine takmışlar, başka şey düşündükleri yok.
Gerçi sonuçta hepsi bir şekilde meşhur ama takdir edersiniz ki durumları Hilal Cebeci’ninkinden farklı. Onlarınki daha çok kendilerini işlerine adamalarının meyvesi.
Başarının bedelini de takır takır ödüyorlar: Misal Ajda Pekkan’ın hâlâ şan dersi aldığını kaç kişi bilir?
Aynı şey Hollywood’da da var: Vaktiyle Demi Moore’un “scout” listesini okumuştum da başım dönmüştü.
Ağır vasıta kullanmaktan paraşütle atlamaya, at binmekten tüple dalmaya, pek çok şey yapabiliyordu. Boşuna Demi Moore olmamıştı yani.
Nitekim ne çıtırlar geldi geçti piyasadan, abla hâlâ ayakta. Son filminin de hastasıyız.
Bizim ikoncanların özendiği Paris bile aslında tatlı hayatını Hilton markasının halkla ilişkiler temsilcisi olarak geçiriyor. Onun kadar “fazla mesai” yapan yok.
“Meslek insanı” olmanın bir iyi tarafı da kişiye seksapel kazandırması. Malum, insan en çok işini yaparken seksi görünür. Eminönü’nde görsek Apaçi sanacağımız Messi sahada devleşir.
Aslında böyle olmak daha kolay.
Sonuçta bir altın bileziğiniz var, ona konsantre olup yardırıyorsunuz...
Oysa şöhret insanları kendilerine her gün yeni bir meslek icat etmek zorunda.
Bir gün canlı yayında boksör olup yumruklaşacak, ertesi gün şarkıcı olup klip çevirecekler.
Reklam yıldızlığı, internet fenomenliği, ada hayatı falan derken bir de bakmışsınız helak olmuşlar. Allah için, onların da işi zor.

Kendim ettim kendim buldum

Hüseyin Yurttaş sağ olsun, Varlık’ta yazılarıma iltifat etmiş. Sonra da vaktiyle hayatımda yaşadığım sorunların yazarlığımı zedelediğini söylemiş.
Aslında beni “zedeleyen” şey aymazlığım. 2002 sonrası her şey gibi edebiyat da yeniden dizayn edilirken duruma uyanıp efendi gibi kenara çekilmeyişim.
Haliyle, Elif’e falan rakip çıktım sanıp beni azıcık “okşadılar”.
Şimdinin moda deyimiyle “itibarsızlaştırma” ne demek, gayet iyi bilirim.
Her iktidar istediğini destekler, istemediğini süpürür, el ne karışır? Haliyle, şikayete mahal yok. Varlık’a selam, yazmaya devam.

İncir Çekirdeği

Sakat mevzu: Olmadığınız kadar iddialı görünmek.
Yazının Devamını Oku