◊ Burak, önce Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın sizi ziyaretinden başlamak istiyorum. Nasıl oldu? Öncesinde tanışıyor muydunuz?
- Biz kendisiyle daha önce Ankara’da karşılaşmıştık ama tanışma fırsatımız olmamıştı. Yaklaşık 1 yıl önce Tayyip Bey Etiler’deki şubemizin önünden geçerken kendisine el salladık. Aslında o kadarla kalmadık, afedersiniz önüne atladık. Durdu o da. Mekanımıza davet ettik, gelmek istedi ama bir toplantısı varmış, gelemedi. Söz verdi geleceğine o zaman...
◊ Niye attınız kendinizi aracın önüne?
- Kendisine bir şeyler ikram etmek istemiştim. Onu çok seviyorum çünkü...
◊ Nereden geliyor bu sevgi?
- Bu ülkeye neler kattığını görebiliyorum. Türkiye’yi seviyorum, ülkemi sevdiğim için onu da seviyorum. Ülkemiz adına güzel şeyler yapıyor.
◊ Velhasıl siz kendinizi yola attınız ama sayın Cumhurbaşkanı’nı mekana getiremediniz. Ya sonra?
◊ Genç yaşta dünyanın en ünlü DJ’leriyle işbirliklerine imza attın. Duyduğuma göre yeni projeler de yoldaymış. Nedir son durum?
- Aslında bunu cevaplamak için biraz başa dönmem gerek.
◊ Dönelim...
- Lise yıllarımda İsviçre’de yatılı okulda okuyordum. Dolayısıyla izole bir hayatım, çok fazla boş vaktim vardı. Bir gün bir bilgisayar programı indirdim. O program sayesinde kolayca seslerle oynamaya başladım.
◊ Kaç yaşındaydın?
- Yanılmıyorsam 14... Bu arada bir altyapım vardı tabii müzikle ilgili. Piyano dersleri almıştım, nota biliyordum. Zamanla “Ben gerçekten müzik yapabilir miyim?” diye düşünmeye, benzer programları iyice kurcalamaya başladım. Böyle böyle parçalar çıktı.
◊ Kimleri dinliyordun o dönem?
◊ Bugün Türkiye’nin ihracat hacminde önemli bir payınız var. Hem aile şirketiniz hem de başkanlığını yaptığınız İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği çatısı altında hatırı sayılır başarılara imza atıyorsunuz. Peki bu iş nasıl başladı? Tekstil dünyasına nasıl adım attınız?
- Babam sayesinde... Tekstil aslında babamızın aşkıydı. Sivas’ta mağazaları vardı. Mal almak için düzenli olarak İstanbul’a gelip giderdi. Bu ziyaretlerden birinde arkadaşının aldığı örgü makinesini görmüş, çok beğenip o işe girmeye karar vermiş. Açıkçası büyük cesaret, çünkü hiç anlamadığı bir işti.
◊ Önceleri hazır giyimci miydi?
- Evet, İstanbul’dan ayakkabı ve giyim alıyor, Sivas’a götürüp satıyordu. Yani mağazacılık yapıyordu.
◊ Amacı, daha doğrusu hedefi neydi?
- Kumaş üretmek. Çünkü o zamanlar iş o kadar kıymetliydi ki. İplik 3 lira, onu kumaş haline getirmeniz de 3 lira. Yani çok üretim yok. Boşluk söz konusu sektörde. Fakat planlanmayan bir durum yaşandı hemen sonrasında.
◊ Ne oldu?
- Kıbrıs Harekatı. Arkasından krizler, enflasyonlar derken iplik oluyor 10 lira, onu kumaş haline getirmek 1 lira. Sıkıntılı dönemdi. Biz bu şartlar altında başladık. Bir yandan okuyor, bir yandan çalışıp babamıza destek oluyorduk.
Bazen gençleri hayat konusunda tecrübesiz buluyor ve yetiştirilme konusundaki görüşlerini eleştirebiliyoruz. Veya kulaklarımızı onların sözlerine, görüşlerine kapatabiliyoruz.
Nasıl büyük bir hata... Gençlerin ne düşündüğü bizler için ne kadar önemli oysa.
¡¡¡
Geçenlerde elime bir kitap geçti. Yazarının henüz 18 yaşında bir genç kız olduğunu görünce dikkatimi çekti, hemen okumaya başladım ve bir solukta bitirdim.
Yazarımızın ismi Nermin Lara Bilici. Kitabın adı “İlk Deneme Yazılarım”...
Kendi tabiriyle “18 yıllık hayat tecrübesi”ni o kadar net ve açık bir dille ifade etmiş ki, okuyunca neden gençlerin hayatla ilgili görüşlerini almamız gerektiğini daha iyi anlıyorsunuz.
Kitabın arkasındaki yazı şöyle başlıyor:
◊ Mühendislik eğitimli bir oyuncu olduğunuzu biliyorum. O ilginç hikayeyi konuşacağız ama... Önce benim de merakla beklediğim şu yeni projenizden bahsedelim mi?
- Evet, yeni bir yarışmaya başlıyoruz. Adı da “Geleceğin Starı”...
◊ 40 bin başvuru olmuş duyduğuma göre, inanılmaz.
- Evet ve hâlâ devam ediyor başvurular. Sadece Türkiye’yle sınırlı kalmadı, dünyanın birçok yerinden başvuru yapıldı.
◊ Nerelerden mesela?
- Kırgızistan, Kazakistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Pakistan, Afganistan... Aklımda kalanları söylüyorum. Ayrıca Hollanda, Almanya, Belçika. Bunlar dışarıdan başvurular. Bir de biz kalkıp insanların yanına gittik. Ankara, İzmir, Adana ve son olarak da İstanbul’da seçmelere katıldık.
◊ Neye göre seçim yaptınız?
- Oyunculuk gücüne göre...
Dev markaların defileleri ve katalog çekimlerine yetişmek için yüksek tempoda koşturması, sosyal sorumluluk projelerinden uzak durması anlamına gelmiyor. Bir yandan plastiğe savaş açmış durumda, bir yandan fil dişi ticaretine... Hollandalı top model Doutzen Kroes, o çılgın tempoya küçük bir mola verdi; kendisiyle Amsterdam’da, Conservatorium Otel’in lobisinde buluştuk ve organik hayattan mutlu evliliğin sırlarına her şeyi konuştuk.Fotoğraflar: Patrick POSTSizden röportaj talep ettim, o yoğunluğunuza rağmen takviminizi ayarladınız ve tarih verdiniz. Görüşmenin sizin yüksek temponuz nedeniyle iptal olmamasına çok sevindim açıkçası. Sonuçta yine bir çekim arasında bana zaman ayırdığınızı biliyorum.
- İptal söz konusu olabilir mi hiç? Ben bir kere söz verdiysem mutlaka sözümü tutarım. Randevu verildiyse verilmiştir. Ayrıca asıl ben teşekkür ederim, kalkıp buralara geldiniz.
◊ Çok tecrübeli ve başarılı bir modelsiniz. Birçok dünya markasının yüzü oldunuz. Defalarca Victoria’s Secret gibi tüm modellerin hayalini süsleyen bir markanın şovunda podyuma çıktınız. Sanki podyumlarda çoğunlukla batılı modeller görüyoruz, neden çeşitlilik yok?
- Bana sorarsanız, bu sektör uzun yıllar çeşitliliğe kapalıydı.
Markalar çalıştıkları modeller konusunda son derece tutucuydu, sadece Batılı modellere yöneliyorlardı.
Ama şimdi durumun yavaş yavaş değişmeye başladığını görüyoruz.
Çünkü sektör de çeşitlilik arayışında. Mesela podyumlarda daha koyu tenli modeller görmeye başladık. Hatta türbanlı modeller var.
◊
Kurduğu Quickload şirketi ile Uber’e ve Bill Gates destekli Convoy’a meydan okuyor. 20 yıl önce cebinde 500 dolarla geldiği Amerika’daki yükselişi hâlâ zaman zaman Miami basınında haber oluyor. Amerika ziyaretim sırasında bu renkli hikayenin ayrıntılarını konuşmak için Süreyya Yalçın-Ozan Baran çiftiyle bir araya geldim. Miami’deki evlerinde, Yalçın’ın kendi elleriyle pişirdiği yemekleri servis ettiği masada uzun uzun sohbet ettik. İşte işten aşka o renkli yolculuğun dönüm noktaları...◊ Ozan Bey, şu an Miami’nin sayılı işadamlarından birisiniz ama bu noktaya kolay gelmediğinizden eminim. Bu macera nasıl başladı, ne zamandır Amerika’dasınız?
- 1994 yılında, Kıbrıs’ta okurken bir arkadaşım bana iş teklifinde bulundu. Ortak olduk, beraber iş hayatına atıldık. Bir yandan da okuyordum. Yine bugünküne benzer, nakliyeyle ilgili bir iş yapıyordum. Üç-dört yıl devam etti o...
◊ Neden bıraktınız o işi? Okul bitti de evinize mi döndünüz?
- Yok, o yüzden değil. İş battı. İş batınca Türkiye’ye döndüm ben.
◊ Amerika’ya geçiş nasıl oldu peki?
- Ablam Amerika’daydı. “Bence gel biraz buraya, hem kafanı dinler hem de çalışırsın” dedi. Çok düşünmedim, vizeye başvurdum. Vizem çıktı, cebimde 500-600 dolarla kalktım gittim. Yıl 1999...
◊ 500 dolarla yola çıkıp buralara nasıl gelir insan?
- İşler birden büyümedi. Değişik işlerde çalıştım. Restoran dahil birçok iş denedim. 2005 yılında 10 bin dolar para biriktirebilmiştim. Ben de tekrar nakliye işine girmeye karar verdim.
◊ Yeni filminizden başlayalım. “Bal Kaymak”a ilgi büyük. Nedir bu kadar ilgi çekmesini sağlayan?
- İlgi büyük mü gerçekten?
◊ Bana öyle geldi. Galada da inanılmaz bir kalabalık vardı.
- Galalar iyi olur da çok inandırıcı değildir yani, belirleyici olmaz.
◊ Bu kadar kötümser olmayın. Filme gidenler çok beğendiklerini söylüyor.