Erotik müzeye gittim, Türklere yakalandım

Elektrik mühendisliğinden mezun olan ama hayatına oyuncu, yapımcı, yönetmen olarak devam eden Hamdi Alkan, aynı zamanda önemli bir koleksiyoner. Televizyondan kazandığının önemli kısmını kendi tabiriyle kağıda yatırıyor. Önümüzdeki günlerde “Geleceğin Starı” yarışmasıyla ekrana gelmeye hazırlanan Alkan’la buluştuk; Antakya günlerinden zabıtadan kaçarken kök salan eski kitap tutkusuna, yeni projelerinden internet fenomeni kızı Zeynep’e her şeyi konuştuk.

Haberin Devamı

Mühendislik eğitimli bir oyuncu olduğunuzu biliyorum. O ilginç hikayeyi konuşacağız ama... Önce benim de merakla beklediğim şu yeni projenizden bahsedelim mi?

- Evet, yeni bir yarışmaya başlıyoruz. Adı da “Geleceğin Starı”...

40 bin başvuru olmuş duyduğuma göre, inanılmaz.

- Evet ve hâlâ devam ediyor başvurular. Sadece Türkiye’yle sınırlı kalmadı, dünyanın birçok yerinden başvuru yapıldı.

Nerelerden mesela?

- Kırgızistan, Kazakistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Pakistan, Afganistan... Aklımda kalanları söylüyorum. Ayrıca Hollanda, Almanya, Belçika. Bunlar dışarıdan başvurular. Bir de biz kalkıp insanların yanına gittik. Ankara, İzmir, Adana ve son olarak da İstanbul’da seçmelere katıldık.

Neye göre seçim yaptınız?

- Oyunculuk gücüne göre...

Haberin Devamı

İlla konservatuvar eğitimi almış olmaları şart mı?

- Yok yok... “Yeteneğin varsa, ışığın varsa buyur gel” dedik. Bir miktar altyapısı olanların şansı daha yüksek tabii. Ama emin olun geçenlerde hiç alakasız bir yarışmacı geldi, çıkarın şimdi şurada, konuşturun, profesyonel stand-up’çı sanırsınız. Doğuştan gelen yetenek başka bir şey.

Erotik müzeye gittim, Türklere yakalandım

80 YAŞINDA BİR HANIMEFENDİ GELDİ  “GEÇ Mİ KALDIM” DEDİ

Yaş sınırı var mı peki?

- Genelde yarışmacıların biraz genç olmasına dikkat ediyoruz tabii. Fakat çok eğlenceli şeylerle de karşılaştık.

Ne gibi?

- Geçenlerde 75-80 yaşlarında bir hanımefendi geldi, “Geç mi kaldım?” dedi.

Ne cevap verdiniz?

- “E biraz geç kaldınız ama olsun, konuk olarak alalım sizi” dedik. Biz programda beğendiğimiz böyle insanlara da şans vereceğiz. Yani yetenekli olan ama yaş anlamında biraz geç kalanlara fırsat tanımaya çalışacağız.

Bu yarışmadan yeni yıldızlar çıkar mı, iddialı mısınız?

- Çıkar tabii. Bundan önce yaptığımız yarışmalardan da çok değerli isimler çıktı. Çoğu hâlâ sektöre güzel güzel hizmetler veriyor. Bu da bizi mutlu ediyor.

Kimler vardı mesela bu tür yarışmalardan çıkan?

Haberin Devamı

- İlk aklıma gelen Beren Saat ve Engin Akyürek... O yarışmalara katılan birçok arkadaşımız öyle ya da böyle reklam sektöründe, dizi sektöründe, tiyatroda kalıcı işler yaptı. Mesela Mehmet Kurt vardı. Rahmetli Kemal Sunal’a benziyordu. “Emret Komutanım” dizisinde ses getirmişti.

Yarışmalarda alınan dereceler bu sektörde önemli bir referans oluyor tabii...

- Tabii... Bir de kendini gösterme fırsatı.

KIRAN KIRANA BİR MÜCADELE YAŞANACAK

“Geleceğin Starı” yarışması nerede yapılacak? Jüride sizden başka kimler var?

- Zorlu’dan yapacağız yayınları. Her hafta bir konsept belirlenecek, her hafta konsepte uygun muhteşem bir dekor kurulacak. Sevgili Nurgül Yeşilçay, Fırat Parlak ve ben jüri üyesi olarak yer alacağız. Ayrıca konuk jürilerimiz olacak. Bu sektörden kişiler tabii; yapımcı, oyuncu... Birbirinden değerli dört de oyuncu koçumuz var, hepsi kendi işlerinde çok başarılı. Onlar da çocuklara eğitim verecek. Yani kıran kırana bir mücadele yaşanacak. İnsanlar bu işin çok kolay olmadığını görecek.

Haberin Devamı

Ne zaman başlayacak?

- İnşallah bu ay ekranda olacağız. Bekleriz, sizi de misafir etmek isteriz.

Çok isterim gelmeyi...

- Buyurun, canlı canlı izleyin.

YA DOKTOR OLACAKTIM YA MÜHENDİS

Gelelim bu işe başlama hikayenize. Çok alakasız diyebileceğim bir eğitim almışsınız.

- Evet, elektrik mühendisiyim aslında ben.

Oyunculuk çocukluktan gelen bir heves miydi, yoksa üniversiteden sonra mı keşfettiniz yeteneğinizi?

- Genlerden geçen bir şey herhalde. Babam renkli bir insandı, mekanı cennet olsun. 90 küsur yaşında vefat etti. Bize iyi insan olmayı, insanları mutlu etmeyi, tebessüm ettirmeyi o öğretti. Bir de Antakya’nın özelliği sanırım. Canlı, mizaha çok yakın insanlardır Antakyalılar.

Haberin Devamı

 ◊ Genel olarak Türkiye öyle değil mi?

- Öyle ama bizim tarafta pek çok kültürün karışımından kaynaklanan bir renklilik söz konusu. İnsanlar genellikle olaylara mizahi bir bakış açısıyla yaklaşır. Annem 86 yaşında şimdi, hâlâ öyledir. Ablam da aynı şekilde, hatta kendimden çok daha eğlenceli bulurum
onu.

Oyunculuk macerası nasıl başladı?

- İlkokulda sahneye çıkmaya başladım. İlkokul ve ortaokulda müsamereler, aile meclislerinde tiplemeler, taklitler şunlar bunlar derken yol bizi aldı götürdü. Biz konservatuvara götürecek zannettik ama...

Neden o yola girme-
diniz?

- Anadolu’da kriter belli, ya doktor olacaktım ya mühendis. Aslında konservatuvar okumayı çok isterdim. Kazandım da ama buna net şekilde karar verdiğimde üniversite 4’üncü sınıftaydım. Çok saygı duyduğum Yıldız (Kenter) Hanım, “Zaten son sınıftasın, yakmasan mı şu okulu” dedi. Neyse benim yolum da bu işte, sorun değil.

Haberin Devamı

 LİBİDOMA BAKTILAR BUZDOLABI ÇIKTIM DEDİM ‘GİT YA YANLIŞ BU’

Siz yurtdışında da müzeleri, antikacıları geziyorsunuzdur...

- Tabii... Hollanda’ya gidiyorum, oradan da kitap buluyorum falan. Ama tabii güç ölçüsünde, gücüm ölçüsünde. Ülkemizde bu tür yatırımlara ihtiyaç var. Dizi sektöründe çok iyiyiz evet, birçok dizi ihraç ediyoruz. Ama Türkiye kültürün beşiği, Türkiye entelektüelliğin, aydınlığın, medeniyetlerin buluşma noktası. Bizim bu konuyu pazarlamamız lazım asıl. Evet Gaziantep’te güzel müzeler yapıyoruz, Hatay’da güzel müzeler yapıyoruz ama yeterli değil. İşin derinleşmesi lazım.

Gerekliliğini anlamak ve anlatmak lazım öncelikle...

- Evet, kesinlikle. Şimdi ben Hatay Müzesi’ni kuruyorum. Bunun için çalışıyorum ama nereye kadar yeteceğim? Yaşım geldi 50’ye. Gidiyorsun Budapeşte’ye, bakıyorsun bir terör müzesi. Ulan dedim gidip göreyim. İşte Nazilerin soykırımıyla ilgili falan bir müze. Ama öyle güzel bir konsept oluşturmuşlar, o kadar güzel sunuyorlar ki, insanlar dünyanın dört bir yanından geliyor akın akın. Bizde bu yok. Oralarda erotik müze bile var afedersiniz.

Ona da gittiniz mi?

- Prag’da gittim. Ortada oturuyorsun, senin libidonu anlatıyor. Ben ne çıktım dersiniz; buzdolabı. Dedim git ya, yanlış bu!

Birileri görür, tanır falan diye çekinmediniz mi?

- İçeride Türkler de varmış zaten, bir kadın “Hamdi Bey” diye seslendi, yakalandım. Bir kere de Hollanda’da oldu böyle bir şey.

Yine mi erotik müze?

- Yok. Oraya gidince bir Red Light’a uğruyorsun yani. İçeri girdim, biri “Hamdi abi burada ne işin var?” diye bağırıyor. “Dükkan açacağım bebeğim” dedim. Geziyorum işte ne yapacağım başka, hayret bir şey. Turist gittiği zaman oralara uğruyor, garip bir durum yok. Çok da haz etmiyorum ama artık simge olmuş, görelim diyorsun.

 ZEYNEP ARTIK BENDEN MEŞHUR

 ◊ Hamdi Bey, sizin iki de kızınız var. Çocuklarla aranız nasıl?

- Üç aslında. İlknaz da var. Selen (Görgüzel) Hanım’ın kızı, o da benim kızım. Ama onun oyunculuğa pek merakı yok.

Asıl Zeynep çok gündemde...

- Artık benden daha meşhur. O Roma’da koptu gidiyor valla. Çok ciddi takipçisi var, çok popüler.

Ne okuyor orada?

- Performing arts (performans sanatları) okuyor. İngilizcesi vardı zaten, İtalyancayı da öğrendi. Güzel şeyler yapacak eminim.

◊ Ne yapmak istiyor peki?

- Sanat; oyunculuk, dans... Hepsiyle ilgilenecek. Kendi yolunu kendi çiziyor.

◊ Ya Ayşe?

- O da meraklı bu işlere, ondan da umutluyuz, bakalım.

Erotik müzeye gittim, Türklere yakalandım

 BEYAZIT MEYDANI’NDA KİTAP SATARDIM, ZABITA KOVALARDI

Nasıl geliştirdiniz kendinizi, oyuncu olmak için neler yaptınız?

- Çok okudum, çok araştırdım, ciddi bir tiyatro koleksiyonu, arşivi var bende. Hâlâ da araştırıyor ve topluyorum. Tarihe büyük merakım var. Oyunculuk tarihi, Türk tiyatro tarihi apayrı, onlarla ektsra ilgiliyim. Atatürk’ün ıslak imzalı fotoğrafı var mesela şu köşede.

Bu koleksiyonerlik ve arşiv merakı nasıl doğdu?

- Ben bu işe Beyazıt Meydanı’nda kitap satarak başladım. Öğrenciyken geçimimizi sağlamak için giderdik, oradan buradan toplar satardık. Zabıta bizi kovalardı, biz zabıtadan kaçardık. Ama gururlu bir kaçıştı. Kaçak mal satmıyorum, Çin malı satmıyorum arkadaş, aldığım kitapları satıyorum yani.

Gerçekten mi?

- Evet. Saban 04.00’te çıkardım evden, Cihangir’den yürüye yürüye Eminönü Köprüsü’nü geçer, Cağaloğlu yokuşundan tırmanırdım. Bu sırada da tabii sakallar, çanta falan, öğrenci tipiyim ya, polisler çevirirdi “Sen nereye gidiyorsun?” diye. Ben otomatiğe bağlamıştım, açardım çantayı, “Kitap satmaya gidiyorum işte” diye. Erken gelen kapardı yeri. Gider beklerdik o yüzden meydanda. Çok keyifliydi.

Kitaba ilgi azaldı değil mi?

- Okuyan, araştıran hep var ama az maalesef. Kitap okumak dünyanın en güzel şeyi oysa. Mesela ben şu an üç kitap birden okuyorum.

Tarihe meraklı olduğunuzu söylediniz, daha çok tarih kitaplarını mı tercih ediyorsunuz?

- Yooo, her şey. Okumamız lazım, beslenmemiz yazım. Bir de biz tarihin boşluklarını tamamlayan koleksiyonerleriz. Televizyondan kazandığım paraların bir kısmını kağıtlara yatırdım.

Bundan ne gibi bir beklentiniz var?

- Bir beklentiyle değil, tamamen iyi niyetle. Mesela günümüzde ne konuşuyoruz; göçmen sorununu, Suriyelileri konuşuyoruz değil mi? Şimdi ben size 1919 Suriye gizli raporunu göstereyim. Türkçeye çevrilmesi gerekiyor bu arada...

Siz çeviri yaptırdınız mı?

- Benim ana dilim Arapça... Neyse, bunlar çevrildiğinde işte, o zamanki sıkıntıları görüyorsun. Hep söylüyorum, bunlar devletin arşivlerinde de duruyor, bunları değerlendirecek insanlara ihtiyaç duyuyoruz. Murat Bardakçı, İlber Ortaylı gibi çok az insan var. Bizim bu konuya yönelmemiz lazım.

Ne yapılmalı?

- Devletin arşivlerinin açılması, insanlara imkan yaratılması gerek. Biz bireysel olarak yapıyoruz. Benim gibi bu işe gönüllü insan sayısı toplasanız 30-40’tır. Çünkü çok büyük emek gerektiriyor. Konudan konuya zıplamak gibi olacak ama bir örnek vereyim; çok önemli bir sanayici arkadaşımın, Nejat Çuhadaroğlu’nun Şişli’de savaş müzesi var. Adı Hisart. Kanuni’nin kılıcını falan almış, öyle sağlam bir koleksiyoner. Geçen gün kendisine doğum günü hediyesi olarak ne aldı biliyor musunuz?

Ne?

- Amerika’da, deniz altından Alman avcı uçağı çıkarttırdı.

İnanılmaz!

- Öyle... Aynı şekilde bir de Ömer Koç var tabii. Dünyanın en önemli oryantalist kitapları onda, Türkiye’yle ilgili basılmış kitapların bulunduğu en büyük koleksiyonun sahibi Ömer Bey’dir. Kendisine korkunç bir saygım var. Zaten biliyorsunuz beş-altı dil konuşabiliyor. Latince bilen kaç kişi var? Osmanlıca... Muhteşem.

Hamdi Bey, şimdi fark ettim... Biz Beyazıt Meydanı’nda kitap satmanızdan, zabıtalarla kovalamaca oynamanızdan söz ediyorduk...

- (Gülüyor) İşte ben üniversiteye geliyorum, yıl 1984. Ama 4 yılda bitmesi gerekirken 12 yılda bitiyor üniversite. Rezalet. Neyse bitti ya sonunda.

Oyunculuk ne oldu o arada?

- Amatör olarak devam... Oğuz Atay Sahnesi’ni kurdum. Söylemeden geçmeyeyim, Oğuz Atay Sahnesi benim için çok önemlidir. Çünkü Oğuz Atay bizim hocamız.

Okul, tiyatro sevdası yüzünden uzamış belli ki...

- 13 yıl bilfiil her gün tiyatroya gittim geldim. Sınavlara girmiyordum gerekirse. İnat ettim ve halen o çizgi devam ediyor.

 

Yazarın Tüm Yazıları