- ADALET: Bardayım. Amerikan Merkez Bankası’nın Saint Louis’deki ofisinde çalışan biri geldi. Tanıştık. Konuşuyoruz. Bu aralar televizyonlar dava haberlerinden geçilmediği için... Laf açıldı. “Adalet” dedi. “Bu ülkede kimin parası varsa hep onun yanında.” Burnundan soluyor!.. Sonra birkaç örnek verdi. Ben “Ama Madoff’a şöyle yaptılar”, “Martha Stewart’a böyle acımadılar” diye cevap vermeye kalkınca da... “Zaten bu sistemi asıl siz gazeteciler manipüle ediyorsunuz” dedi. Bir süre sonra da kalktı. Daha önce neye kızmıştı. Üst üste o kadar tekila shot’ı niye dikti öğrenemedim. Tek anladığım... Zengin suçlular ve medyacıları sevmediğiydi. “Adalet dünyanın başka hangi ülkesinde bu kadar parayla ve medyayla ilişkilidir, söyler misin” diyordu.
- MEDYA: Şunu mu yapmaya çalışıyorlar o zaman... Eğer Merkez Bankacı’nın dediği doğruysa... Medya, âmâ adaletin kılavuz köpeği olduysa... Murdoch’ı o yüzden mi hırpalıyorlar!.. Yıllar önceye ait, Murdoch gazetecilerinin yaptığı telefon dinlemelerini şimdi o yüzden mi büyütüyorlar!.. Pislikleri temizleme. Bizdekinden farkı ise... Temizliğin hukukun dışına taşmaması...
- HUKUK: Peki hangi hukuk?.. Casey Anthony’yi bırakan hukuk mu?.. Futbolcu O.J Sipmson’ı önce çifte cinayetten salıp sonra başka suçlardan 33 yıllığına deliğe tıkan intikamcı hukuk mu? Haftalardır aynı davayı konuşuyorlar. Nasıl O.J. Simpson bir önceki yüzyılın davasıysa... Üç yıl önce üç yaşındaki çocuğunu öldürmekle suçlanan Casey Anthony davası da bu yüzyılın davası sayılıyor. Beraat etti geçen hafta. Ve yalan ifade vermekten aldığı bir yıl hapsi doldurduğu için de bugün çıkacağı açıklandı. Ancak çocuğunu kasten öldürmemiş olsa da... Başından beri kendini şöyle savundu: “Evet belki kötü bir anneyim. Ama çocuğumu öldürmedim. Sırf kötü anne olduğum için de bana ceza veremezsiniz.”
- ANNELİK: Alkol bağımlısı... Marihuana kullanımını savunan... Evlilik öncesi seksin yaygınlaşmasını isteyen bir kadın iyi bir anne midir o zaman? Hafta içi eski First Lady Betty Ford’un cenazesi kalktı Amerika’da. Ve bütün ülke, Gerald Ford’un karısı, 70’lerin sembol ismi Bety Ford’u uğurladı. Hiçbir olayda sözünü sakınmadı. Kadınların haklarının genişletilmesi için hiçbir zaman geri adım atmadı. Ve alkole, marihuanaya rağmen... Tek bir fiske vurmadan dört çocuğunu bugünkünden daha özgür yetiştirdi. İş karı-koca ilişkisine gelince de... Kocasının cumhuriyetçi arkadaşlarını delirtmek pahasına değişmedi.
- KARI-KOCA: Suriyeli muhalifleri tanımaya çalışıyorum. O yüzden Amerika’daki liderlerinden Ammar Abdulhamid ile geçenlerde randevulaştık. Dupont Circle’daki Starbucks’ta buluşacağız. Sadece biz görüşeceğiz zannediyordum. Ama içeri girdiğimde, yanında karısı Khawla Yusuf ve oğlu da vardı. Neyse oturduk, konuşmaya başladık. Sonra ben Antalya’da buluşan muhaliflerin Danışma Konseyi’ni sordum... “Evet” dedi, “Orada benim karım da var.” “Anlamadım, siz yok muydunuz” deyince ben... “İki liste yarıştı. Birine ben girdim, öbürüne karım. Karımın listesi kazandı, önemli olan aileden birinin olması” dedi. Ford’lar ne kadar iki zıt politika için koşturduysa... Abdülhamid ve karısı o kadar aynıydı.
- ARAP BAHARI: Sonra başka muhaliflerle de konuştum. Söylenen... Arap Baharı’nın ne kadar dipten gelişen bir kalkışma olduğuydu. Ama birkaç hafta önce görüştüğüm İsrail’in eski Ankara Büyükelçisi Alon Liel’den öyle bir hikâye dinledim ki... Önce bir toplatıda söyledi. 28 Şubat’ın güçlü paşası Çevik Bir 1997’de İsrail’e gitmiş ve Ortadoğu’da bugünkü Arap Baharı’na benzeyen bir hareket başlatalım, demiş. Sonra buluştuk Liel ile. Olayı sordum. “28 Şubat’tan hemen sonraydı” deyip anlattı: “Tel Aviv Üniversitesi’nde kapalı bir toplantı düzenledik. Yanında 10 Türk subayı vardı. Bir, büyük bir ekranda bize çok uzun bir sunum yaptı. Sunumda da ‘Beraber Ortadoğu’yu değiştirelim’ dedi. ‘Bu ülkelere demokrasi taşımak gerek’ diyordu.” “Siz ne dediniz” dedim. “Biz ‘Hayır’ dedik. İşin içinde İsrail olursa reddederler. ‘Siz bu işi yalnız yapın’ dedik” dedi. “Peki Bir ne cevap verdi” diye sordum. “Bencil olduğumuzu söyleyip, suskun kalmamıza kızdı” dedi.
- SUSKUNLUK: Ne diyor suskunluk sarmalı teorisi?.. İşin ucunda etrafınızdan soyutlanma riskiniz varsa, çıkıp fikir beyan etmezsiniz!.. Yıllarca Ortadoğu’ya ses çıkartmayanlar... Halen birçok ülke için suskun kalmaya devam edenler de bu yüzden ağızlarını açmıyorlar işte. Teoriye göre sarmalın dışına çıkılması için ihtiyaç olan tek bir şey var. İlk çatlak sesin duyulması. Sonrası çorap söküğü gibi geliyor... Şimdi bunun bir benzeri, teknoloji şirketlerinde dönüyor. 2000 balonundan beri ürkekler. Çoğu borsadan uzak duruyor. Ama sene başında LinkedIn’in cesaret edip yaptığı halka açılmadan sonra... Şimdi hepsi sıraya girdi. Facebook dahil. Birkaç yerde birden okudum. Değerlemede 100 milyar dolar piyasa bedeli bekliyormuş Facebook. Sarmal kırıldı nasıl olsa... 750 milyon bağımlısı varsa niye 100 milyar dolar etmesin!..
- BAĞIMLILIK: Siz Facebook bağımlısı değilsiniz öyle mi!.. O zaman Twitter. O da mı değil?.. Vampir dizileri peki?.. iPhone?.. iPod?.. Apple’ın tamamı?.. Playsation?.. Ya da Harry Potter?.. Bitti hem. Mesele şu... Araştırmalar hepimizin bir popüler kültür bağımlılığı geliştirdiğini gösteriyor. Harry Potter değil de Yüzüklerin Efendisi mesela... Vampirler değil de Lost. Playstation değil de başka bir şey... Ama illa ki bir şey... Bağımlılıkların yaygınlaşmasıysa en çok şu sebebe bağlanıyor: Bir şeyi sevdiğiniz zaman onunla haşır neşir olurken hissettiğiniz duygular, gerçek yaşamda hissettiklerinizi aşıyor. Ve o şey varken, dışarıdaki hayatı tercih etmiyorsunuz. Gittikçe kopuyorsunuz. Bardaki o kızgın adam... Acaba hangisini daha çok seviyordur: Sopranos mu Seinfeld mı?
Avrupa’dan daha farklı, daha muhafazakârlar. Ancak en son Dominique Strauss-Kahn olayı da gösterdi: ‘Tutuculuk’ deyip geçemeyeceğiniz daha derin bir refleks oluşuyor şimdi Amerika’da. 70’lerdeki feminist akım, aileyi yıkma pahasına kadını özgürleştirmişti!.. Bu seferki, kadını koruyup erkeği şekillendiren ama aileyi de taltif eden bambaşka bir dalga!.. Yarattığı en bariz sonuç ise şu: Boşanma utanç verici bir başarısızlıktır!
30’ların kötü kızı Mae West’e bir kere sormuşlar. “Evlenecek misiniz” diye. Burlesque şovlarıyla o dönem ülkeyi altüst eden oyuncu da, aynen şöyle demiş: Evlilik harika müessese. Ama ben henüz bir müessese için hazır değilim.
1980 bir tescil yılıydı. West’in 40 küsur yıl önce söylediği o sözün, dünyada hâlâ kırılamayan boşanma rekoruyla motto haline geldiği bir dönüm noktası. Ancak 80’deki zirveden beri devam eden boşanma oranlarındaki düşüş artık öyle bir noktaya ulaştı ki... Belki de artık yeni bir eğilimin adını koyma zamanı geldi: Kutsanmış evlilik çağı.
Son on yıldır belirginleşen bir istatistik var. Eğitim seviyesi yükseldikçe, boşanma oranı düşüyor. İşte sosyologlar da
buna bakıp Amerikan üst sınıfının muhafazakârlaştığını savunuyor. Evlilik konusunda hem eskiye hem de toplumun alt kesimlerine göre artık çok daha tutucu davranıldığını söylüyor.
İki görüş var: Birincisi, kuşak tepkisi. 70’lerin, 80’lerin boşanmış ailelerinin çocukları büyüdüler. Ebeveyn oldular. Ve kendi yaşadıkları boşanmış anne-baba travmasını çocuklarına yaşatmak istemiyorlar.
İkinci görüşse ortaklık türü evlilik. Evlilikler, bozulması iki tarafın da lehine olmayacak kârlı bir ortaklığa... Ya da ucunda başarısızlık korkusu yatan üniversitedeki gibi bir projeye dönüşüyor. Çiftler de oturdukları yerde oturuyorlar.
Geçen hafta Amerika, Google hakkında şimdiye kadar şirket tarihinin en kapsamlı tekel soruşturmasını başlattı. Şirket de bir açıklama yapıp, dizler tir tir, "Ne bilgi istiyorlarsa veriyoruz" dedi. Mesele devletin ne bulacağı değil aslında. Microsoft'un ne bulacağı. Google soruşturmasını körükleyen, 21. yüzyıl usulü soğuk savaşın ne kadar ileri gideceği. Yazıyı hazırlarken, Amerika'nın bu konudaki en iyi bilirkişi danışmanlarından Dr. Kıvanç Kırgız'la konuştum. Okları takip ederek okuyun. Sonuna geldiğinizde de düşünüp kararınızı verin. Kimi tutuyorsunuz?..
* Nasıldı bundan birkaç yıl önce?.. İnternetin özgürlük savaşçısı!.. Stanford'lı dahi çocukların garaj şirketi!.. Ama son beş yıla bakın. Ekonomi sayfalarında durumu 90'lardaki Microsoft. 2010'lu yılların şeytan namzeti...
* Microsoft ise şimdi sistemin adam ettiği muhlis oğlan. 90'ların sonunda başladı terbiyesi. 2008'e kadar sürdü. Bu sırada sadece Avrupa'da 2.6 milyar dolar ceza ödedi. Toplam fatura mı?.. Avukat giderleri de eklendiğinde milyarlar...
* Microsoft'un tekelcilik davaları, şeffaflık üzerine kuruluydu. Windows'un bilgilerini paylaşmayıp platformu sadece kendi ürünlerine uyumlu tutma çabası.
* Google'un durumu da aynı. Kim niye altta çıkıyor?.. Google ile ortak olan şirketler niye hep ilk sıralarda gözüküyor?.. Çıkıp algoritmalarını açıklasınlar çağrısı...
* Google'ın davaları önce Avrupa'da başladı. Kapıyı Avrupa Komisyonu araladı.
* Microsoft ise ilk dayağı Amerika'da yedi. Avrupalılar cezaları sonradan kesti.
* En büyük tepkiyi kullanıcılardan gören Microsoft'un avantajı, o zaman karşısında parası olan güçlü bir rakip olmamasıydı. İdealist Linux ile AOL'in yetim çocuğu, şimdi yok ettikleri fakir Netscape...
Çoğunluğun tatmini olurdu. Halbuki politika nedir biliyor musunuz? İyi bir hayatın nasıl yaşanacağını öğrenmektir. Bu, Michael Sandel’in bestseller kitabı ‘Adalet’te Aristo’dan aktardığı bir alıntı. Sandel’i anlatacağım bu hafta. Harvard’da dersleri rekorlar kıran... Bir yıldır Uzakdoğu’yu kasıp kavuran adamı... İş başlarda sadece Boston’da bir trendmiş. Şimdi dünyada akademik bir devrime dönüşüyor!..
- 21 yıldır Harvard’da siyaset felsefesi dersleri veriyor. Bilim için değil öğrenci için ders anlatanların... Harvard tarihinde amfi doldurma rekoru onun.
- Bir akademisyenden çok, TED konferansındakiler gibi. 1000 kişilik salonda en arkada kalsanız bile... Sıkılmanız mümkün değil!..
- İçerik ise... Orhan Hançerlioğlu sözlüğünün yanında Sofi’nin Dünyası. Kuru teorilerden sıyrılıp... Filozofları sokakta yürürken tanıyorsunuz.
- PBS, derslerini bir belgesele dönüştürmüş. Nar suyu markasından gazeteci Thomas Friedman’a 20’ye yakın sponsoru olan bir şova. BBC, şimdi birkaç aydır 30’ar dakikalık bölümlerle hepsini yayınlıyor.
- Daha ilginci... Harvard videolar için bir web sitesi açtı. Ve 12 bölümlük çekimi, online ders gibi yayınlamaya başladı. İstanbul’dan bir üniversite gidip anlaşsa. Seçmeli olarak okutur.
- Geçenlerde Friedman yazıyordu: “Sandel Asya’da bir rock yıldızına dönüştü” diyor. Newsweek Çin, ‘En Etkili Yabancı’ diye kapak yapmış.