Kentin patronuyla... Bu sıkıcı köyün sokak yaşamını konuşayım diye gittim. Ama itiraf ediyorum, daha ilk cevapta yenildim. Manifestosu için meraklandım. O anlattıkça kaşıdım. Ve sonunda böyle bir iş çıkardım. Okuyacağınız hikâye, Washington Belediye Başkanı Vince Gray’le konuşmamın özetidir. Hafta içi, odasında yaptığımız uzun söyleşinin derlemesi. Şaşıracaksınız!.. Çünkü göreceksiniz... Burası Amerika’nın Diyarbakır’ı!..
Benim günahım yok. En naif halimle oturdum karşısına. Ve başta biraz ısınma olur... Sonra da kentin popüler yaşamına geçeriz diye... “Bay Belediye Başkanı” dedim. “Dünyanın politik başkentini yönetmek ne anlama geliyor?” Verdiği cevap aynen şu oldu:
“Biz Amerika’nın diğer hiçbir yeriyle aynı demokrasi seviyesinde değiliz. Özgür dünyanın hiçbir başkentiyle aynı değiliz. Ulusal yasama organında oy hakkımız yok. DC halkını etkileyen yasaları tartışma yetkimiz yok. Kendi bütçemizi onaylayamıyoruz. Ayrıca, buraya her gün otobüsler geliyor, sokakları dolduruyor. Güvenlik riskleri de çok fazla.”
YAKA PAÇA GÖZALTI
Nisan ayıydı. ABD Kongresi’nde bütçe görüşmeleri var. Müzakereler kilitlendi. Cumhuriyetçiler ile Demokratlar da sonunda çözümü Washington DC için pazarlıkta buldu. Cumhuriyetçiler kentte kürtaj ödeneklerini kaldırttı. Gray’in istemediği bir charter okul programı koydurttu. Ve mesele çözüldü. İşte Gray bunun üzerine sokağa fırladı. Washingtonlılarla yan yana izinsiz gösteri düzenledi. Polis de başkanı kelepçeleyip gözaltına aldı. Yaka paça... Soracağım tabii. Bütün Amerika’nın günlerce tartıştığı fotoğrafı da konuşacağız. Ama Gray daha ilk sorudan bu kadar hızlı girince...
KENDİMLE GURUR DUYDUM
“Ne hissettiniz o gün” dedim. “Kelepçelendiğinizde aklınızdan neler geçti?”
“Şehrimle omuz omuza durduğum için kendimle gurur duydum” dedi. “Gözaltına alınmam gerekmiyordu elbette. Ama DC’ye yapılanın yanlış olduğunu herkese duyurma imkanım oldu. Benimle beraber, altı encümen üyesi ve 34 kişi gözaltına alındı o gün. Her yerde fotoğraflarımız çıktı. Dikkat çekmeyi başardık.” Nasıl bir ironidir!.. Dünyayı yöneten kenti yönetiyorsunuz. Ama haklarınız için kavga etmek, polisle itişmek zorundasınız. “Nedir bu kentte dolaşan 68 ruhu” dedim. “Herkes mi aktivist burada?” “Belediye başkanıysanız bir lider olmanız gerekir. Halkınız için mücadele etmelisiniz” dedi. “Peki hiç eleştirenler olmadı mı” dedim. “Karşı çıkmam gerekiyordu. Çünkü yanlıştı” dedi. “Anlamadıkları şu. Biz burada kendi vergimizi topluyoruz. Yılda 5.5 milyar dolar. Ama paramızı harcamak için federal hükümete soruyoruz. Büyük haksızlık.”
TEK PARTİ ŞEHRİ “Türkiye’nin ‘zencisi’ Kürtler” lafı bir ara çok söylenirdi. Washington DC-Diyarbakır teşbihinin, aktivist başkan benzerliği dışında bir de bu kısmı var. DC de yüzde 60 siyahların çoğunluk olduğu bir yer. Ve belediye başkanlarının seçimle belirlendiği 1975’ten beri bu yüzden sadece Demokrat Parti’den siyahların kazanabildiği bir kent. Hem de yüzde 70-80 ezici üstünlükle. “Niye böyle” dedim Gray’e, “Kardeşler niye böyle istiyor?” “Çünkü Afrikalı Amerikalılar, Demokrat Parti ve değerlerini kendilerine daha yakın buldular. Demokratik haklarımızda yaşadığımız sıkıntılarda hep Cumhuriyetçiler tarafından engellendik. Bu durumda sonuç normal” dedi.
TEK KENT HEDEFİ Şehirde politika tek parti rejimiyle yürüyor. Çoğunluk tek bir ırk. Ancak Latinler, Etiyopyalılar, Müslüman topluluklar da eklendiğinde... Demografi bir anda karmaşıklaşıyor. Seçimde Gray’in sloganı da bu yüzden ‘Tek Kent’ idi. Türkiye’deki ‘Tek Millet’ lafı gibi... “Nasıl başaracaksınız bunu” dedim. “Toplulukları nasıl bir araya getireceksiniz?” “Herkesi etkileyen konularda standart yaratarak” dedi. “Eğitim... Nerede yaşıyor olursanız olun, iyi eğitim alacaksınız. Güvenlik... Nerede yaşıyor olursanız olun, güvenliğiniz sağlanacak. Ve iş... Nerede yaşıyor olursanız olun, bir işiniz olacak. Sonra da insanlara bu kent için sorumlulukları olduğunu hissettireceksiniz.”
HİZMET DEĞİL POLİTİKA Geçen yıl Gray’in ön seçimlerde yendiği geçmiş belediye başkanı Adrian Fenty, Obama’nın belediye prototipiydi. Genç, vizyoner, yakışıklı vesaire. “Siz böyle bir politikacıyı nasıl yenebildiniz” dedim 70 yaşındaki Gray’e. “Sihriniz neydi?” “Herkese karşı kapsayıcı olduğum için” dedi. Sonra da uzun uzun insanları nasıl dinlediğini anlatmaya başladı. “Çöpleri böyle topladım, şöyle tünel açtım” yok... “Hizmetler değil, demek burada politik yaklaşım belirleyici” dedim. “Hizmetler, iyi politikanın sonucudur” dedi. “Ya Washington’ın meşhur suç sorunu” dedim. “Uyuşturucu satıcılarının Beyaz Saray’ın parkına kadar indiği zamanlar nasıl geride kaldı?” Üç şey söyledi: 1) Hangi suçlar nerede, kimler tarafından işleniyor, istatistik çalıştık. 2) Toplum polisi oluşturduk. Her polis belli gruplarla ilgilenip oranın insanlarını tanıdı. 3) Teknolojiyi daha verimli kullandık. Böylece 1970’lerde 5 bin 200 polis varken, bu sayıyı 3 bin 800’e düşürdüğümüz halde suç oranını azalttık. Pennsylvania Caddesi’nde Beyaz Saray’a bakan belediye binasının altıncı katındaki odasında 45 dakikaya yakın oturduk Gray ile. “Son soru” dedim. “Washington’ı dünyada en çok nereye benzetiyorsunuz?” Düşündü, düşündü... Sonra, “Bizim durumumuz tek” dedi. “Dünyada demokrasinin sesi olarak algılanıyoruz ama demokratik haklarımız verilmiyor” “Obama siz gözaltına alındığınızda aradı mı peki” dedim. “Aralıktan beri Başkan ile görüşmüyoruz” dedi. Çıkartın PKK’yı denklemden. Şikâyetlerini düşününce Diyarbakır’a benzemiyor mu?..