Edis’in 2014’te ‘Benim Ol’ ile yaptığı çok güçlü bir çıkıştı. ‘Benim Ol’u sıradan bir anaakım hit’i gibi görüyorsanız yanılıyorsunuz çünkü şarkının orijinal versiyonu; matematiği, düzenlemesi ve nakaratıyla Enis’in atacağı ‘popçu’ imzasının nevi şahsına münhasır olacağının göstergesiydi.
O günden sonra işini şansa bırakmadı Enis. ‘Olmamış mı’, ‘Dudak’, ‘Çok Çok’ gibi hit şarkılar arka arkaya geldi. Sadece güçlü hit parçalarıyla değil; cilvesi bol sesi, genç kız hayranlarının ondaki şeytan tüyünün peşinden gidişi, sahnesi, hıncahınç doldurduğu konserleri, sosyal medya fenomenine dönüşme süreci de algımızı kuvvetlendirdi. ‘Her Şey Aşktan’ filmi müzikleri için yorumladığı Sezen Aksu şarkısı ‘Vay’da da cover becerisini gösterdi.
Şimdi ilk stüdyo albümü ‘Ân’ ile karşımızda. Eski teklilerden ‘Çok Çok’un da yer aldığı albümde çıkış videosu olarak seçilen ‘Roman’, orta-hızlı temposuyla ilgi çekici ancak albümde ‘Bana Ne’, ‘Eyvallah’, ‘Doldur İçelim’, ‘Köle’ gibi başka güçlü hit adayları da var. ‘Sevişmemiz Olay’da ise ‘Estrella’ adlı yeni albümüyle anaakıma göz kırpan Yasemin Mori eşliğini hayata geçirmiş. Gayet de iyi olmuş sonuç. Doğru bir cover seçimi olduğunu düşündüğüm, Erkin Koray klasiği olan ‘Gün Ola Harman Ola’yı da öne çıkarmalarını tavsiye ederim. ‘Sen Özgür Ol’u da es geçmemenizi önerir, Edis’i takip etmekte fayda olduğunun altını çizerim. Tarkan kulvarının Murat Boz’dan sonra gelen en iddialı uzun mesafe koşucularından biri olmaya aday kendisi.
Ân / Edis (5 üzerinden 3,5 yıldız)
Entelektüel disko kraliçesi
İngiltere’de, 90’lar ortasında en özgün pop ikonlarından biri olan Everything But the Girl’ün solisti Tracey Thorn gibi dönemin birçok önemli müzisyeni, çağ dijitale dönüşürken ortak tepkiler verdiler: Radyo programı yapmak, gazete-dergi yazıları yazmak, kitap yayımlamak bunlardan birkaçıydı. ‘Missing’, ‘Before Today’ gibi eşşiz parçalarıyla kalbimizde yerini koruyan EBTG’den Tracey de direnç gösterirken, iki solo albüm çıkardı. Ne yazık ki ikisinde de kıvamını bulamadı. Tam artık toparlanamaz diyecekken, içindeki entelektüel disko kraliçesini yeniden keşfettiğine inandıran ‘Record’ albümüyle döndü. Çağdaş, zamansız, her yaşa hitap eden, kalite çıtası yüksek bir iş. ‘Queen’, ‘Sister’ ve ‘Air’ başta olmak üzere, baştan aşağı...
Hürriyet jürisinin ortak kararıyla geçen yılın en iyi şarkılarından ‘Ne Farkeder’ ve ‘Sandal’ a imza atan Yüzyüzeyken Konuşuruz, kurulduğu günden beri sözüyle, müziğiyle şarkı yazarlığı hususunda gümbür gümbür geliyorum demekteydi. Yeni Dalga müzisyenlerin üslup paydasını gözetirken, anaakım güzergâhında kendini bozmadan alan genişleten Yüzyüzeyken Konuşuruz’u önümüzdeki on yıllardan geriye doğru baktığımızda daha iyi idrak edeceğiz. Önemli olan, alternatifin içinden gelip popüler olana, tornadan çıkana benzemeden anaakım olmaksa, bunu başarmaya en yatkın gruplardan biri olduğu kesin. Geçen yıldan ‘Sandal’ ve bu yıl albüm öncesi son tekli olarak yayımladıkları ‘Bodrum’u da içeren yeni albüm ‘Akustik Travma’; 2020’lere yaklaşırken yeni ve popüler bir elektro Türk pop-rock zemini tanımlayıp 90’lara ait güzel bir histen epeyce besleniyor.
Eskiden alternatif duruşlarının altını ‘Bize iki gitar-bir vokal yeter’ şeklinde çizip YouTube izlenmeleriyle yetinirken şimdi bir yol ayrımına geldiler. Şarkılar iyiyse, dinleyici hazırsa yapılacak şey belliydi: Sound’u olgunlaştırmak. Öyle yaptılar. Kendilerini ve şarkılarını geleceğin retrosu gibi konumlamaya; serin kalmaya devam etmelerini dilerim. Önceden bildiğimiz ‘Sandal’ ve bence MFÖ ve Gündoğarken’den sonra yazılmış kayda değer örneklerden biri olarak ‘Bodrum’ parçası dışında ‘Kadıköy Kızı’, ‘Dinle Beni Bi’, ‘Esen’, ‘Onlar da Yansın’, ‘2013’ öne çıkıyor.
YÜZYÜZEYKEN KONUŞURUZ - AKUSTİK TRAVMA (5 üzerinden 3,5 yıldız)
Bu akşam konser var
2017’de bu albüme üç tekli; ‘Breathing’, ‘So Real’ ve ‘Runaway’le hazırlık yapan Belçikalı elektro-pop ünlüsü Oscar and the Wolf ülkemizde büyük ilgi görüyor. Daha önce bilet satış hızıyla şaşırtan Babylon ve VW Arena konserleri sonrası geçen yılın sonlarına doğru çıkardığı yeni albüm ‘Infinity’nin turnesi kapsamında bir kez daha Türkiye’ye geliyor. Oscar and the Wolf; bu akşam VW Arena ve yarın Ankara Congresum olmak üzere iki konser verecek. Tomorrowland gibi bir festivalde canlı performans yapan ilk isim olmasının yanı sıra aynı anda Montreaux Caz ve Rock Werchter gibi dev festivallere de davet ediliyor olması ne kadar büyüdüğünün kanıtı. Bu albümde projenin beyni Max Colombie, mütevazı indie-pop halleri yerine stadyum ve festival performanslarını hedefleyen; liste başarısı ve kulüpte dans kafasına daha yakın; kolay hazmedilir bir sound’la karşımıza çıkıyor. Yadırgamamak lazım çünkü su akarken testiyi doldurmalı diye düşünmüş olabilir.
Yıldız Tilbe ilk günden beri kendi şahane dünyasının insanı. Şahane diyorum çünkü acılı ya da delidolu halleriyle tamamen ona ait bir müzik hayatı oldu. Öyleymiş gibi yaptığına ya da birilerine özendiğine hiç tanık olmadım. Belki bir tek Sezen Aksu... Barışmaları sonrası onun bu albümde iki enfes şarkısıyla var olması o karşılıklı sevgi-saygı duruşunun devamı sanki.
Ona çok yakışmış şarkılar
Doğal, çılgın, kaygısız, efkârlı ne derseniz deyin; müzisyen olarak ödüllendirilmiş biri Tilbe. Henüz şarkısı ortaya çıkmadan hikâyesini dibine kadar yaşadığından, müziği bir iş gibi yapması da mümkün değil zaten. “Mezar taşında ne yazsın isterdin” diye sorulduğunda “Bu ilk ölüşüm değil!” cevabını verebilmek gibi bir şey aslında yaptığı. Şarkılarıyla; hayata ve aşka verdiği cevaplar zaten orada hep var gibi. Şarkılar vesile.
Biri albüme adını veren iki Sezen Aksu şarkısıyla başlayalım... Sezen Hanım’ın başkalarına verdiği her şarkı ‘imza şarkısı’ olmuyor her şeyden önce. Kendine saklayacağı düzeyde iki iyi parçayı tereddütsüz armağan etmiş Yıldız Tilbe’ye. Hem ‘Bir Seni Tanırım’ hem de ‘Hele Bir Dokun Hele Bir Yan’ 90’lar popunun tadını taşıyarak günümüze gelmiş, Tilbe’ye de fevkalade yakışmış. Keşke geri vokalle yetinmeseydi Sezen Aksu da, birinde düet yapalardı. Düzenlemelerde Batu Çaldıran ve İlker Bayraktar’a; remikste Ozan Çolakoğlu’na da selam edelim çünkü katkıları büyük bu hissin oluşmasında.
30 dakikalık dolu dolu bir albüm üretme başarısının yanı sıra farklı aranjörlerle farklı tellerden çalarken bir üslup bütünlüğü yakalanmış olması takdire şayan. Nasıl bir kadınsa öyle bir albüm olmuş. 90’lar, 2000’ler, arabesk, pop ve tavernayı yemiş bitirmiş, posasını atmış, yaşayacağını yaşamış, olgunlaşmış. Bazen ‘o adam’a hitap ediyor, bazen kendisini anlatıyor. Bazen aşk acısı çekiyor, bazen adamı aşka ikna etmeye çalışıyor.
Albümde öne çıkan Yıldız Tilbe bestelerinde ‘Acı Gönlüm’e özellikle dikkat kesilmenizi rica ederim. Aranjörü Devrim Karaoğlu’nu da tebrik ederim. Hatta Karaoğlu’nun, (belli ki Yıldız Tilbe’nin ticari bir maksadı olmaksızın albüme koyduğu) ‘Yokluğuna Delirdiğim’e yaptığı düzenleme albümdeki en ilginç şeylerden biri. Şarkı, bir müzikal oyun için hayal edilmiş gibi.
Arkasından iki başarılı Tarık İster düzenlemesi geliyor güçlü Tilbe şarkılarına: ‘Dağıldım Biraz’ ve ‘Tek Çaren Olsaydım’. Usta müzisyen Selim Çaldıran ‘Kış Gülleri’ gibi bir şarkıyı daha da güçlendirecek bir düzenleme yapmak yerine çekingen durmuş. Öne çıkmayı tercih ettiği düzenlemesi ‘Gökyüzünde Yıldızlarca’daysa elinden bir şey gelmemiş çünkü Nurhat Şensesli bestesi bir anaakım klişesi ne yazık ki.
Duman’ı kendi dönemi içinde eşsiz kılan en önemli unsur, doğal haliyle bir rock grubu duruşuna sahip oluşu. Birçok genç rock grubunun hayal ettiği mertebeye demir atmalarının temel nedeni de bu. Sadece müziğe odaklanarak büyük başarılar kazandılar; gerisini pek umursamadılar. Eşleri ya da sevgilileri üzerinden magazin zeminine çekildikleri oluyor ancak neyse ki orada patinaj yapmıyorlar. Yine de ‘hanım’ların, Duman’ın hayatını kolaylaştırdığı söylenemez.
Tüm şarkılarımız dinleyenlere aittir
Duman’ı Duman yapan ikinci önemli unsur, elbette şarkı yazarlığı. Kaan Tangöze, ‘en öndeki adam’ ve etkili bir vokal oluşunun ötesinde iyi bir şarkı yazarı. Bunu, kafasına göre akustik hissiyatla çalıp söylediği solo albümünde bir kez daha gördük. Şimdi sıra grubun bir diğer şarkı yazarı; ‘Aman Aman’, ‘Sor Bana Pişman mıyım’, ‘Yürek’, ‘Sayın Bayan’ gibi Duman hitlerinin yaratıcısı Ari Barokas’a geldi. Ari, kendi için biriktirdiği 10 parçayı ‘Lafıma Gücenme’ adlı ilk solo albümünde bir araya getirdi. Ari, bir şov adamı olmasa da enstrümanına çok hâkim ve yaratıcı bir bas gitarist. Sahnede durumdan çok keyif almıyor gibi görünüyor ancak Duman’ın geri vokallerine yaraşır bir sese sahip. Solo albümünü dinlediğimde aklıma ilkin şu cümle geldi: Duman’ın şarkı matematiğiyle Ari tarafından oluşturulmuş ancak yine grup kafasıyla kaydedilmiş; sözleriyle de suya sabuna dokunan ancak slogan atmayan tertemiz bir Türkçe rock albümü...
Ari tok ve ‘kirli’ sesiyle, kendine has vokal üslubuyla söylemiş şarkılarını. İlk etapta ‘Yaşıyorum Sil Baştan’, ‘Salaksın’, ‘Gavurlar’, ‘Nafile’, ‘Yangın Var’ ve ‘Egotango’ öne çıktı benim için ancak dinledikçe albümün tamamıyla güçlü bir bağ kuracağınıza eminim. Ne Kaan’ın ne de Ari’nin ‘daha fazla rockstar’ olmak gibi bir derdi var. Bu solo albümler yapılıyor çünkü ‘Yaptığımız her şarkı Duman’a aittir’den ziyade ‘Tüm şarkılarımız dinleyenlere aittir’ gibi bir histen yola çıkıyorlar grupça. Bu sebeple, en çok Duman besleniyor durumdan. Özetle; müzikle ilgili bir konu üzerinden yıpratılmaları pek olası değil. Yeter ki gerisine müsaade etmesinler.
Lafıma Gücenme (5 üzerinden 3,5 yıldız)
Ari Barokas
Film vizyonda şarkısı dilde
Müzikal prodüktörlüğünü Kendrick Lamar’ın yaptığı ve ön satışta fırtınalar estiren ‘Black Panther’ filmi soundtrack’inden çıkma bir tekli ile karşı karşıyayız.
Mabel Matiz bir süredir ‘Maya’ adlı yeni albümüne odaklanmış durumda. Geçen yıl bu albümden ilk teklisi ‘Ya Bu İşler Ne’yi yayımladı ve büyük ilgi gördü. Birkaç gün önce de ‘Maya’dan önceki ikinci tekli ‘Öyle Kolaysa’ buluştu dinleyicisiyle. Buluşur buluşmaz da dijital platformlara imzasını attı; Fizy, Spotify, Apple Music ve iTunes’da 1 numara oldu. Netd’de ise ilk günde 1 milyon kez dinlendi; 5 günde 6 milyon tıklamaya yaklaştı ve YouTube’un trend videoları arasında yerini aldı. Parça; melodik yapısı, düzenlemesi, retro göndermeleri, sözleri; ‘Mabel damarı’ dediğimiz çizgide samimi ifadesiyle benim içimi ısıttı. Bir bakış açısıyla; modern Anadolu pop eksenindeki parçanın videosu; aynı zamanda art direktörlük ve styling’i de üstlenen Anıl Can yönetmenliğinde şarkının ruhuna uygun olmuş. Mabel, şimdi yeni albümü tamamlamak üzere. ‘Maya’nın müjdecisi olan iki parçaya bakarak beklentimizi yüksek tuttuğumuzu da belirtelim. Bu iki parçada; diskografisinin iki ayrı hit kategorisinden başarılı örnekler veren Matiz’in; bu dengeyi gözetmeyi başarırsa; ‘Maya’ ile 2018’in en önemli albümlerinden birine imza atması işten bile olmaz.
Mabel Matiz
Öyle Kolaysa (Tekli)5 üzerinden 3,5 yıldız
Mustafa Sandal’ın, damga vurduğu 90’lı yıllarda ürettiği ve devamı gelen başarısının sırrı, bir besteci ve söz yazarı olarak yarattığı hit şarkı formülü olmuştu. Bunu, dönemin büyük isimlerinin himayesine ihtiyaç duymadan, bilakis o isimlere şarkılar vererek başaran Sandal, popüler alanın gözbebeğiydi. Sadece Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Zerrin Özer, Muazzez Abacı, Ayşegül Aldinç, Hakan Peker değil; Sertab Erener, Ferda Anıl Yarkın, Asya, Sibel Alaş, İzel, Burak Kut, Yonca Evcimik gibi çıkışını 90’larda gerçekleştirmiş isimlere de dönüm noktası olan şarkılar armağan etti.
2000’lerde de etkisini artırarak sürdürüp 2010’lara geldiğimizde ‘Ego’, ‘Tesir Altında’, ‘Ben Olsaydım’ gibi hit’ler çıkarmayı bildi şapkasından. 2016’da yayımladığı üç parçalık maksi teklisi ‘Dön Dünya’ çıktığında aynı adlı şarkı hayal kırıklığı olsa da ‘Hepsi Aşktan’ yüreğime su serpti.
Beklentim büyük
Mart ayında çıkarmayı planladığı yeni albümünden ilk tekli ‘Aşk Kovulmaz’a odaklanacak olursak, öncelikle bir Mustafa Sandal şarkısı değil. Günay Çoban ve Volga Tamöz’ün ellerine sağlık; Sandal’a uygun bir parça ve yeni albümle umut veren bir iş olmuş. Öte yandan, çıkış için “Doğru şarkıyı bulana kadar bekledim” diyen Mustafa Sandal acaba neden şarkı yazmıyor? Yazıyorsa neden vitrine onu koymuyor? Sıkıntı tam olarak nerde?
Söyleyeyim... Bir formül üzerinden hit şarkı yazmak mümkündür. Ancak iyi şarkı yazıp onun hit olmasını istiyorsanız, yapmanız gereken içinize dönmek. Bence Mustafa Sandal’ın cevheri yerli yerinde duruyor. Kendini yenilemek için yapması gereken, çocuk ruhunun peşinden gidip merak etmek, keşfetmek, heyecanlanmak; kendini hapsettiği konfor alanından çıkmak.
Ben onunla ilgili ‘50’sine merdiven dayadı, eskilerle idare etsin; yeni bir şey söylemesine, riske girmesine gerek yok’ şeklinde düşünenlerden değilim.
Beklentim büyük.
Pamela’nın; 2010’a kadar yaptığı dört albümle stil yaratıp içindeki rock’çı ve elektronik müzik seven şahsiyeti popüler figür haline getirdiğini söylemek mümkün. Hit parçalarının yanı sıra tükenmeyen enerjisi ve pozitif ruh hali, dansçılığı ama en önemlisi konservatuvarlı bir oyuncu olarak hem ekranda hem de tiyatro sahnesinde var olabilmesi başarısında önemli pay sahibi.
Ancak benim hayranlık duyduğum iki özelliği daha var. İlki; ortak çalışmalara güzel kalple yaklaşıp ego sorunu yaşamayışı. İkincisiyse; bu yazının da konusu olan cover’larının başarısı. Pamela; son albümü ‘Yara’ya kadar yaptığı ‘Fırtınalar’, ‘Veda Busesi’, ‘Ararım Sorarım’, ‘Sensiz Saadet Neymiş’ gibi çalışmaları dâhil olmak üzere, o parçaların şöhretinden nemalanmak için değil, sevdiği şarkıları kendi stiliyle yorumlayıp yeni bir şey söylemek için cover kaydediyor. İyi bir cover’ın tanımı da bundan başka bir şey değil zaten.
Geçen iki yılda, içinde bulunduğu iki proje; ‘Tuna Kiremitçi ve Arkadaşları’nda ‘Uçmak İstiyorsan’ ve Ümit Besen’in ‘Başka’sında eşlik ettiği ‘Seni Unutmaya Ömrüm Yeter mi’nin başarısı bu iki özelliğini birden öne çıkarıyor. Sık sık sahnesine de konuk olduğu Ümit Besen yorumuysa; ‘Yara’ projesine zemin oluşturuyor. Nedir projenin özelliği? Öncelikle 1.5 yıllık emek; birçok değerli besteci ve söz yazarına; Müslüm Gürses, Esengül, İbrahim Tatlıses, Ümit Besen, Ferdi Özbeğen gibi isimlere saygı duruşu... Daha önemlisi ‘Pamela stili’ düzenlenip icra edilmiş dokuz özel şarkı. Yani Pamela, değerli eşliklerin kadını olduğu gibi cover’ların da şahsına münhasır kraliçesi...
Pamela Spence - Yara
(5 üzerinden 3,5 yıldız)
Kafası karışık gitar asilzadesi: Jack White
Rock entelijensiyasının ilgisine mazhar olmuş bir isim Jack White. Türkiye’de de, kendisini neden sevdiğini bilmeyen, buna rağmen konserini kapalı gişe yapan bir Jack White kitlesi mevcut. Çok yetenekli bir multi-enstrümanist ve çağının yenilikçi gitaristlerinden biri. Öte yandan blues’un yapısıyla oynama çabaları pek avangart değil ve gitarın asilzadesi gibi davranıyor. Söz deseniz yoğurdun kaymağı; fikir deseniz kopuk uçurtma, ego deseniz şişik. Sound iyi ama onu da birlikte çalıştığı rüya takımı kotarıyor.
‘Connected by Love’ ve B yüzündeki ‘Respect Commander’; üçüncü solo albümünden ne müjdeliyor derseniz, ‘Skala geniş olacak’ derim. Ancak bu müzikal bir zenginlik mi yoksa savrulmuşluk mu, ‘Boarding House Reach’ yayımlandığında anlayacağız. Şimdilik görünen psikedelik doğaçlama soslu, retro synth’li, gitarlı dolgun ve analog bir sound’un elektronikle imtihanı. Notumuzsa henüz kıt.
“Hep aynı şarkıları mı söyleyeceğim? Hep aynı, istemediğim ortamlarda mı bulunacağım? Bundan daha iyisini yapamayacak mıyım? Sonunda ‘Güreşçi’ filmindeki Mickey Rourke gibi bir herife mi dönüşeceğim?”
Bir sohbetimiz sırasında böyle demişti Teoman. “Ben yaz aylarında dinlensin, eğlenilsin diye yapmadım şarkılarımı. Şarkı yazmayı öğrenmek için de çok uğraştım. Ve sonra dedim ki; ‘Benim şarkılarım da öylesine geldiler ve geçtiler mi acaba...’”
Teoman; ilk günden beri kendine karşı başka kimsenin olamayacağı kadar acımasız. Stüdyodayken, sahnedeyken, şöhretli hayatının göbeğindeyken bu hep böyle. Girdiği taşlı tozlu yollarda zaman zaman tökezlese de onu Teoman yapan şey, derinlemesine didikleyen memnuniyetsiz adam olma hali.
21 yıllık kariyeri ve 10 albüm boyunca yaptığı onca iyi şarkının içine üflediği ruhun huzur bulamadığına inandı. Bazıları öne çıkan şarkıların gölgesinde kaldılar, bazıları ticari kaygılarla düzenlenmişti, bazılarıysa video sahibi olamadan uykuya daldılar. İşte bu nedenle yeni şarkılar yapmak yerine eski şarkılarını kurcalamaya ve cevheri ortaya çıkarmaya karar verdi. Bir buçuk yıldır bu albüm üzerine çalışıyordu.
Bu bir ‘best of’ değil, bir ‘remix’ albüm değil, hit şarkıların versiyonlarından oluşan bir toplama hiç değil. ‘Koyu Antoloji’, Teoman tarafından seçilmiş 26 parçanın ortak bir ruh hali ve üslup gözeterek ‘koyu’ bir sound etrafında bir araya getirilmiş hali. Tamamını dinlediğinizde aslen tek bir hikâye anlatan albüm, 26 kısa filmden oluşan bir uzun metraj gibi. Dış ses Teoman; bu kez bağırmayı, coşmayı, zıplamayı, hep bir ağızdan söylemeyi değil; oturmayı, gözleri kapatmayı, hayal etmeyi ve o esas filmin bir parçası olmanızı öneriyor. Dramatik bir atmosferde; şarkı söylemek yerine ‘kirli’ sesiyle kulağınıza fısıldıyor.
Böyle bir albüme şarkı şarkı bakılmaz ama yine de video şarkısı ‘Tuzak’; ‘İstasyon İnsanları’, ‘Doktor’, ‘Galata’da Rıhtımda’, ‘Gökdelenler’, ‘Güzel Bir Gün’, ‘İstanbul’da Sonbahar’, ‘Limanında’, ‘Hem Hayattan Hem Ölümden...’, ‘Bugün’, ‘Doktor’, ‘Duş’ ve ‘Mavi’ öne çıkıyor. Yakında üç plaklık bir set halinde da piyasada olacak. Şimdilik iki CD ve dijital olarak mevcut.