2017’yi en güzel yıl olarak hatırlayacak isimlerin başında geliyor Luis Fonsi. Önce Latin pop sınırlarını aşıp dünya hiti haline gelen ‘Despacito’nun başarısı, sonra bu başarının geçen günlerde dağıtılan Latin Grammy’lerinde ‘Yılın Kaydı’ ve ‘Yılın Şarkısı’ ödülleri ile taçlandırılması, hemen akabinde söz konusu ikinci tekli ‘Échame La Culpa’nın ve video’sunun yayımlanması derken Luis Fonsi hızlı start’ının meyvelerini topluyor gibi görünüyor.
Konuya başka bir açıdan bakacak olursak, ‘Despacito’nun başarısındaki kimi önemli unsurları hatırlatmakta fayda görüyorum. Öncelikle Latin kökenli şarkılar, dünya pop platformlarını uzun süredir beslemekteydi. Parça ‘jackpot’ yapıp paralar şıkır şıkır dökülmeden önce makine zaten dolmuştu yani. Daha da önemlisi, parçanın ‘Daddy Yankee’ ile feat. (eşlik) şeklinde başlayan yolculuğunun seyri bir remix için devreye giren Justin Bieber ile fena halde değişti ve hit oldu; patladı gitti...
Fonsi ve akıl hocaları da bu gerçeklerin farkında olsa gerek; İspanyolca konuşan popçuyla İngilizce konuşan akranının işbirliği formülü üzerinden Demi Lovato gibi popüler bir kadın karakterle ilerlemeyi seçtiler ikinci teklide. Burada seçen tarafın Luis Fonsi olduğu apaçık, çünkü Demi Lovato da kendi kariyerinin ‘Despacito’sunu aramakta, Latin rüzgârından faydalanmaya çalışmakta.
Başka ‘Despacito’ yok
Geçen ağustosta, Antalya’ya geldiğinde sadece Hürriyet’ten Aslı Barış’a konuşan Luis Fonsi; “Evet, asla bir daha ‘Despacito’ gibi bir parça yapamayacağım. Başka kimse de yapamayacak... Tarihte sadece bir ‘Despacito’ olacak. Tıpkı sadece bir ‘Macarena’, bir ‘La Bamba’ olduğu gibi... Başka bir ‘Despacito’ yazılamayacağını biliyorum, çünkü böyle bir fenomen her zaman yaratılamaz” demişti. Söylediklerinde büyük ölçüde haklılık payı var. Ancak Ricky Martin, Enrique Iglesias, Shakira gibi ‘One hit wonder (Tek şarkılık mucize)” kalıbını kıranlar da olmadı değil geçmişte.
Şarkının çıkışından sonraki bir hafta içindeki gelişmeler şöyle: Dijital platformlarda bir heyecan yarattı ancak sadece İspanyolca konuşulan ülkelerde Spotify dinleme listelerinin 1 numarasına ulaştı. Globalde Spotify’ın 13’üncü sırasını, Amerika’da ise 53’üncülüğü ancak zorlayabildi. iTunes Amerika’da indirme listelerinin 5’inciliğine kadar yükselip düşüşe geçti. Amerika ‘dünya hitleri’ noktasında belirleyici olduğundan tahminimce Billboard Top 100’ün ortalarında kendine kısa süreli bir yer bulur. Ama yeter mi?
<iframe src="https://open.spotify.com/embed/track/1zsG4eaZmkA1dvjDDsAGLK" width="300" height="380" frameborder="0" allowtransparency="true"></iframe>
Ağustos sonunda; yeni albümüyle aynı adı taşıyan ‘Reputation’ parçasıyla oyuna sert bir giriş yapan Taylor Swift; ‘...Ready for It?’ (eylül) ve ‘Gorgeous’ (ekim) teklileriyle seriye devam etti. En son kasım başında dördüncü tekli ‘Call It What You Want’ çıktı. Swift’in beklenen albümünden dinlediğimiz şarkılar arasında, hiphop kıyılarına en çok yakışanı ve şarkı olarak da en güçlüsü bence o olmuştu. Melodik yapı itibariyle iddialı, balad tadında yumuşacık başlayıp Swift usulü tekerleme kafasında bir rap’le ilerleyen parçada Taylor diyordu ki: “Birçok hatalarım oldu, çok gemiler yaktım da ders almadım. Ama yaptığım bir şey doğruydu; sonunda sevdiceğimi buldum!” Yeni albüm ‘Reputation’ın, ses getiren ‘1989’ albümünün başarısını yakalayıp yakalamayacağını şimdiden kestirmek zor. Ancak Swift’in müzikal olarak ileri gittiği söylenebilir. Çünkü denemekten hiç çekinmiyor. Denedikçe de kendi içinde yeni yerler buluyor. Beslendiği ya da beslediği dramların kurgusu inandırıcı. Mahremiyet alanından yer yer paylaştıkları sakil durmuyor.
Bu albümle eski ‘persona’larını öldürdüğünü net biçimde ifade ederken kendini, başkalarının gözünden bakıp yargılamaktan vazgeçtiğini de ilan etmiş oluyor. Bunu şarkı sözlerinde açıkça görüyorsunuz. Taylor Swift şimdi daha karanlık, daha samimi, daha cesur; öte yandan sound’u rap soslu elektro pop-rock da olsa hâlâ anaakım popun güvenli sularında. Bakalım her teklisiyle 1 numara olmamayı göze alarak takındığı tavır uzun vadede neler getirecek... Altıncı albüm ‘Reputation’ şimdilik sadece iTunes’da.
TAYLOR SWIFT - REPUTATION (Albüm)
5 üzerinden 3,5 yıldız
Sıla’nın aşkı, acıyı, mutluluğu derinlemesine yaşayan, dibe vurduğu gibi ayağa kalkmasını da bilen, zeki ve mizah duygusuna sahip, kentli, iyi eğitimli ve güçlü kadını simgelediğini söylesek yeni bir şey söylemiş olmayız belki. Ancak bu tanımın dışında kalan kadınlar tarafından da sahiplenilip sevildiğini; onların da Sıla’da kendilerinden bir şeyler bulduğunu söylersek Sıla’nın başarısının sırrını kısmen tarif etmiş oluruz.
Hem ‘damardan’ diyebileceğimiz şarkıları hem de orta ve hızlı tempolu olanlarıyla Türk popüler müziğinin son 10 yılına kendine has bir damga vurmayı başardı. ‘Yan Benimle’, ‘Zor Sevdiğimden’, ‘Kenar Süsü’, ‘Egeli Lodos’, ‘Oluruna Bırak’, ‘Yabancı’ ve ‘Yara Bende’den başlayıp ‘Sevişmeden Uyumalıyım’, ‘İnşallah’, ‘Acısa da Öldürmez’, ‘Vur Kadehi Ustam’ ve ‘İnşallah’la devam eden, oradan ‘...Dan Sonra’, ‘Kafa’, ‘Reverans’, ‘Afitap’ ve ‘Engerek’ gibi sevilen şarkılarına uzanırken artan tempo gibi; müzik kariyerinde de popülerlik çıtasını belirli bir düzeyin üstünde tutmayı becerdi, hep ilerledi.
Sıla külliyatı içinde kimi vasat diyebileceğimiz ve zaman zaman birbirini andıran şarkılar olmasına rağmen, kendini tekrar ediyor dememiz ayıp olur. Mesela Sezen Aksu’nun kariyer yürüyüşünü ya da pop şarkıyla, Egeli arabeskin efkârı üzerinden kurduğu seçkin ilişkiyi örnek almış da olabilir ancak replika olmayıp kendi kulvarını yarattığı ortada.
<iframe src="https://open.spotify.com/embed/album/3K5sDO4pRS9JA38nvOl0be" width="300" height="380" frameborder="0" allowtransparency="true"></iframe>
Daha önce Mabel Matiz’le birlikte Açıkhava konserinde seslendirdiği ve 10’uncu yılına özel, tekli olarak çıkardığı ‘Muhbir’ şarkısına gelecek olursak; bana göre görkemli Sıla kariyerinin başyapıtlarından biri değil. 10’uncu yıl niyetine olunca, insan haliyle yukarıda bir çırpıda saydığım güçlü şarkıların en güçlüsünden bir tane bekliyor. Öte yandan Sıla hayranlarını mutsuz edecek bir şarkı diyemeyiz ‘Muhbir’ için. Zaten alıcısı, tıklanması da bol.
Ben yeni albümde Sıla’nın daha fazlasını yapacağına inanıyorum.
5 üzerinden 3 yıldız
Selena Gomez, 126 milyon civarındaki takipçisiyle Instagram’ın lideri. Geçen yıl üç aylığına hesap dondurduğunda konu çok konuşuldu. Hatta bu tavrıyla trend bile yarattı. Sebebi sorulduğunda; “Herkesi tanıyorum gibi geliyor ama aralarında hiç arkadaşım yok” dedi. Bir diğer konu da 2015’ten beri uğraştığı ve çok ciddi bir bağışıklık sistemi bozukluğu olan lupus hastalığı. Neticesinde ‘gerçek’ arkadaşı, aktris Francia Raisa donörü oldu ve bir karaciğer nakli operasyonu geçirdi Gomez. Bütün yaz iyileşmeye çalıştı ve eylülde ortaya çıktı. Kendisi ortada değildi belki ama yaz boyunca da iki güçlü teklisi; ‘Bad Liar’ ve ‘Fetish’ listelerde fırtınalar estirdi. Ve ekim sonu; beklenen yeni albümünden Marshmello prodüktörlüğündeki üçüncü öncü teklisi ‘Wolves’ geldi. İlk iki parça gerçekten iyiydi ancak bu elektronik ve dans soslu; yüksek tempolu parçaya bayıldığımı itiraf etmeliyim. Bir yandan zihinsel anlamda şöhreti ve dostluğu; diğer yandan birlikte yaşamak zorunda olduğu hastalığı nedeniyle yaşam ve ölümü sorgulayan Selena’nın; kariyerinin devamında müzikal anlamda gitgide olgunlaşacağına; akabinde yaşı gelince ‘diva’ olacağına kesin gözüyle bakabilirsiniz.
(Tolga Akyıldız'ın değerlendirmesi 5 üzerinden 4,5 yıldız)
TV dizisi ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’; iki yılı aşkın süredir hayatımızda. Derin devlet-mafya ilişkilerini bol aksiyon ekseninden okuyan dizinin senaryosu gereği, ana karakter Hızır Reis’in (Oktay Kaynarca) düşmanları kızı Zeynep’i (Ece Hakim) öldürür. Zeynep’in cenaze merasimi; ağır ve bol acılı bir sahnedir. Bu sahne için izleyiciyi derinden etkileyecek bir şarkıya ihtiyaç vardır.
Dizinin yapımcıları, şarkıyı Ahmet Aslan’dan isterler. Ahmet Aslan; 96’dan beri yurtdışında yaşayan bir müzisyen. Zaza kökenli ve Zazaca dışında Türkçe ve Kürtçe türküler okuyor. Bana sorarsanız, hem bağlama hem gitar ustası, çünkü bağlamada klasik gitar tekniği uyguluyor. Bununla da kalmıyor, bağlama ve klasik gitar melezi La-Tar adlı enstrümanın varlık sebebi oluyor.
Parça olarak Âşık Mahzuni’den ‘Çeşm-i Siyahım’ belirleniyor. Çok kıymetli bir türkü...
Bana sorarsanız Ahmet Aslan bir riske giriyor ve düet yapmak üzere Demet Akalın’a teklif götürüyor. Demet Akalın ismini duyanlar, yorumu dinlemeden burun kıvırıyor. Önyargı kötü şey, ancak kazandığı şöhret ve parayı sonuna kadar hak ettiğine inanmakla birlikte bu önyargıların oluşmasında Demet Akalın’ın da payı büyük. ‘Bebek’te üç beş tur atan, olmadı bir de sinema yapan’ kadın profili kategorisini bizzat açtı desek hiç abartılı olmaz. O kadının da Âşık Mahzuni’den okuması, bazı bünyelerde alerji yapabiliyor. Buna verilecek en güzel cevap nedir? Türkünün hakkını vermek. Verebilmiş mi? Bence elinden gelenin iyisini yapmış. Levent Güneş’in düzenlemesi ve Ahmet Aslan’ın o derviş ruhlu sesinin desteğiyle ortaya güzel bir iş çıkmış. Eğer peşinen reddediyorsanız, yapmayın derim; dinleyince ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Asım Can Gündüz gibi usta bir gitarcının oğlu olarak doğdu. Ama kendi kuşağının genel davranışına uygun olarak, çocuk yaşta internetten akustik gitar çalmayı öğrendi. Sonra babasının hediye ettiği elektro gitarla en ‘baba’ okulda pişti.
Sokaklarda, vapurlarda çaldı, söyledi. Çok iyi bir gitarist olduğu gibi bence müthiş bir erkek vokal. Doğuştan müzisyen, ruhunda var. İnternet videoları çok tıklanıyordu, cover’ları, featuring’leri dilden dile dolaşıyor, performansları konuşturuyordu. Şimdi kendi şarkılarından oluşan ilk EP’sini çıkardı... Hücum kayıt kafalı, akustik ruhlu ama çok katmanlı; içinden bolca reggae, blues, soul ve tabii rock’n roll hissiyatlar geçen, buna rağmen kafası da karışık olmayan bir Evrencan Gündüz sound’u yakalamayı başarmış.
Enerjisi çok güzel olan EP’nin konserlerini özellikle tavsiye edeceğim ki zaten bugün Maslak Uniq’te gerçekleşecek İstanbul Cocktail Festival’da çalıyor.
Çok uzun zaman önce bir muhabbetimiz sırasında; “Artık albüme inanmıyorum; şarkıları belirli aralıklarla internetten paylaşmak istiyorum” demişti. O zamanlar bugünkü anlamda dijital müzik platformları yoktu.
Sanal dünyada bir müzisyenin gerçek manada var olabilmesi için kendine ait bir ‘alt dünya’ kurması gerekiyor. Nil Karaibrahimgil tanıdığım en orijinal kadınlardan biri olduğu gibi ‘dünya kuruculukta’ da pek az insan onun eline su dökebilir.
Kendisini üniversiteden beri tanıyan biri olarak şunu söyleyebilirim: Aşkla, müzikle, dostlukla, kısaca hayatla ilgili bugün ne söylüyorsa; o yıllardan itibaren büyük bir samimiyetle yapmaya uğraştı Nil. Aklına, fikrine güvendiği herkesi dinledi ama hayallerini de çocuğunu koruduğu gibi korudu. İşte arka planında; içten hikâyeler anlatan sözlerle güçlü nakarat melodileri olan ‘Nil Dünyası’ aynen böyle kuruldu. Onun gibi biri için bu dünyayı sanaldan anlatmak hiç de zor olmayacaktı...
Film müziği olarak yaptığı ‘Hadi İnşallah’ ve ‘Bizi Anlatsam’ da, reklam müziği olarak yaptığı ‘Kız Gibi’ de güçlü parçalardı. Derken kitabını müziklerle birleştirerek kurguladığı video’lar yaptı geçen yıl. Önce ‘Gençliğe Sevgilerle’, arkasından Anneler Günü için ‘Meğer Ben Aziz Arif’mişim’ ve son olarak yılbaşı öncesi (‘Nil Duası’ adlı yazısından yola çıkarak) ‘Niltemenni’yi yayımladı YouTube’dan. Hepsi çok sevildi, çok paylaşıldı. Harbiye Açıkhava’da unutulmayacak bir konser verdi; ‘Nil’in gücü kadın gücü!’ dedi. Sırada diklemesine video çekimleriyle kalbimize dokunan iki parçası vardı: Çocuğu üzerinden çocuklara yazdığı ‘Benden Sana’ ve kendi üzerinden annelere yazdığı ‘Annelere Ninni’...
Altı gün önce yayımladığı ‘Vah ki Ne Vah’ daha önce bir arkadaşının kısa filmi için yazdığı şarkı; araya yıllar ve başka aşklar girse de birbirinden sökülemeyen eski aşkları anlatıyor. Nakaratıyla, sözleriyle yine ‘Nil gibi’ ve güçlü bir şarkı. Ama en önemlisi Nil’in bana yıllar önce söylediği gibi belirli aralıklarla yapıp internetten paylaşacağı teklilerden biri olmasını temenni ediyorum.
Gerisinin gelmesi dedim de şarkının video’sunda geri geri geçmişe gidiyor; o unutamadığı aşkının yanına oturup başını da omzuna yaslıyor Nil. Bu işin kurgu kısmı.
Bu tür şifreler önemli... Çünkü aslen tiyatro, sinema ve televizyon dünyasında yeterince ün sahibi elemanlara sahipken; bir gün Cihangir’de bir evde iki gitar ve bolca muhabbet tıngırdatmak suretiyle yeni bir şöhret tanımlamış bir ekipten söz ediyoruz.
O gün o evde yaptıkları şarkıyı internete koymalarıyla 2008’de başladı hikâye. Küçük bar performanslarından kapalı gişe konserlere kadar uzandı. Bence en önemlisi ev kaydı hissini koruyan, içinde fazla stüdyo atraksiyonu barındırmayan samimi ve iddiasız şarkıları; şahane sözlerle birleşince ‘lo-fi’ tabir edilen bu yaklaşımın şahsına münhasır bir örneği oldular. Bugün yeni dalga grupların başarısından söz ediyorsak bunda Büyük Ev Ablukada’nın payı büyüktür.
Albümlerine ‘Ful Faça’, ‘Ay Şuram Hâlâ Ağrıyo’ (konser) ve şimdi ‘Fırtınayt’ gibi isimler düşündüler. ‘Bak bu asansör Türk, bak bu dolma normal’ ya da ‘Dün gece masada unuttuğun kek gibi kararlı olsan’ türünde sözlerinin sosyal medyada racon kesmesi zor olmadı. Kendi albümlerini çıkarmak için plak şirketi kurduklarında adını; ‘Olmadı Kaçarız’ koydular.
Ev kafasında ve yandan yandan takıldıkları ilk şarkılarından akustik kafalara ve şimdi ‘Fırtınayt’la ‘yeni şekil’ elektronik rakınrollu hallere geçiş yaptılar. Önce konserlerini verdiler ‘Fırtınayt’ın ve aylar sonra albüm sadece Apple Müzik’te yayımlanan ilk haftasında büyük ilgi görmeyi başardı. Daha önceden bildiğimiz ‘Güneş Yerinde’, ‘Hayaletler’, ‘Arayan Bulur’ başta olmak üzere ‘Evren Bozması’ ve diğerleri de eşit ilgiyi hak ediyor bence. Çünkü Büyük Ev Ablukada’nın baştan beri ‘oyun içinde oyun’ şeklinde kurguladığı müzikli hikâyesi sürekli yenilenen şekline karşın omurgasını özenle koruyor.
Biz Bartu Küçükçağlayan, Onur Ünsal, Cem Yılmazer ve bir zamanlar Okan Yalabık; zaman zaman Berkun Oya’nın da içinde bulunduğu bu güzel ekibi hayatımıza kattıkları zekâ ve samimiyet nedeniyle çok seviyoruz. İnternetin çizdiği güzergâhta bir şöhret üstüne başka şöhret ekleyen müzik kariyerleri de neresinden baksanız ufuk açıcı...