Kulağıma televizyondan Kenan Doğulu’nun şarkıları çalınınca ekran başına geçtim. Kenan, Survivor için Dominik’e gitmiş, kazanan takıma ödül mahiyetinde ezbere bildiğimiz hitlerini söylüyordu. Meğer Kenan, 20 Temmuz’da ‘Ken’ adıyla yayımlayacağı yeni albümü ‘Vay Be’nin çıkış şarkısı ‘Issız Ada’nın videosu için gitmiş Dominik’e. Çekilen video için de Acun Medya’nın teknik ekipmanı kullanılmış. Kazan-kazan üzerine kurulu şahane bir fikir sizin anlayacağınız.
‘Issız Ada’, dün itibariyle dijital platformlara çıktı. Videosunu da izleyince hemen ısınacaksınız. Ada sakini çeşit çeşit hayvanın dansımsı hareketleriyle esas dansçıların tıpkısı koreografisi ekran ikiye bölünerek verilmiş. Tam seyirlik. Bir yaz şarkısı, bir pop şarkısı olarak baktığımızda uluslararası standartlarda bir video. Şarkı olarak baktığımızda hem söz-bestede aranjör olarak işe ruh üfleyen Bora Uzer’in katkısının altını çizelim. Kenan’ın ‘funky’ bir şarkıyla çıkış yaparak ‘Ken’liğini göstermiş olmasını da takdir edelim.
Beren Saat’in gözlerine yazılan şarkı
‘Issız Ada’ ile birlikte lokomotif olacak bir diğer şarkı albüme adını veren ‘Vay Be’. Yedi parçanın beşinin düzenlemesini yapan Ozan Doğulu’nun şarkıların yazın beach’lerde, kışın kulüplerde çalması için gereken düzenleme müdahalesini profesyonelce gerçekleştirdiğini söylemek lazım. ‘Vay Be’ de bu vitrin için uygun. Tıpkı bir sonraki aşamada ‘Yapma’ için geçerli olduğu gibi. Albümün ‘eğlenceli sound’dan ödün vermeden duygusal olabilen iki şarkısına; Beren Saat’in gözlerine yazıldığı aşikâr ‘Yosun’ ve ‘Boğazımdan Geçmiyor’a da dikkat çekelim. Müzisyen Kenan’ı mutlu eden; bizzat yazıp düzenlediği ‘... Al Bu Boş Sayfa Senin, Sensin Benim Mozart’ım Şekspir’im...’ dediği ‘Boş Sayfa’yı da ‘Issız Ada’ gibi bu albümün müzikal kahramanlarından biri ilan edelim.
Ancak bir şarkıya özel ilgi göstermek istiyorum; adı ‘Dansa Kaldır’. Öğrendiğime göre çok uzun süredir beklemekteymiş bu şarkı. Bence bekletmekle hata etmiş Kenan. Özellikle düğünlerde ortalığı darmaduman edeceği kesin.
Fotoğraflar: Selçuk ŞAMİLOĞLU
Amerika’nın en önemli müzik okullarından Berklee College of Music’e kabul edilişini anlatsana bize.
- Klasik piyano ve solfej ile başladım. Müzikle bağı çok kuvvetli olan Robert Kolej’i kazanınca konservatuvar sınavlarına girmeye gerek görmedim. Bir yandan okul orkestrası, diğer yandan Sibel Köse ve Randy Esen’den caz vokal dersleriyle devam ettim. Derken Arif Mardin Bursu’nu ve Berklee’nin sınavını kazanınca liseyi bitirip Amerika’ya yerleştim. Gitmeden önce 18 yaşındayken Nardis’in Caz Vokal Yarışması’nda üçüncü oldum.
İlk EPin ‘To Love’, remix ve live versiyonlarıyla dijital platformlarda yer almıştı. İngilizce sözlü bu EP hak ettiği noktaya ulaştı mı sence?
- Şarkılarıma inanıyordum. Ancak tanıtım açısından yeterince deneyimimiz yoktu. New York gibi yetenek deryası bir şehirde yaşıyorum. Mücadele veren o kadar çok değerli müzisyen var ki. Birçoğu bence hak ettiği noktaya gelemiyor. İşin sırrı vazgeçmemekte. Bence ileride yeni şarkılarım beğenildikçe insanlar ‘To Love’ı daha çok merak edecekler.
Şöhret beklentim yok, samimiyet önemli
Türkçe sözlü ilk şarkın ‘Belki Bir Gün’ü dijital platformlarda dün yayımladın. Bundan sonra sadece Türkiye pazarını hedeflediğini söyleyebilir miyiz?
- Hem İngilizce hem Türkçe devam edeceğim. Şu anda Amerika’da ‘Üstün Yetenek Vizesi’ sayesinde yaşıyorum ve çalışıyorum. İsterim ki bir ayağım orada, bir ayağım burada olsun. Fakat Türkiye’de yaptığım işler beğenilir, dinleyiciler “Türkçe albüm bekliyoruz” derse, o zaman kolları sıvarım. Şimdi sırada şarkının videosu var. Ondan sonra da akustik versiyonunu yayımlayacağız.
Mabel Matiz, bir süre önce yayımlanan son stüdyo albümü ‘Maya’ya kadar yaptığı üç albümü, içinde bulunduğu projeler ve genel olarak müziğe, hayata bakışıyla orijinal ve açık kalpli biri olduğunu çoktan göstermişti bize. Türk pop anaakım standartlarının dışında bir yaklaşımla ‘Mabel Matiz hiti’ne dair apayrı bir tanım yapmayı başardı ki, bu az şey değil. Kent ozanı yaklaşımı, bir yandan hüzünlü bir yandan eğlenceli halleri, hikâye anlatma ve melodi yazmaktaki ustalığı ve işine gösterdiği hassasiyetle iyi bir şarkı yazarının vokal duygusunu kitlelere geçirmek için ille de bilmem kaç oktav sese gereksinim duymadığını kanıtladı. Yani Mabel, kendi yolunu bizzat açtı.
Mabel Matiz’i bu konuma getiren şarkıları üzerinden değerlendirmek gerekirse iki ana kulvardan söz edebiliriz. Bunların ilkine ben ‘Mabel Matiz Diskosu’ diyorum. Bu kategorideki Mabel şarkıları, genellikle radyoların, yazlık mekânların, beach’lerin tercihi olan, belirli bir düzenleme matematiği üzerine kurulu, dans/elektronik altyapılarla folk öğelerin buluştuğu şarkılar oluyor. İyi diyebileceğimiz nakaratların tekrarına dayalı bu şarkılar, Mabel Matiz külliyatı içinde zaman zaman vasat örnekleriyle de karşılaşsak, genelde güçlü hit’lere işaret ediyorlar.
İkinci kulvardakilerse şahsen tercih ettiğim, Mabel’in renklerini, yaratıcılığını, iç dünyasını samimiyetle yansıtan şarkılar. Bu kategorinin ayırt edici özelliği, şarkı formu ve düzenleme açısından yarattığı fark, hatta Mabel’in önümüzdeki on yıllarda nasıl anılacağına dair temeli inşa ediyor oluşu.
Biraz daha açmak gerekirse, Mabel Matiz’in daha önce yayımladığı ve bu albümde yer alan iki tekliden ilki ‘Ya Bu İşler Ne’, ilk kategorinin; ‘Öyle Kolaysa’, ikinci kategorinin şarkısı.
Adını Mabel’in annesinden olduğu kadar bence Mabel’i Mabel yapan mayadan da alan son albüme gelecek olursak, altı çizilmesi gereken çok nokta var. Her şeyden önce müzik şirketlerinin tekli tekli gitmeyi öğütlediği, kimsenin pek hikâye ve şarkı biriktiremediği bir dönemde 2 CD’lik bir albüm yapmak kolay iş değil. İki yıllık özenli bir çalışmanın ürünü olan ‘Maya’, hem sound’u hem de sözleri itibariyle Mabel Matiz’in müzik yolculuğu ve Türk popu açısından yeni şeyler söyleyen bir albüm olmuş. Mabel, kendi üslubuyla ezber bozmuş.
Sizle paylaşacak ünüm münüm yok; Yap istediğini, pusulam şaşmaz; Çok emek verdim, kusura bakma... Davam aklımda, vicdanım rahat... Peşindeyim Rap’in, peşimde polis...’ diyor Ezhel; tutukluluğunun 21. gününde yayımladığı yeni teklisi ‘Kazıdık Tırnaklarla’nın sözlerinde. Şarkı yayımlandığı sırada ‘Uyuşturucu/uyarıcı madde kullanımını özendirme veya bu nitelikte yayın yapma’ suçu kapsamında Ezhel için 5 ila 10 yıl hapis cezası isteniyor. Davet üzerine ifade vermeye gittiğinde tutuklanan Ezhel; ayağıyla giden bir müzisyenin kaçma şüphesi olamayacağından epeyce şaşkın. Hepimiz şaşkınız. Ezhel; tırnaklarıyla kazıyarak, kendi yolundan giderek, kimseye eyvallah demeden anaakımın zirvesine taşıdığı Türkçe rap albümü ‘Müptezhel’in ilk yıldönümünde ‘içerde’. Neyse ki 19 Haziran’da görülen ilk davasında beraat ediyor. İçerden dışarıya yazdığı mektuptaysa “Kahrolsun sansür, yaşasın tam bağımsız rap!” demekten geri kalmıyor.
Sanat her şeyden söz edebilir. Ve kurgu elbette hayatın gerçeklerinden yola çıkar. Hangi türde müzik yapıyor olurlarsa olsunlar Ezhel gibi ozanların derdi hayatı anlatmaktır. Ve hayat serttir. Yüzleşmesi zor olan gerçektir hayat. Ezhel, arka sokakların hikâyesini samimiyetle ve olması gereken sertlikte anlattı. Otosansür yapmadı. Ankara’nın fakir mahallelerinde olan biteni anlatırken çiçekten, böcekten mi söz edecekti?
Uyuşturucuyla mücadele yolunda Ezhel’i kampanya yüzü yapmak mümkünken (Kendisinin uyuşturucu kullanımını eleştirdiği ve uyuşturucudan ölen arkadaşlarına ağıtlar yaktığı şarkı sözleri mevcut) kurgulanmış sanatsal hikâyeleri tutuklamanın kime ne faydası oldu? Özendirme suçunun hukuki çerçevesi net olarak çizilmezse yarın dünyaca ünlü rap/hiphop yıldızlarının şarkıları ya da Sigmund Freud’un kimi bilimsel; Charles Baudelaire’in, komple bir ‘Beat’ Jenerasyonu’nun ve nicelerinin edebi yaklaşımları uyuşturucuyu övme gerekçesiyle suçlanıp yasaklanabilir mi? Bunlar sizin sorularınız. Bizim işimiz Ezhel’in müziğiyle... Yeni tekli ‘Kazıdık Tırnaklarla’; Ezhel’in ilk günden bugüne yaşadıklarının özeti olmasının yanı sıra nakaratı, altyapısı, formuyla güçlü, iyi bir şarkı. Mutlaka dinleyin. Çünkü Ezhel’in filmi asıl şimdi başlıyor.
EZHEL KAZIDIK TIRNAKLARLA (Tekli) (BEŞ ÜZERİNDEN DÖRT BUÇUL YILDIZ)
Masal ülke İzlanda’nın Sigur Rós’u, müzikal varlığını evrilme üzerine kurmuş; müziğini de, dünyadaki diğer sanat alanlarıyla oluşturduğu kesişim kümeleri üzerinden tanımlamış bir grup. Tıpkı zamanında Pink Floyd’un, Radiohead’in, memleketlisi Björk’ün doğal olarak başardığı gibi hep birkaç adım ilerde; bizi saplandığımız uyuşturucu nitelikli pop çamurundan çıkarmak için elini uzatmış bekler gibi Sigur Rós.
Sigur RósRoute One (XL-Ess Err)
Bu nedenle Sigur Rós’u tanımlarken ‘post rock’ ve kısa süre önce dijital platformlarda yerini alan ‘Route One’ adlı yeni albümüne de ‘ambient-elektronik’ denmesinden hazzetmiyorum. Sebebi açık: Bazı şeyleri tanımlamaya çalışmak beyhudedir. Sürekli arayan, dönüşen bir şeye siz hangi aralıkta etiket yapıştırırsanız yapıştırın yanlış olur. Bunun yerine akışa uyum sağlarsanız; dinleyici rolünden Sigur Rós’un bir parçası olmaya doğru gelişen pozisyonunuz güçlenebilir.
Mutabıksak ‘Route One’dan söz edelim... 2016 yazının en uzun gününde Sigur Rós, İzlanda’yı dairesel olarak kat eden 24 saat ve 1332 km’lik bir yolculuk yaptı. Bu yolculuğu da ‘Slow TV’ adıyla YouTube üzerinden canlı olarak yayımladı. Serüvenin bir de müziği vardı elbette. Önce 24 saatten 40 dakikaya indi. Sonra 2017 sonunda plak formatında sınırlı sayıda yayımlandı. Şimdiyse dijital platformlardaki yerini alarak tarafımıza ulaştı. 8 parçalık ‘Route One’ esasen grubun ‘Óveður’ parçasının çeşitli hallerinden oluşuyor. Teknik olarak bir ‘tekli’ ancak ruh olarak kesinlikle remix ya da versiyon içerikli değil, konsept bir albüm. En önemli özelliği bir bilgisayar programı aracılığıyla ve neredeyse sıfır insan müdahalesiyle kendiliğinden oluşmuş olması. Bu tavrın altmetninde bambaşka bir mesele var: Öncelikle bir Sigur Rós şarkısının özgür bırakıldığında teknolojik bir rastlantısallıkla ne kadar derinlere gidebildiğini gösteriyor. İkinci olaraksa; belki de sanatçının sanat üzerindeki ‘yaratıcılık’ hegemonyasını sorguluyor; sanatsal yaratıcılık söz konusuysa insanın önce egosundan kurtulması gerektiğini vurguluyor. Her bir parçasının adı; yolculukta verilen molaların coğrafi koordinatları olan ‘Route One’ teknolojik haline karşın; huzurlu atmosferi, duygusallığı, sükûneti ile İzlanda’ya dilediğiniz zaman yapacağınız zihinsel yolculuğa açık bilet gibi. 1, 2 ve 4’üncü şarkılara dikkat.
Evrencan Gündüz
Mevsim Çiçekleri Evrencan Gündüz; canlı performans video’ları ve eşlikleri ile olduğu gibi tüm samimiyetiyle yaptığı canlı sosyal medya yayınları ve videoları sayesinde güçlü bir bağ kurdu sevenleriyle. Aslında mevcut Türk pop ya da rock kalıplarından birine sığışmak yerine potansiyel kitlesi için yepyeni bir temel attı. İlk EP’si ‘Evrencan ve Uzaylılar’ çıktığında ‘Ben Asım Can Gündüz’ün iyi cover söyleyen oğlundan çok daha fazlasıyım’ demiş oldu. ‘Seni Sevecek Kadar’ ve ‘Sen Beni Yine’nin öne çıktığı EP’de Evrencan; rock, soul, reggae, blues gibi ummanlardan beslenen sound’unu küçük küçük parlattı. Geçen günlerde yayımladığı altı parçalık ilk albümü ‘Mevsim Çiçekleri’ bu açıdan baktığımızda aynı müzikal kaynaklardan yola çıkan ama daha olgun, Akdenizli ve ruhen zengin bir pop rock albümü olmuş. Evrencan; samimi ve orijinal bir tavırla bir yandan kendi kitlesini oluştururken diğer yandan popülerlik kaygısı duymadan kendini günbegün sevdireceğe benziyor. Albüme adını veren parça, ticari açıdan lokomotif olabilir ancak siz ‘Kadının Teki’, ‘La La La’ ve ‘Yeni Bir Şarkı’dan başlayarak tamamını dinleyin. Henüz Evrencan’ı sahnede izlemediyseniz bu albümün bir konserine gitmeyi de ihmal etmeyin.
Türk popüler müziğinin yaşayan en kıymetli şarkı yazarı ve seslerinden Yıldız Tilbe’ye saygı nitelikli iki CD’lik ‘Yıldız Tilbe’nin Yıldızlı Şarkıları’ albümünde 41 isim bir araya geldi, Tilbe hit’lerini kendi üsluplarıyla icra etti. Aleyna Tilki’nin bu albümde yer alan ve sözleri Yıldız Tilbe, müziği Tarık Sezer’e ait ‘Yalnız Çiçek’ yorumu için çekilen klip bir günde yedi milyon kez izlendi. Öncelikle Tilki’yi; sadece bir eşlik (‘Cevapsız Çınlama’), bir şarkı (‘Sen Olsan Bari’) yapmışken yakaladığı başarıyla bu albümün de bir parçası olmasından ötürü tebrik ederim. Eğer doğru güzergâhı takip ederse çok daha büyük işler yapacağına en çok inananlardan biriyim.
Öte yandan ‘Yalnız Çiçek’ yorumu kariyerinin geri kalanında ne yapmaması gerektiğine dair iki önemli ipucu veriyor bize: İlki asla merkez pop eksenine kayarak ablaları, ağabeyleriyle şarkı formu ve düzenleme açısından benzeşmemesi gerektiği. İkincisiyse; ne kadar iyi dost da olsalar Emrah Karaduman’la müzikal birlikteliğinin çerçevesini daraltma zorunluluğu. Karaduman; ‘Cevapsız Çınlama’ ile Aleyna’nın kariyer kapılarını aralamış olsa da Aleyna’yı Aleyna yapan şeyin ‘Sen Olsan Bari’ ve Ozan Çolakoğlu’nun dünya ‘teen pop’ kodlarını çok iyi okuyan düzenleme anlayışı olduğu apaçık. Aleyna’nın yapması gereken bu yolu takip etmek; Ersay Üner’in yaptığı gibi iyi şarkılar bulmak ve onları Çolakoğlu’na teslim etmek. Bana sorarsanız ‘Yalnız Çiçek’te Emrah Karaduman’ın düzenlemesi; yorumun bütünündeki en zayıf halka olmuş. Aleyna, Emrah’la müzikal yolculuğuna onun parçalarının bazılarına eşlik ederek ya da kendi şarkılarının remix’lerinde buluşarak devam ederse daha iyi sonuç alacaktır.
Kanye West’in burnu sürtmüş hali...Kanye West’in, Kim Kardashian’la evlilik ortaklığının bütçesi yedi kuşak torunlarını doyuracak boyutta olabilir. Ancak West, 40’larının başında taşın üstüne taş koyan albümler yaparken diğer yandan prodüktör tarafını öne çıkararak efsaneleşmeye doğru gitmeyi seçmedi. Onun yerine duygusal manada ergen gibi davranmayı tercih eden; bencil, küfürbaz, hizipçi, kaba saba bir adama dönüştü. Bu durumdan müzikal bir çıktı beklemesi üzücü. Kendisine bir süre önce koyulan bipolar bozukluk teşhisi olan biteni biraz açıklıyor gibi görünüyor. Bir süre önce kendi yarattığı kaostan uzaklaşmak için yine kendi kendisini sürgün ettiği ABD’nin dağlık Wyoming eyaletinden sekizinci albümü ‘ye’ ile döndü West. Albüm için; dağın tepesinde akıl sağlığını, evliliğin manasını ve bağımlılığı sorgulayan bir sayıklama demek mümkün. Büyük eşlikler de içermeyen (Nicki Minaj, Kid Cudi gibi isimlerin küçük katkılarını saymazsak) ‘ye’; bir bakış açısıyla naif ve samimi, bir başka bakış açısıyla West kariyerinin en düşük profilli albümü. Ama ben haklı nedenlerle dışlanmış bir popüler müzik ikonunun bu gardını düşürmüş, burnunu sürtmüş halini sevdim, itiraf edeyim.
Hep Teoman’la anılmak seni rahatsız etti mi?
- Etmedi ama kendimi sorgulamamı sağladı. ”Düetçi oldum ben” diye dalga geçiyordum kendimle. Sonra kendi müziğime yöneldim.
İlk albüm ‘Erik Ağacı’ndan ‘Gül ile Akide’ye kadar geçen beş yılda neler değişti hayatında?
- İki albüm arasındaki tek ortak nokta, ikisinin üstünde de adımın yazıyor olması. Çünkü o günden bugüne hayatımdaki insanlar, dinlediğim müzikler, yaralarım, hayallerim tamamen değişti. Ruhum hallerden hallere geçti ve şu anda en mutlu olduğum ‘kendim’e evrildim. Bunun müzikal çıktısı da oluyor elbette.
Nasıl hatırlıyorsun ilk albümdeki kızı?
Beş üzerinden 3.5 yıldızHEY! DOUGLAS & GÖKSEL
DURUYOR DÜNYA
(FFW Records)
Yasin Vural yani bilinen adıyla ‘Veyasin’in; ünlü yan projesi Hey! Douglas özel ilgiyi hak ediyor. Yaklaşık iki yıldır üniversitelilerin en çok ilgi gösterdiği isimlerden olmasının yanı sıra ‘bağımsız’ ruhunu koruduğu için gayet ‘cool’ algılanıyor. Daha da önemlisi kendisi; hem Türk popüler müzik tarihini hem hiphop’ı hem de elektronik müziği biliyor.
Hey! Douglas’da yapılan iş; Veyasin’in cümlesiyle, “Sadri Alışık; Geleceğe Dönüş filminde oynasaydı ne olurdu?” sorusunun cevabı. Belki de bu nedenle proje logosunda kendininkini değil, Alışık’ın fesli bir fotoğrafını kullanıyor. Peki, ne yapıyor Hey! Douglas? DJ’likten müzik prodüktörlüğüne; küçük partilerden açık hava festivallerine uzanan başarı yolculuğunda 70’lerin psikedelik, funk ve soul ruha sahip şahane Türkçe şarkılarını elektronik bir bakışla yeniden kurgulayıp düzenliyor. Sahnedeyse grubu, altyapılarla birlikte enstrümanları da hakkını vererek dâhil ediyor canlı performansa.
Geçen yıl yayımlanan Selda Bağcan Remix albümündeki ‘İnce İnce’yi saymazsak Spotify, Apple Music gibi platformlarda yer almayan, fiziksel bir albüm sahibi de olmayan Hey! Douglas bir canlı performans projesi olarak Youtube’dan ya da meraklıları tarafından Soundcloud platformundan takip edilmekteydi. Proje ün sahibi olup bir ekonomi üretince kimi yapımcılar ve edisyon şirketleri 70’lerin şarkılarının kullanımına ilişkin problem çıkarmaya yani ilgili parçaların özellikle Youtube’dan kaldırılmasını talep etmeye başladılar. Veyasin de ‘kendi türküleri’ni yazmaya karar verdi. Bu fikrin ilk meyvesi ise Göksel’le birlikte yazıp icra ettikleri ‘Duruyor Dünya’ oldu.