ANLADIĞIMIZ kadarıyla Irak'ın Saddam'dan kurtulduktan sonra demokratik bir cumhuriyet olması hedefleniyor.
ABD bu konuda kesin kararlı. Ancak demokratik cumuhuriyetin ana temsilcileri acaba demokratik bir şekilde mi seçiliyor? Örneğin aşiret reisi Barzani bu demokratik kurulda nasıl yer alacak? Talabani için de aynı durum geçerli değil mi? Peki ya diğerleri... Bence kurulacak olan cumhuriyetin demokratik olacağından sözetmek kendi kendini aldatmaktan başka birşey değil.Muz Cumhuriyetleri'ne benzeyecek bu.
F.Bahçe, cumhuriyet mi?
Cumhuriyet, bugüne kadar kurulmuş en çağdaş ve demokratik bir yönetim tarzı. Gelin görün ki bir takım insanlar F.Bahçe'nin cumhuriyet olduğunu ilan ediyor. Aslında Anayasamıza karşı geliyorlar. Hadi bunu bir kenara bırakalım. F.Bahçe nasıl cumhuriyet olabilir? Böyle bir konumdan sözetmek sarı lacivertli kulübe yapılacak en büyük zarardır. Çünkü dünyada hiçbir kulübün cumhuriyet olduğu şeklinde bir örnek bulunmamaktadır. Kaldı ki cumhuriyetin en büyük simgesi demokrasidir. Yöneticilerinin en doğal hakları olan istifa müessesesini dahi kabul etmeyen bir başkanla yönetilen F.Bahçe'de demokrasiden söz edilebilir mi? Yönetim tarzı, kimse kusura bakmasın, bir derebeyliği andıran F.Bahçe'nin sağda solda hiç benzemedikleri ‘‘Cumuhuriyet’’ sözcüğünü kullanması çarpıcı bir yanlışlıktır.
Futbolcular esir değil
Önce kulüp yönetiminin mentalitesini değiştirmesi gerek. Futbolcuların hepsi bir hizmet karşılığında para alan, kulübün emekçileri. Ayrıca bir mukavele ile de bağlı olduklarından bir bakıma da kulübün kapitali olmaktadırlar. Her insan yaptığı işin karşılığında bir ücret alır.
Başta başkan olmak üzere hiç kimsenin bu futbolcuların en tabii haklarını sanki ulufe dağıtıyor gibi devamlı ertelemeye daha doğrusu ödememeye hakkı yoktur. İşte en dikkati çeken yanlışlık da buradadır. Özellikle kulüp başkanları kendilerini kulübün sahibi gibi görmektedirler.
Gelelim teknik direktöre..
Evet, gelelim teknik direktöre... Bu yönetim kurulu görevde olduğu kısa süre içinde tam dokuz teknik direktör değiştirerek bir dünya rekoru kırdı. Demek ki yanlışlık teknik direktörlerde değil yönetim kurulunda. Çünkü daha işin başında F.Bahçe'nin gücü, tarihi ve potansiyelinden haberleri yok. Olsaydı, sıradan hocaları, çiçeği burnunda stajyerleri bu kulübe teknik direktör olarak angaje etmezlerdi.
Türk Futbol Tarihi'nde olduğu kadar, F.Bahçe Avrupa ve dünyada önemli bir yeri olan kulüptür. Örneğin F.Bahçe bir Avrupa karması ile maç yapan ülkemizin yegane takımıdır. Büyük bir taraftar kitlesine de sahip olan bu müesseseyi, cumhuriyet olarak değil, kulüp olarak görmek gerekir. Bu prensip ile hareket edeldiğinde de teknik direktör seçimi futboldan pek anlamayan yöneticilere değil, uzman kişilere bırakılmalıdır.
Oğuz Çetin'in F.Bahçe'nin teknik direktörlüğünü yapacak kapasitede olmadığını tıpkı Lorant'ta olduğu gibi dafalarca yazdık söyledik. Sonuç ortada. Şimdi maden ki başkanlarının emriyle istifa edemiyorlar, yönetim kurulunun bu konuda kendi camiasının da yüzde yüz onaylayabileceği bir teknik direktöre bugünden bulup kontrat ile bağlaması gerekir. Ama lütfen şark kafasıyla hareket etmeyelim. Kurumun çağdaş bir yönetim ile idare edilmesini sağlayalım.
Hala küçük hesaplarla uğraşırsak, ne gelen antrenörün ne du futbolcuların başarılı sonuçlar getirmeyeceğini şimdiden bilelim. Suç ne futbolcuda, ne getirilen teknik direktörde, ne medyada, ne taraftarda. Suç sizde. Kimsenin arkasına saklanmayın.