Özellikle de geçmişte verilen hakem ve TFF kararları açısından... Örneğin bir kulübün bir eylem veya söylemle ilgili disiplinlik bir vakası olduğunda yapılan ilk işin; avukatı çağırıp “Bak bakalım, PFDK geçmişte kime ne vermiş? İşe yarar bir şey bul da getir?” talimatı verilmesi gibi. Ve ‘işlerine gelen’ o emsal kararı “Bak burada ne verilmiş” diyerek, bir ölçü imiş gibi toplumun önüne konmasıdır. Kararın hangi döneme ya da federasyona ait olduğu onlar için fark etmez, benzemesi yeter! Bugüne kadar böyle oldu, bundan sonra da böyle olmaya devam edecek.
ELMA VE YER ELMASI
Örneğin ta 2016-17 sezonunda yaşanan bir Mete Kalkavan-Caner Erkin vakasıyla ilgili verilen bir kararın o günden bu yana birçok yerde emsal olarak önümüze konması gibi. Ve maalesef gerekçesiyle ilgili ‘doğru’ bilinen ‘yanlışın’ o günden bu yana yanlış olarak gelmesi gibi. Yarın da şüphesiz son dönemlere damga vuran ve içinde de birçok ‘ilk’i barındıran özellikle Fatih Terim ve Rafael kararları benzer vakalarda ortaya ‘emsal’ olarak ortaya konacaktır. Konabilir. Ama asıl sıkıntı; bugün toplumun önemli bir kesiminin bu iki kritik kararla ilgili; tıpkı geçmişteki Caner Erkin-Mete Kalkavan örneğinde olduğu gibi ‘doğru’ olarak bilinen birçok şeyin ‘yanlış’ olmasıdır. Bunun sebeplerinden biri PFDK ise, diğeri de TV ekranlarında uzman olarak (!) lanse edilen fakat konudan bihaber olanların adeta ‘elma ile yer elmasını karıştırarak’ toplumu yanlış bilgilendirilmesidir. Ve yıllarca hakemlik yapmasına rağmen bugün hâlâ ’gözlemci’ ile ‘temsilci’yi ayırt edemeyen ve onların görev alanlarını bilemeyecek kadar ‘cahil’ olan o zatı muhteremler yüzündendir.
HAKEMİ ES GEÇİP TEMSİLCİNİN RAPORUNA İTİBAR ETTİLER
Şimdi, uzun yıllar tartışılacağından ve ileride birçok kararla ilgili emsal olacağından zerre şüphe duymadığımız şu meşhur Fatih Terim ve Rafael kararlarını, doğru ve yanlışlarını elimizdeki belge ve bilgilerle en azından tarihe not düşme adına yazalım istedik... Mesela; Tahkim Kurulu’nun; müsabaka esnasında hakem ile yedek kulübesindeki teknik adam (Fatih Terim) arasında yaşanan olayda kullanılan, hem orta hakem hem de 4. hakem raporunda ‘sabit olan’ bir sözle ilgili, temsilcinin raporuna itibar ederek, sonuca gitmesi gibi.
<div style="margin: 0 auto; max-width: 100%; min-width: 300px;"><div style="position: relative; padding-bottom: 56.25%; height: 0; overflow: hidden;"><iframe style="width: 300px; min-width: 100%; position: absolute; top: 0; left: 0; height: 100%; overflow: hidden;" src="https://embed.dugout.com/v2/?p=eyJrZXkiOiJpbERKR3dibCIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9" width="100%" height="400" frameborder="0" scrolling="no" allowfullscreen="allowfullscreen" data-mce-fragment="1"></iframe></div></div>
CİBİLLİYET-CİDDİYET
Dahası; her iki raporda da (hakem ve temsilci) yer alan “... ahlaksız, terbiyesiz, maçın içine ettin, sen ne biçim hakemsiz ulan” hakaretlerini sıralayan Terim’le ilgili, bir raporda ‘cibilliyetsiz’, diğer raporda ‘ciddiyetsiz’ yazan söz konusunda, kurulun, ‘ciddiyetsiz’de karar kılması gibi.
PFDK, Rafael’le ilgili verdiği kararla futbol ailesini bir defa daha şoka uğrattı... Alışık olduğumuz bir durum... İki gün öncesi de Fatih Terim kararıyla şoka uğramıştı bu toplum! Her neyse... Ancak Rafael kararından iki gün sonra Kayserispor’un müracaatına karşı yaptıkları savunma (açılım) ise bugün PFDK’yı kural hatası tehlikesiyle karşı karşıya bırakmaya sebep oldu. Sebebi de şu: Kurulun bu yaptığı ‘savunmada’ özetle; Rafael’le ilgili verilen kararın gerekçesinin (dayanağının) sadece TFF talimatının değil, FIFA, UEFA ve diğer ülke federasyonlarının disiplin düzenlemeleri olduğunu belirterek, “Onlar nasıl uyguluyorsa biz de aynısını uyguladık” demeleriydi.
BELLİ Kİ KURUL EZBERE KONUŞMUŞ
Acaba kurulun Rafael kararına karşılık, “Ülkemiz dışında birçok ligde ve uluslararası organizasyonlarda buna benzer kararlar verilmektedir” söylemi doğru muydu? Bunun için oralara emsal kararlara bakılması gerekirdi. Biz de o gün bugün buna bakıyoruz. Ne mi bulduk? Maden! Belli ki kurul ezbere konuşmuş veya her kim o kurula bilgiyi vermişse onları fena yemiş. Çünkü bugün Rafael’e gerekçe olarak gösterdikleri o disiplin düzenlemeleri dedikleri gibi ‘aynı değil farklı’. Çünkü işaret ettikleri o disiplin düzenlemeleri “Şahısta hata halinin tespiti halinde disiplin kurulu yanlış gösterilen kaptı iptal edip gerçekte görmesi gereken futbolcuya aktarmalıdır” demekte.
<div style="margin: 0 auto; max-width: 100%; min-width: 300px;"><div style="position: relative; padding-bottom: 56.25%; height: 0; overflow: hidden;"><iframe style="width: 300px; min-width: 100%; position: absolute; top: 0; left: 0; height: 100%; overflow: hidden;" src="https://embed.dugout.com/v2/?p=eyJrZXkiOiJpbERKR3dibCIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9" width="100%" height="400" frameborder="0" scrolling="no" allowfullscreen="allowfullscreen" data-mce-fragment="1"></iframe></div></div>
ADMİR TELİ'NİN OLAYINDAN FARKLI
Şimdi Rafael kararına gerekçe (dayanak) UEFA’nın veya diğer ülke federasyonlarının disiplin düzenlemesi ise; buna göre PFDK’nın Rafael’in kartını iptal ederek asıl görmesi gereken takım arkadaşı Skrtel’e aktarması gerekirdi. Ki, geçmişte yani bundan yaklaşık 12 yıl önce dönemin PFDK’sı Süper Lig de Galatasaray ile Hacettepe arasında oynanan maçta yaşanan benzer olayda “Kartı hatalı gördüğü tespit edilen Admir Teli’nin kartının iptal edilip takım arkadaşı Zoko’ya yazılmasına” karar vermiş ve burada da iki UEFA’nın Şampiyonlar Liginde yaşadığı iki emsal kararına atıf yapmıştır. Her ne kadar dönemin Tahkim Kurulu bu olayla ilgili farklı düşünse de uluslararası uygulamalar da o yıllardan bu yana şahısta hata halinin tespiti uygulaması kartın gerçekte görmesi gereken kişiye aktarılması şekliyle olmuştur
ELE YÜZÜ BULAŞTIRDILAR
Gelinen noktada eğer PFDK, UEFA veya emsal gösterdiği o diğer ülke federasyonlarına göre karar vermiş olsaydı, Rafael’in iptal edilen sarı kartı Skrtel’e yazılacak ve Kasımpaşa maçı öncesi üç sarı kartı bulunan Slovak oyuncu 4 sarı kartla cezalı duruma düşecekti. Ve bu durumda da Kasımpaşa maçında forma giymemesi gerekecekti. Eğer bugün PFDK uluslararası talimatlar bizim diğer dayanağımız diyorsa ki, diyor. Bu durumda Başakşehir-Kasımpaşa maçında forma giymemesi gereken Skrtel’in oynaması Riva’yı kural hatası tehdidi ve tehlikesiyle karşı karşıya bırakmış oldu. Buna Kasımpaşa itiraz eder mi, bilemeyiz ama PFDK’nın Rafael konusunu eline gözüne bulaştırdığı ve Türk futbolunu yeni bir kaosla karşı karşıya bıraktığı kesin. Bugün 2000’den bu yana ligimizde olsun, UEFA’nın en üst düzey organizasyonu Şampiyonlar Lig’inde olsun, futbolun beşiği İngiltere’de olsun hemen hemen yer yerde şahısta hata, hatalı çıkarılan kartın diğer kişiye aktarılması şekliyle uygulanmıştır. Doğrusu da mantıklı olanı da budur.
Ortalık yangın yeri... Hem de ne yangın! Öyle ‘üfleyerek’ sönecek türden filan değil. Aksine uzun yıllar sürecek cinsten.
Sebebi de PFDK’mızın Başakşehirli Rafael’le ilgili verdiği, her açıdan skandal olan ‘şok’ karar. Ne bizim kitaba (TFF) uyuyor, ne IFAB, FIFA ve UEFA’nın emsal kararlarına, ne de akla mantığa. Her açıdan ‘rezil rüsva’ bir vaka!
Nasıl mı? Anlatalım o zaman... PFDK’nın bu karardaki gerekçesi ve dayanağı ne? Futbol Disiplin Talimatı’nın 86. maddesinin 3. bendi. Kısaca “Disiplin Kurulu hakemin saha içerisindeki sarı ve kırmızı kart uygulamalarını (sonuçlarını) ancak şahısta hata hallerinde ortadan kaldırabilir” der.
Peki buradaki asıl soru şu: Bu eylemde (olayda) şahısta hata durumu talimatların tarif ettiği şekilde ‘bariz’ (açık ve net) bir hata ihtiva etmekte midir?
Çünkü uluslararası talimatlar şahısta hata halini (durumunu) tarif ederken “Her türlü tereddüt ve kuşkudan uzak, açık ve net bir şekilde anlaşılmalıdır” ifadesini kullanmaktadır. Oysa bu vakada böyle bir durumdan söz etmek mümkün değildir. Hele hele müsabaka hakeminin, kart hadisesiyle ilgili maç raporunda Rafael’e gösterdiği ilk sarı kartın gerekçesi olarak ‘kontrolsüz hareket’ maddesini işaretlediği bir yerde... Hakemin raporunun, IFAB’ından bizim talimatımıza kadar her yerde ‘kesin ve nihaidir, değiştirilemez’ dendiği bir yerde. Dahası müsabaka sonrası bağlı olduğu MHK’nın en üst düzey yöneticisine Rafael’in sarı kartının gerekçesini, raporunda da yazdığı gibi ‘kontrolsüz hareket’ olduğunu söylediği bir yerde.
AVUKATLIK CÜPPESiNi ÇIKARIP HAKEM FORMASI GiYDiLER
PFDK olarak siz, hakem raporunu ‘es’ geçip, sonrasında hakemden bir önceki raporun aksini söyleyen ek bir rapor ‘almadan’ ve bu konuda tek bilirkişi olan MHK’nın ‘görüşüne başvurmadan’ avukat cüppesini çıkarıp hakem forması giyerek re’sen karar verirseniz, ortaya böyle rezil rüsva bir karar çıkar. Bu da hakemlikten, kurallardan, bihaber olmanızdan kaynaklanıyor. Çünkü hakem kural kitapçığı ‘Fauller ve Fena Hareketler’ başlığı altında ‘dikkatsiz ve kontrolsüz hareketi’ tarif ederken hangi hallerde ihtar (sarı kart) verilmesi gerektiğini açık bir şekilde izah etmiş...
“Tekme atarsa veya tekme atmaya teşebbüs ederse; vurursa veya vurmaya teşebbüs ederse, çelmelerse veya çelmelemeye teşebbüs ederse...” talimatıyla birlikte; “Kontrolsüz Hareket” için de; “Oyuncunun rakibi için tehlike veya sonuçlarını hiç bir şekilde düşünmeden hareket ettiği anlamına gelmektedir. Kontrolsüz bir şekilde oynayan kişiye ihtar (sarı kart) verilmelidir” tarifi yapılmaktadır. Yani burada rakibe temas ve müdahale olma zorunluluğu aranmamaktadır. Temas olması zaten bu kartın rengini kırmızı yapar.
Hem de o ‘sakin abimiz’ Nihat Özdemir’i bile öfkelendirip masadan kaldıracak cinsten. Sonunda TFF Başkanımızı da isyan ettirmişler ya bravo onlara! Malum “Yayın olayı tamam” açıklamasının üzerinden tam üç hafta geçti... Ama hala ortada anlaşma filan yok. Ne var? Sadece “Bari aldığınız kredilerin faizlerini ödeyin!” dercesine kulüp başına 5-10 milyon TL düşecek şekilde (büyükler hariç) gönderilen 200 milyon TL’lik cep harçlığı var. Beklenenin 3’te biri. Çünkü sözleşme “Yayıncı o yıl ödeyeceği paranın yüzde 25’ini peşin, kalanı 9 eşit taksitle her ay en geç 21’ine kadar öder” der. Haliyle bizimkiler de bunu talep eder. Gelen cevap şok edicidir: “Pandemi malum. Lig oynanmayabilir. Onun için ödemeleri ancak hafta hafta maçlar oynandıkça yapacağız.”
HEM İNDİRİM HEM UZATMA
Buna benzer 6-7 madde sonunda TFF cephesi “Yetkili olsak da böyle bir şartnameyi kabul edemeyiz” diyerek masadan kalkar ve topu kulüplere atar. Kulüpler şartları görünce adeta şoke olur. Kulüp başkanlarının whatsapp grubundan millet ağzına geleni yazar. Yayıncının geçen sezona ait pandemi zararı olarak bu yıl keseceği 135 milyon TL (yarısı) için “Bizimle ne ilgisi var” diyen 3 yeni takım da haklı olarak isyanda. Enteresan olan bir şey de 2 yıldır indirim alan yayıncının şartlarından birinin “Sözleşmenin 2 yıl daha otomatik uzaması” olması
Misli.com'a üye ol, sanal oyun kuponu yap, 10 TL kazan! Sadece Misli'de, hemen üye ol...
Futbolumuzun tek değişmezi; yenilgi ve puan kayıplarının bir numaralı sorumlusunun yine hakemler oluşu. Ligde 9 hafta geride kaldı... Basın toplantılarından, protokol çıkışından, mixzone’lardan yükselen sesler hep aynı...
'BU PUAN KAYBINI HAK ETTİK' DİYEN YOK
Bu sezonda daha adam akıllı doğru dürüst hakemi anmadan “Bugün ortaya koyduğumuz futbolla puan kaybını hak ettik” diye çene kapayan yok. Çıktıysa da yarım ağız. Ha buna çanak tutan kim, futbolumuzun amiri; Türkiye Futbol Federasyonu. Geçtim; başkanı, yöneticiyi, teknik adamı... Futbolcusunun dahi, çıkıp “Hakem bugün maçı berabere bitirmek için elinden geleni yaptı” suçlamasının o amir kurum tarafından es geçildiği bir sezon da daha, sezon boyu benzer iddia, tehdit ve suçlamaları dinler dururuz. Hakeme karşı iddia, tehdit ve suçlamanın bu denli ucuz olduğu bir ülkede elbet ucuza rağbet olur. Mesela birileri de çıkar; evinde, 34 dakika 10 kişi oynayan lig 18.’si rakibine karşı bulamadığı golü “3-4 dakika daha olsa bulabilirdim” diyerekten hakeme yazar... Pardon ama geçmişte hakemin zırt pırt oyunu durdurmasından şikayet ederek uzatma dakikasının çok önemi olmadığını söyleyen de kendisi değil miydi?
MİLLİ TAKIM HOCALARININ 'GÖRÜŞ ALANI'
Az önce ne dedik... Devir değişse de isimler değişse de futbolumuzda bazı şeyler değişmiyor diye. Dün Fatih Terim bugün, Şenol Güneş... Art arda göreve gelen iki Milli Takım teknik patronu. Biri; durup dururken hedefine tarih profesörü Ahmet Şemşirgil’i almıştı... Diğeri de şimdi; ekonomist Yiğit Bulut’u... Enteresan olan tüm futbol ailesi Bulut’un paylaşımını hoca yazınca gördü. Belli ki bizimkilerin kapsama alanı ve uğraşları farklı. Yani hocamıza göre yazılan çizilen sözlenen her şey normal sadece bir ekonomistin tweeti anormal, öyle mi.
<div style="margin: 0 auto; max-width: 100%; min-width: 300px;"><div style="position: relative; padding-bottom: 56.25%; height: 0; overflow: hidden;"><iframe style="width: 300px; min-width: 100%; position: absolute; top: 0; left: 0; height: 100%; overflow: hidden;" src="https://embed.dugout.com/v2/?p=eyJrZXkiOiJyaG9XVW8xWiIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9" width="100%" height="400" frameborder="0" scrolling="no" allowfullscreen="allowfullscreen" data-mce-fragment="1"></iframe></div></div>
GÜNEŞ SAHAYI ISITIYOR DIŞARIYI YAKIYOR
Hep söyledim yine söylüyorum; faal yerli teknik adamlar içinde ‘hocalık’ anlamında Şenol Güneş’i tek geçerim. Çalışkanlığı disiplini, taktisyenliği vs. bana göre içlerindeki en iyisidir. Ve kendini de bu alanda giderek geliştirmiştir. Bunun en önemli göstergesi de en son Beşiktaş’taki başarısıdır. Milli Takım için de en ideal isimdir. Tabii ‘sahada’ kalabilirse!... Böyle (basın toplantısındaki gibi) saha dışına çıkmazsa. Sahada kime, nerede, nasıl önlem alınacağını çok iyi bilir ama maalesef dışarıda kime nerede ne zaman nasıl davranacağı konusunda hâlâ eksiklikleri var. Hele konu para olunca tüyleri diken diken olur. Yani bugün birilerinin çıkıp “Pandemi oldu, futbolcusundan, yayıncısına herkes indirime gitti bu zam almak oldu mu şimdi hoca?” diye sorması anormal mi olur? Keşke buralara hiç takılmasan da sadece sahada kalsan.
Türk futbolu son bir haftadır federasyonumuzun Kulüpler Birliği toplantısında gündeme getirdiği hükmen yenilgi meselesini tartışıyor. Haklı olarak ertelenen maç sayısının giderek artmasının önüne geçmenin çabasındalar. Ve bu konuda da ilk akıllarına gelen çözüm; erteleme yerine hükmen yenilgi getirilmesiymiş. Ertelemeden hükmen yenilgiye... Enteresan bir geçiş!
FARKLI YOL OLABiLiR
Böyle bir geçişin sebebi sanırım bazı kulüplerin bu işi suistimal ettiklerini düşünmeleri. Unutmayın bunu suistimal eden o hükmen yenilgiyi haydi haydi eder. Hatta bu iş daha tehlikeyi boyutlara gider. Tabii değişim şu yönden de ilginç; sen sezon başı takımlara, “Covid-19 nedeniyle küme düşürmeyi kaldırıyoruz” de, şimdi de Covid-19’dan etkileneni hükmen yenik ilan edip ‘küme düşerse düşsün’ de!.. Olur mu? Olur. Olaya sadece hükmen mağlubiyet gibi bakmamak gerekir. Şöyle ki; tek vaka 14 gün demek. Bu da 2 maç yani eksi 6 puana tekabül eder. Kalan maçlar belli, tasarlayın bir olabilecekleri.
Açıkçası ben bu çözümün doğru ve uygulanabilir olduğu kanaatinde değilim. Sanırım farklı bir yol bulunacak. Bu işin çözümü testleri tek elden aynı kurum üzerinden geçirmektir. Tıpkı UEFA’daki gibi. Peki bugün kulüplerine güvenemediğinden olsa gerek ligi bitirme uğruna, ucunda küme düşme tehlikesi de olsa hükmen yenilgi çözümü bulanlar, acaba tüm bu suiistimallerin önüne geçmek için kendi laboratuvarını kurmayı neden düşünmez?
Bugün VAR sistemi gibi bir operasyonu gerçekleştiren, bir günde haydi haydi Covid-19 test laboratuvarı kurabilir ki, buna en çok ihtiyacı olan yer de futbol ailemiz. 145 profesyonel kulübün yer aldığı ve her maç öncesi futbolcusundan şöförüne yüze yakın kişinin teste tabi olduğu kocaman bir aile için bu şart. Bence biz bu hükmeni bir tarafa bırakıp, bu işi nasıl kurarız ona bakalım.
TAHKiM KURULU’NDAN ‘TAKDiR’ KURULUNA!
PFDK, Beşiktaş’ın genç file bekçisi Ersin’i 2 maç men cezasına çarptırınca gözler bir anda Tahkim Kurulu’na döndü. Tabii bu dönüş diğerlerinden ‘biraz daha’ farklıydı!
Sebebi de; iki hafta önce Josef de Souza’nın ‘otomatik’ 2 maçlık cezasını ‘takdiren’ 1 maça indiren o Tahkim Kurulu; acaba Ersin için de, bu defa “Ne cezası arkadaş zaten çocuk haksız yere atılmış” der mi beklentisiydi! Çünkü onlar; Josef için, “Olayın oluş şekli dikkate alınarak, cezanın 1 maça indirilmesine...” kararıyla Tahkim literatörüne yeni bir ‘gerekçe’ eklemişlerdi!
Gelen yabancı teknik adamı, futbolcuyu kendimize benzettiğimiz yetmedi sonunda VAR’ı da kendimize benzettik! Kitap, kural, talimat hak getire... Bize gelenle (kitapta yazanla), uygulanan arasında dağlar kadar fark var. Bizimkisi; yazılımı MHK’larımız tarafından gerçekleşmiş, tamamen yerli üretim olan bir sistem adı da ‘Turkish VAR’! İki yılda tam dört MHK... Her dönem farklı bir uygulama... VAR’ın müdahale çizgisi (çıtası) bir aşağı da bir yukarıda. VAR’ın da, hakemlerin de, milletin de beyninin sulanması gayet normal. Ne bir hakemin VAR yorumu diğerini tutuyor, ne de TV ve gazetelerdeki o uzmanlarımızın yorumları birbirleriyle örtüşüyor.
47 DAKiKALIK iNCELEME!
Örneğin Fenerbahçe-Konyaspor maçındaki VAR’ın kararıyla iptal olan pozisyon 7 farklı kamera açısından ekrana geliyor... TV’deki uzmanımız (!) hâlâ net bir kanaate varamadığından “Bunun başka açıdan görüntüsü yok mu, bu kadar mı?” diye yayın odasına sesleniyor!
Bunlar da VAR’ı ‘büyüteç’ sananlardan. Bir başka kanaldaki bir başka yorumcu arkadaşımız da; pozisyonu tüm açılardan izleyerek nihayetinde 47 dakika sonra (!) “Burada el yok, VAR kararı yanlış” diyor. Bir diğeri tam tersi o da “47 dakika süren incelemeden sonra “Karar doğru” diyor. Ama hiç kimse çıkıp da, “Be arkadaş.. Eğer onca zaman onlarca açıdan bakıp hâlâ Valencia’nın pozisyonuyla ilgili ortak bir kararda buluşamadıysak anlayın ki bu pozisyon VAR’lık bir pozisyon değil” diyemiyor... VAR’ın tek varlık gerekçesinin; açık, net bariz hataları önlemek, skandalları ve manşetleri durdurmak için olduğu bir yerde... Maalesef onlar bu işin VAR’lık bir konu olmadığını kestiremiyor. Kısaca ‘bana göre sana göre’ pozisyonlar da VAR’ın yeri olmadığını...
DAHA ÇOK TARTIŞILIYOR
Peki sonuçta VAR devreye girince ne oluyor? Tartışmalı bir pozisyon VAR’ın devreye girmesiyle daha da tartışılır hale geliyor. Bugün olduğu gibi.
Ölçü şudur; Konu tartışmalıysa VAR devreye girmez. Bu kadar net. Ama ülkemizde giriyor. Sebebi de MHK’larımızın hakemlerine “Aman kimsenin aklında bir şey kalmasın” diyerek onlara bir nevi “VAR her şeye bakar arkadaşlar” talimatı vermesinden.
Çık Avrupa arenasında bak bakalım UEFA gözünü oymuyor mu?
Türk futbolunun Covid-19’la birlikte ‘değişmeyen’ ekstra bir gündemi de beIN Sports’la yaşanan kriz... Düne kadar; gazete köşelerinde sadece kritik derbilere kalan günleri sayar ve yazardık. Şimdi ihtarname sürelerinde kalan günleri sayar olduk. Bugün de TFF Başkanı Sayın Nihat Özdemir’in “Yayıncı kuruluşa 3. ihtarnamemizi de gönderdik, gereğini yapmalarını istedik” demesinin üzerinden geçen ‘21. gün.’ Yani yayıncı kuruluşa verilen 15 günlük o yasal sürenin dolmasının üzerinden de 6 gün geçmiş durumda. Peki sonuç?.. Değişen hiçbir şey yok. Ne o
ihtarname ile istenen 83 milyon dolardan gelen bir para var ne de anlaşma. Kaldı ki ihtarname gönderildikten sonra geçen süreyi, oynanan maçları da hesaplarsanız şu anki alacak 100 milyon doları da aşmış durumda. Zaten son yazımızda da hatırlarsanız beIN CEO’sunun bu ihtarnamenin ardından TFF’nin üst düzey bir yöneticisini arayarak, “Boşuna ihtarname filan göndermeyin, söylediğimiz rakamı (2 milyar 350 milyon TL) kabul etmeden size para filan yok” demesine değinmiştik. Nitekim de öyle oldu, dediklerini yaptılar. Ne ödeme yaptılar ne de rakamı bir kuruş çıkarttılar.
‘SÖYLEYECEĞİMİZ YENİ BİR ŞEY YOK’
Peki bu süreçte ne yaşandı, gelin biraz ondan bahsedelim... İlk olarak ihtarname süresinin dolmasına birkaç gün kala TFF Başkanı Nihat Özdemir ve mali işlerden sorumlu başkan vekili Erhan Kamışlı Riva’da beIN Media Group ve Digiturk CEO’su Yousef Al-Obaidly ile bir kez daha bir araya geldi. Belki bu konuyla ilgili son 6-7 aylık sürede yapılan 10’uncu zirve oldu bu.
Sonuç; Al-Obaidly, “Biz söyleyeceğimizi söyledik. Bu da kalan 2 milyar 350 milyon. Sonraki sezon da geçerli olmak kaydıyla tabii ki. Bunun üzerine yeni söyleyebileceğimiz bir şey yok” diyerek masadan kalkmış. Ve kalkış o kalkış. Ülkesinin yolunu tutmuş.
Bu süreçteki bir önemli gelişme de beIN’in burada kalan 2 numaralı yetkilisi olan Al-Hudaifi’nin sürpriz bir şekilde istifa ederek ülkemizden ayrılmasıyla beIN cephesinde yaşanan yönetim boşluğu. Haliyle, TFF ve kulüplerin ‘Ha bugün ha yarın anlaşma olur’ umudunun iyice azalması. Çünkü bugünden yarına beIN cephesinden burada masaya oturulacak bir yetkilinin kalmaması. Bekle ki Yousef Al Obaidly gelsin. Anlayacağınız bizimkilerin (kulüpler) yaşam savaşı beIN’cilerin umurunda bile değil.
İSTANBUL’DA 3’LÜ ZİRVE
Konuyla ilgili 3. gelişme de; yayıncının anlaşılmaz tavrı yüzünden bir hayli sıkıntı yaşayan Nihat Özdemir’in geçen hafta başı soluğu Ankara’da Gençlik ve Spor Bakanı’nın yanında alması. Ve sonra sayın Mehmet Muharrem Kasapoğlu’nun İstanbul’a gelerek Özdemir ve Kulüpler Birliği Başkanı Mehmet Sepil ile gerçekleştirdiği yayın zirvesi. Bakanlıktan net talebin ne olduğunu bilmiyoruz ama sayın Kasapoğlu’nun bu krize el koyacağı kesin. Tıpkı geçen sezon 3 ay süren krizi bitiren kişi olduğu gibi...