Ve tabii siyaseti de birinci faktör olarak etkiliyor: İşsizlik, ekonomi, dış politika gibi faktörler bir yana, teröre karşı kapsamlı operasyonlar yürüten iktidarın oyları artıyor. Bu artış, MHP’den ve HDP’den aldığı oylarla gerçekleşiyor.
Kürt sorunu silahsız çözülsün diye HDP’ye verilen muhafazakâr Kürt oyları AK Parti’ye dönüyor. 7 Haziran’da HDP’nin oyları yüzde 13’tü... Terör ve teröre karşı operasyon başladı, 1 Kasım’da HDP’nin oyları 10.8’e düştü, barajı güçlükle geçebildi.
Gezici’nin son araştırmasında yüzde 7.3’tür. Anket hatası olarak bir-iki puan altında veya üstünde olsa ne yazar.
Tabii “İslam” ve “Avrupa” deyince muazzam sorunlar ve umutlar gelir insanın aklına...
Öneriyi Bosna-Hersek Devlet Başkanı Bakir İzzetbegoviç gündeme getirdi, Cumhurbaşkanı Erdoğan destekledi; bunu desteklemek elbette öncelikle Türkiye’ye düşerdi.
Genel Kurul’da oybirliğiyle kabul edildi.
Bundan sonraki gelişmelerin nasıl olacağını yaşayarak göreceğiz. Fakat öncelikle Bosna-Hersek devletinin “gözlemci”den öteye tam üye olarak İiT’ye kabul edilmesi lazımdır.
Bir Müslüman olarak elbette başarılı sonuçlar vermesini isterim.
Müslüman sıfatına itina gösterenler herkesten çok ister ki, İslam deyince akla gelen terör olmasın... Azgelişmişlik, otoriter rejimler, kanlı çatışmalar olmasın... Hiç olmazsa Uzakdoğu kadar başarılı örnekleri akla gelsin...
Ama bu sorunlara yol açan zihniyetleri irdelemeden İİT’den sorun çözücü politikalar beklemek ne derecede gerçekçidir?
BAKIŞ AÇILARI
Çünkü tarihteki İslam medeniyetinin zirvelerinden sadece İstanbul çağımızda da bir cazibe merkezidir.
Siyasi bir zirve olduğu için, “İslam düşüncesinin yeniden teşekkülü” gibi yüksek akademik ve teolojik sorunlar gündeminde yok. Buna çok büyük ihtiyaç olduğu halde yeri burası değil.
Eski adı “İslam Konferansı Örgütü”ydü, yeni adı “İslam İşbirliği Teşkilatı” (İİT) beklenen işlevi daha iyi ifade ediyor: Müslüman ülkeler arasında işbirliğini geliştirmek...
İlhan Tekeli hocamız bu seneki Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Jüri Özel Ödülü’nü aldı.
Makale Ödülü’nü de iki genç akademisyen, Azat Zana Gündoğan ve Emrah Şahin paylaştılar.
Konu kentleşme... Siyasetin niye bu kadar seviye kaybettiğinden tutun da her türlü kuralsızlığın (anomi) temelindeki sorun; aşırı hızlı kentleşme!
Bir süredir faiz ve büyüme konularında MB’yi iktidarın nasıl ağır sözlerle eleştirdiği biliniyor.
Araştırdım, bu konularda Sayın Çetinkaya keskin beyanlardan sakınmış. Bu iyiye işaret, politik tavırlardan sakınan, teknik düşünen bir bankacı izlenimi veriyor.
Son yıllardaki bu faiz tartışmaları, Merkez Bankası’nın bağımsızlığının ne kadar önemli olduğu konusunda belki ciltler dolusu kitap okumaktan daha öğretici bir tecrübe değerindedir.
Elbette vakfın tamamı suçlanamaz ama vakıf yurtlarının denetlenmesini bir düzene bağlamak gerektiği ortada.
Fakat öyle siyasi kavgalar yaptık ki “denetim” gibi somut sorunlar kaynadı gitti.
Önce, daima sağduyulu ve rasyonel bir siyasetçi olan Sayın Fatma Şahin’in şu sözlerine katıldığımı belirteyim:
“Maalesef ülkemizde üslup esasın önüne geçiyor. Bence Bakan Ramazanoğlu önce ifade edemedi ve sonrasında da ne demek istediğini anlattı. O cümle üzerinden nasıl Kılıçdaroğlu ‘ben onu öyle söylemedim’ diyorsa, bakan da öyle söylemek istemedi. Burada da bir iletişim kazası yaşandığını düşünüyorum...”
MHP yönetimi bunu Yargıtay’a götürecek...
Bu konuda bence önemli olan bir partinin mahkemeye düşmeden parti içi demokrasi mekanizmalarıyla niye kendi sorununu çözemediğidir.
Özünde benzer olan diğer konu, Merkez Bankası Başkanlığı...
Sayın Erdem Başçı görev süresini tamamladı, yerine kim gelecek?