Paylaş
Bir Müslüman olarak elbette başarılı sonuçlar vermesini isterim.
Müslüman sıfatına itina gösterenler herkesten çok ister ki, İslam deyince akla gelen terör olmasın... Azgelişmişlik, otoriter rejimler, kanlı çatışmalar olmasın... Hiç olmazsa Uzakdoğu kadar başarılı örnekleri akla gelsin...
Ama bu sorunlara yol açan zihniyetleri irdelemeden İİT’den sorun çözücü politikalar beklemek ne derecede gerçekçidir?
BAKIŞ AÇILARI
İslami kesimdeki yayınlardan Akit gazetesi “Ümmet Kucaklaştı” diye manşet attı! Reel hayatta karşılığı olmayan içi boş bir slogandır bu.
Seviyeli bir kalem olan Yusuf Kaplan ise Yeni Şafak’ta, tam tersine, İİT gibi örgütlerle “emperyalistlerin Müslüman dünyayı avutma konusunda ne denli başarılı olduklarını” yazdı! Kaplan’a göre Müslümanlar “İslam’ın etrafında birleşmeli”dir.
Güzel, fakat reel hayatta, bırakın bugünkü karmaşık toplumları, Peygamber Efendimiz’den çeyrek yüzyıl sonra bile hem de manevi mertebesi yüksek Müslümanlar, Cemel ve Sıffin savaşlarında birbirlerinin kanını dökmüşlerdi.
Onlar bile “İslam’ın etrafında” birleşememişlerdi. Bu onların kişisel kusuru değildi, o çağda ihtilafları çözecek hukuki kurallar ve kamusal kurumlar gelişmemişti.
Bu tespit bizi bugün İslam dünyasındaki vahim hukuk ve kurum sorunları üzerinde düşünmeye götürmelidir.
EMPERYALİZME YÜKLEMEK
Her sorunu “emperyalistlere” yüklemek sorunların iç sebeplerini görmeyi ve üzerinde düşünmeyi engellemez mi?
Zaten bir “dış güçler” paranoyası pompalanıyor.
Üstelik İİT, “İslam Konferansı Teşkilatı” adıyla, Arap-İsrail savaşındaki yenilgilere ve bilhassa 21 Ağustos 1969’da Mescid-i Aksa’nın bombalanmasına tepki olarak kurulmuştu.
Öncüleri Filistin Müftüsü Emin el Hüseyni, Fas Kralı Hasan ve Suudi Kralı Faysal’dı.
Türkiye Cumhuriyeti de kurucu üye olmuştu.
“Emperyalizm” falan ayrı konu; bence temeldeki sorun şudur: 1969’dan bugüne yaklaşık yarım asırda dünya nasıl gelişti, İslam toplumları bu gelişmenin neresinde?
Sayın Yusuf Kaplan’ın bir tespitine bütünüyle katılırım: Müslümanların entelektüel yetersizliği...
‘HOŞGÖRÜ ÜZERİNE'
Cumhurbaşkanı Erdoğan kapanış konuşmasında “üç büyük sıkıntı” olarak, mezhepçilik, ırkçılık ve terörü saydı.
Çok doğru fakat daha önce de İslam dünyası hiç iyi bir durumda değildi.
Dahası, bu “üç fitne”nin temelinde de asırlardan beri Müslümanlara hâkim olan bağnazlık ve hoşgörüsüzlük vardır.
Batı’nın gelişme tarihinde John Locke’un 1667’de, evet 1667’de yayınladığı “Hoşgörü Üzerine Deneme” adlı eseri en önemli kilometre taşlarından biridir.
Din ve siyaset alanlarında hoşgörüyü savunur.
Bugün İslam dünyasında her şeyden önce hoşgörü kültürüne ve liderlerin de hoşgörü örneği olmalarına ihtiyaç vardır.
FİKİR HÜRRİYETİ
Çağımızın en büyük İslam âlimlerinden merhum Fazlur Rahman Pakistan’da yaşayamamış, ilim hayatına Batı’da devam edebilmişti.
Jeofizik, bilim tarihi ve İslam düşüncesi konularında çağımızın en büyük Müslümanlarından Seyyid Hüseyin Nasr Tahran Üniversitesi rektörüydü. “İslam Devrimi” onu Amerika’ya gitmek zorunda bıraktı, George Washington Üniversitesi’ne gitti...
Ve, özet: 1999 yılında Çin’in ve toplam Ortadoğu ülkelerinin ürettiği bilimsel yayın sayısı aynı idi, 23 bin civarı...
2014 yılında Çin’in bilimsel yayın sayısı 452 bini aştı, Ortadoğu’nun toplam bilimsel yayın sayısı ise 133 binde kaldı.
İslam dünyasının temelde iki sorunu var: Hukuk ve bilim alanındaki geri kalmışlık...
Diğer bütün sorunların çözümü buna bağlı.
Paylaş