Özellikle Prof. Mustafa Şentop, haklı olarak, başkanlık sistemlerinde “barajın sıfır veya sıfıra yakın olacağını” söylemişti. Evet, anayasa hukuku ve siyaset biliminin bir gerçeğidir bu.
Yüzde 10 barajını bugün nasıl savunacaklar bilmiyorum.
Anayasa Mahkemesi’nin de “temsil” kavramını Meclis’le, “istikrar” kavramını yürütme erkiyle tanımlayan kararları vardır.
Teklif Meclis’e sunulmadan önce AK Partili hukukçuların dikkatini çekmek istedim. Metin ortaya çıkınca ayrıntılı olarak yazacağım.
‘İSLAMCI DEĞİL, MÜSLÜMAN’
Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Temel Karamollaoğlu, benim hapishane arkadaşımdır. O merhum Erbakan’ın, ben merhum Türkeş’in partisinden.
Diyalog ve dostluğa çok açık, içi dışı bir, saygın bir insandır.
Siyaseti de öyle yapıyor. Herkesle görüşüyor, CHP dâhil.
Hukukun ‘ölçülülük, öngörülebilirlik, adalet, hakkaniyet’ ilkeleri açısından bu sorunun cevabı nedir?
15 Temmuz hain darbe teşebbüsünden sonra ülkemize gelen yabancı devlet adamlarını Meclis’e götürmüş, “İşte böyle bombaladılar” demiştik.
Bunlardan biri, daima Türkiye’nin dostu olmuş, 2010’a kadarki reformlarımıza fikren ve manen destek vermiş Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland’dı. Darbe faciasını anlamak için Avrupa’nın Türkiye’yi dinlemesi gerektiğini söylemişti. (Hürriyet, 4.8.2016)
Jagland hukukla da ilgilidir. Şimdi “Bakın, bizde adalet böyledir” diye o kararları Jagland’ın önüne koyalım mı, ne dersiniz?
ANAYASA’DAN DÖNER
Fakat Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan ve Mehmet Altan’ı ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm eden o kararlar Yargıtay’a gidecek...
Yargıtay’dan önce Anayasa Mahkemesi var.
Malum, AYM Şahin Alpay ve Mehmet Altan’ın dosyalarında tutuklamayı gerektirecek deliller olmadığına, özgürlüklerinin
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Cemil Ertem, görüşmeler için “çok verimli geçti, Türkiye’nin Afrin ve diğer tezleri konusunda olumlu gelişmeler olacak” dedi.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ABD’nin tutmadığı sözlerini hatırlattı, ABD’nin tavrının Menbiç’te sınanacağını ima etti.
Mart ortasına kadar kurulması öngörülen “çalışma grupları”, diğer bir deyişle “mekanizmalar” başta Suriye olmak üzere Türkiye ve Amerika ilişkilerini koordine etmeye çalışacak.
Bu, somut ve olumlu bir başlangıçtır.
MENBİÇ SORUNU
Türkiye baştan beri, PYD-YPG’nin Menbiç’ten çıkarılması için ısrarlı oldu. Çavuşoğlu “YPG buradan (Menbiç’ten) çıktıktan sonra ABD ile güvene dayalı adım atabiliriz” dediğine göre mart ortasına kadar PYD-YPG’nin Menbiç’ten çıkarılması lazım.
Tillerson basın toplantısında PYP-YPG’den hiç bahsetmedi, ancak Menbiç konusunun öncelikli olduğunu söyledi, bu konu üzerinde çalışacaklarını belirtti. En önemlisi şu sözleri:
“ABD, Menbiç’in bizim müttefik kuvvetlerimizin kontrolü altında olduğundan emin olmak istiyor. Başka herhangi bir gücün buraya tekrar girmesini en azından istemiyoruz. Bu tabii ki bizim tartışmalarımızın da temel noktalarından biri olacak, çünkü stratejik olarak önemli bir şehir. Bizim kontrolümüzün altında olmasını tabii ki değerlendiriyoruz”
En çok zarar gören de Türkiye’dir: Hem dört milyona yakın mülteci, hem terör örgütü PKK’nın Suriye’de önemli bir zemin kazanması...
Daha önemlisi, PYD-YPG’nin Soçi’de ve Cenevre’de “sandalye” elde etmesine Rusya’nın da ABD’nin de sıcak bakmasıdır.
Rusya zaten PKK’yı bile terör örgütü saymıyor.
-YPG, Suriye’de PKK’nın milis örgütüdür.
-Esad rejimi güçlenmiştir, gidici gözükmüyor.
-İran, Suriye üzerinden Lübnan’a (yani Doğu Akdeniz’e) koridor oluşturmaya çalışıyor.
Amerika’da çeşitli kurumların YPG’nin aslında PKK olduğunu bilmemesi mümkün değil... YPG’yi, İran’ın milis örgütü Haşdi Şabi’ye karşı kullanmak istedikleri yolunda yorumlar da var.
Yunanistan, 1876’daki Osmanlı-Rus savaşında taraf olmadığı halde, mağlup Osmanlı’nın elinden Teselya’yı almıştı. 1890’lara girildiğinde saldırganlığı artmış, Osmanlı Arnavutluğu’na saldırmaya başlamıştı.
Abdülhamid diğer Balkan devletleriyle ilişkileri geliştirerek Yunanistan’ı izole etti. Bir savaş çıkarsa, Avrupa’nın askeri müdahalede bulunmayacağını yoklamalarla anladı. 1897 Nisan’ında Yunanistan’a savaş ilan etti.
Ethem Paşa kumandasındaki ordu Dömeke’ye girdi. Yalnız kalan Yunanistan mağlup olmuş, Osmanlı ordusu Teselya’yı geri almış, Atina yolu da açılmıştı...
Fakat o zamanki Avrupa’da Hıristiyanlık siyasette çok etkiliydi, Helen hayranlığı da yaygındı.
SONUÇLARI NE OLDU?
Görüşmeler sonunda, ufak tefek sınır düzeltmeleri yapıldı, Teselya Yunanistan’a geri verildi. Savaşta 12 milyon lira harcayan Osmanlı’ya Yunanistan sadece 4 milyon lira tazminat verecekti...
Diplomaside Osmanlı’nın müttefiki yoktu, Yunanistan’ın arkasında İngiltere vardı.
İttihatçılara nefretle bakan, Abdülhamid’e derin bir saygı duyan tarihçi Ekrem Buğra Ekinci aynen şöyle yazar:
Bu süreçte, ABD’nin Türkiye’nin müttefiki olarak hareket etmesi de, YPG’yi desteklemeye devam ederek ilişkileri tamamen bozması da çok büyük sonuçlar doğuracaktır.
Nitekim Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu “Ya ilişkileri düzelteceğiz ya da bu ilişkiler tamamen bozulacak” diyor.
Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin “tamamen bozulması” sadece Türkiye için değil, Ortadoğu, Avrupa ve Avrasya için nelere yol açar, bunu herkes düşünmelidir!
İRAN’I DURDURMANIN YOLU?
Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın’la Trump’ın Güvenlik Danışmanı Korgeneral McMaster’ın görüşmesinden somut bir sonuç çıkmadı.
Perşembe günü de ABD Dışişleri Bakanı Tillerson ülkemize geliyor, en kritik temas bu olacak.
Elbette odaklanılacak konu, YPG terör örgütünü ABD’nin ağır silahlarla donatması ve desteğini sürdürmesidir.
Suriye’de DAİŞ tehlikesi marjinal düzeye inmiştir, DAİŞ militanları YPG’ye katılıyor.
Uzaklara gitmeyelim, Hikmet Sami Türk, Cemil Çiçek ve Sadullah Ergin hukuk sistemimizin Avrupa standartları yönünde gelişmesi için tarihin takdirle yazacağı reformlara imza attılar.
Cemil Çiçek’in şu sözlerine bakın:
“Ceza kanununu biz Türkiye’de özgürlükleri kısıtlamak için değil tam tersine özgürlüklerin teminat altına alınması ve daha iyi kullanılabilmesini temin etmek için getirdik.” (16 Eylül 2004)
Çiçek, Avrupa normları yönünde hazırlanan yeni TCK’da darbe suçuyla ilgili düzenlemeyi anlatırken söylüyordu bu sözleri.
‘CEBİR VE ŞİDDET’
Tasarıda “cebir ve tehditle” hükümeti devirmeye kalkışma, ağır müebbet hapisle cezalandırılıyordu. AK Partili, CHP’li ve MHP’li vekiller değişiklik önergesi vermişlerdi: “Tehdit” kavramı muğlaktır, özgürlükler aleyhine yorumlanabilir. Onun yerine daha somut “cebir ve şiddet” denilmeliydi.
Bakan Çiçek önergeyi destekliyordu.
Bu ağır müebbetlik suçun oluşması için