Paylaş
En çok zarar gören de Türkiye’dir: Hem dört milyona yakın mülteci, hem terör örgütü PKK’nın Suriye’de önemli bir zemin kazanması...
Daha önemlisi, PYD-YPG’nin Soçi’de ve Cenevre’de “sandalye” elde etmesine Rusya’nın da ABD’nin de sıcak bakmasıdır.
Rusya zaten PKK’yı bile terör örgütü saymıyor.
‘YA HEP YA HİÇ!’
ABD Savunma Bakanı Mattis’in, Milli Savunma Bakanı Canikli ile görüşmesinde, YPG’yi PKK’ya karşı kullanmaktan bahsetmesi korkunçtur. PKK’yı ve Suriye uzantısı YPG’yi mi bilmiyorlar, Ankara’yı böyle çocuksu bir senaryo ile ikna edeceklerini mi sanıyorlar?
PKK-YPG’nin Batı tipi demokrasiye ve piyasa ekonomisine düşman Stalin-Kaddafi karması totaliter bir örgüt olduğunu hâlâ anlatamamış olmak da bizim kusurumuz.
Yine de diplomaside “ya hep, ya hiç” tavrı yanlıştır. Terör örgütünü siyaseten geriletecek her adım Türkiye için kazanç olur.
Afrin harekâtı aleyhine Erbil’de yapılacak gösteriye Barzani’nin izin vermemesi iyi olmadı mı?
Mattis’in de “Türkiye son derece büyük bir tehditle karşı karşıya... Hayatımda gördüğüm en karmaşık güvenlik sorunu” sözlerini yabana atmamak ve masaya getirmek lazım.
RUSYA VE İRAN
Daha önemlisi, ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile dün akşam yaptığı ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile bugün yapacağı görüşmedir.
Türkiye’nin güvenlik kaygılarını karşılama, PKK-YPG tehdidini geriletme yönünde siyasi ve askeri bir sürecin başlaması Türkiye’nin lehine olur.
Tillerson’ın Ankara yolunda “Türkiye ile ana hedeflerimiz tamamen ortak” diye konuşması da müzakerelerde Türkiye için önemli bir argümandır.
Nedir “Ana hedefler” dediği?
Terörizmle mücadeledir, Ortadoğu’da çok daha büyük kanlı çatışmalara yol açabilecek denge bozulmalarından sakınılmasıdır.
Zira, Ortadoğu’da İran ve Rusya lehine aniden ve dramatik şekilde denge bozulması sınırları daha fazla sarsacak, dinsel ve ideolojik ihtilafları büsbütün körükleyecektir.
Nitekim Rusya nasıl davranabileceğini Ukrayna ve Kırım’da gösterdi.
İran daha iki hafta önce Ali Ekber Velayeti’nin ağzından açıkça ve resmen, nüfuz alanlarını “Suriye, Irak, Filistin ve Lübnan” olarak tanımladı ve “Buralardan çıkmayacağız” diye vurguladı.
TÜRKİYE İLE İTTİFAK
ABD, YPG’yi DAİŞ’le ve İran örgütü Haşdi Şabi ile çarpıştırabilir ama PKK-YPG’nin güçlenmesi çok daha kanlı çatışmaları körükler. Ortadoğu’da istikrar içinde ve şiddetsiz dönüşümler isteniyorsa, bu Türkiye ile işbirliği yapmadan olmaz!
Clinton döneminde Türkiye-ABD ittifakı çok iyiydi. Saray-Bosna’da, Kosova’da beraberdik. Obama ilk yurtışı gezisini Nisan 2009’da Türkiye’ye yapmış, “Müttefikliğimizin gücü nedeniyle hem ABD hem de Türkiye daha güçlendi, dünya da daha güvenli bir yer oldu” diye konuşmuştu.
Başbakan Erdoğan, 2011 hükümet programında Türk-ABD ittifakını, NATO’yu ve AB’yi “ortak bir hedefin ana unsurları” olarak nitelemişti.
2011’de başlayan Arap Baharı’na yaklaşımda tavırlar farklılaştı... Suriye politikalarında makas açıldı...
Ama “ortak bir hedef” ya da “ana hedefler” kaybolmadı, kaybolmamalı.
Ortadoğu’da mezhep ve etnik çatışmaları büsbütün körükleyecek denge bozulmaları herkes için tehlikelidir.
Bunun önlenmesi ve bölgede demokratik değerlerin teşvik edilmesi, ancak ABD ve Avrupa ile Türkiye’nin birlikte hareket etmesine bağlıdır.
TILLERSON NE DEDİ?
ABD Dışişleri Bakanı Tillerson'un Ankara'da Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişişleri Bakanı Çavuşoğlu ile yaptığı görüşmelerde bir krizin eşiğinden dönüldü, bu bakımdan iyi. Ancak açıklamalarda tam netleşmemiş konular var. Mesela 'Birlikte hareket edeceğiz', 'ABD bir şey, Türkiye başka bir şey yapmayacak' denildi. Bu, Türkiye'nin Suriye'de kendi başına teröre karşı operasyon yapmaması anlamına da geliyor mu? PYD'ye Amerika'nın desteğini kesilmesini mi ima ediyor? Bu akşam CNN Türk’te saat 20.30’da Eğrisi Doğrusu programında Sinan Ülgen ve Serkan Demirtaş ile bu soruları konuşacağız.
Paylaş