Rusya 4 Şubat’ta teknik gerekçelerle hava sahasını kapattı, tek uçağımız Afrin üzerinde uçmadı. Önceki gün hava sahasını açtı, F-16’lar YPG mevzilerini vurdu, kara harekâtıyla da Nisriyye, Orta Çakallı, Dükkan, Eşkan, Cukali ve Favkani köyleri terör örgütü YPG/PKK’dan temizlendi.
Bu tablo Rusya’nın siyasi tavrının askeri harekât için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
İDLİB’DE KİMLER VAR?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Afrin, İdlib’i çözeceğiz” diye konuştu. (8 Aralık)
Terör uzmanı Mete Yarar da Afrin’de yaptığı gözlemlere dayanarak, “Herkesin beklediğinin aksine bir sonraki hedef İdlib olacak” diye yazdı. (Karar, 9 Şubat)
İdlib’de yaklaşık 4 milyon insan yaşıyor, muhaliflerin en güçlü olduğu bölge.
Astana uzlaşmasına göre “çatışmasızlık” bölgelerinin en büyüğü...
Ama çatışma sürüyor, Rus uçaklarının desteğiyle Esad güçleri doğudan batıya doğru İdlib sahasında muhalifleri bombalayarak ilerliyor.
İşte, bazı olumlu gelişmeler var. AB Bakanı Ömer Çelik, vize serbestisini sağlamak için gereken “72 şartı tamamladığımızı”, bunun için Konsey’e başvurduğumuzu açıkladı.
Söz konusu 72 şarttan 7’si eksik kalmıştı, şimdi onları da tamamladık.
AB Dönem Başkanı Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’un girişimiyle 26 Mart’ta Varna’da Cumhurbaşkanı Erdoğan, AB Konseyi Başkanı Tusk, Komisyon Başkanı Juncker ve Borisov’la çok önemli bir zirve gerçekleştirecek.
Bunlar iyi gelişmeler fakat dün Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye hakkında “yamalı bohça” niteliğinde ve aşırı bir karar aldı.
Eskiden bu iki kavrama mesafeli duran ve başka talepleri olanlar tartışırdı.
Şimdi ise bu iki kavramı bir tür esirgemek istediğimizi söyleyerek yine tartışma konusu yapıyoruz!
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin adı aynen devam edecek.
Kızılay’ın, Yeşilay’ın, Futbol Federasyonu’nun başındaki “Türkiye” nitelemeleri de devam edecek ama “Türkiye Barolar Birliği” denilmeyecek, sadece Barolar Birliği denilecek.
Harekât esasen PKK/YPG’ye karşı yapıldığı halde neden PYD, KCK ve DEAŞ’tan da bahsediliyor?
Afrin’de DAEŞ (ya da DAİŞ, IŞİD) kuvvetli bir varlığa sahip değildir. Avrupa ve Amerika’da da kanlı katliamlar yapan bir örgüt olduğu için, Zeytin Dalı’nın bu örgütü de hedeflediğinin ifade edilmesi, siyasi bir mesajdır.
Böylece Türkiye’nin İslam adını kullanan terör örgütlerine de karşı olduğu belirtiliyor.
Türkiye ile Avrupa arasında kabaca 2011 yılına kadar devam eden ve ekonomimizi de güçlendiren sıcak ilişkilerin ardından son yıllarda yaşanan ciddi sorunları bir bütünlük halinde ele almak gerekir.
Zira Türkiye’yi tehdit eden terörizmin en önemli kaynağı Suriye ve Irak coğrafyalarıdır, Ortadoğu’da Rusya ve İran’ın nüfuzu gittikçe güçlenmektedir.
Amerika ile sorunlarımız da bilindiğine göre, Avrupa ile ilişkilerimiz çok daha önemli hale gelmiştir.
HOLLANDA KRİZİ
AB üyeliği şart değil, AB süreci Türkiye’ye büyük yararlar sağlıyor; bunu Başbakan Erdoğan’ın hükümet programlarında görmek mümkündür.
İlişkilerin bozulması iki ana sebepten kaynaklandı: Biri Avrupa’da popülizmin güçlenmesi ve AB’nin genişleme perspektifini kaybetmesi...
İkincisi Türkiye’de temel hak ve özgürlükler konusundaki baskıları 2011’den itibaren Avrupa’nın resmi raporlarla eleştirmesidir.
Ankara bunlara reformlarla ve diyalogla cevap verebilirdi; fakat seçim meydanlarında
İki sebepten:
- Lozan bağımsız varlığımızın uluslararası hukuk belgesidir. ‘Kimsenin toprağında gözümüz yok’ diyerek bugün de ifade edilen ve dış politikamızın meşruiyet zeminini oluşturan temel prensip, Lozan’dan gelmektedir.
- İkincisi, zihniyetle ilgilidir. Önyargılarla ve duygularla davranan ergen bir toplum değil, bilgi ve muhakeme ile davranan olgunlaşmış bir toplum seviyesine ulaşmamız için Lozan gibi ‘hassas’ konuları rasyonel olarak araştırmanın gerekli olduğuna inanıyorum.
LOZAN’IN MİRASI
Tarihçi Hanioğlu Lozan’ın bir “paket” olduğunu, bir konuda taviz verilmişse, başka bir konuda taviz alındığını hatırlatıyor. “Lozan Antlaşması ile I. Dünya Savaşı’nın mağlup devletlerinden birisi, kendisine dayatılmış son derece olumsuz bir antlaşmayı (Sèvres) değiştirmeye muvaffak olmuştur” diyor. (Sabah, 4 Şubat)
Hanioğlu’nun getirdiği son derece önemli bir perspektif, Lozan sayesinde Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’nın dışında kalabilmiş olmasıdır.
Faşist İtalya ve Nazi Almanya’sının “revizyonizm” histerisine, yani sınırları değiştirip toprak kazanma tutkusuna Türkiye hiç kapılmadı. Savaş sırasında Türkiye’den önemli bir toprak talebi de olmadı.
Bu, Lozan’ın kurduğu
Siyasi tarafgirlik gözlüğüyle bakarsak, muhalefet veya iktidar safında olmamıza göre bu iki nitelemeden birine hemen sahip çıkabiliriz.
Halbuki her şeye siyaset gözlüğüyle bakmak objektif düşünmeyi engelleyebilir.
İşte, ÖSO terörist de değildir, Kuvayı Milliye de değildir.
ÖSO’ya terörist denilemez çünkü Afrin harekâtının uluslararası camiadaki meşruiyet ayaklarından biri, ÖSO gibi “Suriyeli” unsurların da katılmasıdır.
Bu, Astana ve Soçi süreçleri bakımından böyle olduğu gibi, genel diplomasi bakımından da böyledir.
İç politika uğruna Afrin harekâtının meşruiyetine gölge düşürmemek lazım.
TARİHİ KAVRAMLAR
Bizim kültürümüzde ve milli kimliğimizde
Siyaseten güçlenen Rusya’dır, İran’dır ve Ankara’nın baştan beri hedef aldığı Esad’dır.
Dini Lider Hamaney’in Dış Politika Danışmanı Ali Ekber Velayeti’nin dünkü sözlerine bakın:
“Amerika Suriye’yi bölmeyi başaramayacak. Ya Fırat’ın doğusundan çıkmak zorunda kalacak ya da onları biz zorla çıkaracağız.”
Bu sözler kısa vadede elbette Türkiye’nin lehine ama uzun vadede Rusya, İran ve Esad üçlüsüne dayanan bir Suriye Türkiye için ne kadar güvenli olur?
Velayeti devam ediyor:
“Dünya’nın kalbi Ortadoğu’da atar, herkes bu bölgede nüfuz sahibi olmak ister. İran’ın bölgedeki nüfuzu kaçınılmazdır ve bölgede temel bir oyuncu olarak devam edecektir. Suriye’de, Irak’ta, Filistin ve Lübnan’da varlığımız bu ülkelerin hükümetleriyle koordinelidir.”
İran bir güvenlik politikası değil, Şii mezhebine ve Hizbullah gibi, Haşdi Şabi gibi silahlı milislere dayalı yayılma politikası uyguluyor.
Rusya Dışişleri Sözcüsü Zaharova, Çarşamba günü Afrin harekâtı hakkında ''kaygı duyduklarını'' söylemekle kalmadı, Türkiye ve YPG'yi aynı kefeye koyarak 'taraflara itidal çağrısında' bulundu!... Anlamı açık değil mi?