Paylaş
Özellikle Prof. Mustafa Şentop, haklı olarak, başkanlık sistemlerinde “barajın sıfır veya sıfıra yakın olacağını” söylemişti. Evet, anayasa hukuku ve siyaset biliminin bir gerçeğidir bu.
Yüzde 10 barajını bugün nasıl savunacaklar bilmiyorum.
Anayasa Mahkemesi’nin de “temsil” kavramını Meclis’le, “istikrar” kavramını yürütme erkiyle tanımlayan kararları vardır.
Teklif Meclis’e sunulmadan önce AK Partili hukukçuların dikkatini çekmek istedim. Metin ortaya çıkınca ayrıntılı olarak yazacağım.
‘İSLAMCI DEĞİL, MÜSLÜMAN’
Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Temel Karamollaoğlu, benim hapishane arkadaşımdır. O merhum Erbakan’ın, ben merhum Türkeş’in partisinden.
Diyalog ve dostluğa çok açık, içi dışı bir, saygın bir insandır.
Siyaseti de öyle yapıyor. Herkesle görüşüyor, CHP dâhil.
Arkadaşımız İpek Özbey’e verdiği mülakatta, Karamollaoğlu’nun şu sözlerini fevkalade önemli buluyorum:
“İslamcı tabiri Batı’dan gelir, biz hiç kullanmadık. İslamcılık iki tür kullanılıyor. Birincisi İslami değerleri ihya ederek bir yaşantı oluşturmak, ikincisi İslami değerleri kullanarak güç sahibi olmak. İkisi de var. Birisi ne kadar kıymetliyse, öteki o kadar korkunç...”
Karamollaoğlu’nun bu sözlerinde, “İslamcılık” kavramının niye Batı’dan geldiği ve niye 19. yüzyılda ortaya çıktığı şeklindeki tarihi ve sosyolojik konular ayrı bir mesele.
Hem tarihte, hem çağımızda “İslami değerleri kullanarak güç sahibi olmak” niçin “korkunç” sonuçlar doğurmuştur, bunu hepimiz araştırmalı ve etraflıca düşünmeliyiz.
ASIL SORUN
Mesele İslam veya genelde dinlere özgü değildir. Sınırlanmayan güç daima “korkunç” sonuçlar doğurur, asıl sorun budur.
Nitekim modern çağda, kendini mutlak hakikat gibi takdim eden seküler totaliter ideolojiler de ölümü göze alan fedailer çıkarmış, iktidara geldiklerinde hiç bir hukuki, siyasi ve sosyal sınırlama bırakmayarak “korkunç” rejimler kurmuşlardır.
Bizde, yakın tarihe din-laiklik kutuplaşması gözlüğüyle bakılması büyük talihsizlik oldu. “Gücün sınırlanması, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı” gibi esaslı konular hiç akla gelmedi. Bu yüzden hukuki değerlere önem veren bir siyasi kültür gelişmedi...
Dün de bugün de böyle: İşte, “güç” el değiştirince “yargı” da ona göre değişiyor!
SAĞDAKİ ÇOĞUNLUK...
Askeri darbe ve müdahalelere karşı tepki olarak demokrasi ve özgürlükler rüzgârının estiği birkaç dönem geride kaldı. Şimdi yine “gücün sınırlanması, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı” gibi üstün değerleri gölgede bırakan derin ideolojik ve politik kutuplaşma dönemindeyiz.
Böyle bir dönemde Temel Karamollaoğlu’nun ve Meral Akşener’in ideolojik kutuplaşmayı reddeden, gücün sınırlanmasını yani hukukun üstünlüğünü savunan, medeni ilişkileri sürdüren ve somut planda OHAL’in kaldırılmasını savunan çizgilerini önemli ve anlamlı buluyorum.
Özellikle Meral Akşener ve Temel Karamollaoğlu’ndan bahsettim çünkü Türkiye’de sağ büyük çoğunluktur. Sağda gücü sınırlama fikrinin gelişmesi, yargı bağımsızlığının, adalet ve özgürlüğün savunulması Türkiye için öncelikli ihtiyaçtır.
Hukuk bütün ideolojilerden ve siyasetlerden üstün bir değerse, hukuku üstün tutan siyasi hareketlere ihtiyaç vardır.
Paylaş