Şükrü Küçükşahin

STÖ’lere iyi bir fırsat

16 Mayıs 2011
“HÜRRİYET HAKKIMIZDIR” treni için Samsun Havaalanı’na indiğimizde kapıda davul zurnalı bir karşılama vardı. Herkesin de merakını çekti; çünkü karşılamayı yapanlar kalabalık değildi ve uçaktan inenler arasında da ne bir ünlü ne de bir gelin-damat vardı.
Meraklı sorular üzerine, “Şırnak’ta tezkere tamamlayan askerimiz geliyor” sözünü duyunca, izleme amaçlı beklemeye başladım. 

Akşamın hafif soğuğuna rağmen üstünde sadece tişört olan bir genç kapı önüne çıktığı davul zurna çalmaya, orta yaşlı bir bey de oynamaya başladı.
Genç sakin, “biraz şaşırmış ya da mahcup” diyelim ne yapacağına karar veremedi; karşılayanlara sarılıp öpüşerek bekleyen bir araca doğru ilerledi.
Ancak orta yaşlı bey de, gülen bir yüzle onun önünde oynayarak ilerlemeyi sürdürünce genç, ellerini kaldırdı çok kısa süre ona eşlik edip, araca bindi.
En fazla şehit veren illerden olan Samsun’daki bu sahneyi sadece aktarmak, yorumunu size bırakmak istedim.

PEMBE VE KARA TABLO

“Hürriyet hakkımızdır” Treni’ne dün sabahtan itibaren katıldım.

Trenin özellikle de sivil toplum örgütleri (STÖ) için iyi bir fırsat oluşturduğunu, STÖ’lerin bu fırsatı daha güçlü bir şekilde kullanabileceğini söylemek isterim.
Vali veya belediye başkanları bulunulan ille ilgili bilgi verirken STÖ temsilcilerine görüşlerini aktarma olanağı sağlanıyor.

Emel Armutçu ve arkadaşları hepsini dinliyor, ertesi günü Hürriyet’te çıkaracakları sayfayı, biraz sonra trende ona göre şekillendiriyor.
Samsun’da Vali Hüseyin Aksoy şehirle ilgili genel bir çerçeve çizdi.

AKP Samsun Milletvekili ve Grup Başkanvekili Suat Kılıç, hiçbir nota bakmadan STÖ temsilcilerinin sözlerine öyle detaylı bilgiler verdi ki takdir etmek gerekiyor ve genç bir siyasetçi olması nedeniyle de ayrıca sevindirici.

Umarım bütün milletvekilleri illeri hakkında bu kadar bilgi sahibidir.

Kılıç, iktidarlarının yerel icraatlarını, teşvikleri, desteklemeleri kesin rakamlarla tek tek sıralamada ne kadar başarılı olsa da sonradan dinlediğim CHP 1. sıra adayı Prof. Dr. Haluk Koç da tecrübesini, bilgisini konuşturdu.

Trendeki siyasi havayı derin analize girmeyeceğim; ancak Suat Kılıç’ın başarılı performansına karşın, STÖ temsilcileri ile Haluk Koç’u dinleyince “Pembe ve kara” gibi bir duyguyu yaşamaktan kendimi alamadım.

KADINA ŞİDDETTE MUHTAR ENGELİ


Trende pek çok etkinlik gerçekleştiriliyor; ancak aile içi şiddet (AİŞ), ki bunu kadına yönelik şiddet olarak algılayanlar da çok fazla ve onlara “Haksızsınız” demek de mümkün değil.

Samsunlu muhtarlara Neşe Hacısalihoğlu arkadaşımız, AİŞ konusunda bilgi verirken doğrusu çok da umutlandım.

Özellikle 10 muhtarın beşinin kadın olması ve Hacısalihoğlu ile girdikleri diyalog dikkate değerdi; ancak erkek muhtarların da en az kadın meslektaşları kadar konuya duyarlı olmaları son derece önemliydi.

Bu konuda hâlâ da büyük mesafe kat etmek, çok çaba sarf etmek gerekiyor.

Doğrusu Hacısalihoğlu’nu dinlerken sorunun insani boyutunu orada defalarca yeniden yaşadık; oysa kendisinin yaptığı iş, yaşanan canlı örnekler hafızalardan silinemeyecek türden olduğu için hiç, ama hiç kolay değil.

Bu insanlık dramını ortadan kaldırmanın yükü ise hepimizin omuzlarında.
Yazının Devamını Oku

Küçümse, alaya al karizma çiz

12 Mayıs 2011
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın Afyon ve Kütahya mitinglerini izledim. Daha şehre adım atar atmaz, alınan güvenlik önlemleri ve bir kilometre uzaklıktan başlayarak kapatılan yollarla şehrin ayağa kaldırıldığını görüyorsunuz.
Alana girişte sıkı üst aramasıyla yetinilmiyor, kamera kaydı da yapılıyor.
Başbakan’ın alana gelişi, otobüsün çevresinde koşan onlarca polisin yarattığı görüntü de güvelik önlemlerinin ne kadar üst düzeyde olduğunu kanıtlıyor.
Başbakan alana gelmeden önce kalabalık ciddi bir şekilde hazırlanıyor. Örneğin, “Başbakan ‘İstikrar sürsün’ diyecek, biz de hep birlikte, ‘Türkiye büyüsün’ diyeceğiz, tamam mı” anonsu defalarca tekrarlanıyor.
Başbakan’ın açılışları da bu arada anons ediliyor; Afyon’da 31, Kütahya’da 41 tesis sayılınca, dinlerken kente yeni bir kent katıldı havası doğuyor. 
Kürsüye davet anonsları arasında bu seçime özgü ikisi; “Büyük usta geliyor”, “Kargalar sürüyle kartallar yalnız uçar; sen yürü başbakanım” dikkat çekici.
MEYDANLAR PRİMİNİ SÜRDÜRÜYOR
Erdoğan, mikrofonu alınca ilin tüm ilçelerini, cama bakarak tek tek okuyor; kalabalığın hala o camı fark ettiğini düşünmediğimden her ilçenin adını andığında alana, “Helal be” anlamında güçlü bir heyecan dalgası yayılıyor.
Bu selamlamadan o ilin tarihteki büyüklerinin adlarını sıralamaya geçen başbakan, onlardan birinin söz veya eylemiyle kendisine atıf yapıyor.
Afyon’da savunma sanayindeki gelişmelerle konuşmasına giriş yapan Erdoğan, Kütahya’da YGS’yi öne çekip muhalefete yüklenmeye başladı.
Aralara zaman zaman “İstikrar sürsün...” sözünü koyup kalabalığın “Türkiye büyüsün” yankısını alınca devam etti. Alanları doldurarak kendisine verdiği primi sürdürdüğünü gösteren, onun beklediği her yankıyı veren kalabalıkla başarılı bir diyalog içinde kalan Erdoğan, bu etkileşimle tansiyonu yukarıya doğru çekiyor.
Araya serpiştirilen şiirlerle de iyi kurgulandığı gözlenen 50-60 dakikalık konuşmada (yaklaşık 20 dakika) en büyük hedef ise Kemal Kılıçdaroğlu.
Doğrusu bunun ters tepeceğini söyleyenler de çok; ama Erdoğan Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğinden giriyor SSK’yı batırmasından, kaset mamulü olmasından çıkıyor; “Silivri ile CHP arasında tünel kazıldı” demekle de yetinmiyor, CHP’yi mafya ile bağlantılı göstererek halkı coşturuyor.
KALABALIĞI AYAKTA TUTUYOR
Afyon’da Süleyman Demirel için, “Emeklilik yaşını yükselterek memleketin anasını ağlattı” dese de SSK’yı batıranı yine Kılıçdaroğlu diye ilan etti.
Kaset konusuna geldiğinde ‘Müslümanlık’ vurgusunu da ekleyerek Kılıçdaroğlu’nun yanına Devlet Bahçeli’yi de getiren Erdoğan’ın, alanı güldüren alkışı yükselten ‘küçümseme’, ‘alaya alma’ içerikli ifadelerle bu iki ismin karizmalarını çizmeye çalıştığını rahatlıkla düşünebiliriz.
Erdoğan, meydanlarında medyayı sert sözlerle eleştirmeyi de sürdürüyor. Bütün bu söylemden memnun ve ‘bakalım daha ne diyecek’ beklentisiyle de sonuna kadar alanda kalan kalabalığın aklına, örneğin Erdoğan, “Eğer etüdü, fizibilitesi yapılmadıysa bu kardeşinizden söz çıkmaz” diyerek Kılıçdaroğlu’na vururken, Kanal İstanbul’un hiç gelmemesi son derece doğal.
“Köşeme çekildim” diyen Süleyman Demirel’i meydana çekmede ısrarlı olan Erdoğan, genelde “87 yaşında” demekle yetinirken Kütahya’da “Kim biliyor musunuz” sorusuyla alana “Demirel” dedirtme yoluna gitti.
Sanki amaç Demirel’i alana çekip, “Bana karşı ittifak kurdular” demek.
Yazının Devamını Oku

Nadasa bırakılan yoksa, şifre ne

9 Mayıs 2011
MİLLETVEKİLİ aday listeleri açıklandığında olumlu anlam yüklenerek, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın AKP’de “budama” yaptığını savunan çok oldu. Oysa, listelerde yapılan her seçimde olandan farklı bir şey değildi.
AKP’nin ve hükümetin çekirdek kadrosu neredeyse üçüncü çembere kadar aynen korunurken, politika belirlemede hiçbir etkinliği olmayan isimler çizilip yerlerine yenileri yazıldı.
Bu anlamda gerçek bir yenilikten söz edilemez; ancak üzerinde pek fazla durulmayan bir başka tablo ile karşılaştık listede.
Malum, Erdoğan defalarca söyledi, kendisini bağladı; parti tüzüğü gereği kendisi de dahil kimse 3 dönemden fazla milletvekili seçilemeyecek.
Gelecek seçimde, tüzük bu haliyle uygulandığında sözünü ettiğim üçüncü çembere kadar önemli isimlerin neredeyse tamamı TBMM dışı kalacak.
İşte bu nedenle Erdoğan’ın önlem olarak bazı isimleri nadasa bırakacağı belirtildi; ama listeler bunun aksini ortaya koydu.
Üzerinde durulmadığını söylediğim bu tavrın bir mesajı, şifresi olmalı.

DAVUTOĞLU ZAYIF SEÇENEK

Erdoğan’ın sözünü yutmayıp tüzüğü uyguladığını düşünürsek kendisiyle birlikte Bülent Arınç’tan Mehmet Ali Şahin’e, Cemil Çiçek’ten Nihat Ergün’e, Ali Babacan’dan Binali Yıldırım’a, Hayati Yazıcı’dan Sadullah Ergin’e, Abdülkadir Aksu’dan Haluk İpek’e kadar pek çok isim yeniden vekil olamaz.
Eski bakanlar Kürşad Tüzmen, Osman Pepe, Hilmi Güler gibi isimlerin nadas amacıyla liste dışı kaldığını söylemek de pek olası görünmüyor.
Yeniden seçilmelerine engel durum olmayan mevcut bakanlardan Zafer Çağlayan, Ertuğrul Günay ve Veysel Eroğlu’nun geleceğin AKP’sinde tepe noktalarda bulunacağını söylemek ne kadar gerçekçi olur, bilemem.
Ancak geride, 12 Haziran’da ilk kez milletvekili olacak önemli bir isim var.
O isim Konya 1. sıra adayı, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu.
Bakan olduğu günlerde yıldızı çok parlatıldığı için geleceğin lideri olarak anılan isimler arasında yer alsa da dış politikadaki gelişmeler bu tezi savunanları, en azından şu günlerde, sessizlik içine sokmuş durumda.

EN GÜÇLÜ SEÇENEK BAŞKANLIK

Liste yaparken Başbakan’a, tüzüğün bu hükmüne atıfla, “Partinin hafızası bir dönemde bu kadar kesilip atılamaz” dendiğini biliyorum.
Erdoğan bu söylenene rağmen kimseyi nadasa bırakmadıysa ilk akla gelen, tüzüğün değiştirilmesidir ki bu, çocuk oyuncağı gibi bir şey.
İkinci seçenek, yukarıda dile getirdiğim Davutoğlu olabilir veya 12 Haziran’dan sonra yıldızı parlayacak yeni bir isimle karşılaşmamızdır.
Çünkü o yeniler arasında bizim tanımadığımız, Başbakan Erdoğan’ın uzun yıllardır yol arkadaşı olan Milli Görüş kökenli çok isim var.
Bu iki olasılık da çok güçlü olmadığı için geriye başkanlık sistemi kalıyor. Erdoğan’ın kafasında yatan tek hedefin bu olduğunu düşünen AKP’lilere göre; Başbakan seçimden istediği sonucu alacağına çok inanıyor.
Listeleri de bu hesapla yapan Erdoğan, başkanlık sisteminde kabine dışarıdan atanacağı için güvendiği isimleri bu dönem nadasa bırakmaya gerek görmedi.
12 Haziran’da ‘başkanlık sistemi’ vizesi çıkmaz, tüzük de değişmezse, Cumhurbaşkanlığı seçimini 2014’e bırakıp ardından genel seçime giderek Abdullah Gül’e genel başkanlık yolunu açan bir sürpriz de hesap dışı olmaz.
Yazının Devamını Oku

Kâhta’nın Kılıçdaroğlu için anlamı

5 Mayıs 2011
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adıyaman ve Osmaniye mitinglerini izledim, hem uçaktaki sohbetimizden hem de alanlardan gözlemlerim oldu. Kılıçdaroğlu, referandum süreci ile kıyaslandığında, miting performansını yükseltmiş, alanla daha sıkı karşılıklı iletişim kurmaya başlamış görünüyor.
Ancak bunun en üst düzeye çıktığını ve süreklilik gösterdiğini söylemek zor, örneğin Adıyaman’daki başarı Osmaniye’de aynı düzeyde tekrarlanamadı.
Yolda, miting kürsüsünde zaman zaman sinirli görüntü verdiğini, bunun da mizacına aykırı bulunduğunu söylediğimizde şunu demeye getirdi:
“Kürsü havası, halktan gelen yankı böyle şeylere neden olabiliyor. ‘Eleştiriler haksız’ diyemem, daha dikkatli olmak gerektiğinin farkındayım.”
ANA HEDEF YOKSULLAR
İl il tahminlere daldığımızda umutlu bir tablo çizdi; adlarını yazmamak kaydı ile tek tek örnekler vererek neden başarı beklediklerini anlattı, ama bazı illerde hata yaptıklarını itiraf etmekten de çekinmedi.
Yoksulları CHP’ye yöneltmeyi çok önemseyen Kılıçdaroğlu, meydanlarda da konuşmasının büyük bölümünü bu kesimlere hitap ederek geçiriyor.
İl il tahmin yaparken Adıyaman Kâhta’yı örnek verdi, CHP 200 bin seçmenden sadece 2 bin oy almış. Oysa Kâhta, yoksulluğun en fazla olduğu bir yermiş.  
Sonra sözünü kesti, önce danışmanı Ali Kılıç’a, “Programlayın, sonraki bir gezimizde mutlaka Kâhta’ya gitmek istiyorum” talimatını verdi ve bize dönüp, “Gidip kendimizi Kâhtalıya doğrudan anlatalım” dedi. 
Adıyaman’dan çok mutlu ayrıldı, yağmura rağmen doğrusu hiç de fena sayılmayacak bir kalabalığa hitap etmekten memnundu.
Meydandan ayrılırken otobüsün üstüne çıkmak istedi, tam yanımdan geçerken koruması, “Efendim yolda çok kablo var” diyerek muhalefet etti.
Seçmenle temas kurduğu sürece her şeyi göze aldığını gösteren, “Ya boş ver, bir şey olmaz” yanıtı verip yürüdü, şehir çıkışına kadar halkı selamladı.
BÖYLE SİYASETÇİ DE VARMIŞ
CHP mitinglerine gençlerin ilgisi giderek artıyor ve her yerde ÖSYM skandallarının izleri, otobüsün her durduğu yerde elle yazılmış, “Şifre yaz AKP’ye gönder, cevabı hemen cebine gelsin” türü pankartlar görülebiliyor.
Meydanlarda çok sayıda gencin, KPSS, YGS-LGS kitaplarını yukarı kaldırarak Kılıçdaroğlu’nu bu konuda konuşmaya teşvik ettiğini de belirtelim. 
CHP için bu seçimde başarı çok önemli, ancak bazı sorunlar hâlâ sürüyor. 
Her şey Kılıçdaroğlu’nun omuzlarına yüklenmiş durumda, alt sıralardaki adaylar da dahil pek çok ilde, örgütlerin henüz sürece güçlü katılım sağlamadığı, kırgınlıkların önde tutulmaya devam ettiği gözleniyor.
Ancak, Ankara’ya dönerken uçakta tesadüfen yan yana oturduğum 22. Dönem CHP Osmaniye Milletvekili Necati Uzdil (1946) beni çok şaşırttı.
Doğrusu 30 yıldır izlediğim siyasette böyle bir siyasinin varlığını kaç kişi görmüştür bilmiyorum, ama özellikle CHP’nin böyle ‘ağabeylere’ ihtiyacı çok.
Neden mi, Uzdil’in kendi sözlerinden aktarmakla yetineyim:
“Ben ziraat mühendisiyim. Bir seferinde kürsüde önemli bir mesleki sözcüğü anımsayamadım. O an, ‘Yaşlandın sen’ deyip milletvekilliğini bırakma kararı aldım. Ama CHP benim partim. Osmaniye’de önseçim kararı çıktı. Baha Ünlü, AKP’nin çok mağdur ettiği bir bürokrat arkadaşımız. Onu destekledik, birinci sırayı aldı. 2 aydır da Osmaniye’deyim, çalışıyorum. Ankara’dan eşimle döneceğim, beraber devam edeceğiz. Başaracağız da.”
Yazının Devamını Oku

Babamdan yediğim tek tokat

2 Mayıs 2011
BALMUMCU Yokuşu’nda katıldığımız 1 Mayıs korteji, güle oynaya Taksim Meydanı’na vardığında kendimizi Kazancı Yokuşu’nun başında bulduk. DİSK Başkanı Kemal Türkler’in konuşmasının sonlarına doğru kardeşimle, o gün Intercontinental Oteli olan The Marmara’nın girişine doğru ilerledik. Birden kurşunlar yağmaya başlayınca panik çıktı; kalabalıkla birlikte AKM’ye doğru koşarken bir panzerin hemen yanımızda birini ezdiğine tanık olduk.
Şok içindeydik; AKM önünden geçerken, “Alçaklar” diye bağırdım; kardeşim, korku içinde kenarda bekleyen polisleri gösterip, “Abi sus” diye uyardı.
Sonrasında hiç konuşmadık; yürüyerek Hasköy Piripaşa’daki evimize geldik, salonun köşesine sindik, saatlerce sessizce oturduk.
Bir tersane işçisi olan rahmetli babam, Kartal’a gitmişti; dönüş yolunda katliamı öğrenince panik ve korku içinde eve geldi.
Salonun kapısını açıp bizi görünce durdu; derin bir “Ohh” çektikten sonra doğrudan bana yöneldi, ayağa kalkmıştım zaten, “Gittin değil mi” dedi.
“Sana gitme, demedim mi” derken hayatımın ilk ve son tokadını yanağıma patlattı; ama yüzündeki ifade, “Yaşadığınızın mutluluğu” diyordu.
HERKESİN ÇILGIN PROJESİ VAR
Dün büroda çalışırken, bir yandan da televizyon kanalları arasında gezinip durdum Taksim’deki 1 Mayıs kutlamalarını izlemek üzere.
Bir yandan Türkiye’nin geldiği noktayı mutluluk içinde izliyorsun; diğer yandan 1977’de katledilenleri, yaşadıklarını anımsayıp buruluyorsun.
“Taksim’de olmak vardı” duygusuyla oradaki heyecanı az da olsun hissetmek amacıyla soluğu, kısa süreli Ankara’daki mitingde aldım.
Sıhhiye’den saat 14.00’e doğru ayrıldım; ama Ulus yönünden, arkası görünmeyen kortej hâlâ alana girişini sürdürüyordu.
Alanda turlarken tanıyanlardan çeşitli tepkiler aldım.
Kucağına kapağında “KPSS”, “YGS”, “LYS” yazılı kitaplar almış gençlerden mühendislere; doktorlardan basın emekçilerine herkesin doldurduğu alanda Başbakan Erdoğan’ın Kanal İstanbul projesine atıf yapanlarla karşılaştım. Kanal İstanbul ne kadar kabul gördü ayrı bir konu; ama “Çılgın Proje” ifadesi farklı amaçlarla da olsa artık herkesin dilinde.
Örneğin işçiler, “Bizim yıllardır iki çılgın projemiz var: ‘Örgütlenme hakkı’ ve ‘Taşeronluğa son’. Ama Başbakan, 8.5 yıl pek oralı olmadı” derken gençler, gülümseten şöylesi bir çılgın proje dillendirdiler:
“Çılgın projenin alası, ÖSYM Başkanı Ali Demir’i görünür kılmaktır.”
SINAVA İNAT YAŞASIN HAYAT
Böyledir; herkes kendi sorununu dünyanın merkezine koyar ve onu çözecek her projeye moda ifadeyle, “çılgın” damgasını vurmak ister.
Taksim’den bugün pek çok ayrıntı okuyacaksınız; Ankara’nın da sesi duyulsun diye Sıhhiye’deki mitingden birkaç izlenim daha aktaralım.
Gazetecilerin, “Haberime dokunma” pankartı altında yürümesi dikkat çekerken çok sayıda ailenin pusetteki bebekleri, çocuklarıyla alana gelmesi, “Hep böyle olsun, nazar değmesin” dileklerine neden oldu.
Beşiktaş ve Galatasaray taraftarlarının beraber yürüdüğü, Gençlerbirliği taraftarlarının güçlü katılım sağladığı mitingde siyasiler az alkış alırken en büyük alkışı, “liseli gençler” anonsu yapılınca duyduk.
Bence de, “Sınava inat, yaşasın hayat” tişörtüyle yürüyen gençleri alkışlamak dışında ne yapılabilirdi...
Yazının Devamını Oku

Yazıcı’ya göre CHP projeleri atmasyon

28 Nisan 2011
ÖNÜMÜZDEKİ seçime farklılık katan parti CHP olacak gibi, çünkü projeleri ve Ergenekon sanığı adaylar tartışmalı görülse de yeni yüzlerle dikkat çekiyor. CHP’nin böyle bir ivme yakaladığı dönemde Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Zonguldak’ta Mehmet Haberal ile ilgili sözlerinin ‘abartı’, Başbakan Erdoğan’a yönelik tamamlamadığı -ki yanlış ve Kılıçdaroğlu’nun nezaketine de aykırı- cümlesinin ‘küfür’ algısı yaratması AKP’ye iki yeni koz verdi.

Başbakan’ın benzer sözlerini sansür eden medyanın, Kılıçdaroğlu’na yönelik dünkü haberleriyle AKP sözcülerinin açıklamaları bunun göstergesi.

Siyasetin argodan ve bel altı vuruşlardan kurtulmasını ummak isteriz, ama bazı MHP yöneticileriyle ilgili kasetlerin seçime çeyrek kala yayınlanması, ‘yenileri de gelecek’ izlenimi bırakılması bu umutları sanki boşa çıkaracak.

CHP BAŞKA PROJELER ÜRETSİN

Yine de umudu koruyarak, tartışmalar sosyal yardım projeleri üzerinden yapıldığı için Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın görüşlerini merak ettim.

Malum Yazıcı, sosyal yardımlardan sorumlu bakan ve bu alanda CHP’nin pek çok eleştirisini karşılamış AKP’nin önemli isimlerinden biri.

Daha sohbetin başında Yazıcı, siyasette laiklik, cumhuriyet gibi ortak değerler yerine projelerin konuşulmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

CHP’nin yıllarca, ‘Sadaka kültürü’, ‘Yazın kömür, kışın buzdolabı dağıtıyorlar’ diye eleştiriler yaptığını anımsatan Yazıcı, şöyle konuştu:

“Baktılar söyledikleri tutarlı değil, çünkü devlet hizmeti süreklilik arz eder; tatil, yaz, kış dinlemez. Şimdi kendileri projeler ürettiler.”

Sonraki cümlesine “Ama” diye başladı, “İpin ucunu kaçırdılar. Ucu bucağı yok, atmaya devam, atmasyona devam” diye tamamladı.

Yazıcı, CHP’nin vaatlerini 8.5 yıldır zaten yaptıklarını söyleyince, “Ama başlangıçta böyle demek yerine ‘Kaynağı nerede’ diye sordunuz” dedim.

CHP’nin projelerinde çelişkiler bulunduğunu savunan Yazıcı, bir yandan YÖK kalkacak, üniversiteler idari ve mali açıdan özerk olacak denirken, diğer yandan harçları kaldırmayı vaat etmeyi sözlerine örnek gösterdi.

“Madem üniversite özerk olacak, bırak kardeşim, o zaman belki üniversite bir miktar harç alacak” diyen Yazıcı, CHP’ye halen verileni değil yeni öneriler getiren projeleri hazırlaması çağrısında bulundu.

DAHA ADİL GELİR DAĞILIMI İÇİN

Yazıcı, siyasi tartışmalardan bağımsız olarak, sosyal yardımların daha adil gelir dağılımına da katkı yaptığını anlatarak şöyle ilginç bir örnek verdi:

“Dünya kriteri olan bir rakam üzerinden konuşacak olursak, günlük geliri 4.3 doların altında olan nüfusumuz 2002’de yüzde 30 idi. Bugün bu oran yüzde 4.35’e geriledi. 2015’teki hedef ise yüzde sıfır.”

Sosyal yardımlara oy getirme hesabı ile bakmayı yanlış bulan Yazıcı, konuyu vatandaşın, “Seçtiğim kişi bana sahip çıksın” arzusu diye okumaktan yana ve vatandaşın bir sosyal devletten bunu istemesinin hakkı olduğu inancında.

İki dönemdir İstanbul Milletvekili olan Yazıcı, seçim bölgesi rotasyona tutulan bakanlar arasında yer aldığı için bu kez memleketi Rize’den aday.

Durumundan çok memnun görünen Yazıcı iddialı, “3-0 da bize yetmez” dedi.

Oy oranını daha yukarı çekme hedefini böyle ortaya koyan Yazıcı’ya, hemşerisi Mesut Yılmaz’ın bu kez CHP’yi destekleme olasılığını da sordum.

“Mesut Bey akıllı biridir, başka bir partiye destek vermez” demekle yetindi.
Yazının Devamını Oku

CHP’de kovmuyor, dinliyorlar sevinci

25 Nisan 2011
SEÇİME giderken ‘yenileşme’ dendiğinde ilk akla gelen parti CHP. Çünkü iki büyük eleştiriyi göğüslemeyen; “Hep aynı yaşlı kadro” veya “Hiç proje üretmez, sadece eleştirir” denmeyen bir CHP ile ilk kez karşı karşıyayız.
Cuma günü 550 milletvekili adayının katıldığı seçim bildirgesini açıklama töreninde CHP’nin kadro ve proje gerçeğini bir kez daha somut yaşadık.

Kürsüdeki Kemal Kılıçdaroğlu, bir projeden diğerine geçerken özgüvenini, projelere hakimiyetini defalarca ortaya koyarken adaylara şu mesajı verdi:

“Bakın, evinden çıkamayan işsizden işadamına; emekliden öğrenciye; taksi esnafından taşeron işçiye kadar her yurttaşa söyleyecek lafı, onların hayatını daha iyi yapacak gerçekleşebilir projeleri olan yeni bir CHP’niz var. Gidin bu yeni CHP’yi ve projelerini o insanlarımıza anlatın. Sizi anlayacaklardır; çünkü onların sorunları var. Bu tıkanan sistemle o sorunlar çözülemez. Yeni yaklaşım, yeni sistemi getiren tek parti de CHP.”

YARIN ONLARI ZOR TUTARLAR

O toplantıda partisinin önünde bir imaja sahip olduğu yeniden görülen Kılıçdaroğlu, “Siz de bu projelere ne kadar hakim olur, ne kadar inanırsanız takım ruhunu o kadar güçlü kılar, partimize artı güç katarsınız” diye motive etmeye çalıştığı adaylara, gerçekleştirebilirler mi bilemiyorum ama, özel görüşmede şu doğru taktiği vermekten de kaçınmadı:

“Size ne sorulursa sorulsun mutlaka yanıt verin; ancak siz sözü, aile sigortası ile askerlik projesinden başlayarak, seçim bildirgesine getirin.”

Projelerden dönüp yeni kadroya baktığımızda ise Kılıçdaroğlu’nun heyecanının henüz yanına dahi yaklaşılamadığını söyleyebiliriz.

Süre kısa, bu ne kadar aşılır bilemem; ancak salona şöyle bir göz atıldığında, yeterli olmasa da, ‘genç’ ve ‘kadın’ gerçeğinin somutlaştığı ortadaydı.

Tamam; çoğu genç, listelerin alt sıralarında; ancak Kılıçdaroğlu, kürsüye çıktığında ilk cümlesini “Gelecek seçimde tüm adaylarımız önseçimle belirlenecek” diye kurarak en çok da bu gençleri etkilemeyi hedefledi.

Kılıçdaroğlu’nun, “Gidin pişin; çalışın gelin” mesajını mutlaka almış olan o gençleri yarınki parti içi yarışta tutmak o kadar da kolay olmayacak.

Konuşabildiklerimden edindiğim izlenim de bu yönde oldu.

VEREBİLİR MİSİNİZ

Sahaya çıkmış CHP’li adayların ilginç izlenimleri olduğunu da söylemeli.

Örneğin, daha önce yoksul semtlere girdiklerinde kovulur gibi bir tavırla karşılaştıklarını söyleyen CHP’lilerin yüzlerinde bu kez güller açıyordu.

“İlk kez kabul ediliyoruz. Bizden kaçmıyorlar, dinliyorlar; çünkü bizi de şaşırtan bir oranda projelerimizi duymuşlar” diyen çok fazla.

Yoksulların en çok, “Bu söylediklerinizi verebilir misiniz” sorusunu yönelttiklerini de söyleyen bu adaylara göre, CHP projeleri ile yoksulların kafasını karıştırmış durumda ve yine onlara göre, seçime kadar bu karışan kafalar CHP’ye yöneltilirse önemli bir sonuç yakalanabilir.

Çok sayıda CHP’li adayın, reklam filmlerinin olumlu etkisini sahada gördüklerini söylemesi de ayrıca dikkat çekiciydi.

Daha fazla organize olan, etkinliklerini saati saatine doğru zamanda yapabilen bir CHP yaratılabilirse siyasete yeni bir soluk geleceği kesin.

Ama herkesin de merakı, son sözün sahibi halkın bu yeni CHP’ye ne diyeceği.
Yazının Devamını Oku

Sicili olmayan Kürt siyasetçi mi var

21 Nisan 2011
YSK’NIN bağımsız 12 milletvekili adayıyla ilgili veto kararının hemen ertesi günü Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker ile birlikte Diyarbakır’a gittim. AKP’nin 1. sıra adayı olan Eker, “AK Parti aday tanıtım töreninde” 10 arkadaşıyla Demirok Düğün Salonu’nda hemşerilerinin karşısına çıktı.
Belki de gerginlik artmasın diye, kalabalık ancak salonu dolduracak kadardı.
AKP’liler adaylarını dinlediği sırada 2-3 bin BDP’li, az ötede adliye önünde çok keskin sözlerin edildiği molotoflu-biber gazlı, çatışmayla biten bir gösteride KCK davası ile YSK’nın kararını protesto ediyordu.
Kimse birinci törende ‘Aman ne güzel rakiplerimiz saf dışı kaldı’ havası vardı diye düşünmesin, aksine tedirginlik ve yanlış anlaşılma kaygısı vardı.
DEMOKRASİYE DARBE
Daha uçaktaki sohbetimizde YSK kararı nedeniyle çok üzgün olduğunu ifade eden Eker, salonda da benzerlerini söyleyeceği şu değerlendirmeyi yaptı:
“AK Parti ile hiçbir ilgisi olmayan, tamamen yüksek yargının bir kararı. Hiç sevindiğimiz bir karar değil. Biz rakiplerimizle sandıkta yarışmak istiyoruz.”
BDP’nin seçimden çekilmesinin çok yanlış olacağını belirtirken, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da aynı şekilde engellendiğini, ancak çekilmek yerine meydan meydan dolaşıp durumu anlattığını, iktidara geldiğini anımsattı. 
On yıldır, ‘tek tipçi, ideolojik, inkârcı devletin’ gittiğini, ‘vatandaşın kimliğini tanıyan, ona özgürlük alanı veren devletin’ geldiğini, böylece Kürt sorununun çözüm yoluna girdiğini savunan Eker, tam da bu dönemde ortaya çıkan, gerginlik yaratan bu sorunu yine yargının yok etmesini diledi. 
AKP 2. sıra adayı Galip Ensarioğlu’nun törendeki şu sözleri de anlamlıydı:
“Burukluk yaşıyoruz. Keşke YSK bu talihsiz kararı almasaydı. Bu karar  demokratikleşmeye, demokratik açılıma vurulmuş bir darbedir.”
Salon da destek verdi, suçluyu da haykırarak: “Ergenekon terör örgütü”.
DİYARBAKIRSPOR’A YÖNETİCİ
Aday yapılmayan tek milletvekilinin dahi katılmadığını, AKP’nin ildeki gücü düşünüldüğünde cılız kalan kalabalığın da daha çok iki aday için gövde gösterisi yaptığını, o nedenle Eker konuşurken salonun neredeyse yarı yarıya boşaldığını gözlediğim bu törenin ardından BDP’nin mekânlarına yöneldim.
Yolumu kesenleri geçiyorum, ama hiç kulak kabartmadan da, ‘Bu ülkede sokaktaki neredeyse herkesin politika konuştuğu tek kent Diyarbakır’dır’ gerçeğini yeniden yaşadım, varsa yoksa ‘veto’ dediğini duydum.
Faruk Balıkçı arkadaşımızla buluştuğumda BDP’nin gösterisi dağıtılmıştı.
Balıkçı’nın teybinden eski BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Aman Allah’ım” dedirten konuşmasını dinleyip BDP İl Başkanlığı’na doğru ilerledik.
Tam bu sırada NTV’den arandım, Demirtaş’la bağlantı kurmuşlar ardından beni yayına alacaklardı, yayını dinleyerek yola devam ettim.
Demirtaş’ın il başkanlığında olduğunu bilmiyorduk, ama içeri girdiğimizde camdan dışarı bakarak konuşmasını sürdürüyordu, kulakta telefon bekledim.
Konuşmasını bitirince söz bana geldi, sesimi duyunca arkasını dönüp rastlantıya güldü, ben de aynı şekilde karşılık verdim.
İlk cümlem “Demirtaş’ı dinledim, ama iki saat önceki konuşmasına oranla çok daha sakin ve yumuşak buldum” diye bitince yeniden gülmeye başladı.
Sohbete de, “Allah aşkına, Diyarbakırspor’a yönetici bulunamazken sicili olmayan Kürt siyasetçi mi olur?” diye kara mizahla başladı, şöyle bitirdi:
“Şimdi biz yeni her belgeyi YSK’ye vereceğiz. YSK da iyi niyetli bakar, başta Başbakan, herkes de destek verirse çözüm gelebilir. Yoksa seçime katılmamanın ağır sorumluluğunu biliyoruz.”
Yazının Devamını Oku