Paylaş
Bu iktidar döneminde Suriye ile kurulan ilişkileri anımsatmaya gerek yok.
Eli kanlı diktatörle sağlanan muhabbet sonrası, ticaret fırladı, ortak bakanlar kurulu yapıldı, vize kaldıran Şamgen’e geçildi falan filan...
Ancak bugün Türkiye, üzerinde pek durulmayan yaşamsal bir mülteci sorunuyla karşı karşıya kalmakta.
Nerede oldukları da bilinen kayıtlı mülteci sayısı 500 bini geçti.
Kayıt dışı veya kendi olanaklarıyla giriş yapan, ilave 500 bin civarındaki mültecinin ise nerede olduğuna dair sağlıklı bilgi yok.
ACİL İHTİYAÇ: ATEŞKES
Çoğunluğu kadın ve çocuk olan bu insanlar büyük dramlar yaşıyor.
Kadınların başına neler gelmekte olduğunu, çocukların hangi mafyalar eline düşebildiğini çok rahat tahmin edebiliriz.
Suriye’de, hem de çok acil bir ateşkes sağlanmadığı sürece, ‘açık kapı’ politikası izleyen Türkiye’ye mülteci akınının artarak sürmesi çok doğal.
Resmi rakamlara göre mültecilere bugüne dek 4 milyar lirayı aşan harcama yapıldı; ama işin bu kısmını tamamen görmezden gelebiliriz.
Üzerinde ciddiyetle düşünülmesi gereken başka sorunlar var.
Yarın Suriye’de rejim ne olursa olsun, hele hele içsavaş yıllarca devam edecekse, bu insanlar ülkelerine dönmek ister mi?
Ürdün’deki Filistinli mültecilerin 50 yılı geride bıraktıklarını anımsadığımızda, ‘Türkiye mi, Suriye mi’ tercihiyle karşılaşacak bir mültecinin kararını tahmin etmek zor olamaz.
Maalesef, mültecilerin gittiği yerlerde suç oranlarında ciddi artış yaşanıyor.
Hem ucuz ve kaçak işgücü oluşuyor hem de sosyal güvenlik sorunu doğuyor; buna bağlı işsizlik oranındaki artış da cabası.
Ülkenin her yanına dağılmış mülteci gerçeği, ciddi bir güvenlik sorunu yarattığı gibi manipülasyonlara da kapı aralıyor.
Mültecilerle yöre halkı arasında sosyal etkileşim sorunu yaşandığı da gerçek.
NE YANA DÜŞER USTAM
Türkiye mülteci kabulünde ilk günden de önce çok istekli davrandı.
Belki bunun da etkisiyle, dünyadan katkı alamadığı için maliyeti tek başına üstlenen Türkiye’nin, üstüne üstlük, ‘Mülteciler arasında mezhep ayrımı yapılıyor’ algısına muhatap edilmesi de acı bir ironi.
Sorun üzerinde kafa yorması, toplumsal desteği sağlaması gereken iktidar ise garip söylemlerle bildiğini okumaya devam ediyor.
Başbakan Erdoğan, bunun yeni bir örneğini önceki gün Adıyaman’da verdi.
Kemal Kılıçdaroğlu’na, “Sevsinler seni. Çanakkale’de Haçlı zihniyetine karşı ‘Hayır’ diyebildin mi?” sorusunu yöneltip şöyle seslendi:
“O gün senin yanında, tabii senin demeyeceğim. O gün bizim yanımızda kimler vardı? Suriyeli, Bosnalı, dünyanın değişik yerlerinden Müslüman kardeşlerimiz vardı.”
O savaş yapıldığında CHP daha yoktu; ama Çanakkale Zaferi ile bir bağ kurulacaksa bu sadece CHP için mümkün; çünkü kurucusu savaşın kahramanı, zaferi getiren komutanıydı.
Bunu geçsek dahi o gün Müslümanlar Çanakkale’de, Fransa, İngiltere ve Avustralya’ya karşı savaşıyordu; yani bugün Suriye’yi bombalamak isteyen kuvvetlerin ta kendileriyle.
Yani, Nâzım gibi, “CHP ne yana düşer ustam, Çanakkale ne yana, Suriye ne yana” dense yeri.
Paylaş