Şükrü Küçükşahin

Hortumda muvazaalı mal ortaya çıkıyor

20 Mayıs 2004
HÜKÜMETİN TBMM’ye sevk ettiği Yolsuzlukla Mücadele Yasa Tasarısı, önümüzdeki dönemin önemli konularından birini oluşturacak.Adalet Bakanı Cemil Çiçek bu tasarıya büyük umutlar bağlıyor. Çiçek, tasarıyı daha önce çıkan ve banka sahiplerinden alacağı kolaylaştıran Bankacılık Yasası’nı tamamlayan bir unsur olarak da görüyor. Bankacılık Yasası’nı değiştiren düzenlemenin ardından kamu alacaklarının tahsilinde önemli ilerleme sağlanmış durumda. Ancak, bu ilerleme dahi, on milyarlarca doları bulan kamu alacağının tahsilatında istenen yeterliliğe ulaşıldığı anlamına gelmiyor. İşte bu noktada umut, Yolsuzlukla Mücadele tasarısına bağlanıyor. Turgut Özal’ın ‘Ekonomik suça ekonomik ceza’ diye tanımladığı anlayışın ifadesinden başka bir şey olmayan tasarı ile hükümet, hortumcuya, ‘Borcunu öde cezaevine girmekten kurtul’ önerisini götürüyor. PLAZALAR BANKACININ OLDUBu düzenleme için hükümeti cesaretlendiren neden ise batık banka sahiplerinin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) ile yaptığı görüşmeler. Bankacılık Yasası’ndaki zorlamaları gören bu eski sahipler, TMSF ile masaya oturmada eskisine göre daha istekli davranmaya başlamışlar. İsteklilikte, yasanın, mal varlıklarının tespitinde TMSF’ye sağladığı yeni olanakların etkisini inkar etmek de haksızlık olmayacak. Çünkü, bu değişiklikten sonra, ‘Artık devlet, bu kişilerin iç çamaşırlarının rengini bile tespit edebilecek duruma geldi’ demek mümkün. Bir yandan yasanın sağladığı bu olanak, diğer yandan yasanın getirdiği zor, beklenmedik itirafları da gündeme getirmeye başlamış.Daha önce, pek çok malını, ‘Benim değil ki’ diye TMSF’den kaçırabilen batık bankacılar, şimdi ‘O da benim, bu da benim’ diyormuş.Herkesin bildiği, ama kılıfına uydurarak, muvazaalı bir şekilde başkalarının üzerinde gösterilen mallar bunlar. Örneğin; İstanbul’da çok iyi bilinen bir ‘plaza’ için, ‘Benim değil’ diyen bir batık banka sahibi, bu kez TMSF’nin kapısını çaldığında, birden plazadaki hisselerini anımsamış. Bugüne kadar TMSF’den kaçırmayı başardığı plazanın yüzde 25 hissesini devretmeye hazır olduğunu açıklamış. Kim bilir daha başka ne mallar var, ne mallar! Bekleyelim, göreceğiz. AKP’DEN AÇIKLAMA AKP Genel Merkezi’nde partili belediye başkanlarına verilen seminerlerde dağıtılan ‘korsan’ notla ilgili bir önceki yazımız üzerine AKP Genel Başkan Yardımcısı Halil Ürün aradı. Nottaki yazılar için, ‘Deli miyiz ki böyle bir yazı dağıttıralım? Her şey bir kenara bu başkanlarımızı küçük düşürür. Bu yazı size nasıl geldi, bilemem; ama bizim böyle bir notumuz olmadı, olamaz da: Bu düzmece olabilir’ dedi. Ürün’e duyarlılığı için teşekkür ederim; ancak biz de bu notun Genel Merkez toplantı salonu kapısında kurulan stanttan alındığını bir kez daha anımsatalım. Bizim için Ürün’ün sözleri geçerlidir; ama yazımızda ‘korsan’ dediğimiz bu notun Genel Merkez’de kurulan stanttan alındığı gerçeği de ortada.
Yazının Devamını Oku

AKP’li başkanlara ‘korsan’ uyarı: İçişleri’nde partili müfettiş kalmadı

17 Mayıs 2004
<B>AKP </B>Genel Merkezi, 28 Mart seçimleri ardından yeni seçilen 1.755 belediye başkanını, iki grupta 4’er günlük eğitimden geçirdi. Başkanlara yerel yönetimler, kamu yönetimi, beden dili, iletişim alanlarında uzmanlar tarafından dersler verildi.

Başkanlara yararlı olacak bazı bilgi notları ve kitaplar da AKP Genel Merkezi’ndeki toplantı salonunun girişinde kurulan masaya yerleştirildi.

Bu bilgi notlarından biri, dersleri veren uzmanları sağlayan Mahalli İdareler Derneği Genel Başkanlığı antetliydi.

Bir buçuk sayfalık not, 26 Nisan 2004 tarih, 2004/... (numara yok) sayılı ve ‘Belediye Başkanlarımızın Öninceleme ve Soruşturma ile İlgili 4483 Sayılı Kanun Uyarınca Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar’ başlığını taşıyordu.

AKP’Lİ BAŞKA GÖREVE ATANINCA

Aynı tarih ve antetli, sayı numarası da aynı şekilde verilmiş, ‘ÖNEMLİ NOT’
başlıklı bir başka yazı da bu nota iliştirilmişti.

Birinci not, ‘İktidar partisinin başkanıyım; İçişleri Bakanlığı, Valilik ve Kaymakamlıklar aleyhime soruşturma açmaz’ diye düşünen AKP’li başkanlara, bunun yanlışlığını anlatan uyarıyı içeriyordu.

İkinci notta ise geçmiş dönemlerdeki işlemlerin mevzuata uygun yapılıp yapılmadığı konusundaki soruşturmalarla ilgiliydi.

Notta, sağlıksız yapılan soruşturmaların aklanma sonucu yaratabileceği belirtilerek şöyle deniliyordu:

‘İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu’ndaki Mülkiye başmüfettişleri ve Bakanlık kontrolörlerinin, AK Parti iktidarında bürokrasinin değişik alanlarında görev almaları nedeniyle, başmüfettiş ve kontrolörler arasında AK Parti’yi benimseyen sayı yok denecek seviyeye düşmüştür. En çok ihtiyaç duyduğumuz alan böylece başka siyasi görüşlerin eline geçmiştir.’

AKP’Lİ EMEKLİ MÜFETTİŞ GÖNDERELİM

Hemen ardından da başkan ve milletvekillerinin İçişleri Bakanlığı’ndan müfettiş talep ettiği belirtilerek bu konuda da şu öneriye yer veriliyor:

‘Dernek bünyesinde, İçişleri, Sayıştay, Danıştay’dan emekli değerli üst düzey bürokratların oluşturduğu uzman heyet talep edilen belediyelerimize gitmekte, geçmiş döneme ait iş ve işlemleri inceleyip suç oluşturan işlemleri bir rapor halinde başkanın imzasına hazır hale getirmekte.’

Müfettiş talebinin hazırlanacak bu rapor sonrası yapılması istenen notta, emekli uzman talebinin AKP Mahalli İdareler Başkanlığı’nca belli bir takvime göre karşılanacağı anımsatılıyor.

Müfettişleri partili olup olmadığına göre ayıran, eski dönemlerle ilgili inceleme için AKP’li emekli uzmanların göreve hazır tutulduğu anlamına gelen bu bilgi notunu Mahalli İdareler Derneği Başkanı Osman Usta’ya sorduk.

Konuya büyük bir duyarlılık gösteren Usta, hem sözlü hem de yazılı yanıtında, ‘Çok üzüldük. Notun nasıl dağıtıldığını bilmiyoruz ve bizimle hiçbir ilgisi yok. Akıllı birinin yazacağı bir not da değil’ dedi.

AKP’nin ilgili Genel Başkan Yardımcıları da nottan haberdar değildi.

Anlaşılan, AKP’de birileri herkesin gözünün önünde, çaktırmadan hem korsan hem de oldukça ilginç bir bilgi notu dağıtmıştı.
Yazının Devamını Oku

Gizli cemaat mahkemesi nasıl işliyor?

13 Mayıs 2004
<B>ERZİNCAN’</B>ın Üzümlü İlçesi’nin AKP’li Belediye Başkanı <B>Ensari Sürücü’</B>nün, çalışanların mesai saatleri içerisinde namaz kılmasını yasaklaması ile ilgili haberimiz büyük bir tartışmaya yol açtı. Özellikle dini değerler adına hareket ettiklerini savunanlar, Sürücü ve Hürriyet’i hedef alan ağır eleştiri ve suçlamalar yönelttiler.

Haber öncesinde Sürücü ile tanışıklığımız yoktu.

Kendisiyle ilk temasımız, mesai saatlerinde namaz yasağıyla ilgili kararını duyduğumuzda yaptığımız telefon görüşmesi oldu.

Görüşmede Sürücü’den tahmin ettiğimden çok daha açık yanıtlar aldım.

Altını çizerek belirtmeliyim ki, Hürriyet’te yayımlanan haberde, başkanın ağzından çıkmamış olan tek bir sözcük yer almadı.

Ancak sonradan, görüşmemiz sırasında ikimizin de ortak kullandığı ‘yasak’ sözcüğü nedeniyle Sürücü’de bir hassasiyet oluştuğu görülüyor.

Ayrıca, haberimizde Sürücü’nün uygulamayı bir genelge ile değil, ‘Hepsine söyledim; mesai saatleri içinde namaz kılmak yok’ diyerek sözlü bir bildirimle başlattığını da aktarmıştık.

‘İMANSIZ BAŞKAN!’

Başkan Sürücü, artık bu konuda daha fazla konuşmak istemiyor.

Çünkü, Genel Yayın Yönetmenimiz Ertuğrul Özkök’ün dünkü yazısında dikkat çektiği ‘Gizli Cemaat Mahkemesi’nin hemen çalışmaya başladığı anlaşılıyor.

İslamcı kesimde, Mazlum-Der başta olmak üzere muhtelif dernekler, şahıslar, kurumlar ve bazı gazeteler, telefon ve fakslarla Sürücü’yü baskı altına almışlar.

Yörenin milletvekilleri, kendisini ‘Yanlış yaptın’ diye uyarmışlar.

Hatta birileri, Sürücü’ye ‘Bundan Başbakan da memnun kalmayacaktır’ diye küçük yollu gözdağı bile vermişler.

En vahimi, inançlı bir insana, ‘İmansız başkan’ mesajları yağmış.

Şu hususu da açıklıkla belirtelim ki Sürücü, sözlerini geri almış değil.

Sürücü, bu olayda ‘en iyi ibadet çalışmaktır’ inancıyla ve davranışının partisine yararlı olacağı düşüncesiyle hareket etti.

Fakat, bu iyi niyetli girişiminin böylesine bir tepki dalgasına yol açacağını hiç mi hiç öngörmüyordu.

Artık, kararı nedeniyle bazı risklerle karşı karşıya kaldığının bilincinde olan Sürücü, bunalmış olsa da bu riskleri göğüslemeye hazır.

CAMİLERDE UNUTULAN KİMLİKLER

Bu haberle birlikte bir davranış kalıbı da çok iyi anlaşılıyor.

Dini duyarlılık iddiasındaki bazı kesimler, ya dini değerleri istismar edenlerin varlığını kabul etmiyor ya da bu tür istismarlarda bir sakınca görmüyorlar.

Oysa, büyük çoğunluğu oluşturan mütedeyyin insanlar, bu tür çabalara itibar etmeyip dini bu şekilde kullananlara karşı duruyorlar.

Üzümlü’de mikro düzeyde yaşanan bu olayın aslında AKP’nin iktidara gelmesinin ardından giderek tüm kamu kurumlarında yaygınlaşmakta oluşundan en çok rahatsızlık duyanlar da bu kesim.

Çünkü, cuma namazına giden bazı kamu görevlilerinin işyerlerine kendilerinden saatler sonra döndüğünü en iyi bilenler onlar.

Öte yandan, cumaya giden bazı kamu görevlilerinin kurum kimlik kartlarını camide unutmaları gibi bir uygulama da başka bir dikkat çekici davranış.

Peki o zaman Sürücü mü, yoksa onu eleştirenler mi haklı?
Yazının Devamını Oku

Gizli cemaat mahkemesi nasıl işliyor?

13 Mayıs 2004
ERZİNCAN’ın Üzümlü İlçesi’nin AKP’li Belediye Başkanı Ensari Sürücü’nün, çalışanların mesai saatleri içerisinde namaz kılmasını yasaklaması ile ilgili haberimiz büyük bir tartışmaya yol açtı.Özellikle dini değerler adına hareket ettiklerini savunanlar, Sürücü ve Hürriyet’i hedef alan ağır eleştiri ve suçlamalar yönelttiler. Haber öncesinde Sürücü ile tanışıklığımız yoktu. Kendisiyle ilk temasımız, mesai saatlerinde namaz yasağıyla ilgili kararını duyduğumuzda yaptığımız telefon görüşmesi oldu. Görüşmede Sürücü’den tahmin ettiğimden çok daha açık yanıtlar aldım. Altını çizerek belirtmeliyim ki, Hürriyet’te yayımlanan haberde, başkanın ağzından çıkmamış olan tek bir sözcük yer almadı. Ancak sonradan, görüşmemiz sırasında ikimizin de ortak kullandığı ‘yasak’ sözcüğü nedeniyle Sürücü’de bir hassasiyet oluştuğu görülüyor.Ayrıca, haberimizde Sürücü’nün uygulamayı bir genelge ile değil, ‘Hepsine söyledim; mesai saatleri içinde namaz kılmak yok’ diyerek sözlü bir bildirimle başlattığını da aktarmıştık. ‘İMANSIZ BAŞKAN!’Başkan Sürücü, artık bu konuda daha fazla konuşmak istemiyor.Çünkü, Genel Yayın Yönetmenimiz Ertuğrul Özkök’ün dünkü yazısında dikkat çektiği ‘Gizli Cemaat Mahkemesi’nin hemen çalışmaya başladığı anlaşılıyor. İslamcı kesimde, Mazlum-Der başta olmak üzere muhtelif dernekler, şahıslar, kurumlar ve bazı gazeteler, telefon ve fakslarla Sürücü’yü baskı altına almışlar. Yörenin milletvekilleri, kendisini ‘Yanlış yaptın’ diye uyarmışlar. Hatta birileri, Sürücü’ye ‘Bundan Başbakan da memnun kalmayacaktır’ diye küçük yollu gözdağı bile vermişler. En vahimi, inançlı bir insana, ‘İmansız başkan’ mesajları yağmış. Şu hususu da açıklıkla belirtelim ki Sürücü, sözlerini geri almış değil. Sürücü, bu olayda ‘en iyi ibadet çalışmaktır’ inancıyla ve davranışının partisine yararlı olacağı düşüncesiyle hareket etti. Fakat, bu iyi niyetli girişiminin böylesine bir tepki dalgasına yol açacağını hiç mi hiç öngörmüyordu. Artık, kararı nedeniyle bazı risklerle karşı karşıya kaldığının bilincinde olan Sürücü, bunalmış olsa da bu riskleri göğüslemeye hazır. CAMİLERDE UNUTULAN KİMLİKLERBu haberle birlikte bir davranış kalıbı da çok iyi anlaşılıyor. Dini duyarlılık iddiasındaki bazı kesimler, ya dini değerleri istismar edenlerin varlığını kabul etmiyor ya da bu tür istismarlarda bir sakınca görmüyorlar. Oysa, büyük çoğunluğu oluşturan mütedeyyin insanlar, bu tür çabalara itibar etmeyip dini bu şekilde kullananlara karşı duruyorlar. Üzümlü’de mikro düzeyde yaşanan bu olayın aslında AKP’nin iktidara gelmesinin ardından giderek tüm kamu kurumlarında yaygınlaşmakta oluşundan en çok rahatsızlık duyanlar da bu kesim. Çünkü, cuma namazına giden bazı kamu görevlilerinin işyerlerine kendilerinden saatler sonra döndüğünü en iyi bilenler onlar. Öte yandan, cumaya giden bazı kamu görevlilerinin kurum kimlik kartlarını camide unutmaları gibi bir uygulama da başka bir dikkat çekici davranış. Peki o zaman Sürücü mü, yoksa onu eleştirenler mi haklı?
Yazının Devamını Oku

‘Hükümetin en büyük şansı Org. Özkök’

10 Mayıs 2004
<B>AKP </B>Merkez Yürütme Kurulu (MYK), imam hatiplerle ilgili yasa tasarısının geri çekilmesinin AB sürecine zarar vereceği görüşünde. MYK’nın görüşü, aralıktaki AB zirvesi nedeniyle hükümetin, bu yılı uygulama ve AB’ye kilitlenme yılı olarak ilan etmesiyle paralellik içinde.

Söylenmek istenen de, ‘AB, askerin Türk siyaseti üstündeki vesayetini sık sık gündeme getiriyor. Tasarıyı geri çekme vesayetin yeni bir göstergesi olur’dan başka bir şey değil.

Ancak, askerin düzenlemeye tepki göstereceği öngörülmedi mi?

Askerle içli dışlı AKP’lilerin Başbakan’ın çevresini uyardığı, bunun ötesinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün 6 ay önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a görüşlerini aktardığı bilinen gerçekler.

Bu nedenle de hükümetin, AB sürecine zarar vereceğini göre göre, bu tasarıyı neden gündeme getirdiği kafaları karıştırıyor.

ASKERİ, AKP KONUŞTURDU

AKP’de, ‘Bu düzenleme için aralık zirvesinin sonucu beklense daha iyi olmaz mıydı?’ sorusunu haksız bulan yönetici de, milletvekili de yok.

Üstelik Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in açıkladığı gibi, 2005’te ortaöğretim tamamen yeniden düzenleneceğine, mesleki yönlendirme artık aileler eliyle değil, okullar eliyle yapılacağına göre bu acele neden?

Özkök ve arkadaşlarının AB sürecindeki Türkiye’de, demokratik bir ülkenin askerleri gibi davranmakta olduklarına kuşku yok.

Önceki hükümet döneminde AB ile ilgili pek çok konunun Genelkurmay’dan tepki aldığını; dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, AB zirvesindeyken Türkiye’de, Genelkurmay’dan sayfalarca açıklama yapıldığını en çok da AKP’liler unutmamış olmalı.

Türkiye’de görev yapan diplomatların neredeyse duayeni olan bir AB ülkesinin büyükelçisi bize, ‘Bu hükümet AB için büyük adımlar attı. Ama onların en büyük şansı Orgenerel Özkök’tür’ dediğinde bu tespitini AKP’lilerle paylaşıp paylaşmadığını sormuştuk.

Sadece o değil, başka diplomatlar da bunu AKP yönetimiyle paylaşmıştı.

Ancak bugün, aynı çevreler, ‘AKP bile bile AB sürecinde olumsuz görünecek bir manzarayı yarattı, askeri konuşturdu’ görüşünde.

YASA ÇIKMASA DA AKP KÁRLI

AKP’nin, imam hatip mezunları için gösterdiği aceleciliği AB hedefinden cayma olarak görmek de mümkün değil.

AKP kulislerine baktığımızda ise geriye iki seçeneğin kaldığı görülüyor.

Sorunu AB sürecini kullanarak çözmek ile çözüm engellense bile bundan AKP’nin kazançlı çıkacağı anlayışı.

Çünkü, AKP yönetimi de itiraf ediyor ki; bu yasa çıksa bile ya Çankaya’dan dönecek ya da Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilecek.

Bu manzara karşısında, ‘AKP tribüne oynuyor’ demek hiç de zor değil.

Ortaya çıkan tablodan rahatsız olan AKP’li yok mu?

Hiç de az değil; ama AKP, görüş açıklamaktan korkulan parti olmuş.

Grup toplantılarında, gündem dışı söz alıp görüş açıklayan milletvekili sayısı giderek düşüyor.

Bunda en büyük etken Başbakan Erdoğan’ın tersleyici tutumu.

Özellikle geçmişte başka partilerde yer almış milletvekilleri bu durumu daha iyi hissediyor ve susmayı tercih ediyor.

Ama, aralık ayından sonra, AKP Grubu’nda tablo böyle olmayacak gibi.
Yazının Devamını Oku

Çelik: Din eğitimi tercihli ders olsun

6 Mayıs 2004
YÜZDE 42’lik AKP seçmeni içinde azınlık haline inen ideolojik tabanın, 28 Mart’ta miting meydanlarında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan üzerinde kurdukları baskı sonuçlarını veriyor. Erdoğan’ın meydanlarda sık sık imam hatip ve türban konularına değinmesini sağlayan bu etki sonucu hükümet, ortaöğretimde dersaneler eliyle yürütülen haksız rekabeti ortadan kaldıracak köklü bir reform yerine imam hatip mezunlarını rahatlatmayı yeğledi. Rahatlatma üniversite sınavlarında İmam Hatip Lisesi (İHL) mezunlarına en az 12 puanlık bir avantaj sağlanıyor. Böylece bindelik dilim atlamada ve tercihte İHL mezunlarının alanı genişletilirken genel lise mezunlarının alanını aynı oranda daraltılıyor. TALEP ARTMASI SAĞLIKSIZMilli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, bunu meslek liselerine yapılan bir haksızlığın düzeltilmesi olarak görüyor. Kendisiyle sohbetimizde, ‘Yeni düzenleme İHL’lere talebi artıracak’ yönündeki kaygıları, ‘Eski rakamlara gelinmesi mümkün değil. Bu kadar talep çıkmaz ve bu durum sağlıklı da olmaz’ diye dağıtmaya çalışıyor. Konuya ideolojik olarak bakanların İHL’yi doğru kavrayamadığını savunan Çelik, ‘Aileler, çocuklarını bu okullara imam-hatip olsun diye değil, dinini iyi öğrensin diye gönderiyor. Ondan sonra fizikçi, doktor, avukat olsun istiyor’ görüşünü dile getiriyor. ‘O zaman bütün genel liseler İHL olsun istenir’ dediğimizde ise, ‘Bu sözleri ben demiyorum, ailelerin bakışı bu’ diye açıklamada bulunuyor. Çelik, kendi döneminde tek bir İHL açılmadığını, 10 kadar okulun bilgisayar eğitimi için tahsis edildiğini de vurguluyor. Bu aşamada daha makul bir çözümün bulunamadığını da anlatan Çelik, İHL’lerin sayısının imam ve hatip ihtiyacıyla sınırlandırılması önerisine ise ‘tamam’ diyor ve şu yaklaşımı getiriyor: İHTİYAÇ KADAR ÖĞRENCİ‘Buna da varız. Zaten ortaöğretimi Dünya Bankası destekli olarak yeniden yapılandıracağız. Bu okullar artık imam ve hatip yetiştirmiyor. Bunları İlahiyat Meslek Liseleri haline getirelim. İhtiyaç tespiti de yapalım. Sınırı koyalım. Din eğitimini ise okullarda tercihli yapalım.’AKP’nin ilk Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu’nun da benzer bir projesi olduğunu anımsayıp, ‘Bunu tartışmaya neden açmıyorsunuz?’ diye soruyoruz. Çelik, ‘O zaman da genel liseleri İHL yapacaklar’ eleştirisiyle karşılaştıklarını belirterek yanıt veriyor. Ecevit hükümetinin Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu, iyi niyetli davranmadığı için hükümetin bu eleştiriyi hak ettiği kanısında. Bostancıoğlu, yeni düzenlemeyle sözel alana kaydırılan İHL’lerde Bakan’ın bir kararıyla fen derslerinin de okutulabileceğini, böylece bu okulların fen ağırlıklı güçlendirilmiş lise haline getirilebileceği endişesi taşıyor. Bostancıoğlu, tercihli din eğitimine ise, ‘Meslek liseleri meslek okulu haline getirilmeyip sadece meslek eğitimi verilmeli. Bugün Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri zorunludur ve yeterlidir. Tercih sistemi yarın genel liseleri İHL haline getirir’ diye karşı çıkıyor.
Yazının Devamını Oku

Kadın eşitliğine CHP desteği şart

3 Mayıs 2004
<B>YARIN </B>Meclis Genel Kurulu’nda ele alınacak olan Anayasa paketinin rahatlıkla geçeceğini söylemek mümkün. Dokunulmazlık gerekçesiyle CHP’nin pakete gösterdiği muhalefet kırıldı.

Çünkü; bu muhalefet kırılmasaydı CHP içinde bir kırılma görülecek, AB gerekçesiyle bazı milletvekilleri Genel Kurul’a girip ‘Evet’ diyecekti.

Üstelik şimdi, oylamada CHP’lilere bir önemli görev daha düşüyor.

Kadın-erkek eşitliği ile ilgili maddeyi pakete koyanlar, Avrupa’da AKP’nin kadına bakışı konusunda oluşan kaygıları gidermeyi hedefledi.

AKP liderliği de bunu bile bile düzenlemeye, başlangıçta destek verdi.

Ancak, parti içinde oluşan bazı tepkiler üzerine madde yumuşatıldı.

Anayasa Komisyonu’nda CHP’li üyelerin çabasıyla ilk metinle AKP’nin yumuşattığı metin arasında bir orta yol bulundu.

YA AKP FİRE VERİRSE

Yine de bu madde oylanırken AKP’de beklenmedik bir fire görülebilir.

İşte bu olasılık halinde CHP milletvekilleri fireyi kapatarak komisyonda gösterdikleri duyarlılığı sürdürmüş olurlar.

Çünkü, hálá söylemde ne kadar iyi ifadeler kullanılsa da AKP’nin uygulamada kadına negatif kota koyduğu ortada.

Seçimlerde yeterli kadın aday çıkaramadığına üzülen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, AKP’li bakanların üst düzey görev verecek kadın bürokrat bulamaması bunun en somut örneği değil mi?

CHP’nin tutumu, Anayasa paketiyle ilgili kuşkuları ortadan kaldırıyorsa da gündemdeki diğer iki sorun; dokunulmazlıklarla eski DEP milletvekillerinin kurtarılması üzerinde sadece çene yorulduğu görülüyor.

İki partinin grup başkenvekilleri ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek’le konuşunca aldığımız izlenim bu oluyor.

Dokunulmazlıklarda birbirine ‘Getirsinler tekliflerini’ diye seslenen taraflar kendi tekliflerini ortaya koymaya ise yanaşmıyor.

Üstelik; Cemil Çiçek, askerden milletvekiline, bürokrattan polise, üniversiteden yargıya kadar her grubun dokunulmazlıklarını çıkarttırmış.

ZANA, TÜRKİYE’Yİ HAPSETTİ AMA

Çiçek
’in hazırlığına rağmen AKP yönetimi şu görüşü dile getiriyor:

‘Türkiye’nin böyle bir gündemi yok. Geçen dönem Van Milletvekili Mustafa Bayram’ın dokunulmazlığı kaldırıldı. Sonuç ne oldu? Buna rağmen teklifimizi ortaya koyarak herkesi neden karşımıza alalım?’

CHP’nin gerekçesi ise ‘Anayasa değişikliği teklifi verebilmek için 189 imza gerek. Bağımsızlar da dahil muhalefetin bu gücü yok’ biçiminde.

Yine de AKP’nin, ‘Dokunulmazlıkları bir yıl sonra ele alalım’ sözü nedeniyle haklı bir ısrara sahip CHP’den beklenen, teklifini yazıp 174 imzayla AKP’nin kucağına bırakmak olamaz mı?

İki parti, DEP’liler konusunda ise hem ‘Hapisteki Leyla Zana Türkiye’yi de hapsetti’ yaklaşımında, hem de bu tabloyu bozmaktan uzak duruyor.

CHP, ‘Hizbullah ve PKK’lılara da yarar’ gerekçesiyle yasa teklifi vermekten uzaklaşmış.

AKP ise ‘Eve Dönüş Yasası’nda CHP, ‘Hizbullah affı’ diye bize yüklendi. Bizim ağzımız yandı, sıra onlarda. Teklifi yapanlar da onlar’ diyor.

Bakan Çiçek de DEP’lilerle sınırlı bir düzenlemenin Anayasa Mahkemesi’nce genişletilebileceği endişesinde.

Onun umudu, DGM’leri kaldıracak olan Anayasa değişikliğinin ardından Yargıtay’ın, bu davayı yeniden bozup normal bir mahkemeye göndermesinde.
Yazının Devamını Oku

Kadın kotasına AKP de CHP de karşı çıktı

29 Nisan 2004
<B>ANAYASA </B>değişikliği paketi biraz gecikmeli olarak Meclis’e sunuldu. Bir haftalık gecikmeye, teklif üzerinde AKP içinde yaşanan tartışmaların neden olduğunu söylemek mümkün.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan devreye girmese gecikme uzayacaktı da.

İlginçtir, demokratikleşme ve AB konusunda en iddialı parti olan AKP’de tartışma, paketin daha çok TSK’ya Sayıştay denetimi getiren, DGM’leri kaldıran, Türk vatandaşlarının Uluslararası Ceza Divanı’na teslimine olanak veren, kadın-erkek eşitliğini hedefleyen maddeleri üzerinde yaşandı.

AKP, DGM’leri tamamen kaldırma yerine, Anayasa’daki ‘DGM kurulur’ ibaresini, ‘DGM kurulabilir’ diye değiştirmeyi düşündü; askerin bile itiraz etmediği Sayıştay denetiminin sakıncalarını konuştu.

ERDOĞAN BRİFİNG İSTEDİ

Ceza Divanı’na itiraz ise Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu ile AKP Grup Başkanvekili Haluk İpek’in çekincelerinden kaynaklandı.

Her iki AKP’li, Moskova’da yapılan divanla ilgili bir uluslararası toplantıda, mahkemenin görev alanına soykırımın yanı sıra terör suçlarının da ilavesini önermiş; ancak öneri kabul görmemişti.

Kuzu ve İpek’e göre, mahkemeyi henüz tanımayan ülkeler de oldukça çoktu.

AKP’li bazı hukukçular da ‘Türkiye’nin geçmişi de sorgulanabilir’ kaygısını dile getirince AKP, maddenin metinden çıkarılmasını benimsedi.

Yine de metnin imzaya açılması uzayınca Erdoğan konuya el attı.

Pakete ilk halini veren AB Genel Sekreteri Büyükelçi Murat Sungar başkanlığındaki Adalet ve Dışişleri bakanlıkları görevlilerinin de yer aldığı heyet, salı akşamı yapılan AKP MYK toplantısına davet edildi.

Daha çok, yukarda sıraladığımız maddelerle ilgili sorular alan heyet, Ceza Divanı’na özel ağırlık verdi ve özetle şu görüşleri dile getirdi:

‘Ceza Divanı, geçmişle değil, bundan sonraki işlerle ilgilenir. Divanla ilgili sözleşmeye imza veya onay vermeyen tek Avrupa ülkesi yok. Bunlardan bir tek Çekler sadece imzayla yetinmiş. Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi 45 ülke arasında bu işlemleri yapmayan iki ülkeden biri. Oysa AB Katılım Belgesi ve Ulusal Program buna işaret ediyor. Ayrıca, bu ufak değişiklik karar değil, niyet anlamına geliyor.’

KADINA DEMOKRATİK YARIŞ ÖNERİSİ

Toplantıda en çok kadın-erkek eşitliğiyle ilgili madde konuşuldu.

Maddenin kadına kota getirilmesine olanak veren hükmüne neredeyse toplu itirazda bulunan AKP yönetimi, bürokratların yanıtlarını aldıktan sonra toplantıyı, kendi iç değerlendirmeleriyle sürdürdü.

Sonuçta, Ceza Divanı ile ilgili madde yeniden pakete alınırken kadın-erkek eşitliği konusunda Erdoğan’ın, ‘Eşitlik vurgusunu daha netleştirip, kotayla ilgili bölümü kaldıralım’ önerisi kabul edildi.

Diğer maddelere ilk haliyle onay veren AKP’nin kotaya itirazı neydi?

Bunun gerekçelerini öğrenmeye çalışırken, bürokratların CHP’ye verdiği brifingde de kotaya toplu itiraz geldiğini öğreniyoruz.

AKP ve CHP, ‘Kota değil, demokratik yarış olsun’ diyor.

Diyorlar, ama bu demokratik yarışın yıllardır sağlanamadığı, her seçim sonrası kadın aday azlığı karşısında liderlerin, ‘Erkekler, kadınların önünü kesiyor’ diye timsah gözyaşları döktüğü de bir gerçek.

Bir kez daha anlaşılıyor ki, görev yine kadının kendisine kalıyor.
Yazının Devamını Oku